05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 AĞUSTOS 2007 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Gül O Dosyaları Çankaya’ya Çıkarmasın bdullah Gül’ün, Türkiye’nin laik güçlerinin bütün uyarılarına karşın Çankaya’ya çıkmasının önündeki engeller kalktı. Sayın Gül her ne kadar rol yapmadığını ileri sürse de laikliğe meydan okumanın simgesi olarak oturacak Çankaya’da. Bu durumun Türkiye’yi gereceği ve tehlikeli bölünmelerin eşiğine getireceğini herkes biliyor. Yanlış anlaşılmasın! Gül Çankaya’da olmasaydı, bu tehlike yaşanmayacaktı demek istemiyorum. Sadece Abdullan Bey ile Hayrünnisa Hanım’ın oradaki varlıkları, tehlikeyi daha görünür, tehdidi daha aşikâr kılmaktadır, hepsi bu... Artık herkes biliyor ki, Tayyip Erdoğan da hiç istemiyordu Gül’ün oraya çıkmasını. Ama bu isteksizliğin rejim ve istikrar kaygılarından kaynaklandığını söylemek mümkün değil. Erdoğan Çankaya’da güçlü bir kişinin bulunması ve projektörlerin kendi üzerinden çekilip, oraya çevrilmesinden endişe duymaktadır. Kabul etmek gerekir ki, Çankaya krizi ve arkasından gelen seçim dönemi Gül’ü eskiye oranla daha da güçlendirmiş bulunmaktadır. Abdullah Bey, parti içinde başta Erdoğan olmak üzere, kimi çevrelerin adaylığı karşısındaki durumunu unutmayacak, Çankaya’daki varlığı sırasında bu tutumun acısını çıkarmaya çalışacaktır. Başbakanlık koltuğuna da oturmuş olan, uzun yıllar Dışişleri Bakanı sıfatını taşıyan Gül’ün, simgesel bir figür olmanın ötesinde, yetkilerini kullanacağı, kimi politik konularda kendisini göstereceği artık biliniyor. ??? Dışişleri Bakanlığı koltuğunda uzun yıllar oturmuş olan Sayın Gül’ün Çankaya’ya çıkarken, bu görevin birikiminin de etkisiyle, TürkABD ilişkileri, Irak, hatta AB ile ilgili kimi kişisel dosyalarını da götüreceği çeşitli defalar ileri sürüldü. Türkiye politikasını ve son yıllardaki gelişmeleri bilmeyenler, doğrusu böyle bir tavrı yadırgamayabilir, “Adamın, birikimlerinden devleti yararlandırması doğru olabilir’’ diye düşünebilirler. Ancak ortada yararlandırılacak bir birikim falan olmadığını, Gül’ün Başbakan ya da Dışişleri Bakanı olarak hiçbir başarısının bulunmadığını söylemek gerek. 1 Mart tezkeresi sırasında, Gül Başbakan idi. AKP bu tezkerenin geçmesini istediğini cümle âleme ilan etmişti. AKP’nin bu tezkereyi geçirecek çoğunluğu vardı. Ama Gül, Başbakan olarak bu tezkereyi geçiremedi. Tezkerenin geçmemesi CHP açısından ne kadar başarılı bir eylem ise, AKP açısından da o denli başarısız bir sonuçtu. Çünkü CHP, tezkerenin geçmesini Türkiye’nin çıkarlarına aykırı bulduğunu söylüyor, AKP ise aksi görüşü savunuyordu. Hangi görüşü haklı bulursanız bulun, sonucun Gül açısından bir başarısızlık olduğunu yadsıyamazsınız. Kısacası, Gül kısa süren Başbakanlık döneminde başarısız olmuştur. ??? Gül’ün Dışişleri Bakanlığı dönemi de başarısızlıklarla doludur. O dönemde AKP’nin dış politikayı yönetmede, devletin geleneksel usulünü bir yana bırakarak, dışişleri örgütünü bir yana itip, işleri kişisel danışmanlar aracılığıyla yürütmeye kalkışmasının yarattığı sakıncaları yaşayarak gördük. Gül’ün Dışişleri Bakanlığı döneminde Türkiye’nin Irak konusundaki bütün kırmızı çizgileri çiğnenmiş, Ankara’nın tezleri hiçbir yerde itibar görmemiş, Türk Amerikan ilişkileri, iki ülkenin karşılıklı çıkarları doğrultusunda gelişmemiş, hatta zaman zaman bunalım dönemleri atlatmış, K. Irak ülkemizin bütünlüğünü tehdit eden bir odak haline gelmiş, AB ile ilişkilerde, lafın ötesinde hiçbir gelişme sağlanmamış, Türkiye Birliğe üyelik yolunda adım atamadığı gibi, şamar oğlanı haline dönüşmüş ve gerçekte tam üye olamayacağı bütün dünyaya açıkça ilan edilmiştir. Böyle bir dönemin, böylesine başarısız Dışişleri Bakanı’nın şimdi bu birikimlerinden devleti yararlandırmak gerekçesiyle, dış politikada Çankaya’yı daha aktif bir hale sokmaya kalkışmasını savunmanın imkânı yoktur. Bütün bu gerçekleri gördükten sonra rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Abdullan Gül o dosyaları nafile yere Çankaya’ya çıkarmaya kalkmamalıdır. Bu sözlerimize “sanki, Dışişleri’ne onun yerine gelecek olan daha mı iyi olacak ki..” derseniz, ona da vereceğim cevap, “Haklısınız”dan başka bir şey olmayacaktır. Zamana Sığınmak... ürkiye’de kadın eş seçiminde özgür mü? Değil!.. Yüzde 58 oranında aile bireyleri etkili oluyor eş seçiminde. Evlenme yaşı 17 olarak belirlense de 10’a dek düşüyor. Resmi nikâh yapılmıyor. Kürtaj olamıyor, boşanamıyor.... Yasa gereği 3 binin üzerinde “Kadın Sığınma Evi” bulunması gerekirken, 350 yataklı 13 “sığınma evi” bulunuyor. Güneydoğu’da ve Doğu Anadolu’da “sığınma evi” yok!.. Türkiye’de kadınların yüzde 97’si yaşamlarında şiddetle karşılaşıyor... Eşitlik Çerçeve Yasası yok ama TBMM’de “KadınErkek Eşitliği Komisyonu” kurulmuyor. Yeni Ceza Yasası’nda sözde namus cinayetlerine engel olacak bir düzenleme yapılmadı, ensest suç olarak tanımlanmadı. Ama basın yasasına göre haber yapmak suç. Küçük kız çocukları geleneksel din anlayışı nedeniyle nüfusa kayıt yaptırılmıyor, okula gönderilmeyip küçük yaşta evlendiriliyor. Evlenme yöntemleri ortaçağı anımsatıyor... Berdel, beşik kertmesi, başlık parası, kan davası, kan bedeli, kuma, akraba evliliği... Neden yazdım bunları? Türkiye, “İslam modeli devlet” yolunda “emin adımlarla” yürüyor. Şeriatla yönetilen bir ülkede kadınlar kocalarından ve aile bireylerinden izin almadan neler yapamazlar anlatayım: Sevdiği erkekle evlenemez, bir işte çalışamaz, çocuğuna istediği adı veremez, çarşafının rengini değiştiremez, boşandıktan sonra çocuklarını göremez, kocasının ikinci bir kadınla evlenmesine karşı çıkamaz, erkeklerin ellerini sıkamaz, kocası döverse şikâyetçi olamaz, sokakta başı açık gezemez, otomobil kullanamaz, bisiklete binemez... Liste çok uzun... ??? Mustafa Kemal Atatürk ve Kemalizm kadını özgür bir birey olarak tanımladı... “Sıkmabaş”ı “Türban” ya da “Başörtüsü” kavramıyla karşılaştıranların ne yapmak istediklerini anlamak için Türkiye’nin 2007 fotoğrafına bakmamız yeter. Cumhuriyet mitinglerinde “Laik bir cumhurbaşkanı istiyoruz” diye mesaj veren kesim Türkiye’nin eğitimliçağdaş orta kesimiydi... Bizim sözde aydın geçinen eğitimli, siyaset bilimcisi, sosyolog, eli kalem tutan kadınlarımız neden “sıkmabaş”ı giyimkuşam özgürlüğü olarak görür ve savunur? Nerede kadınerkek eşitliği, bireyin özgürlüğü? Ortadoğu ülkelerindeki şeriatla yönetilen ülkeler ortada; orada kadının ikinci sınıf yurttaş olduğu, kadınerkek eşitliğinin olmadığı ortada... Cumhuriyet’e, Atatürk Devrim Yasaları’na sahip çıkanları, “darbeci”, “faşist” diye suçlayanlar yarın başlarına ne geleceğini görmezler!.. İran’da da görmemişlerdi... Mollalara destek veren, İranlı solcular, kürk mantolu kadınlar ne oldu? Humeyni Paris’ten Tahran’a geldi. Solcular darağacına gitti, kürklü kadınlar kocalarıyla, çocuklarıyla, sevgilileriyle ABD’ye ve Avrupa ülkelerine kaçtılar... Türkiye bir dönüm noktasında... Emin Çölaşan 25 yıldır çalıştığı Hürriyet’ten kovuluyor, medya dincilerin eline geçiyor... Altı ay sonra yargı, YÖK, üniversiteler... Hep birlikte görüp, izleyeceğiz... ??? Esmehan Akyol’un bir yazısı (13 Mayıs 2007 Radikal) geldi aklıma noktayı koyarken... Akyol şöyle diyordu: “Hayrünnisa Gül’ün 15 yaşında, başarılı bir öğrenci olarak okuduğu Çemberlitaş Kız Lisesi’nden babasının ‘isteğiyle’ ayrılıp, 30 yaşındaki Abdullah Gül’le evlendirilmesi, Gül çiftinin, ‘her ikisinin güzel kahverengi gözlerindeki ışıkların’ (Perihan Mağden, Radikal 28 Nisan) ardında, gölgede kalıvermişti her nasılsa... Oysa gazetelerde 15 yaşındaki bir kızın, babası yaşındaki bir adamla, aile zoruyla evlendirildiğini okuduğumuzda, en azından derin bir iç geçirip töreye, devletin umursamazlığına, kadın derneklerinin imkânlarının yetersizliğine.. hiç olmazsa kadere veryansın etmiyor muyduk? Aile baskısıyla evlendirilen çocuk yaştaki kızların trajedisinin bu memlekette haber değeri taşıma nedeni, o kocalarda, gelecekte cumhurbaşkanı olma potansiyelinin görülmemesi miydi yani? Yoksa ‘o kültürün’ kadınlarının tıpkı YÖK Kanunu’nda olduğu gibi, yüreğimizde de saçlı başlı kadınlar kadar hakları yok mu?” Demek ki “zamana sığınmak” böyle bir şeydi... A T BAŞÖRTÜLÜ TÜRK ANASI VAH BENİM BAŞÖRTÜME VAH.. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Trakya’da açtığı 18 kuyunun 10’unda doğalgaz buldu Trakya ‘petrol zengini’ Berivan TAPAN Türkiye’nin yıllık petrol ve doğalgaz tüketiminin yüzde 12’sini karşılayan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Trakya’da açtığı 18 kuyunun 10’unda doğalgaz buldu. Türkiye genelinde açılması planlanan 72 kuyudan 42’sinin Trakya’da bulunuyor olması da bölgeyi keşfedilen en büyük doğalgaz rezervlerinden biri haline getirdi. TPAO, bu yıl yapacağı 368 milyon dolarlık yatırımıyla, doğalgazda yüzde yüze yakın oranda dışa bağımlı olan Türkiye’nin yerli doğalgaz ve petrol üretimini arttırmayı hedefliyor. TPAO’nun Trakya Bölgesi’ndeki çalışmaları hakkında bilgi veren Bölge Müdürü Adnan Eroğlu, Trakya’da 23 doğalgaz sahası ile 3 petrol sahası bulunduğunu belirterek, “Trakya’da 2007 yılı içerisinde karada 35, 7 de denizde olmak üzere 42 kuyu açılması planlanıyor. Bugüne kadar 10’u karada, 5’i denizde olmak üzere sondaj çalışmaları bitirildi. Ayrıca geçen yıl denizde yaptığımız çalışmalar, dünyada yapılanların yirmide biri. Bu da önemli bir oran” dedi. TPAO’nun Batman ve Adıyaman’dan sonraki üçüncü bölge müdürlüğü olan Trakya Bölge Müdürlüğü’nün faaliyet alanlarının, “Trakya bölgesinin tamamı”, “Batı Karadeniz’deki Akçakoca bölgesi” ve “Türkiye’nin ilk doğalgaz depolama tesisi olan Silivri depolama tesisi” olduğunu söyledi. Bu yıl doğalgaz arama ve üretim çalışmalarında verimli bir yıl olmasına karşın geçen yıl İran’ın iç tüketimi bahane ederek doğalgazı kesmesinin yarattığı kısa süreli kriz, Türkiye’nin doğalgaz ve petrolde dışa bağımlılığının yerini alacak yeni enerji politikalarına ihtiyaç duyduğunu gösterdi. Doğalgazda yüzde yüze yakın oranda dışa bağımlılığın önlenmesi amacıyla yerli doğalgaz ve petrol üretiminin artırılması için sondaj ve kuyulardan doğalgaz çıkarılması çalışmalarına ağırlık verilmesi öngörülüyor. Zorlu doğalgaz buldu Ekonomi Servisi Zorlu Enerji Grubu, Kırklareli ilinin Babaeski ilçesine bağlı Alpullu kasabası yakınlarında 90100 milyon m3’lük kapasiteye sahip yeni doğalgaz rezervleri buldu. Zorlu Enerji Grubu Başkanı Murat Sungur Bursa’nın, yaptığı açıklamada, Zorlu Enerji Grubu bünyesinde doğalgaz arama faaliyetlerini yürüten Amity Oil International Pty. Ltd., tarafından bölgede 7001000 metre derinlikte açılan üç ayrı kuyuda bulunan doğalgazın keşfinin tescil edildiğini ve bu aşamadan sonra doğalgaz çıkarma çalışmalarının yoğunlaşacağını ifade etti. Bursa, bulunan gaz rezervinin 25 bin nüfuslu bir yerleşim yerinin 15 yıllık ihtiyacını karşılayabilecek kapasitede olduğunu belirtti. Doğalgazın üretimine en kısa sürede başlayacaklarını anlattı. Dinci dergi İBDA’cı çıktı hükümetinin baskısı sonucu AKP Hürriyet gazetesindeki görevine son verilen gazeteciyazar Emin Çölaşan’ın 14 Ağustos tarihli son köşe yazısında yer verdiği dinci Baran dergisinin İslami terör örgütüyle yakın ilişkisi dikkat çekti. Son sayısında Çölaşan’ı ağzı bantla kapatılmış şekilde kapağa taşıyan, Cumhuriyete ve laikliğe yönelik küfür ve hakaret içerikli yazılar yayımlayan derginin sahibi ve genel yayın yönetmeninin İBDAC terör örgütü üyeliğinden tutuklandığı da ortaya çıktı. Çölaşan’ın son yazısında köşesine taşıdığı şeriatçı Baran Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Bünyamin Eser’in daha önce Cihat Özpolat, Mustafa Ayyıldız, Halil Kantarcı, Abdullah İmeci ve Yunus Bulut ile İBDAC’nin İstanbul’da gerçekleştirdiği bombalı eylemler nedeniyle İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce “yasadışı terör örgütüne üyelik” suçundan 18 yıla mahkum olduğu anlaşıldı. Derginin, İBDAC sözcülüğü yaptığı da yazılarda açıkça ifade ediliyor. İBDA’cıların tutuklanmasını “Müslümanlar için şeref” olarak niteleyen yazıların kaleme alındığı derginin 4. sayfasında, “Haber 7”ye yönelik ağır hakaretlerde bulunularak İBDA’cı olduklarına dair şu ifadeler yer alıyor: “Dergiyi İBDA fikriyatını benimsemiş bizler çıkarıyoruz... ‘Terör örgütünü deşifre’ ediyormuş. Sen git o pornocu gibi, ananın d... deşifre et. Siz var ya koçum, sizin gibi i... o laiklerden hiçbir farkı yok gözümüzde. Onlarla aynı saftasınız madem, onlarla aynı muameleye tabi olacaksınız!” Derginin son (32.) sayısında ise “Kâfirmünafık el ele Baran’a saldırıyor” başlığıyla verilen haberde, Çölaşan için “Gammazlayan ajan Emin’in işine son verildi”, Samanyolu TV ve Haber 7 için “Zinciri dişleyen k... dişlerinin kırıldığıyla kalır” ifadeleri kullanılıyor. Son yazısında, derginin “Anıtkabir” ve “Altıok” kapaklı sayılarını devletin savcılarına, emniyet birimlerine şikâyet ederek “Devlet var mı” sorusunu yönelten Çölaşan, derginin son sayısında ağzı bantla kapatılmış şekilde kapağa taşındı. “Millet laikliği ve Kemalizmi sandığa gömdü” başlığının yer aldığı söz konusu sayıların ilkinde Anıtkabir’e kilit vurulmuş ve altıok Atatürk’ün mezarından ceset halinde çıkarılırken görülüyor. Altıok’u “Dinsizlik”, “Halk düşmanlığı”, “F....i...lik”, “ayyaşlıkhırsızlık”, “Batıcılıkhayvanlık”, “vatan hainliği” diye tanımlayan söz konusu ikinci derginin 19. sayfasında ise “... Gün geçmiyor ki laik Cumhuriyetin Allah’sız ve ahlaksızlar reijiminin pislikleri görülmesin. Cumhuriyet kazanımları! ‘İlke ve inkılapların’ oluşturduğu bu manzara karşısında biz intikam yemini ettik...” ifadeleri yer alıyordu. renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle