25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı Erdoğan’ın ‘Gül benim cumhurbaşkanım olmayacak, diyenler vatandaşlıktan çıksın’ sözlerine tepki yağdı 24 AĞUSTOS 2007 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Nasıl Bir Cumhurbaşkanı? on dörtbeş yılın tartışmaları yeni TBMM’de yerini aldı. Kürt sorunu dağdan sokağa indi, oradan da parlamentoya. Laik rejim sorunu, laikantilaik tartışmaları yeni Meclis’le bir adım daha attı. Laikliğin kâğıt üzerinde kalmasını hedefleyen siyasal görüş, Çankaya’yı da ele geçiriyor. Toplumun kimi kanadında elden fazla bir şey gelmeyenlere özgü karamsarlık, bir bölümüne ise ılımlı İslamın ağır aksak, kararlı yürüyüşüne “demokratik bakış” egemen. Medya teslim olmuş. Çankaya’nın laik Cumhuriyet adına neyi temsil ettiği, bundan böyle edip etmeyeceği tartışmalarını bir yana bırakmış; Hayrünnisa Hanım’ın türbanlı başına yakışacak model arayışlarını uzun uzadıya hikâye ediyor. Ufak tefek çırpınışların dışında, örneğin Kadın Araştırmaları Derneği’nin gazetelere verdiği ilan dışında, genelde sessizlik! Derneğin, “Cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı Atatürk’ün eşinin de başı örtülüydü diye yapılan saptırmanın, 84 yıl sonra, laik rejime karşı bir simge duruma getirilen türbanı, Çankaya’ya taşıma nedeni olarak gösterilmesini kınayan” açıklaması dışında Cumhuriyetin temel kurumları suskun. Oldubittiye şapka çıkarmış gibi duruyor. ??? Türban sorunu bütün kaygıların önüne o denli geçti ki, The Guardian gibi bir Batı gazetesi, Sophia Loren’in baş modelini Hayrünnisa Hanım’a öneriyor, bir yandan da bu modeli benimsemesi halinde hanımefendinin saçının kaç telini örtünün dışında bırakacağı sorusuna yanıt arıyor. Birikisi dışında sivil toplum örgütleri Gül Abdullah’a destek yarışında. DİSK’ten sonra inandıkları gerçekleri, yağdanlık olmayı yeğlemeyen Türkiye Barolar Birliği, Başkan Özdemir Özok aracılığıyla kamuoyuna aktardı. Özok, cumhurbaşkanı adayının kişiliğine saygı duyduklarını, lakin “izlediği politikalar ve (1990’lardan bu yana yazılıp çizilen) referanslarını onaylamadıklarını” söyledi. Özok’un yanında konuşmayı dinleyen Gül Abdullah’ın ekranda görünen yüzü belki de beklemediği bu çıkış karşısında gergin ama renk vermiyor. ??? Toplumun bir kesiminin dilinde “mazi kalbimde bir yaradır” şarkı dizesi, ama siyasal bir simge olarak yıllarca tepki gösterdikleri türban, belleklerinden uçup gitmiş. Cumhurbaşkanı adayı Gül Abdullah’ın yüzü, türbanlı eşinden söz edildiğinde geriliyor, sinirleniyor. Çankaya’ya türbanı her açıdan yakıştıramayan sorulara “eşinin kişisel tercihi” olduğunu söyleyerek yanıtlarken son günlerde bu savunuya bir yenisini ekledi: “Eşimin arkadaşlarının çoğunun başı açık” diyor. Eşinin arkadaşlarının başının açık olması, Hayrünnisa Hanım’ın, türbanlı başıyla Türk kadınını iç ve dış dünyada temsil etmesine gerekçe olurmuş gibi. İki bağımsız milletvekili dışında (Mesut Yılmaz ve Kamer Genç) Gül Abdullah’a Çankaya’da anayasaya aykırı tutum ve davranışlarda bulunmama tavsiyesinde bulunana da rastlanmıyor. ??? RTE, AKP grubunda açıkladığı yeni anayasadaki Çankaya’nın rolünü Gül Abdullah’a açıkladı mı, kardeşini bu konuda uyardı mı acaba? “Bak kardeşim; yukarı çıkmasına çık; ben Çankaya’nın yetkilerini alabildiğine kısacağım. Örneğin ‘mevcut anayasada cumhurbaşkanının yetkili icranın başı olmasını emreden maddeyi kaldıracağım’” dedi mi, demedi mi? Çankaya’ya çıkarsın, velakin “öyle bir sürü yetkileri olan bir cumhurbaşkanı olamayacaksın” dedi mi, demedi mi? RTE, örneğin yeni anayasada cumhurbaşkanı yetkileri konusundaki kuralları Gül’e aktarırken şöyle anımsatmada bulundu mu: “Öyle boş umutlara kapılma. Devleti ve hükümeti, yukarıdan RTE ile birlikte, hatta zaman zaman RTE’ye karşın Türkiye’yi yöneteceğim gibi düşüncelere kapılma!” Zira RTE’nin hazırladığı anayasaya göre Gül, yukarıda “yetkileri kısıtlı ‘sembolik bir cumhurbaşkanı’ kimliği” ile görev yapacak; hükümetten gelen kararnameleri, yasaları veto etme yetkisi olmayacak. RTE’ye göre nasıl bir cumhurbaşkanı olacak Gül Abdullah: “Daha aktif bir cumhurbaşkanı!” Aktif?.. Herhalde Turgut Özal gibi, Süleyman Demirel gibi her ay ikiüç dış gezi yaparak, gittiği ülkelerde RTE hesabına gerekli açıklamalar, savunular yapma görevini üstlenecek bir cumhurbaşkanı! Kardeşin kardeşe görevini yerine getirecek işte şöyle böyle “aktif bir cumhurbaşkanı”. ‘Tehlikeli bir söylem’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Gül’ün cumhurbaşkanlığını tanımayanlar vatandaşlıktan çıksın” sözleri tepkiyle karşılandı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek “Bu öneri ancak faşist bir ülkede yapılabilir” derken Başbakan Erdoğan’ı yazar Bekir Coşkun’dan ve AKP’ye karşı olan milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşından özür dilemeye çağırdı. MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır da, “Başbakan’ın beyanı talihsizdir, yakışmadı” karşılığını verdi. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a da parlamento içinden ve dışından büyük tepki gösterilmişti. O dönemde Gebze 115. Topçu Alayı’nda görevli genç teğmen Murat Şeref Baba, Özal’a telgraf çekip “Atatürk’ün makamında oturan bir kimsenin, itibar deyince aklına, bazı ülkelerin devlet başkanları ile fotoğraf çektirmek geliyor olmasına alışamadım. Siz, ‘alışırlar’ dediniz. Ama, Sayın Turgut Özal, ben sizin cumhurbaşkanı olmanıza alışamadım” diye telgraf çekmişti. Bu telgraf önce PTT Telgraf Başmüdürlüğü’ne, oradan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmişti. Baba kısa bir süre sonra Gebze’deki alayından alınarak, psikonevroz teşhisiyle Haydarpaşa Asker Hastanesi Psikiyatri Servisi’ne yatırıldı ve daha sonra ordudan resen emekli edildi. Dönemin Çanakkale Belediye Başkanı İsmail Özay da, Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde “Halkın desteği olmadan, halk adına karar verenler, verdikleri o kararların altında ezilmeye, tarihin karanlığında yok olmaya mahkumdur” dedi ve Özal karşısında ayağa kalkmadı. Özay, hemen görevinden alındı ve ancak 15 ay sonra Danıştay kararı ile geri dönebildi. bunu söylerken, kulağı ne söylediğini duymadı” dedi. Kılıçdaroğlu “Bu sözleri söyleyen bir Başbakan, o yolu açarsa kendi başbakanlığını tanımayan çok geniş bir yurttaş kitlesiyle de karşılaşabilir. Bu tür söylemler son derece tehlikelidir” uyarısında da bulundu. İnat... Kötü Sanat! aşlık bir Balkan atasözü... Çok inatlaştıklarından ve bunun sonuçlarını acı yaşadıklarından olsa gerek, böyle bir söz üretmişler. Daimi cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül, TBMM’nin 23. dönemine de damgasını vurdu ve “11. cumhurbaşkanlığına adayım” dedi. Yeni bir döneme giriyoruz... Gül kimdir? Günlerdir gazetelerde, televizyonlarda kimliğini, kişiliğini enine boyuna vurguladılar. İç ve dış destek mükemmel. Ancak çok satışlı medya, olayın şu yanını görmezlikten geliyor: Gül, devletle davalı bir kişi! 58. hükümetin Başbakanı olarak Kasım 2002’de bu koltuğa oturan Gül, o gün bile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikâyet etmiş, dava açmış bir kimliğe sahipti. Gül, davayı ancak kaybedeceğini anladığı an, geri çekmişti! Gül’ün, bugüne kadar uyguladığı politika anlayışını dikkate aldığımızda siyasi yapısını şöyle özetleyebiliriz: Cumhurbaşkanlığı adaylığı için en taraflı kişilerden biri! Cumhurbaşkanlığı makamı; devletin dengelerini gözetmede, Türkiye’yi temsil etmede bir numaralı koltuk. Yakınuzak, Türkiye’nin siyasi tarihinin tüm aşamalarında büyük önem taşıdı. Buraya çıkacak kişinin, olabilecek en geniş uzlaşmayı da temsil etmesi gerekiyor. Ancak bütün bu sözlerin anlamının olmadığı bir sürece girmiş bulunuyoruz. ??? 22 Temmuz sonrasında Erdoğan’la Gül arasında bir uzlaşma sorunu olduğu izlenimi yayıldı. Bu gerçekse, Gül’ün Köşk’e çıkması durumunda, her şeyin güllük gülistanlık olmayabileceği anlaşılıyor. Değilse? O zaman demek ki, Gül ile Erdoğan iyi ile kötüyü oynadılar. Erdoğan, kamuoyuna karşı mutlaka uzlaşmadan yana olan, dengeleri dikkate alan kişiymiş izlenimi verdi... Gül de, inadım inat, uçuşum iki kanat deyip Erdoğan’a kafa tutuyormuş gibi yaptı... Özünde AKP’nin siyaset yapma biçimiyle çok da ters olmayan bir durum! Zor bir döneme giriyoruz... Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bir bakıma AKP’ye en büyük iyiliği yapanlar arasındaydı. Zira, ciddi sorun yaratabilecek girişimleri gücü yettiğince engelliyordu. Bundan sonra olacakları kestirmek hem çok kolay hem çok güç... Yeri geldikçe vurguluyoruz; Türkiye’nin bütün konularının çevresiyle birlikte değerlendirilmesi gerekiyor. Gül, bu bağlamda en başarısız dışişleri bakanlarından biri. AKP iktidarı döneminde sahte bayramlar bir tarafa konursa, hemen hiçbir uluslararası konuda başarı sağlanamadı. Gül’ün ve Erdoğan’ın dış politika anlayışının süzgeçsiz uygulanacağı bir ortamın Türkiye’ye yararlı olacağını sanmıyoruz. Bu aşamada söylemek istediğimiz son söz şu: Keser döner sap döner, bir gün hesap döner! Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM), uzunca bir süredir beni bir konferans için Sidney’e davet ediyordu. 2007 yılı için “olur” dedim. Konuştuk, sözleştik, 19 Ağustos 2007’de karar kıldık. Son gelişmelerin ardından programı iptal edip etmeme ikilemine düşmedim dersem, yalan olur. Ancak, AAKM’ye verdiğim sözü ne olursa olsun tutmam gerekir diye düşündüm. Gitmişken, Avustralya’ya Türk göçünün başlayışının 40. yılını da yerinde gözlerim, dedim. Gitmişken, Çanakkale’ye bir de oradan bakarım dedim. Gitmişken, bu kıtayı da genel hatlarıyla tanırım dedim. Gitmişken, Avustralya yerlilerine yapılan yersizliği yerinde görürüm dedim. 2007’nin yorgunluğu, böyle bir yolgunlukla atılır dedim... Kısacası, gitmişken gideyim dedim! S B ‘TALİHSİZ BİR BEYAN’ Mustafa Özyürek. Mehmet Şandır. Kemal Kılıçdaroğlu. MHP’li Şandır, Erdoğan’ın sözlerini “talihsiz bir beyan” diye nitelendirdi. Şandır, “Hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Başbakan’ın talebi doğrultusunda vatandaşlıktan çıkartılması söz konusu olamaz. Türkiye bir kanun devletidir. Tanımı yapılmamış, neyi kastettiğini, kimi işaret ettiğini açıkça ifade etmemiş, bir Başbakan’a yakışmaz bir söz söylenmiştir. Söylenmeseydi iyi olurdu” dedi. Şandır, “Ya sev, ya terk et” sloganı anımsatılarak yöneltilen sorular üzerine de, “Bu yanlış bir slogandı. Biz kullanmadık. Bizim adımıza kullananlara da doğru olmadığını söyledik, yasakladık. Bu söz bize ait değildir” açıklamasını yaptı. günün akşamında AKP Genel Merkezi’ndeki konuşmasında ‘Bize oy vermeyenlerin de hassasiyetlerini dikkate alacağız’ şeklinde açıklama yapmıştı. Şimdi bırakın ‘kendilerine oy vermeyenlerin hassasiyetlerini’ dikkate almayı, onlara Türk vatandaşlığından çıkmayı öneriyor. Böylesine bir öneri, özgürlükçü, demokratik bir ülkede yapılamaz. Başbakan’ın bu önerisi ancak, faşist bir ülkede de yapılabilir. Çoğunluk tarafından seçildi diye hiç kimse Sayın Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını benimseme, kabul etme zorunda değildir.” CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu da, “Bu tür söylemler yurttaşların sayın Gül’e karşı tepkilerinin derinleşmesine yol açar. Kamuoyu önüne çıkıp uzlaşma kültüründen söz eden, geniş bir uzlaşma arıyoruz, diyen bir Başbakan’ın düşüncelerini beğenmediği yurttaşlara Türkiye Cumhuriyeti’ni terk etsinler, demesi bir başbakanın söylememesi gereken bir sözdür. Herhalde COŞKUN’U HEDEF ALDI Abdullah Gül, Çankaya Köşkü’ne çıkmaya hazırlanırken, benzer protestoların sinyalleri gelmeye başladı. Hürriyet gazetesi yazarı Bekir Coşkun, bir köşe yazısında “O benim cumhurbaşkanım olmayacak” görüşüne yer verdi. Başbakan Erdoğan Kanal D’de Uğur Dündar’ın sorularını yanıtlarken “Bazıları çıkıp ‘Benim cumhurbaşkanım olamaz’ diye ifadeler kullanıyor. Maalesef edep adap bilmeyenler de var. Bunu diyenler önce TC vatandaşlığından çıkmalı. Cumhurbaşkanı kim olursa olsun hepimizin cumhurbaşkanıdır. Senin değilse çık vatandaşlıktan, git kimi seçersen seç” sözleriyle Coşkun’u hedef aldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek, Başbakan Erdoğan’a sert tepki gösterdi. Özyürek, yaptığı yazılı açıklamada şu görüşlere yer verdi: “Özgürlükçü demokratik bir ülkede, vatandaşların, çoğunluğun seçtiği bir başbakanı ve cumhurbaşkanını, kabul etme, benimseme zorunluluğu yoktur. Çoğunluğun kararlarına karşı yasalar çerçevesinde mücadele etmek her vatandaşın hakkıdır. Demokratik düzen azınlığın haklarının da korunduğu düzendir. Başbakan 22 Temmuz seçimlerinin yapıldığı Geçen yıllarda ölen köpeği Pako ile birlikte görülen Hürriyet gazetesi yazarı Bekir Coşkun, köşesinde Abdullah Gül’ü eleştirmişti. ‘İran’ı anımsatıyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hürriyet yazarı Bekir Coşkun, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendisini hedef alan sözleriyle ilgili olarak “Sayfalarca yazıyla günlerdir, aylardır anlatamadığımızı bir cümleyle anlattı. Bizden olmayanlar gitsin, diyor. Bu, İran karşıdevriminden önce aydınların çok duyduğu bir laftı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na yakışan sözler değil, ama Erdoğan’a yakışır” dedi. Hürriyet gazetesi yazarı Bekir Coşkun, köşesinde Gül’ün adaylığını eleştirdiği bir yazıda “Türban için Türkiye Cumhuriyeti’ni Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne veren Abdullah Gül cumhurbaşkanıdır. Daha kanıt ne istersiniz? Doğrusunu isterseniz, ‘Göbeğini kaşıyan adam’ın zaferidir bu. Taa genel seçimlerde kararı o verdi. Çocukları için aydınlık Türkiye isteyenler meydanlara dökülürken, o uzakta bıyık altından güldü, göbeğini kaşıdı ve dinci devletin yolunu açtı... Abdullah Gül tam ona göredir. Zaten onun cumhurbaşkanı olacaktır. Benim değil...” görüşüne yer verdi. Başbakan Erdoğan bu yazıya “Çık vatandaşlıktan o zaman” diye tepki gösterdi. Bekir Coşkun, Başbakan Erdoğan’ın sözleriyle ilgili sorularımıza şu yanıtı verdi: “Başbakan sayfalarca yazıyla günlerdir, aylardır anlatamadığımızı bir cümleyle anlattı. ‘Bizden olmayanlar gitsin’, diyor. Bu, İran karşıdevriminden önce aydınların çok duyduğu bir laftı. Bu laflar hoş laflar değil, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na yakışmaz ama Erdoğan’a yakışır. Başbakan önce, ‘Barış ortamında herkesi kucaklayacak bir tavır içine gireceğiz’ dedi. Sanki Abdullah Gül’ü geride bırakmış, ondan vazgeçmiş gibi bir hava sergiledi. Ama seçimden sonra, oyları cebine koyunca tekrar Abdullah Gül ortaya çıktı. İnsanları kucakladığı falan da yok. Herkesin ‘Cumhurbaşkanım’ diyeceği birini seçmeye niyeti yok. Gül’ü cumhurbaşkanı olarak yüreğimde hissetmeyeceğim hiçbir zaman.” Coşkun, Erdoğan’ın konuşmasının ardından çok sayıda tehdit aldığını açıkladı. Almanya itirazları hiçe saydı Osman ÇUTSAY FRANKFURT Almanya’da özellikle 7 milyonu aşkın yabancının itirazlarına neden olan ve yer yer ayrımcılıkla suçlanan Göç Yasası, sonunda Cumhurbaşkanı Horst Köhler’in de imzasından geçerek yasalaştı. Yeni yasa, uzun süre bu ülkede kalanlar, eşlerini AB dışından getirmek isteyenler, uyum kursları ve vatandaşlık ve uluslararası terörizmle mücadele konusunda geçmişe göre “sınırlayıcı” bazı düzenlemeler içeriyor. AB normları ve diğer “güncel gereksinimler” doğrultusunda değiştirilen yeni yasanın, itirazlara rağmen, anayasal açıdan herhangi bir sakıncası olmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Martin Kothe, metni inceleyen Horst Köhler’in yasayı imzaladığını bildirdi. Göç Yasası, yaz tatilinden önce özellikle Türk toplumu sözcülerinin itirazlarına rağmen Federal Meclis ile Eyaletler Meclisi’nden de geçerek onaylanmış ve Cumhurbaşkanı Köhler’in imzasına sunulmuştu. Yeni Göç Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle iç politikada yeni sürtüşmeler bekleniyor. Özellikle Türk göçmen örgütleri, eşini Türkiye’den getirtmek durumundaki Türklerle ilgili yeni düzenlemelerin açık bir ayrımcılık içerdiğini belirterek bu maddelerin yasadan çıkarılmasını istemişlerdi. Bu arada Ankara da bu düzenlemeler nedeniyle yasanın gözden geçirilmesi talebinde bulunmuştu. Köhler’in imzasının bütün bu taleplere de açık bir yanıt olduğu yorumları yapıldı. Yasa üzerindeki tartışmaların önümüzdeki günlerde göçmen gruplarını ve özellikle de Türk toplumunu huzursuzlaştıracağı ileri sürülürken “yeni tartışmaların eli kulağındadır” şeklindeki değerlendirmeler dikkat çekti. Yeni durumla ilgili olarak Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen, bu yasanın birçok “ayıbı” olduğunu belirterek, “Bundan sonraki merci Federal Anayasa Mahkemesi, oradan da geçerse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’dir” dedi. AB dışı ülkelerden bu ülkeye evlenerek gelmek isteyenlerin yeni düzenlemelerle engellendiğini, sosyal yardıma düşen göçmenlerin oturma izinlerinin de belli koşullarda tehlikeye gireceğini, bunun ayrımcılık olduğunu savunan Prof. Şen, şöyle konuştu: “Bu yasa, Alman vatandaşlığına geçişleri de olumsuz etkileyecek. Alman vatandaşlığına geçişler zaten büyük ölçüde durmuştu. Şimdi daha da gerileyecek. Bu yasa göçü önleyici bir yasadır, göçmenlere, yasayı Anayasa Mahkemesi ve AİHM’ye götürmek dışında bir şans kalmamıştır.” ankcum?cumhuriyet.com.tr TÜRK TOPLUMU TEPKİLİ BERLİN (Cumhuriyet) Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler’in, yenilenen Göç Yasası’nı imzalamasına Almanya Türk Toplumu (TGD) tepki gösterdi. TGD Genel Başkanı Kenan Kolat, Köhler’in yasayı imzalamasından üzüntü duyduğunu belirterek, bu yasanın, Alman anayasasının aileleri koruma altına alan 6. maddesini ihlal ettiğini savundu. Karlsruhe kentindeki Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak yasanın yürürlüğe girmesini engellemeye çalışacaklarını ifade eden Kolat, AB Komisyonu’ndan da, yasanın AB kurallarına aykırı olup olmadığını araştırmasını talep edeceklerini kaydetti. Sol Parti Federal Meclis Milletvekili Sevim Dağdelen de yasanın imzalanmasına gerekçe olarak, anayasaya aykırı düşmediğinin gösterildiğini hatırlatarak, bu açıklamanın her türlü dayanaktan yoksun olduğunu belirtti. Çok sayıda göçmen örgütü ve uzmanın, özellikle aile birleşimiyle ilgili düzenlemelerin anayasaya aykırı olduğuna dikkati çektiklerini ifade eden Dağdelen, “Ancak hükümet ortakları, tüm bu uyarılara kulaklarını kapatarak Anayasa Mahkemesi tarafından geri çevrilmesi kuvvetle muhtemel olan bir yasanın çıkartılmasında direttiler” dedi. Göç Yasası, aile birleşimi kapsamında Almanya’ya gelecek yabancıların, önceden Almanca öğrenmelerini öngörüyor. Bu uygulamaya ABD, Japonya ve diğer bazı Uzakdoğu ülkelerinin vatandaşları tabi tutulmuyor. Yasanın yürürlüğe girmesi halinde Alman vatandaşlığına geçmek isteyen yabancı gençlerden de gelir belgesi talep edilecek. Yasayla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Köhler’e mektup yollamıştı. 53’üncü Yıl Baştarafı 1. Sayfada ğe ne de kötümserliğe kendimizi kaptırmadan, nesnel bir gözle olaylara baktığımızda diyebiliriz ki; Cumhuriyet rejiminin anayasamızdaki kural ve ilkeleriyle toplum yaşamında gerçekleşmesi için uzun süreli bir çabaya gerek vardır. Bu çaba, bir savaşımın koşullarını taşıyacaktır. Genç kuşakların ve Cumhuriyetçi güçlerin gözünü kırpmadan yürütmesi gereken bu savaşım, insanlık ve uygarlığa ulaştırır toplumları... Atatürk’ün kurduğu devleti çağdışına sürüklemeyi çıkarları gereği sayan ve bu uğraşlarında azımsanmıyacak başarılar sağlayan tutucu ve gerici güçlerin gerilemesi ve yenilmesi; Cumhuriyetimizin kökleşmesi, Türk toplumunun çağdaş uygarlığa kavuşmasıyla eşdeğerdedir. Devletimizin kurucusu Atatürk, yeni rejimi ilan edeceği sabahın gecesinde, “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz, cumhuriyet fazilettir” demişti... Karanlığı dağıtmak için dayanılacak temel güç halktır. Halkın sağduyusu; işlerine geldiği zaman Cumhuriyeti korumak ve kollamaktan söz açan, ama anayasadaki nitelikleriyle Cumhuriyeti bir yana bırakarak çıkarlarına ve meşreplerine uygun bir rejimi yürütmeye çabalayanların oyunlarını durduracak ve bozacaktır... C
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle