27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 EVET/ HAYIR C olaylar ve görüşler 17 AĞUSTOS 2007 CUMA OKTAY AKBAL Seçimden Sonra... on genel seçimler ülkemiz siyasal yelpazesinde hem ulusalcı, hem sol yeni bir partinin yurt çapında örgütlenerek halk önünde yarışmasının gereğini ortaya koymuştur. Böyle bir katılımın amacı “Ulusalcı Sol”un kitle partisine dönüşmesi ve iktidar için savaşım vermesidir. 2007 oylamasının önemli bir sonucu ülkemiz halkının bundan sonraki oy kararında seçimini ya tutucuşeriatçıKürtçüAmerikancıyabancı tekelci sermayesinin destekçisi ya da ulusalcılaikemperyalizm karşıtıAtatürkçü Sol kümeleşme yararına yapması gereğinin ortaya çıkmasıdır. Batı’nın emperyalist değerlerinin hizmetinde ve laiklik karşıtı AKP, oy oranını artırırken, birinci muhalif parti CHP’nin oyları da milletvekili sayısı da azalmış, merkez sağın temsilini üstlenen partiler silinme yoluna girmiştir. 2007 seçimlerinde oy verenler seçime giren ya da girip de geçmişiyle güven veren ulusalcı bir sol parti bulamamıştır. Bu eksiklik partiler yelpazesinde ve siyasal yaşamda seçim günü de vardı, bugün de var. Deniz Baykal önderliğindeki bugünkü CHP’ye sol bir parti demek çok zordur. Deniz’i asistanlığa başvurusundan bu yana tanırım. Jürisinde bile vardım. Fakültedeki yıllarında ve sonra siyasal bilgilerde odaklaşmış, iç siyaset yayınlarını izleyen, bakanlıkları sırasında dosyaları inceleyip iyi hazırlanan, Türkçeyi iyi kullanan ve zaman zaman ile PENCERE Asker Düşmanlığı Neden?.. (1) skere düşmanlık seçimden önce de vardı; ama, 22 Temmuz’dan sonra saldırganların cüreti yoğunlaştı, ‘husumet’ katlanarak arttı; dinci medya ve entel köşeler, askere karşı neredeyse kin kusuyorlar... Ordu sanki bu ülkenin ordusu değil.. Düşman ordusu!.. ? Bu millet askerini sever.. PKK teröristi elbette orduya düşman.. Dinci ise laik orduyu şeriata karşı engel görüyor.. Ama, çok satışlı medyanın köşelerine yerleşmiş entel takımı asker düşmanlığında seferberlik için işareti ya da talimatı nereden aldı?.. Meraka değer bir soru değil mi?.. ? Ziverbey Köşkü’nden geçmiş, kitabını da yazmış biri için konu ilginç sayılabilir... Orduya düşmanlık olayı öylesine dallandı budaklandı ki Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök yazmak zorunda kaldı... Özkök’ten birkaç satır alıntı: “Cumhurbaşkanlığı seçimini bile, askerle bilek güreşine çevirmeye, böyle herkesin kararı olması gereken bir karardan bile askerin sırtını yere getirme bahanesi yaratmaya çalışan kişilerle bir hesabımız var. Beyler, vazgeçin bu asker husumetinden...” (12 Ağustos 2007) ? Önce bir noktayı vurgulamakta yarar var... Asker düşmanlığı (siz bunu asker karşıtlığı, husumeti, kini, vb. sözcüklerle de dile getirebilirsiniz) dar bir çevrenin tepkilerinden kaynaklanmıyor... Olayın dünya çapında bir örgüsü var... Bizim askeri ABD tutuyor mu?.. Askerin başına Kuzey Irak’ta çuval geçiriyor. Yunan, Türk ordusu konusunda olumlu mu düşünür?.. Ya Kıbrıs Rumları?... Onlara göre Ada’da düşman ve işgalci değil mi Türk askeri?.. Talabani?.. Barzani?.. PKK?.. Daha sayayım mı?.. AB’ye göre Türk askeri ne anlam taşıyor?.. ? Görüldüğü gibi Türk ordusu yalnız bir iç sorun değil... Dünya çapında, yani enternasyonal bağlamda, Türk askeri her nedense sorunlaşmış da sorunlaşmış... ? Peki, merak etmez misiniz? Neden?.. Bu köşede birkaç gün konunun nedenleri üzerinde duracağım... İçerdeki medyada palazlanan asker düşmanlığını dünya boyutlarında yerli yerine oturtmak, olayın anlamını kavramak için gereklidir. Bir Anıt İnsan: Çakırhan “Hoş geldin Biz Bıraktığın gibiyiz Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta dostu düşmanı ayırmakta” Nâzım Hikmet, kısa bir ayrılıktan sonra kavuştuğu arkadaşı, şair Nail V.’ye bir şiirinde böyle sesleniyor: “Hoş geldin Dinleyip diyecek çok Fazla uzun söze vaktimiz yok Yürüyelim.” ??? Nail V.’nin doğum yılı 1910... Demek, şimdi 97 yaşında!.. Muğla’nın Ula’sında doğmuş, türlü çileler savaşımlar yaşamış, şiirleriyle, yaşantısıyla birkaç kuşağı etkilemiş... Bir başka önemli yanı da, mimarlık alanında usta bir öncü, bir yenileştirici olmayı başarması... Akyaka adlı köyde yücelttiği örnek yapılarla estetiği, güzelliği, kalıcılığı yaratması... Ağahan Ödülü’nü kazanan bir mimari öncü olması... Aramızda yaşıyor! Yıllarca Akyaka halkının, sevenlerinin arasındaydı. Konuşmalarıyla, davranışlarıyla, hepimize örnek... Dost, arkadaş, bir yol gösterici... Yıllarca hapislikler, sürgünler, acılar çekmiş ama hep şair, hep bir devrim insanı... Nail V. bir başka adıyla Nail Vahdet Çakırhan... ??? Doksanıncı yaş gününü 2000’de Akyaka’da Yücelen tesislerinde kutlamıştık. Bir sanat ve kültür şöleniydi. 95 yaşını yine bir arada kutlamak istediğimizde, “Durun hele yüz yaşa gelelim” diye takılmıştı... Gerçi yorgun, eskisi gibi değil ama, yine günün içinde, zorlukla da olsa okumak, anlamak, dünyayı tanımak, tanıtmak çabasında... Böyle bir insanı yetiştiren Muğla, Ula, Gökova, Akyaka’ya düşen bir görev var: Onu bir simge, bir değer olarak benimsediğini, sürgit yaşatacağını kanıtlamak... Yıllar önce önermiştim Muğla’da bir alana heykelinin yapılmasını! Olmadı. Ama Akyaka’nın ünlü Yücelen tesislerinde, dost Hamdi Yücel’in değerbilirliğiyle diktirdiği güzel bir büstü var. Ama yetmez. Şimdi Muğla’nın, Ula’nın, Akyaka’nın belediyelerine, Çakırhan’ın dostlarına düşen bir görev var. Onun 97 yaşını bir sanatsal, daha da çok ulusal çizgide anmak, Muğla’nın bir alanına heykelini dikerek değerlendirmek... Akyaka Belediyesi’ne, çeşitli sanatçı derneklerine, Çakırhan’ın önemini, değerini yakından bilen yakın dostu, Sayın Hamdi Yücel’e, dolayısıyla hepimize düşen bu görev, bir an önce gerçekleştirmeli diye düşünüyorum... Nail V.’ler kolay yetişmiyor. Sanatçıyı yaşarken sevmeli, yaşarken onu daha büyük bir güçle yaşatmalı, sevdirmeli... “Dönmem, dönemem geri / Yaktım bütün gemileri / Tarık Bin Zeyyad gibi... Geçti otuz yaşım / Ben / Geçen / bu otuz yaşın başında / ne bu son, artık heyhat gibi kellemi taşıyorum / Ne de dün için / hasret taşıyorum Yaşıyorum / bir gün için / Dönmem dönemem geri / Yaktım bütün gemileri.” ??? Sevgili Nail Çakırhan’a ve değerli eşi Prof. Dr. Halet Çambel’e uzun yılların dostluğuyla... S Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV riye adım atacakmış gibi izlenim uyandıran ama sola temelde kapalı biridir. Siyasete de, çoğunun sandığı gibi doymazlıkla değil, zorla girmiştir. Bu girişinin tanığı olduğum ayrıntılarını yıllar önce bir gazetede yazmıştım. SOL VE KÜRESELLEŞME Bugün için önemli olansa; küreselleşmeye karşı olmadığını seçim sırasında da açıklamış olan Deniz, bu olguya yanlış bir tanı koymuştur ki, yalnız bu konumu bile onun solda yer almadığını göstermeye yeter. Küreselleşme, başta ABD’dekiler olmak üzere, yabancı tekelci sermayenin yeryüzüne yayılması ve dünya egemenliğidir. Bunun içinde bizim için bölünme olasılığı, dışa borç burgacı, dıştan destekli olarak artan terör, çevrede savaşlar, ulusal yoksullaşma, gitgide derinleşecek gelir uçurumu, giderek (gene küreselleşmenin sorumlusu olduğu) genel ısınmadan doğan kuraklık, çölleşme, çevre kirlenmesi, morötesi ışıma, kanserli gıdalar ve benzeri yaşamlar, ayrı ayrı dev sorunlar olarak, kapımızı çalıyor. Bu sorunların boyutları çok kısa sürede, örneğin önümüzdeki seçimlerde, ayyuka çıkacak. O zaman halk, “Küreselleşmeden yanayım” diyen adayı yuhalayıp sokakta kovalayabilir. Gerçeklerin sahte sayılara ve yaymacalara kananların yüzüne tokat gibi ineceği ve kimilerinin de “ben değiştim” diyeceği günler yakındır. Bundan da öte, CHP iktidara özenen bir parti değildi. Yapıcı ve ayrıntılı bir seçenek sunmadı. Ayrıntılarına bile giremediği kimi eleştirilerde kaldı. Muhalefetin rahatlığı içinde yönetime gelmekten ürktüğü izlenimini verdi. Genel Başkan çevresindeki belki bir ya da iki kişi dışında, hiçbir konunun ayrıntısına el atabilecek kişi bulunmadığı izlenimi var. Hele uzak bir bucakta tapu memuru görünümlü kişiden parti yardımcısı olmaz. Sağdan aday almak sol oy kaybettirir, sağdan da oy getirmez. Tandoğan, Çağlayan ve Gündoğdu halk toplantılarını siyasal gündeme çekmek gerekliydi. Sorun yalnız Çankaya’ya bir partinin adayını dayatma değildi. Halk o mitinglerde de seçimde de orduya sözde “sivil muhtıra” vermedi. CHP oylarının bir bölümünü de alan MHP, eski ülkücü çekirdeğini aştıysa da geleneksel tabanı olan İç Anadolu’da geriledi. Ulusal tehdidi gören kimi Cumhuriyetçi ve laik yurttaşlar (CHP yerine) ona yöneldiler ama, MHP’nin İslamcı çizgisi kimi oyları da engelledi. MHP’nin küreselleşmeye tam ve gerçekçi bir tanı koyamayışı ve AKP oylarındaki artışı TSK’nin haklı uyarmalarına bağlayışı, sağ ağırlığın karşısında dengeli bir güç olamayacağını gösteriyor. AŞARILAMAYANI BAŞARMAK Bu durumda, “Türk Solu”, bir akım ve örgütlenebilecek siyasi parti kişiliğiyle, yelpazedeki Sol’u simgeleyebilir. Genelde “nispi temsil” olan yerde çok parti, çoğunluk uygulaması olan oy sistemi sonucu da iki parti oluşur. Bu durum ABD ve Britanya gibi olacağımız anlamına da gelmez. Amerika’da iki parti görünümünde tek seçenek gerçeği vardır. Britanya’da da İşçi Partisi düzene ayak uydurmuştur. Öte yandan, “Türk Solu”nun katıksız ulusalcılığı, laikliği ve CHP ve MHP’de bulunmayan Sol yaklaşımıyla gerçek bir seçenek olması gerekir. Yalnız böyle bir örgütlü güç rakipsiz görünen Sağ’ın karşısına dikilebilir. Görevi yalnız muhalefet değil, çarkı geri çevirmek ve Atatürkçülüğü yeni açılımlarla ileri noktalara taşımaktır. Ancak, bu uğraşta içten ve dıştan türlü oyunlarla yüz yüze gelmeyi göze almalıdır. Böyle bir Sol’un ABD ve Avrupa’da başarılı olamadığı anımsanmalıdır. Ama Mustafa Kemal ve ülkemiz halkı da hiç kimsenin başaramadığını gerçekleştirmişti. kurgenc?yahoo.com A B OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ ilan renkli CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle