27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 AĞUSTOS 2007 CUMA söyleşi Karayalçın, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın artık uzun bir tatile çıkması gerektiğini söyledi C R T R E 11 ‘Gökçek yetersiz ve yeteneksiz’ LEYLA TAVŞANOĞLU Ankara’nın eski Büyükşehir belediye başkanlarından, şimdiki SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’la partinin genel merkezindeyiz. Su sorununu konuşuyoruz. Melih Gökçek’in icraatını topa tutuyor. Gökçek’i yetersizlik, yeteneksizlik ve plansızlıkla suçluyor. “Bence Sayın Gökçek çok uzun bir tatile çıkmalı. Gözü hiç arkada kalmasın. Ankaralılar ne zaman yıkanacaklarına kendileri karar verirler” diyor. Ankara susuzluktan kırılıyor. Ankara barajlarındaki su seviyesinin yüzde 4’e düştüğü söyleniyor. Bu işin baş sorumlusunun Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek olduğu anlaşılıyor. Hatta eski DSİ Genel Müdürü Veysel Eroğlu da televizyonlarda, “Büyükşehir Yasası’na göre Ankara Büyükşehir Belediyesi DSİ’ye su konusunda başvuru yapmalıydı. Ama böyle bir başvuru DSİ’ye yapılmadı” dedi. Bütün bu gelişmelerin ışığında sizce Gökçek ne yapmaya çalışıyor? KARAYALÇIN Ankara halkı susuzluk sorunu yaşıyor. Ama bundan önce yaşadığımız ulaşım, doğalgaz, kentsel yaşamın öteki alanlarında başka sorunlar da vardı. Ancak su, belediye hizmetleri içinde çok özel bir yere sahip. Su sorunu kitlesel tepkilerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Sonunda anlaşıldı ki Ankara’nın esas sorunu bu belediye yönetimidir. Yeteneksiz, yetersiz ve plansız bir yönetim var Ankara’da. Herhalde Ankara Guinness rekorlar kitabında bu susuzluk yönüyle yer alacak. Üstelik susuzluk sıkıntısı çeken kenti üç kere su bastı. Yalnızca bu olay bile bu belediye yönetiminin yetersizliğini, yeteneksizliğini ve plansızlığını çok açık bir biçimde ortaya koyuyor. Sayın Gökçek’in plan yapmak, yapılmış planlara uymak, uzman ve teknisyenlerin önerilerini dikkate almak gibi bir alışkanlığı yok. Hikmeti kendinden menkul birtakım anlayışlarla Ankara’ya ve Ankaralılara hizmet vermeye çalışıyor. örnekler bile Sayın Gökçek’in açıklamalarının ne denli yanlış olduğunu ortaya koyuyor. PROJELERDE ÖNCELİKLER DSİ’nin su ana planı neleri öngörüyordu? KARAYALÇIN Ankara’nın 800’lü kotlarda bir yerleşimi var. Bunun üzerinde Gerede Havzası, bunun altında da Kızılırmak Havzası vardır. Gerede Havzası’nın suyu ucuz ve temizdir. Kızılırmak Havzası’nın suyu pahalıdır, kirlidir. DSİ Ankara’ya öncelikle Gerede Havzası’nın suyunun getirilmesini öngören bir plan yapmıştır. Yine aynı plana göre 2020’lerde Kızılırmak Havzası’nın suyu Kızılırmak’ı kirleten unsurların atıklarının temizlenmesinden sonra Ankara’ya taşınacaktı. ‘ Ankara halkı susuzluk sorunu yaşıyor. Ama bundan önce yaşadığımız ulaşım, doğalgaz, kentsel yaşamın öteki alanlarında başka sorunlar da vardı. ’ sizce? KARAYALÇIN Bunun hiçbir açıklaması yok. Gerede yatırımı tamamlanmalıydı. Kızılırmak zaten 2020 yılının işiydi. Bu suyu getirmek Ankara için düşünülecek en büyük olumsuzluklardan birisidir. Bu ısrarın hiçbir mantıklı anlatımı yok. Gerede projesi yapılıp bitirilmeliydi. Gerede Barajı’nın yatırım büyüklüğünü bilmiyorum. Ama 250 milyon dolar dolaylarında olduğu söyleniyor. Suyun getirilmesi teknolojisinde bir tartışma yaşandığını biliyorum. Ama bu halkı ilgilendirmiyor. Sen suyu getir de nasıl getirirsen getir. Para mı yoktu? Japon kredisi bulunmuştu. Veysel Eroğlu, “Biz Hazine’yle birlikte bunun kredisini bulduk” diyor. Ama Gökçek de diyor ki: “Hayır, ben bu krediyi almam. Bu krediyi alırsam metroyu yapamam.” Hem yürüyüp hem çiklet çiğneyemeyenler vardır. Bu da o yönetimi. Aslında bu yeteneksizliğin itirafıdır. Siz belediye yönetimi döneminde bu tür işleri aynı anda götürmüyor muydunuz? KARAYALÇIN Biz sosyal demokrat belediye yönetimi olarak 2.5 milyar dolarlık bir yatırım paketini eşzamanlı olarak uyguladık. Ama bu yapamıyor. İkisini yapamayacağını bizzat kendi yazısıyla itiraf ediyor. İnşaat Mühendisleri Odası bülteninin haziran sayısında çok çarpıcı bir yazı yayımlandı. ASKİ’de Gökçek’in yönetimi sırasında daire başkanı olarak görev yapmış Sayın Ali Osman Kılıçkaya yazısında, ASKİ’nin üzerine vazife olmayan işler için 350 milyon dolar para harcadığını söylüyor. Bunun içinde yol, duvar, spor salonu, bilmem ne bulvarı var. Oralara 350 milyon dolarlık harcama yapıyorsun, 250 milyon söyledi. Siz bunu nasıl karşıladınız? KARAYALÇIN Kendisine, “Gölge etme başka ihsan istemeyiz” demek gerekiyor. Zaten Ankaralıların Sayın Gökçek’ten başka bir beklentileri de kalmadı. Susuzluk yüzünden Ankaralıların tatile çıkmalarını, okulların bir ay geç açılmasını önerdi. Bunların hepsi beceriksizliğin ifadesidir. Hatta itiraftır. Benim kendisine önerim, Sayın Gökçek’in çok uzun süreli bir tatile çıkmasıdır. Bunu yaparsa Ankaralılar çok rahat yıkanırlar. Hiç merak etmesin. Başlarını ya da vücutlarını ne zaman yıkayacaklarına kendileri karar verirler. Sayın Gökçek gözü arkada kalmadan gidebilir. İyi de bu sorunlardan Gökçek’e oy veren bir kısım Ankaralılar da sorumlu değil mi? KARAYALÇIN Hayır, halk sorumlu değil. Biz sosyal demokratlar olarak sorumluyuz. Biz sosyal demokratlar olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı Sayın Gökçek’e armağan ettik. P O MURAT KARAYALÇIN 1943 Samsun doğumlu. Yükseköğrenimini AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Maliye Bölümü’nde yaptı. DPT’de uzman yardımcısı ve uzman olarak çalıştı. İngiltere’de kalkınma ekonomisi üzerine lisans derecesini aldı. KentKoop’un kurucuları arasında yer aldı. 198191 arası KentKoop Genel Başkanlığı’nı yürüttü. SHP’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. 1993’te SHP Kurultayı’nda genel başkan seçildi. DYPSHP koalisyon hükümetinde Başkan Yardımcısı, Devlet Bakanı ve Dışişleri Bakanı olarak 199495 arası görev yaptı. 1999 yerel seçimlerinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaylığını koydu ama kazanamadı. Aynı yıl CHP kurultayında genel başkanlığa adaylığını koydu ama başarılı olamadı. CHP’den istifa etti. 2002’de SHP’yi kurdu. ‘ DSİ’nin öngördüğü yatırımlar zamanında yapılmış olsaydı Ankara’nın su sıkıntısı diye bir sorunu asla olmazdı. ’ DSİ ILE ÇATIŞAN YÖNETİM Siz Büyükşehir belediye başkanlığınız döneminde böyle bir su sorunu yaşamadınız. Bunu nasıl başardınız? KARAYALÇIN Benim Büyükşehir belediye başkanlığım sırasında DSİ’nin hazırlamış olduğu bir su ana planını uyguluyorduk. Buna göre Ankara’daki su yatırımlarını yapıyorduk. DSİ’yle birlikte ve eşgüdüm içinde çalışıyorduk. Şu anda İç Anadolu’nun herhangi bir kentinde Ankara’daki gibi bir sorun yaşanmıyor. Oraların belediye yönetimleriyle DSİ arasında bir uyuşmazlık da yok. Bu ‘ Ankaralıların Sayın Gökçek’ten başka bir beklentileri de kalmadı. Susuzluk yüzünden Ankaralıların tatile çıkmalarını, okulların bir ay geç açılmasını önerdi. ’ Su ana planı üç unsura göre yapılıyor. Kentin nüfusu, o kente kişi başına verilecek su miktarı ve o kentin yayılma alanı dikkate alınarak hazırlanıyor. Ondan sonra da kaynak aranıyor. Burada iki yerde, Gerede ve Kızılırmak’ta kaynak var. DSİ öncelikle Gerede dedi. DSİ’nin öngördüğü yatırımlar zamanında yapılmış olsaydı Ankara’nın su sıkıntısı diye bir sorunu asla olmazdı. ASKİ’den konuştuğum kimi uzmanlar, Gerede’nin inşaatının bir bölümünün zaten yapılmış olduğunu, geriye çok az miktarda yatırım gerektiren bir çalışma kaldığını anlatıyorlar. O zaman, Gökçek çok büyük paralar gerektiren Kızılırmak projesinde neden bu kadar ısrarlı hesap. Kardeşim sen onu da onu da yap. Neden yapamıyorsun? ASKİ GEREKSİZ HARCAMA YAPTI Acaba ASKİ’yi kendi asli işinden uzaklaştırıp yol inşaatlarında görevlendirdiği için mi böyle söyledi? KARAYALÇIN Aynen sizin söylediğiniz gibi oldu. “Ben kendi kaynağımla yapacağım” diyor. Aslında ne dediği de tam belli değil. Bir de “Yapişletdevret’le yapılsın” diyor. Yapişletdevret’le böyle bir iş yapılamaz. Zaten talip de çıkmamış. Ortaya şu çıkıyor: Suyu ve metroyu aynı anda yapamayacak bir belediye dolar olduğu söylenen Gerede sistemi için bir şey yapmıyorsun. Mademki ben bunun için kredi almayacağım, kendi kaynaklarımla yapacağım diyorsun, neden yapmıyorsun? Hangi açıdan bakarsanız bakın, Ankara Büyükşehir Belediyesi tam anlamıyla suçludur ve suçüstü yakalanmıştır. Bütün bu açıklamalar da yetersizliğin, yeteneksizliğin, itibarsızlığın somut ifadeleridir. GÖKÇEK GÖZÜ ARKADA KALMADAN GİDEBİLİR Gökçek son olarak Ankaralılarla alay edercesine “Ankaralılar üç günde bir başını yıkasın. İki günde bir banyo yapsın” gibi garip sözler 1994’ten bu yana yaşanan üç yerel yönetim seçiminde sosyal demokrat oyların bölünmesi, Melih Gökçek’in yönetimde kalmasını sağladı. 1994 seçimlerinde SHP’nin adayı Prof. Korel Göymen 380 bin oy almıştı. CHP de rahmetli Ali Dinçer’i aday göstermişti. Seçimi CHP’nin kaybedeceği açıktı. Ali Dinçer 30 bin oy aldı. 1200 oy farkıyla bu seçim kaybedildi. Yani 601 oy daha alınmış olsaydı Ankara bu felaketi yaşamayacaktı. Ne yazık ki CHP göz göre göre, seçimleri sadece SHP’ye kaybettirmek için Ankara’nın Melih Gökçek yönetimine teslim olmasına fırsat verdi. Ben sosyal demokrat metropol belediye başkanı arkadaşlarımıza, “Oyları bölmeyin. Seçilin. Ertesi gün CHP’ye geri dönün” dedim. Sonuçta ne olduğunu da gördük. AMERİKAN DERGİSİ ürk bankaları, domino taşları gibi art arda düşüyor. Baş alıcı komşu Yunanistan. Finansbank’ın yüzde 90’ı Yunanistan Ulusal Bankası’na gitti. Tekfenbank’ın yüzde 70’i EFG Eurobank’a pazarlandı. Sırada ABank vardı. Alıcı Alpha Bank, yüzde 94’üne 242.3 milyar ödeyecekti. Bürokratik çarklar düzgün işlerken, uzatmalar oynanır oldu. BDDK’den ters bir karar çıktı. Satış olamayacaktı. Gerekçe açıklanmadı. Gerekçeyi Atina açıkladı. Türkiye’nin Bankacılık Yasası’nda “....devletin güvenliğine, milli savunmaya, devletin sırlarına karşı suçlar ve casusluk...” diye bir madde vardı! Bizans Borsası’nda “Bankacılık ile casusluk” arasında bağlantı kurulamadı. Yanıt, yine Atina’dan geldi. Alpha Bank’ın Başkanı Pavlos A. Apostolidis, Yunanistan “Ethniki Ypiresia Liroforipn (EYP) (Ulusal Haberalma Hizmetleri)” örgütünün başkanlığından emekliydi. Kelimenin tek anlamıyla, başcasus idi! Pavlos’tan burada birkaç kez söz etmiştik. Pavlos’un (Batı’daki adıyla Paul) annesi Fransız, babasının soyadındaki “idis” takısından dolayı Karadeniz Pontus kökenli idi. Pavlos’u 1980’lerin ortasında Ankara’da elçiliğin 2. adamı iken tanıdık. Ankara başarısı ona ilk büyükelçiliği olan Suudi Arabistan’ın kapısını açmıştı. Sonra T KAVŞAK ÖZGEN ACAR Ankara Başcasus Yetiştiriyor! Kasım” yeraltı örgütünün aydınlatılmasında katkısı oldu. Emekli olunca yerine yine Ankara’daki büyükelçi Yuannis Korantis getirildi. 2004’te Fransız Büyükelçisi JeanClaude Cousseran da Fransız örgütünün başına atandı. Irak’ın Ankara’daki Büyükelçisi Rafi Dahham Mejweel El Tıkrıti de Bağdat’ta aynı göreve getirildiyse de Saddam Hüseyin’e kellesini kaptırdı. Atatürk’ün Ankara’nın başkent oluşunda yabancı büyükelçiliklere verdiği arazilerin görkemlilerinden biri de Kuğulu Park’ın karşısındaki Polonya Elçiliği’dir. Atatürk, binanın temeline imzasını da atmıştır. 20012004 yılları arasında Polonya Büyükelçiliği yapan Andrzej Ananicz de apar topar Varşova’ya çağrılarak ülkenin gizli servisinin başına getirilenlerden. Birkaç kez evimde ziyaretime de gelen Andrzej, Varşova’da Nâzım Hikmet’in eşi Münevver Andaç’ın öğrencisiydi. Çok iyi dilbilimci, iyi diplomat, kö Brüksel’de AB karargâhında ülkesini temsil ederken, Türkiye’nin üyeliği konusunda çeşitli oylamalarda aleyhimizde el kaldırmış, vetolara imza atmıştı. Ardından Bakanlığın 2 numarası oldu. Dedesi İzmir’i işgal eden Yunan Ordusu’nun komutanı olan Bakan Theodoros Pangalos’un Abdullah Öcalan’ı koruma girişimlerini izledi. Öcalan Kenya’da Yunan Büyükelçiliği’nden Ankara’ya getirildiğinde Başbakan Kostas Simitis, Pavlos’u Kenya’ya gönderdi. Öcalan’ın üç haremi Dilan, Melisa, Nuciyan adındaki üç kızı Yunan vizesi ile Kenya’dan çıkardığında Atina basını “İkinci harekâtı başardık” başlıkları ile Pavlos’u övdüler. Simitis, Pavlos’u EYP’in başına ilk sivil (tıpkı Büyükelçi Sönmez Köksal’ın MİT’e atanması gibi) başkan olarak “derin devletin temizlenmesi” koşulu ile oturttu. Türk, Amerikan ve İngiliz diplomatlarına karşı kanlı eylemler yapan “17 tü casus olduğu için 2006’da görevden uzaklaştırıldı. Ankara’ya “onursal sürgüne” gönderilmeden önce Cumhurbaşkanı Lech Walesa’nın özel danışmanlığını, Dışişleri Müsteşarlığı’nı yapmıştı. Ondan önce Ankara’da Büyükelçi olarak Miroslaw Palasz vardı. Ankara’da çeşitli görevlerde bulunmuş, kültür dünyasını çok iyi tanıyan Palasz, iki kez büyükelçilik yapmıştı. O da Andaç’ın öğrencisiydi. Ne yazık ki 9 Nisan 2000’de Ankara’da intihar etti. 19921997 yılları arasındaki büyükelçi Wociech Hensel ise kendisiyle yediğimiz bir öğle yemeğinin gecesi büyükelçilikte ölü bulundu. Nedeni “solunum yetmezliği” idi... En son büyükelçi Grzegorz Michalski’yi de Ankara’da basın ataşesi, müsteşar olarak tanıdık. O da Türkologdu. Yılbaşından sonra Ankara’da hakkında “Rus casusu” söylentisi çıktı. Andrzej’le başlayan “komünistsizleştirme” sürecinde Polonya istihbaratı Michalski’yi 30 Nisan’da geri çekti. 2. Dünya Savaşı’nda İstanbul’daki casusluk olaylarının en güzel kitabını İsrailAmerikalı Barry Rubin yazdı. Selim Atalay’ın “İstanbul Entrikaları” adıyla dilimize çevirdiği bu kitabı şu sıcak günlerde okumanızı öneririm. Çünkü Ankara artık İstanbul’un yerini aldı! Irak’a ‘Atatürk modeli’ önerisi WASHINGTON (ANKA) Irak’ta başarının sağlanması için “Türkiye modeli”nin benimsenmesi istendi. ABD’de yayımlanan “American Thinker” dergisi, Irak için askerin seçimsel demokrasinin koruyucusu olduğu Atatürk’ün Türkiye modelini örnek gösterirken, ABD ordusunun uzun zamandır darbe yapmak için Iraklı askeri yetkilileri seçmekte olduğunu iddia etti. “American Thinker” dergisi yazarlarından James Lewis, ‘Irak’ta Türk Çözümü mü?’ başlıklı makalesinde, Irak’ta çözüm için Türkiye’yi adres gösterdi. Birçok Müslüman ülkenin seçimsel demokrasiyi sürdüremediği, bunun tarihsel bir sorun olduğu ve ABD Başkanı George W. Bush’un 11 Eylül’den sonra Ortadoğu’da daha fazla demokrasi için bastırdığı kaydedilen makalede, Filistin’de Hamas’ın kazandığı, Mısır’da ise Müslüman Kardeşler’in son seçime katıldığı, Irak’ın da başarılı bir biçimde üç kez 3 açık seçimde oy kullandığı vurgulandı. Buna karşı “siyasi uzlaşma” alışkanlığının yavaş yerleştiğine dikkat çeken makalede, “Irak’ta muhteşem demokrasi için alternatif bir plan var. O da başka ülkelerde olumlu sonuçlar veren, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923’teki agresif reformları ile başlayan Türk çözümü. Bu da ordunun seçilmiş hükümetlerin garantörü haline gelmesidir” denildi. oacar?superonline.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle