05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 ŞUBAT 2007 CUMA ekonomi TABLOLAR NE DİYOR? 1 2 3 4 Türkiye, iç pazar açısından Güneydoğu Avrupa’nın en cazip ülkesi olarak algılanıyor. Türkiye, ülkeye özgü bilgi ve beceriler açısından da bölgedeki en cazip ülke olarak değerlendiriliyor. Yatırımları açısından, yatırımcılar 2007’de Türkiye’yi ikinci sırada gösterirken 2010 yılında cazibe konusunda yüzdesini arttırmasına rağmen Bulgaristan’ın gerisine düşüyor. Uluslararası yatırımcılar 2010 yılına kadar Türkiye’nin yurtdışındaki imajını iyileştirme konusunda çalışmalar yapmasını öneriyor. PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM “Charlie’nin Melekleri” C 9 Ernst&Young, Güneydoğu Avrupa Yatırım Çekiciliği Araştırması 2006 sonuçlarını açıkladı: Çekicisiniz ama imajınız kötü Ekonomi Servisi Ernst&Young International tarafından hazırlanan “Güneydoğu Avrupa Yatırım Çekiciliği Araştırması 2006”da, Türkiye doğrudan yabancı yatırım çekme açısından “uyuyan bir dev” olarak nitelendirildi. Dünyadan 200 üst düzey yöneticinin katıldığı araştırmada, Türkiye’nin, Güneydoğu Avrupa’ya yapılan yatırımlar konusunda Romanya’dan sonraki en cazip ikinci ülke olarak görüldü. Ernst&Young’ın araştırma sonuçları, düzenlenen bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu. Ernst&Young Fransa Ortağı Marc Lhermitte, yabancı yatırımcıların yüzde 59’unun önümüzdeki 3 yıl içinde Türkiye’ye yatırım yapmayı planladığını belirterek yatırımcıların özellikle politik istikrar ve AB standartlarına uyum konusunda gelişme beklediklerini kaydetti. Türkiye’nin yatırım çekiciliği açısından Güneydoğu Avrupa’da Romanya’dan sonraki en cazip ikinci ülke olarak görüldüğünü dile getiren Lhermitte, buna karşın Türkiye’nin 20012005 yılları arasında bölgeye gelen yabancı yatırımın yalnızca yüzde 20’sini kendine çekebildiğini hatırlattı. Lhermitte, bunun Türkiye’nin imaj sorunu ile yakından ilgili olduğuna dikkat çekerek yabancı yatırımcıların özellikle politik istikrar ve ekonomide AB standartlarına uyum konularında hassas olduklarının altını çizdi. Lhermitte, Türkiye’ye şu önerilerde bulundu: “Yatırımcıların en nefret ettiği şey belirsizliktir. Uzun vadeli istikrarınızı yatırımcıya göstermek zorundasınız. Lütfen Türkiye’nin yurtdışındaki imajını iyileştirin. Önümüzdeki 3 yılda imajınızı iyileştirmek için kampanya yapın ve yatırımcının peşinden gidin.” Turkcell, dünya çapında eimza’yı mobil ortama taşıyan ilk şirket oldu Dünyada ilk mobil imza... Turkcell’in ilk etapta 5 bankayla başlattığı uygulama, evlenme, kefalet ve gayrimenkul dışındaki tüm işlemleri cebe taşımayı amaçlıyor. Ekonomi Servisi Turkcell, yasal olarak ıslak imzaya eşdeğer yeni servisi Turkcell Mobil İmza’yı, ilk olarak internet bankacılığında Akbank, Garanti, TEB, Türkiye İş Bankası ve Yapı Kredi işbirliğiyle kullanıcılara sundu. Bu kapsamda Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, Akbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Binbaşgil, Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hüsnü Erel, TEB Genel Müdür Yardımcısı Cemal Kişmir, Türkiye İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Aykut Demiray ve Yapı Kredi Genel Müdür Yardımcısı Hishem Laroussi’nin katıldığı toplantıda Türkiye’nin ilk mobil imzaları atıldı. Toplantıda Ciliv, eimza’yı mobil ortama taşıyan dünyadaki ilk şirket olduklarını söyledi. Turkcell Mobil İmza, evlilik, tapu gibi kanunen belirli bir şekilde törenle gerçekleştirilmesi şart olan ve üçüncü kişilerin kefaletini gerektiren işlemler dışında, ıslak imza gerektiren tüm özel, kamu ve banka işlemlerinin mobil olarak yapılabilmesine olanak sağlıyor. Örneğin; havale ve EFT işlemleri internet bankacılığı üzerinde mobil imza ile güvenle imzalanabiliyor. Yakın gelecekte banka şubesine gitmeden bireysel kredi alınabilecek. Hukuki altyapısı 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’na uygun ve AB normlarına göre hazırlanan Turkcell Mobil İmza, cep telefonlarının SIM kartları üzerinden çalışıyor. Turkcell Mobil İmza, faturalı hatlarda KDV dahil aylık 4 YTL, kontörlü hatlarda ise aylık 40 kontör ücret karşılığı kullanılabilecek. Turkcell, uygulamayı 30 Haziran 2007 tarihine kadar ücretsiz olarak sunuyor. ir yıl önce (Cumhuriyet 19 Şubat 2006, s. 10 veya http://hukum.blogcu.com/) yine bu sütunlardaki yazımızın başlığı da aynıymış. Aradaki yasaklamaları, duraklamaları saymazsak yarım asra yaklaşan yayın hayatında nice saldırılar, mahkemeler, tehditler görmüş, Fransa’nın en popüler haftalık mizah ve karikatür dergisi “Charlie Hebdo” (CH), 8 Şubat 2006’da olay yaratacak özel bir sayı basmış ve muhafazakâr İslam’ın şimşeklerini üzerine çekmişti. Dünyada demokrasinin kök salması, özgürlükler ve insan haklarının yaygınlaşması mücadelesini kendilerine yaşama biçimi, çizen ve yazan kalemlerini de araç, hatta silah seçen “Charlie’nin Melekleri” sıfatlı CH çalışanlarının hazırladığı bu sayı, “Hz. Muhammed”e küfrettiği iddia edilen karikatürlerin tümünü yayımlamıştı. Aslında hiçbir fevkaladelik içermeyen bu 12 karikatür daha önce bir Danimarka gazetesinde çıkmış, Fransız gündelik France Soir gazetesi de bunlardan birkaçını tekrardan basmıştı. Malum fişeklemelerin ardından İslam dünyasının sözüm ona sivil toplumları (!) sokaklara dökülüp, ölüm tehditleriyle sağa sola saldırmışlardı. France Soir’ın Mısır kökenli patronu, genel yayın yönetmenini işten atmış, Arap alemiyle ilişkilerinde daima çok temkinli görünmek isteyen Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, “Dini inançlara saygılı davranılması gerektiği ve karikatürleri tasvip etmediği” yolunda demeçler vermişti. Kamuya yansıyan tartışmaları yetersiz bulan CH, ifade özgürlüğünü “Tek Kitap”ın sayfalarına hapsetmeye kalkışanlara meydanın boş olmadığı ve meslektaşlarını yalnız bırakmak istemediklerini göstermek için aynı karikatürleri yine yayımlayınca, resmi Fransız İslamı, radikal uçların da itmesiyle adalete başvurmaya karar vermişti... İşte 78 Şubat’ta görüşülen davaya böyle bir ortamda başlandı. Bizzat cumhurbaşkanı Chirac’ın avukatı Francis Szpiner dava açan üç Müslüman kuruluştan “Büyük Paris Camii”’nin vekilliğini üstlendi. Celselerin hiç birine katılmayan caminin baş imamı ve Fransa’da yaşayan Müslümanları günün birinde temsil edebilmesi ümidiyle kurdurulmuş, tam çevirisiyle “Fransız Müslüman İbadeti Kurulu” (CFCM) veya kolay deyişiyle “Fransa İslam Konseyi” Başkanı Dalil Boubaker, davanın “terörizmle İslam arasında kavram kargaşası yaratarak, Müslüman inancından ötürü toplumun bir kesimine hakaret edildiği” gerekçesiyle açıldığını savunuyordu. Ancak davanın gerçek takipçilerinin, diğer iki davacı, Suudi Arabistan ve Mısır Müslüman Biraderler destekli “Fransa Müslüman Dernekleri Birliği (UOIF)” ve “Dünya İslam Ligi” Fransa şubesi olduğu herkesin malumuydu. ??? Konunun çok ilginç bir boyutu da davanın Türk basınına yansıma biçimiydi. Chirac’ı da arkalarına aldıklarına inanan İslami hassasiyetli kesim, örneğin dava öncesi ve ilk günkü celsede CH’ya yalnızca Masonların B sahip çıktığını belirterek, akılları sıra bir taşla iki kuş vuruyorlardı. Halbuki bütün sol partiler, çok sayıda İnsan Hakları kuruluşu, yüzlerce önemli aydın ve kişilik CH ile dayanışma içinde olduklarını daha başından duyurmuşlardı. Davaya tanık sıfatıyla katılan Sosyalist Partisi Birinci Sekreteri François Hollande, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üçüncü adamlığa oynayan, merkez sağ UDF partisi Genel Başkanı François Bayrou camialarını temsilen ikirciksiz ve katıksız söz ve tutumlarla CH ve ifade özgürlüğünden yana konuşmalar yaptılar. Liberation gazetesi ilk gün “suç” konusu karikatürlerin hepsini yeniden bastı. Türk basınından Sabah, iki kısa haberde Chirac’ın avukatı ve Sarkozy’den söz ederken, Hürriyet gazetesi perşembe günkü nüshasında, son gelişmelerin ışığında mahkeme görüşmelerinin kısa ve dürüst bir dökümünü aktarıyordu. Türk İslamcı basınının kendi okurunu ikna edebilmek için dayanak kullandığı bir başka nokta da, kaynağını belirtme gereğini duymadığı bir kamuoyu yoklamasının çok dar, kısmi bir sonucuydu. Buna göre Fransızların yüzde 79’u, “dinle alay edilemeyeceğini” söylüyormuş. Rakam doğruydu. Unutulan (!) husus, araştırmanın koyu Katolik “Le Pelerin” (Hacı) dergisi adına yapıldığıydı. Aşırı sağcıların yüzde 96’sı bu görüşü savunurken, sol seçmenlerin yüzde 76’sı karşıydı. Ayrıca, belki de en önemli veri, deneklerin yüzde 48’i bu konuda dava açılmasını “saçma” bulduklarını belirtiyorlardı. Üstelik eğitim ve gelir düzeyi yükseldikçe dinle dalga geçmeyi hoş görenlerin oranı daha da artıyordu. “Zaman” gazetesinin bu tamamlayıcı bilgileri vermemesi anlaşılır bir durumdu... ??? 8 Şubat perşembe akşamı Paris 17. Ceza Mahkemesi, tarafları dinledikten sonra savcılığın talebi doğrultusunda ilk kararını (kesin karar 15 Mart’ta) açıklıyordu. 1969’dan beri yüzlerce hakaret davasıyla boğuşan ve hiçbirini kaybetmeyen CH, daha doğrusu “ifade özgürlüğü”, bir kez daha kazanıyordu: “Söz konusu karikatürlerde dine veya Müslümanlara hakaret yoktur. Sadece köktendinciler yeriliyor. Basın özgürlüğü demokratik bir toplumda teokratik olamaz...” Mahkeme, CH ve Yazı İşleri Müdürü Philippe Val hakkında takipsizlik kararı veriyordu. Charlie’nin Melekleri bu kez sanıldığından da fazla ve güçlüydü. Bir gün önce CH avukatlarından, eski sol bakanlardan Georges Kiejman’nın mahkemede okuduğu, hiç beklenmedik bir destek mektubu bu kararda etkili olmuş mudur; sanmıyoruz... İmzalayan kişinin CH’nun son aylardaki boy hedefi, içişleri bakanı, sağ cephenin favori cumhurbaşkanı adayı ve Chirac’ın aile içi rakibi Nicolas Sarkozy olması anlamlı, ama pek bir şey değiştirmiyor. Zira biz de bu cümlenin altına imzamızı atıyoruz: “Karikatür aşırılığını, karikatür yokluğuna yeğlerim...” [email protected] yüp semti adını Eyüp Sultan’dan alır. O semtin tamamı Eyüp’tür. Ancak Eyüp içerisinde bazı yerlere, o semt ile özdeşleşmiş kişilerin de adı verilmiştir. Bu davranış, kent sakinlerinin bazı kişilere karşı vefa duygusunu göstermenin yanında, kentin belleğini de oluşturur. Pierre Loti Tepesi’nin adı da böyle verilmiş. Yazdığı eserler ve yazılarla Türk dostu olarak anılan, Kurtuluş Savaşı’nda Türkiye’nin yanında yer alan, Türkiye’nin tanıtımına önemli katkılarının olduğu kabul edilen Pierre Loti, İstanbul’daki zamanının çoğunu, Eyüp Camii’nin yanındaki tepede, tüm Haliç’e ve İstanbul’a hâkim Rabia Kadın Kahvesi’nde geçirirmiş. Zamanla hem kahvehane, hem de tepe, Pierre Loti adıyla anılmaya başlamış. Bu tepeye Pierre Loti adı, bir kişinin ya da meclisin kararı ile verilmemiş. Adı, bir vefa göstergesi olarak İstanbullu vermiş. İstanbullular Eyüp Sultan’ı, “Ensar’dan” olduğu için, bu tür vefalı davranışlara hoşgörü gösterecek kadar yüce gönüllü kabul eder. İçinde bulunduğumuz hafta, Eyüp Belediyesi’ni yönetenler, semte adını veren kişinin yüce gönüllüğü ile bağdaşmayacak bir davranışa kalkıştılar. Eyüp’te, Eyüp Sultan Camii’nin yanında, Eyüp Sultan Külliyesi ve Eyüp E NOT DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL Pierre Loti Kurtuldu mu? Tepeyi tanımlarken kullanılan “Eyüp Belediyesi Sosyal Tesisleri ve teleferik üst ayağının bulunduğu tepe” ifadesi ise “şecaat arz ederken sirkatin söylenmesi”nden başka bir şey değil. Tarihi ve doğal dokuyu bozarak daha birkaç ay önce dikilen teleferik ayağı, tepenin tanımlanmasında belirleyici olmuş. Büyükşehir Meclisi de yaptığı teleferikle doğal ve tarihi dokuyu mahvettikten sonra, tepenin adını koruyarak tarihsel sorumluluğundan kurtulmaya çalışmış. ??? Pierre Loti teleferiği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce 6 trilyon lira harcanarak yapıldı. Dünyanın en güzel anıt mezarlığının başucu ve ayak ucuna dikilen betonlarla, mezarların üstünden sürünerek giden bir ucube yaratıldı. Mezarlığın dokunulmazlığı kaldırıldı, mezarlık kültürü yozlaştırıldı, tarihi doku bozuldu. Oysa Pierre Loti gezisi, iki dakikada teleferikle çıkılıp, bir dakika tepeden Mezarlığı’nın içinden geçilerek gidilen Pierre Loti Tepesi’nin adını değiştirmeye kalktılar. Yani İstanbullular tarafından verilen bir ad, Eyüp Belediye Meclisi’nin teklif kararıyla değiştirilmek istendi. ??? Eyüp Belediyesi’nin girişimine karşın Pierre Loti adı değişmedi ama, Eyüp Belediye Meclisi’nin teklif kararı, belediye yöneticilerinin anlayışını gösteren bir belge olarak, kent tarihinde yerini aldı. Belediye meclisinin teklif kararının başlığı; “Eyüp Belediyesi Sosyal Tesisleri ve teleferik üst ayağının bulunduğu tepenin ‘Eyüp Sultan Tepesi’ olarak isimlendirilmesi” olarak yazılmış. Sanırsınız o tepenin adı yok. Belediyenin yaptığı da adı olmayan bir tepeye isim koymak. Oysa kent kimliğine işlenmiş, kent belleğinde yerini almış bir yerin adı değiştirilmektedir. Kentin geçmişi ile bağları koparılmaya çalışılmakta, kimliksiz, kişiliksiz bir kent yaratılmak istenmektedir. bakılarak duyumsanacak bir güzellik değildi. Eyüp Camii’nin müştemilatından dolaşmadan, mezarların arasından tepeye çıkan o taş yolu, mezar taşlarını okuyarak tırmanmadan, kısacası o atmosfer yaşanılmadan Pierre Loti’ nin ne değeri var ki? Pierre Loti Kahvesi, o yolu tırmanarak çıkan ve soluklanmak için bir çay bardağının önüne oturup Haliç üzerinden Istanbul’u seyreden insanlar için değerliydi. İstanbul’u yönettiğini sananlar, Pierre Loti’nin yürünen yolu ve korunmuş doğası ile değerli olduğunun bile farkında değiller. Yaşlılar, Eyüp tarafından arabayla tepeye kadar çıktıktan sonra yolu yürüyerek aşağıya kadar inmezlerse, kendilerini Pierre Loti’ye çıkmış saymıyorlar. Bu durumda o teleferik oraya neden yapıldı? Nedenini açıklayacak var mı? Kaldı ki o tepede, yüzlerce yıllık mezar taşları kırılarak, bitki örtüsü yok edilerek, eski mezarlar aile mezarlıkları denilen beton yığınlarına dönüştürülerek katliam sürdürülüyor. Pierre Loti adına gösterilen duyarlılığın yüzde biri bu doğa ve kültür hazinesinin korunmasına gösterilmiyor.Büyükşehir Belediye Meclisi Pierre Loti adını koruyarak Pierre Loti’de yapılan doğa ve kültür katliamını unutturacağını sanıyor. [email protected] GAZ DE FRANCE İLE MOSKOVA’DA ANLAŞMA YAPILDI Rus şirketi Gazprom, Fransa’ya gaz satacak Gazprom’un başkanı Aleksey Miller, Gazprom’un 2007 Ocak ayı itibarıyla Fransa’ya gaz satacağını açıkladı. Gazprom, Gaz de France ile Moskova’da yaptığı bu anlaşma ile nihai Fransız tüketicisine direkt gaz satmayı amaçlıyor. Yapılan anlaşma itibarıyla Gazprom, Gaz de France’a bu sene 500 milyon metreküp gaz satacak, önümüzdeki 2008 Ekim ayında bu rakam 1.5 milyar metreküpe ulaşacak. Gazprom’dan yapılan açıklamada, şu anda daha fazla gaz satabileceği, ancak Gazprom’un şimdilik hedefinin Fransız pazarını gaz bombardımanına tutmak olmadığı, sadece Fransız pazarının nasıl çalıştığını anlamak olduğu belirtildi. Açıklamada ayrıca, Gazprom’un uzun dönemde Fransa’da sanayi, kamu ve nihai pazarda söz sahibi olmayı hedeflediği belirtiliyor. Ayrıca Gazprom ve Gaz de France’ın 2030’a kadar geçerli birçok anlaşması bulunuyor. Bu anlaşmalara göre Gaz de France, Gazprom’dan yıllık 12 milyar metreküp gaz alacak. Bunun yanı sıra Gaz de France, 20102030 arası 2.5 milyar metreküp doğalgazı da North Stream projesinden sağlayacak. Bazı ekonomistler bu anlaşma ile beraber pozisyonunu güçlendiren Gazprom’un depolama tesislerinden de faydalanmak istediğini söylediler. Bu anlaşmanın, Uzmanlar, anlaşmanın Gazprom’un oluşturduğu stratejinin başarıya ulaştığının göstergesi olduğunu belirttiler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle