05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 ŞUBAT 2007 CUMA tarihçe BRÜKSEL GÜNLÜĞÜ ELÇİN POYRAZLAR İslamın Emevi trajedisi Erdoğan AYDIN alife Ömer 644’te 53 yaşındayken öldürüldüğünde, geride peygamberin 632’de ölürken bıraktığından bambaşka bir siyasal miras bırakıyordu. 632’de Arabistan’ın ancak belli bir kesiminde egemen, ekonomik ve siyasal kaygılarını aşamamış bir İslam topluluğu söz konusuyken, 644’te, Sasani imparatorluğunu yıkmış, Bizans imparatorluğunu iyice küçültmüş, Ortadoğu’nun bütününe hakim ve talan gelirleriyle olağanüstü zenginleşmiş büyük bir devlet söz konusuydu. Ancak buna rağmen bu devlet, henüz bu gelişimiyle uyum sağlayacak bir siyasal hukuktan ve kurumsallaşmadan yoksundu. Kur’an’ın getirdiği hukuk, peygamber yaşarken karşılaşılan sorunların çözümüne yönelik yüzeysel bir hukuktu. Öyle ki kendinden sonraki iktidar sorununun nasıl çözüleceğini dahi öngörmemişti. Bundan dolayı Ebu Bekir ve Ömer, tamamen güç dengelerinin avantajlarıyla ve birbirinden farklı yöntemlerle birer oldu bitti örneği olarak halife olacaklardı. Bunların döneminde, İslamiyetin çok yeni olmasından kaynaklı görece idealist ortam ve her iki halifenin saygın ve işbilir yapısı nedeniyle çok da önemli bir sorun yaşanmayacaktı. Üstelik dışarıya akıtılan ve karşılığı fazlasıyla alınan Arap enerjisiyle elde edilen başarılar da sorun alanlarını etkisizleştirmişti. Ancak iktidar hukuku alanındaki boşluk, temel bir sorun potansiyeli olarak duruyordu. C Rusya’nın AB’si 13 H CUMHURİYET Mİ MONARŞİ Mİ? Gerek ilk iki halifenin belirlenmesi süreci ve sonrasında yaşanan tartışmalar gerekse farklı kabile ve Müslüman güç odakları arasındaki dengeler üzerinden cumhuri bir çözüme yönelmek mümkündü. Esasen İslam öncesi ‘cahiliye’ diye nitelenen dönemde de, antik Atina’yı anımsatan cumhuri bir rejim söz konusuydu ve gerek kabileler arası güç dengeleri gerekse de çok tanrıcılıkta belirlenen çoğulculuk bu rejimin dayanaklarını oluşturuyordu. Ancak İslamiyet çoktanrıcılığı ‘kâfirlik’ olarak niteleyip ortadan kaldırmasıyla, gerçekte cumhuri bir rejimin ideolojik dayanağını da ortadan kaldırmıştı. Bununla birlikte ilk dönemdeki idealist ortam yanında, öncü kadrolar ve kabileler arası güç dengeleri nedeniyle İslami yönetim güçlü bir cumhuri potansiyele de sahipti. Dahası bu arayış ve yükseliş ortamında siyasal katılımın da artması söz konusuydu. Nitekim bu dönemin prestiji yüksek halifeleri sonraki dönemin despot padişahlarıyla kıyaslanmayacak denli paylaşımcıydılar. Etrafları kendileriyle aynı prestije ve tabi güç dayanaklarına sahip öncü Müslüman kadrolarla sarılmıştı ve bu durum İslami iktidarın bir cumhuriyet olarak şekillenmesi olasılığını mümkün kılıyordu. Ancak bu olasılık yerine giderek otoriter ve tekçi yönetim tarzı şekillenecekti. Talan gelirlerinin paylaşımı ve egemen olunan toprakların yönetimi temelinde şekillenen iktidar kavgası, hilafetin de bu çıkar ekseninde şekillenmesini getirecekti. Bu ise çevrenin ve siyasal katılımın zayıflatılmasına ve farklı görüşlerin etkisizleştirilmesine neden olacaktı. İşte bu sürecin güç dengelerinde “aranızdaki işler danışma iledir” diyen Şura38 ayeti iktidara gereğince katılamayan kabile ve muhaliflerin temel dayanağı olurken “ulü’l emre itaat edin” diyen Nisa59 ayeti de, keyfiliğe ve mutlakçı idareye dayanak oluyordu. Tabii sonucu belirleyecek olan, kutsal da olsa metinler değil, hızla zenginleşen Arap egemenleri arasındaki güç dengeleri olacaktı. da, siyasi kararları etkilemek bakımından, bu komitenin üyelerinin birbirleriyle yakınlıklarına işaret etmek faydalı olacaktır. Abdurrahman bin Avf ile Sad b. Ebu Vakkas amca çocukları olup Kureyş’in Beni Zühre kabilesinden idiler. Sad’ın annesi Ebu Süfyan’ın kızı, Abdürrahman da Hz. Osman’ın ana bir kızkardeşinin kocası idi. Talha b. restijinin doruğunda ölmek üzere olan Ubeydullah, Kureyş’in Beni Teym kabilesinden Ömer, taleplere karşın, (kendi geliş biçimiolup Ebu Bekir’in amcasının oğlu idi. Ebu Bekir’in nin aksine) bir vasi atamayacaktı. Esasen kızı Ümmü Gülsüm ile evliydi. Zübeyir b. Avvam toplumsal talep Ali’den yanaydı, ama güç dengeleda Kureyş’li olup Hz. Peygamberin halasının oğluyri yanı sıra belli ki Ömer de onu istememekteydi. du ve Hz. Ebu Bekir’in diğer kızı Esma ile evBu koşullarda Ömer, sorumluluğu yüklenliydi. Bu dört Sahabi de Medine’nin ileri meden bir çözüm üretmek üzere Kugelen zenginlerinden idiler. ÖldükleÖnce reyş aristokratlarından oluşan 6 kirinde geriye büyük servet bırakşilik bir ‘şura’ atayacaktır. Ancak çıkarlarına karşıt mışlardı.” (Age., s.153). Geriye bu, daha en baştan adil olmayan görüp ezmeye kalan iki üye ise, asıl halife bir atamaydı. En zor zamanınçalışacakları İslamiyeti, adayları olan Beni Ümmeye da peygamberi sahiplenerek kabilesinden Osman ile rasonradan egemenliklerini ve İslamiyetin kurumlaşmasıkibi Beni Haşim kabilesinnı sağlamış Medine Kabizenginliklerini yaymanın den Ali idi. lelerinin (Ensar) temsilciideolojik bayrağı haline Şura’nın yine Ömer taleri Şura’ya alınmamışlargetireceklerdi Emeviler. İdealist rafından saptanmış ilginç dı örneğin; “Ensar’ı kenbir ‘hukuku’ vardı: “Hz. Müslümanların şaşkınlıkla izledikleri di yurdunda değil halife Ömer, eşitlik durumunolabilmek, halifeyi seçbir süreç yaşanıyordu. Bir dizi acı ve da Abdurrahman’ın göme hakkından dahi fedakârlık yapan Mekke rüşünün tercih edilmesimahrum eden bir uyguMüslümanları yanında Peygambere ni vasiyet etmişti” ve bu lamanın müşavere (davasiyete göre toplanan şukucak açarak hem onun can nışma) ile bir ilgisinin olrada ondan başka kimsede madığı” açıktı. (Bkz. Sagüvenliğini hem de İslamın kılıç bulunmayacakhabe Devri Siyasi Hadiseyükselebileceği güvenlik tı.(Age., s.154) Yeni halifeyi lerinin Kelami Problemlere alanını sağlayan belirlemeden dağılmayacak Etkileri, Ahmet Akbulut BirMedinelilerin olan Şura, karara itiraz eden leşik Y., s.155) Ancak bundan olursa, halife Ömer tarafından, da önemli sorunları vardı söz elinden bir şey “muhalefet edenin boynunu vukonusu Şura’nın. gelmiyordu. run!” emriyle yetkilendirilmişti. YaŞuranın, İslami yönetimin belirlenni Abdurrahman, bu mizansen içinde mesine ilişkin yöntemsel ve hukuksal bir hem gerçek seçici hem de boyun vurucu idi. arayışın ürünü olmadığı sürecin her ayrıntısınNitekim Ali’nin amcası Abbas, bu sonucu seçida daha da belirginleşecektir. 14 yüzyıllık İslam taminden belli Şura’ya katılarak durumu meşrulaştırrihindeki tek örnek olacak olan bu Şura, gerçekte maması konusunda ısrarla Ali’yi uyarır. Ali ise, sobir yönetim geleneği veya hukuku oluşturmak üzenucu görmesine karşın Şura’ya katılmama iradesi re değil, o anki krizi egemen aristokrasinin hassasigösteremeyerek kurulu mekanizmanın parçası olyeti doğrultusunda çözmenin formülüdür. Krizin maya devam eder. görünür yanı suikasta uğrayan halifenin ardında yöİşte bu mizansen çerçevesinde Abdurrahman, netim boşluğunu gidermek ise, görünmeyen yanı belli bir diyalog sürecinden sonra, “Ey Osman, eliise toplumsal prestiji ile Ali’nin seçilmesini engelleni uzat” diyerek ona biat edecek, ardından Ali’ye dömektir. Ali bu şurada, adeta toplumsal baskı nedenerek, Osman’a biat etmesini isteyecek, Ali’nin duniyle vardır, ama iktidar olmasını engelleyecek bir raklaması üzerine, “biat et yoksa boynunu vurudengeleme yapılmıştır. rum” uyarısıyla sorunu çözecekti! (Age., s.154) “Akrabalık bağlarının önemli olduğu bir toplum Şura oyunu P usya Devlet Başkanı Vlamidir Putin’in tek kutuplu dünyanın artık geçerliliğini kaybettiği yönündeki konuşması AB içinde bir hayli yankı uyandırdı. Dış politikada ABD’nin izinde gölge gibi ilerleyen AB, kendi “yumuşak güç” olma hedeflerini belki bir kere daha sorgulama ihtiyacı duymuştur. ABD’nin Irak’ın ardından İran’da da varlık gösterme politikasının üstüne Kosovo’nun bağımsızlık türküsü eklenince Rusya açıkça tavır koydu. Bu basit bir dille “Tek taraflı karar vermezsiniz, masada ben de varım” demekti. AB, Amerika eksenli zayıf dış politikasında bu tür bir tutumla ortaya çıkamadı hiç. Rusya’nın bu siyasi çıkışı bir bakıma AB’nin olası çok kutuplu bir dünyada aynı silik tutumla kalacağının işaretiydi. ??? Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından Doğu Avrupa’da ortaya çıkan küçük devletçikleri kendi bünyesine alma girişimini başarıyla tamamlayan AB’nin Rusya ile yasal bağları o kadar da eski değil. 1 Aralık 1997 yılında imzalanan Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması AB ve Rusya arasındaki ilişkilerin tohumunu oluşturuyor. AB ve Rusya arasında ilişkilerin kurumsal çerçevesini oluşturan bu anlaşma siyasi diyalog, mal ve hizmetlerin ticareti, yatırım, yasal ve mali işbirliği, bilim ve teknoloji, eğitim ve kültür, enerji, nükleer ve uzay ortaklığı, çevre, ulaşım, yasadışı faaliyetlerin önlenmesi gibi oldukça geniş bir yelpazeyi içine alıyor. Bu ortaklığın sonunda Rusya ve AB arasında serbest ticaret bölgesinin oluşturulması hedefi bulunuyor. ??? AB’nin Rusya’ya bağımlılığının en güzel örneğini ise enerji ticareti oluşturuyor. Rusya’nın petrol ihracatının yüzde 60’ı AB’ye gidiyor. Bu da Avru R pa’nın toplam tüketiminin yüzde 25’i kadar. Aynı şekilde Rusya’nın doğal gaz ihracatının yüzde 50’si AB’ye giderken bu oran Avrupa tüketiminin yüzde 25’ini oluşturuyor. Sayılara bakarak Rusya’nın da AB kadar bu alanda bağımlı olduğu düşünülebilir. Rusya’nın geçen yıl Ukrayna ile bu yıl da Belarus’la yaşadığı enerji krizleri, işin aslının hiç de göründüğü gibi olmadığını gösterdi. Kışın ortasında Avrupa’ya akan vanaları kesen Rusya, AB’nin yaşadığı panik karşısında belki şaşırmıştır bile. Rusya ve Ukrayna arasında gaz fiyatları konusunda yaşanan anlaşmazlığın ardından gelecekte karşılaşacağı enerji darboğazını aşmak üzere AB azimli bir çalışma içine girdi. Enerji ürünleri konusunda dışa bağımlılığının giderek artığını gören AB, 30 yıl içinde enerji ihtiyacının yüzde 70’inin ithal ürünlerle karşılanacağını biliyor. “Daha güvenli” enerji yolları aramaya başlayan AB’nin bu alanda Rusya ile işi bitmiş sayılmaz. ??? AB’nin Rusya ile ilgili gündeminde Kosovo, Çeçenistan, Kafkaslar, Kaliningrad ve Batlık denizi çevresi gibi konular bulunuyor. Ancak enerji AB için en acil olanı. On yıllık süresi dolan Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması’nı yenileme çalışmalarına başlayan AB Komisyonu değişen dünyada Rusya ile yeni siyasi hedeflere yelken açmak istiyormuş. Putin’in son çıkışıyla anlaşmanın çerçevesini farklı bir eksene oturtmayı düşünebilir AB. Çin, Hindistan, Rusya gibi gelecek yıllarda ekonomik güç olarak ortaya çıkması beklenen ülkelerden korku duyan AB, küresel aktör olma hedeflerini “pek yumuşak güç” olmakla sınırlamak zorunda bile kalabilir. elcpoy?yahoo.fr HOLLYWOOD’DA ÇEKİLECEK Eski tas eski hamam zetle önce çıkarlarına karşıt görüp ezmeye çalışacakları İslamiyeti, sonradan egemenliklerini ve zenginliklerini yaymanın ideolojik bayrağı haline getireceklerdi Emeviler. İdealist Müslümanların şaşkınlıkla izledikleri bir süreç yaşanıyordu. Bir dizi acı ve fedakarlık yapan Mekke Müslümanları (Muhacirler) yanında Peygambere kucak açarak hem onun can güvenliğini hem de İslam’ın yükselebileceği güvenlik alanını sağlayan Medinelilerin (Ensar) elinden bir şey gelmiyordu. Nasıl ki önceki dönemde idari görevler ve ekonomik güç Ümmeyeoğullarının elindeyse, şimdi de aynıydı. “Hakk gelince zail olacağını” sandıkları “bâtıl” (İsra81) İslami kıyafete bürünerek herşeyi tekrar eline geçmişti. Bu ekonomik güç ve idari yetkiler sayesinde askeri güç de, üstelik geçmişten çok daha büyük bir şekilde yine onların eline geçmişti. İslam’ın anlı şanlı savaşçıları, Kur’an’ın hafızları ve tefsir edicileri (Kurra), bir bütün olarak Muhacir veye Ensar’dan olsun farketmez, kim ki kendilerine boyun eğmiyorsa hızla tasfiye ediyorlardı. Ebu Bekir ve kısmen de Ömer döneminde, İslamiyete bağlılıkları sağlam bulunmadığından, kendilerine idari görevler verilmeyenler (C. Zeydan, İslam Uygarlıkları Tarihi, İletişim Y., s.120), şimdi yeniden herşeyi ellerine geçirmeye başlıyordu. İşte bu durumun yarattığı tepkiler, halkın 656’da ayaklanması ve Osman’ı öldürmesiyle sonuçlanacaktı. Ancak Ümmeyeoğulları bu kez yenilmeyecekti; aralarında ayaklanma önderi Ebu Bekir’in oğlu Muhammed, yanı sıra Ali, Zübeyr, Talha vb. pek çok önemli İslam yıldızı bulunan muhalefetin örgütsüz ve programsızlığına karşın kendileri geçmişten ders çıkarmıştı, İslami bayrağı halka karşı bir meşruiyet aracı olarak başarıyla kullanarak rakiplerini tek tek ezeceklerdi. Nitekim Ali’nin öldürüldüğü 661 yılına kadar yaşanan bir ikili iktidar döneminden sonra bu kez değil iktidarı kaptırmak, kendi mutlak monarşilerini kuracaklardı. Ermeni iddialarına filmle yanıt Bahadır Selim DİLEK Ö Nasıl ki önceki dönemde idari görevler ve ekonomik güç Ümmeyeoğullarının elindeyse, şimdi de aynıydı. “Hakk gelince zail olacağını” sandıkları “batıl” İslami kıyafete bürünerek her şeyi tekrar eline geçirmişti. Bu ekonomik güç ve idari yetkiler sayesinde askeri güç de, üstelik geçmişten çok daha büyük bir şekilde yine onların eline geçmişti. Yeni egemenler sman, Hilafet makamına genelde Mekke soylu sınıfının, özel olarak da (bir parçası olduğu) Ümmeyeoğullarının temsilcisi olarak geliyordu. Nitekim Ümmeyeoğulları onun hilafeti döneminde ekonomik ve siyasal olanaklardan aslan payı alarak güç biriktirecekti. Bu güç sayesinde de sonraki dönemde İslami monarşinin kurucusu olacaktı. Bu bağlamda Osman’ın hilafeti, hem kendinden önceki görece idealist dönemin sonu, hem İslam monarşisinin şekillenmesi için gerekli ekonomik siyasal alt yapının oluşum dönemidir. Kendisinden sonraki meşru halife Ali’nin hem siyaseten hem de ekonomik olarak iktidarını olanaksızlaştıran alt yapı da esas olarak bu dönemde kurulacaktır. Burada pek çok devrimin de başına gelen şeyle, yani yıkılan es O ki düzenin egemen sınıfının yeni kimlik altında tekrar iktidara gelmesi şeklindeki trajediyle karşılaşıyoruz. KANLA TASFİYE Önce dede Utbe, sonra baba Ebu Süfyan aracılığıyla eski Mekke Ordusunun komutanlığını ve Mekke düzeninin yöneticiliğini yapmış, İslami egemenliğe karşı Mekke ele geçirilene kadar direnmiş olan Ümmeyeoğullarının, Osman döneminden başlayarak, yani Peygamberin ölümünden sadece 12 yıl sonra yeni düzenin de egemeni haline gelmeye başlamaları çarpıcıdır. Oysa Peygamberin temsil ettiği yeni din, Ümmeyeoğullarının temsil ettiği düzenin seçeneği olarak ortaya çıkmış, onu yıkılması gereken bir ‘cahiliye’ olarak suç lamıştı. İslam’ın hakim olma sürecindeki tüm savaşlar bunların iktidarına karşı yapılmış, İslam’ı ezmeye yönelik tüm girişimler de bunlarca organize edilmişti. “Fitne ortadan kalkıp din yalnız Allah’ın olana kadar onlarla savaşın” (Bakara193) gibi ayetler de bunları hedeflemişti. İşte böylece Ümmeyeoğulları aristokrasisi, yıkıldığı sanılan düzenlerinin külleri arasından yeniden doğacak, İslam’ın ilk kadrolarından (ama aynı zamanda kendilerinden ve kendileri gibi dönemin büyük aristokratlarından) olan Osman’ın hilafeti döneminde, İslam’ın mutlak iktidar gücü (Emevi devleti) haline geleceklerdi. Hem de öyle bir geliş olacaktır ki bu; Osman sonrasında ortaya çıkan Ali ‘pürüzünü’ gidermek yolunda Kur’an sayfalarını mızraklarının ucuna geçirerek, Peygamberin torunlarını kanla tasfiye ederek gerçekleşecekti. Diğer yandan önceden hayal bile edemeyecekleri küresel bir hakimiyeti, yine İslamiyetin kurtuluş mesajı sayesinde elde edeceklerdi. ANKARA ABD Temsilciler Meclisi’ndeki sözde Ermeni soykırımına ilişkin tasarı, Ankara’yı bu konuda farklı çıkış yolları aramaya yöneltti. Uzun bir süreden bu yana Türkiye’nin finanse etmesiyle, 1915 olaylarını “Soykırım olmamıştır” temasıyla anlatacak bir filmin çekilmesi üzerinde tartışmalar yapılırken, şimdi, Türk halkının hoşgörüsünü yansıtacak “Türkiye, 2. Dünya Savaşı sırasında Paris’teki Yahudileri Nazilerin elinden kurtardı” temalı film çekilmesi kararı alındı. BELGESEL DE ÇEKİLECEK Daha önce Kurtlar Vadisi’ni çeken yapımcı şirketin üstleneceği film, 1939 yılı sonrasında 2. Dünya Savaşı döneminde Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Behiç Erkin’in Fransız Yahudilerini Nazi soykırımından kurtarmak için yaptıklarını konu alacak. Erkin’in, Nazilerin hedefi olan Yahudileri Türk vatandaşı yaparak, Fransa’dan kaçmalarına yardım etmesini anlatacak olan filmde, bir Türk diplomatın o dönemde binlerce insanın yaşamını nasıl kurtardığına vurgu yapılacak. Almanya’nın, Fransa’yı işgali ile birlikte Erkin hem Hitler’e hem de Hitler işbirlikçisi Fransız hükümetine karşı çıkmış, Fransa’da yaşayan ve soykırım kurbanı olacak 18 bin 200 Fransız Yahudisine Türk pasaportu vererek, yaşamlarını kurtarmıştı. Ancak film çekilmeden önce Erkin’in yaşamını anlatan “Büyükelçi” isimli bir kitap projelendirildi ve bu kitabın basım işlemi geçen hafta tamamlandı. Bu kitabın tanıtımı ve gerekli halkla ilişkiler faaliyetlerinin gerçekleştirilmesinden sonra da Erkin’in yaşamını ve Paris’te Yahudileri nasıl kurtardığını ele alacak bir de belgesel çekilecek. Belgeselin ardından geniş bütçeli prodüksiyon için düğmeye basılacak. Finansmanın büyük bölümünü Türkiye’nin karşılayacağı belgesel ve film için yapımcılar da şimdiden belirlendi. Belgeselin yapımcılığını, Filmacass Film Production, Hollywood sinema filmininkini ise BMH Worldwide Entertainment üstlenecek. BMH Worldwide daha önce de Kurtlar VadisiIrak’ı çekmişti. Projelendirme sürerken, Erkin’in yaşamlarını kurtardığı ve halen hayatta olan Yahudiler de İsrail’de aranmaya başlandı. Bunun için İsrail hükümeti de devreye girdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle