05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 AÇI C haberlerin devamı 23 ŞUBAT 2007 CUMA ‘AKP’nin derin devleti’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Kanaltürk’e yönelik baskılara tepki gösterirken “AKP kendi derin devletini kurmaya başlamıştır. Medyaya karşı şantaj ve yıldırma politikası yürütülüyor. Bütün bankalar işi gücü bıraktı Cüneyt Arcayürek’in mali durumunu araştırıyor, ayıptır” dedi. Türkiye’nin “PKK ile kol kola sokulmak istendiğini” kaydeden Baykal, erken seçim tartışmalarıyla ilgili olarak da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “Niye nisanmayısı bekleyelim, gel şimdi konuşalım. Mayıs ayının başında seçim yapmak mümkün” diye seslendi. CHP lideri Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada gündemdeki çeşitli konularla ilgili değerlendirmeler yaptı. Baykal, AKP’li belediyelerin varoşlarda yiyecek, kömür, giyecek dağıtarak “sadaka kültürü”nü yaygınlaştırdığı eleştirileri üzerine, Hürriyet gazetesindeki köşesinde “CHP’li belediyeler neden böyle faaliyetler yapmıyor” diye soran Ertuğrul Özkök’e de yanıt verdi. Baykal’ın değerlendirmeleri ana başlıklarıyla şöyle: KK ile kol kola sokulmak istenmektedir. Irak’taki yeni oluşum, benim içimi karıştırmak isteyenlerle işbirliği içinde, teröristleri besliyor. Bunu GÜNDEM MUSTAFA BALBAY MÜMTAZ SOYSAL Çelişkinin En Büyüğü ORUNLAR zaten çok tartışmalı ve çelişkilerle dolu olduğu için, hepsinden önce tartışıp belirli bir açıklığa kavuşturmamız gereken asıl büyük çelişki üzerinde durmayı ihmal ediyoruz. Büyük çelişki, dört buçuk yıl önce kayıtlı seçmenin ancak dörtte birinin oyuyla Meclis’te üçte iki çoğunluğa kavuşmuş bir iktidarın o sorunları kendi istediği biçimde çözmek hakkına sahip olduğunu düşünebilmesidir. Üstelik, parlamentoya girebilmiş bir muhalefetin uyarılarına bakmadan. Meclis dışında kalmış partilerin eleştirilerine ve itirazlarına aldırış etmeksizin. Sandığa gitmemiş ya da başka partilere oy vermiş vatandaşlar sanki hiç yokmuş gibi. Haydi sandığa gitmemişler için, ünlü Fransız atasözüyle “Namevcutlar daima haksızdır” desek bile, öbür partileri yok saymak ülkenin büyük çoğunluğuna ters düşmek değil midir? Kısacası, böyle bir seçim sistemiyle Meclis’te kazanılmış sandalye sayısı AKP iktidarına neredeyse oyların salt çokluğuyla iktidara gelmişçesine davranmak, karar vermek ve bu kararları çatır çatır uygulamak hakkını verir mi? Tuhaf olan, dört buçuk yıldır bu noktanın hep bir kenara itilmesi ve doğru dürüst sorgulanmamış olmasıdır. Elbet, kurallara ve sonuçlara göre ortada hukuk açısından duraksamaya yol açacak ve “meşrulukdışı”lıktan söz etmeyi gerektirecek bir durum yoktur. Ama, toplumsal ve siyasal açıdan bakılınca, ortada belki kesin bir geçersizliğin değil, bu durumun yarattığı büyük yanlışların bulunduğu yadsınamaz. Örneğin, böyle elde edilmiş bir oy çokluğu milyarlarca dolarlık kamu varlığının “babalar gibi” satılmasını “haklı ve yerinde” göstermeye yeter miydi? Böyle kazanılmış bir iktidar gücü onbinlerce genci Amerikalıların petrol savaşı için Irak topraklarına yollamaya kalkışma cüretini vermeli miydi? Arkasında halk yığınlarının büyük çoğunluğu olmayan bir hükümet nasıl olup da Annan Planı gibi çözüme “evet” denmesini isteyebilmiştir? Bunlara benzer daha bir yığın örnek var ki, hiçbirini basit sandalye sayısının görünürdeki çarpıcı ağırlığıyla açıklamak mümkün değildir. Şimdi sıra, aynı yoldan, ülkeyi altüst edecek ve etkisi yıllarca görülecek bir yeni yanlışa gelmiştir: Cumhurbaşkanlığı seçimi. Her gün sırıtan bir pişkinliğe şaşmamak çok zor: Sanki, halkın dörtte birinden değil de üçte ikisinden oy almış bir “seçilmişler” topluluğu vardır ve bunlar ülkenin yazgısını yedi yıl çizecek bir hevesin peşindedirler. Çizginin daha da ötelere uzayacağı düşünülürse, olacak iş midir bu? S Deniz Baykal, Kanaltürk’e yönelik baskılara tepki gösterirken “AKP kendi derin devletini kurmaya başlamıştır. Medyaya karşı şantaj ve yıldırma politikası yürütülüyor” dedi. Devletin kömürünün oy avcılığı için AKP’li belediyeler tarafından yurttaşa dağıtıldığını belirten Baykal, bunun Türkiye’yi sadakaya mecbur bırakılmış, ezik insanlar ülkesi haline getirdiğini söyledi. içimize sindirirsek Türkiye’nin de Irak’ın başına gelen tehlike ile karşı karşıya kalmasını içimize sindirmiş oluruz. Şimdi Kuzey Irak, Türkiye ile iyi geçinmek istiyorsa kendi içindeki terör hareketinin etkisizleştirilmesi zorunluluğunu içine sindirmelidir... PKK’yi meşrulaştırmak olayı, Irak’taki etnik kimlik maskesinin altına PKK’yi yerleştirmek çok tehlikeli, Türkiye’yi çok karıştıracak vahim gelişmelere neden olur. Bölgede barış, PKK’yi görmezlikten gelerek değil el birliğiyle etkisiz kılarak sağlanır. AKP’nin derin devleti: AKP artık kendi derin devletini kurmaya başlamıştır. Paralel, gizli devletini, devlet içindeki devletini oluşturmaya ve kurmaya başlamıştır. Başbakan sinirlendi medya patronlarına, “Elimde dosyalarınız var” diye şantaj yaptı. TOBB Başkanı Sayın Hisarcıklıoğlu, “sesimizi çıkardığımız zaman üzerimize geliyorlar, getirin bakalım defterleri” diyorlar, “müthiş bir baskı altındayız” diye şikâyetçi. Kanaltürk’e baskılar: Kanaltürk’te bir avuç vatansever insan, para pul peşinde değil, onun bunun gözüne girme peşinde değil, bir yayıncılık yapıyor. Millete, nefes alma borusu gibi geldi, oh be, diye zevkle izliyor. Hemen devletin bütün kurumları bu kanala yükleniyor. 14 tane ayrı ekip inceleme yapıyor. Hukuka aykırı. Görevlendirme ilgili daireden değil, Ankara’dan yapılıyor. Bütün bankalar işi gücü bıraktı Cüneyt Arcayürek’in mali durumunu araştırıyor. Arcayürek demokrasi mücadelesinin adıyla özdeşleştiği bir insan. Ailesini geçindirmenin dışında hesabı olmayan, kırılamayan, namuslu bir kalem. Kendi hakkında dört af çıkaran Maliye Bakanı, Cüneyt Arca TürkiyePKK ile kol kola sokulmak isteniyor: Türkiye P yürek’in hesaplarının peşinde koşuyor. Ertuğrul Özkök’e yanıt: Başbakan, belediye başkanlarına, “Kömürleri bizzat verin” diyor. Devletin, milletin kömürü o, bir Başbakan o kadar aciz bir hale düşmüş ki devletin kömürünü AKP’li belediye başkanı, ililçe başkanının dağıtmasından medet umar hale gelmiş. Bazı gazeteci dostlar da “sen de dağıt” diyor. Sosyal devlet kayboluyor, hukuk kayboluyor, sadakaya mecbur bırakılmış, ezik insanlar ülkesi haline dönüşüyoruz, bunu değiştirmek lazımdır diye tepki karşısında, bir değerli arkadaşımız, “Sen de dağıt, hep medyadan şikâyet ediyorsun” diyor. Evet medyadan şikâyet ediyorum. Neyle dağıtacağım ben, o neyi dağıtıyor zannediyorsun sen? FakFukFon’dan milletin parasını dağıtıyor kendi partizanları aracılığıyla milletin kömürünü dağıtıyor, milletin hakkını dağıtıyor kendi lütfuymuş gibi. Sen de bunu uygun görüyorsun, rica ederim. Mayısta seçim olabilir: Başbakan, nisanda mayısta konuşalım diyor. Erken seçimi konuşacaksak gel şimdi konuşalım, mayıs ayının başında seçim yapmak mümkün. O Meclis seçsin cumhurbaşkanını. Şu an itibarıyla şans var, Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce genel seçim yapma şansı var. Putin Artık ‘Put İn’! ep Türkçe sözcük oyunu yapacak halimiz yok ya, biraz da İngilizce yapalım! “Put” sözcüğü İngilizcenin deyim yerindeyse, put gibi pek çok şeyin başına getirilebilen ve böylece yeni anlamlar üretilebilen sözcüklerinden... “Put in”in sözlük anlamları aynen şöyle: “İçeri koymak, sokmak... Arzetmek... Takmak... Limana girmek... Bir iş için zaman harcamak...” Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmanın dünyanın dört bir yanındaki yankılarına baktığımızda şu tanımı kullanabiliriz: Putin artık put in! Başta ABD olmak üzere tüm küresel aktörler Putin’in konuşmasını öyle ya da böyle ciddiye aldı. Bunun bir sonuç mu yoksa bir başlangıç mı olduğunu çözmeye çalışıyorlar. Bize göre tablo şu: 15 yıllık Amerikan dayatmacılığının sonucu, belki yeni bir dönemin başlangıcı! Amerika’dan gelen tepkiler Putin’in konuşmasının doğru ya da yanlış olduğunu irdelemiyor. Daha çok şu yorumlar öne çıkıyor: “Kaba bir konuşmaydı... Soğuk Savaş dönemini anımsatıyordu... Dünya böyle bir kaosu yeniden istemez... Avrupa bu aşamadan sonra ABD’ye daha çok yaklaşacaktır!” ??? Dikkatimizi çeken tanımlardan biri şu oldu: “Bunun adı soğuk savaş değil, soğuk barıştır!” İçinde barış sözcüğü geçtikten sonra soğuksıcak fark etmez, her türlüsü kabulümüz... Ancak bu soğuk barışın soğuk ya da sıcak savaştan çok büyük bir farkı olmadığı da görünen bir gerçek. Dünyanın gerilimli bölgelerine baktığımızda, hemen tümünde çözümün değil, krizin derinleşme eğilimine girdiğini görüyoruz. Irak’taki Amerikan gölü giderek çevresini de etkisi altına alıyor. Buna karşılık geçen hafta sonu Suriye Devlet Başanı Esat’la İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad bir araya geldiler ve şu kararı aldılar: ABD’ye karşı birlikte hareket edelim! Balkanlar’da Kosova krizi yeni krizleri de tetikleyecek biçimde derinleşiyor. Afganistan’da ABD’nin Taliban’a karşı kontrol edebildiği yerler daralıyor. Krizli değil ama paylaşımlı bölgelere baktığımızda da şunu görüyoruz: Doğu Avrupa ülkeleri güvenliklerini NATO aracılığıyla ABD’ye teslim etmiş durumda. Irak’ta bütün Doğu Avrupa ülkelerinin sembolik de olsa asker bulundurmasının nedeni bu. Rusya buna karşı çıkıyor! Orta Asya ve çevresinde ise tam bir ABDRusya çekişmesi yaşanıyor. Bu coğrafyadaki ABD ve Rus üsleri yakında sınırdaş hale gelirse şaşırmamak gerekir! ??? Yukarıda aktardığımız tabloda Türkiye’nin adı geçmedi ama bu krizlipaylaşımlı coğrafyanın ortak özelliği şu: Türkiye’nin etrafında! Bir başka deyimle, Türkiye tam bir ateş ve atış çemberinin ortasında. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ABD’den verdiği mesajları biraz da bu gözle okumak gerekiyor. Büyükanıt, önceki görevlerinde de dünyanın nereye gittiği, bu gidişte güvenlik kavramının içeriğinin ne hale geldiği, Türkiye’nin bunlardan nasıl etkileneceği sorularına, gerektiğinde ulusal ve uluslararası ölçekte konferanslarla yanıt aramaya çalışmıştı. Büyükanıt şimdi yanıt arama noktasından çok çözüm arama konumunda! Soğuk rüzgârları esti mi, bunun yanına “barış” sözcüğünü de koysanız “savaş” sözcüğünü de koysanız, ne yazık ki Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada “cereyan” etkisi yapıyor! Bu anlamda Türkiye’nin güvenliğiyle ilgili konuların iç siyaset ya da seçim malzemesi olmaktan çok, gelecek sorunu olarak tartışılması gerekiyor. Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin güvenliğine Hamas’a duyduğu ilgi kadar değer verirse büyük yol alırız! H 750 BİN YTL GELİR Geceye, Cumhurbaşkanı Sezer ve eşi Semra Sezer’in yanı sıra Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu, İstanbul Valisi Muammer Güler, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Fethi Tuncel, Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve aralarında Ömer Dinçkök, Şarık Tara, Hüsamettin Kavi, Asım Kocabıyık, Faruk Süren, Nezire Dedeman, Ömer Sabancı ve Ali Sabancı’nın da bulunduğu çok sayıda işadamı ile yabancı misyon şefleri katıldı. Geceye katılan 750 davetli, koltuk başına bin YTL bağışta bulundu. (AA) Cumhurbaşkanı, Türk Eğitim Vakfı’nın 40. kuruluş yıldönümü töreninde konuştu: Zorunlu eğitim 12 yıl olmalı İstanbul Haber Servisi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, “eğitim ve öğretimde temel amacın toplumu çağdaş uygarlık düzeyine yükseltmek olması gerektiğini’’ belirterek zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasını istedi. Türk Eğitim Vakfı’nın (TEV) 40. kuruluş yıldönümü dolayısıyla İstanbul Conrad Oteli’nde düzenlenen yemeğe, eşi Semra Sezer’le birlikte katılan Cumhurbaşkanı Sezer, yaptığı konuşmada, insanı temel alan bilgi ekonomisine geçiş sürecine girildiğini belirterek, çağdaş eğitimin, sorgulama yeteneği kazandırmayı ilke edinen, öğrenmenin öğretilmesini amaçlayan, akıl dışılıktan ve bağnazlıktan uzak bir anlayışı gerektirdiğini anlattı. Sezer, “Yüce Atatürk’ün, ilke ve devrimleriyle aydınlattığı yolda ilerlemek, gösterdiği hedeflere ulaşabilmek için, eğitim temel araçtır’’ dedi. İklim değişikliği kalıcı Baştarafı 1.Sayfada değişiklikler öngörülmüyor. Bu özellikle Türkiye’nin batı ve güneybatı bölgelerinde gözlemleniyor. Yağışlarda önemli azalma eğilimleri ve kuraklık olayları kış mevsiminde daha belirgin olarak ortaya çıkıyor. Buna karşılık sonbahar yağışları İç Anadolu’nun kuzey kesimlerinde artış eğilimi gösteriyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından oluşturulan ve nisan ayında açıklanacağı bildirilen rapora göreyse küresel ısınma sonucu buzullarda erimenin kaçınılmaz olduğu, bu durumda deniz seviyesinin dört ila altı metre arasında yükseleceği uyarısı yapıldı. Uzmanlar, deniz seviyesinde bu denli bir yükselişin Maldivler gibi bir bataklık haline getireceği Hollanda ve Bangladeş gibi ülkelerle Londra, New York ve Tokyo gibi okyanus kıyısındaki şehirlerde de büyük su baskınlarına neden olacağı uyarısında bulundu. Bu etkiyi yapacak düzeyde bir buzul erimesinin yüzyılları bulabileceğini belirten uzmanlar, ancak emisyonun azaltılamaması halinde sürecin hızlanabileceği ve ülkelere bu durumla mücadele için daha az zaman bırakacağını belirtti. İngiliz Guardian gazetesinin haberine göre, Grönland ve Antarktika’da yapılan son araştırmaların sonuçları, buzul erimelerinin kaçınılmaz olduğunu ortaya koydu. Uzmanlar, hükümetlerini bu konuda uyarmaya hazırlanıyor. ‘TEV, CUMHURİYETE TARAFTIR’ Temel eğitim ve öğretimin, kız ve erkek tüm çocuklar için anayasal bir hak olduğunu vurgulayan Sezer, “zorunlu eğitimin 12 çıkarılarak, niteliğin yükseltilmesi’’ gerektiğine dikkat çekti. Sezer, Atatürk’ün ilke ve devrimlerine bağlı, üretken, çağdaş becerilerle donatılmış, demok rasiden ödün vermeyen, sağlam değer yargılarını özümseyen bireylerin, toplumsal gelişmenin öncüsü olacağını kaydetti. TEV Yönetim Kurulu Başkanı Rona Yırcalı, da yurtiçinde 150 bin, yurtdışında da bin 250 öğrenciye burs vererek eğitimlerini tamamlamalarına katkı sağladığını belirterek “TEV taraftır. TEV, Cumhuriyete taraftır. TEV, demokrasiye, laikliğe, eğitimli gence taraftır. TEV, her zaman büyük Atatürk’ün tarafındadır. Bundan dolayı TEV, Türkiye’nin eğitim vakfıdır’’ diye konuştu. Yırcalı’nın bu sözleri, salonda büyük alkışla karşılandı. İÜ’de Fethullah incelemesi Baştarafı 1.Sayfada Prof. Ural’la birlikte kitabın hazırlayıcıları arasında AKP’li Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın, İsmet Özel, Prof. Ahmet Yüksel Özemre ve Süleyman Karagülle bulunuyor. YÖK’ten İÜ’ye gönderilen ve inceleme talebi içeren yazı, Teziç’in imzasını taşıyor. YÖK Başkanlığı’na ulaşan ve YÖK Başkanı’nın incelenmesini istediği şikâyetler Parlak’ın rektör yardımcılarını ilgilendiriyor. Teziç’in, 25.07.2006 tarih ve “016472” sayılı yazısı ile Parlak’a gönderilen yazının Gülen’le ilgili kısmında şu ifadelere yer verildi: “İslami İlimler Araştırma Vakfı tarafından yayınlanan, Acar Matbaacılık Tesisleri’nde basılan ve Üniversiteniz Rektör Yardımcısı Prof. Şafak Ural’ın editörlüğünü yaptığı ‘Bilgi, Bilim ve İslam’ adlı kitabın Fethullahçı editör ve yazar kadrosu içinde yer aldığı, kitabı bastıran kuruluşun özelliği ve kitabın baştan sona içeriği nedeniyle bu yer alışın masum bir faaliyet olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, kitabın önsöz bölümünde yazarların ‘İlmin menşei Allah’tır’ tarzındaki ifadelerin vurgulandığı ve ‘Periyodik cetvelin Ebced hesabıyla yeniden adlandırılması’nın teklif edildiği, söz konusu kitapta adı geçen rektör yardımcısının sorumluluğunun hukuki yönden değerlendirilmesinde; kitaptaki görüşlerin bir toplantıda ele alınması ve kitap haline getirilerek yayın yoluyla duyurulmasının anayasanın başlangıç bölümündeki laiklikle ilgili vurguya aykırı olduğu; adı geçen rektör yardımcısının müspet bilim anlayışına aykırı olan kitabın yazılmasında etken olan kişilerle beraber böyle bir kitapta editör olarak yer almasının ve kitapta diğer yazarlarca geçirilen ifadelere editör olarak itirazlarını belirtmemiş olmasının, anayasanın çağdaş eğitimöğretim esaslarını öngören yükseköğretim kurumları ile ilgili bölümlere ters düştüğü iddiaları yer almaktadır.” Özemre, AKP’li Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın ile Süleyman Karagülle’nin Fethullah Gülen’le ilişkilerine yer verildi. Teziç yazısını, “Konunun incelenerek kurulumuz başkanlığına bilgi verilmesini saygılarımla rica ederim” talebiyle bitirdi. Teziç ayrıca, “Üniversiteniz Rektörlüğü’nün 31.03.2006 tarih ve 144427 sayılı yazısı ile anayasanın 9., 10. ve 137. maddelerinin ihlal edilerek, Rektör Yardımcısı Prof. İrfan Papila’nın eşi Prof. Çiğdem Papila’nın 12 yıl ve 9 yıl önceki sicillerinin değiştirilmesinin yazılı olarak İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin o zamanki dekanına emredilerek sicillerinin düzeltildiği” iddiasının da incelenmesi istendi. İDDİALARA İLİŞKİN BELGELER GÖNDERİLDİ Teziç, iddialara ilişkin belgelerin de birer örneğini Parlak’a gönderdi. Bu bölümde de kitabın editör ve yazarlarıyla ilgili bilgilere yer verildi. Ali Özek, İsmet Özel, Ahmet Yüksel ankcum?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle