05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 AP raporunda, AB yasadışı uçuşlara ve gizli merkezlere göz yummakla suçlanıyor C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 23 ŞUBAT 2007 CUMA İnsan haklarında CIA ölçütü Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL Avrupa Parlamentosu AB’yi Amerikan Haber Alma Örgütü’nün (CIA) Avrupa’da gerçekleştirdiği yasadışı uçuşlar ve hapishaneleri konusunda ağır bir dille eleştirdi. Ancak AP’nin bu konuda aldığı kararın yasal bir bağlayıcılığı bulunmuyor. İtalyan üye Giovanni Claudio Fava tarafından hazırlanan CIA uçuşlarına yönelik AP raporu, Strasbourg’da yapılan genel oturumunda 256’ya karşı 382 oyla kabul edildi. CIA uçuşları konusunda Türkiye’ye yönelik eleştirilerin de yer aldığı raporda başta İtalya, İngiltere ve Almanya olmak üzere 14 AB ülkesi bu uçuşlara göz yummak, kabul etmek, gerekli soruşturmaları yapmamak ve AP’nin bu konuda çalışan komitesiyle işbirliğinde bulunmamakla suçlanıyor. Raporda CIA’nın 20012005 yılları arasında Avrupa hava sahasını veya havaalanlarını kullanarak en az 1245 uçuş yaptığı not ediliyor. AKLAR EROZYONA UĞRADI CIA’nın “terör zanlısı” olmakla suçladığı kişilerin yasadışı bir biçimde başka bir ülkeye taşınmalarının uluslararası insan haklarına karşı olduğunun belirtildiği raporda 11 Eylül 2001 tarihinden bu yana “terörle mücadele” kavramı altında temel öz Tehlikeli Planlar Putin ise bilindiği gibi, İran’ın bir tehdit oluşturduğunu kabul etmiyor. Kapısının önünde ABD roketlerini istemediğini de sert, anlaşılır kelimelerle ifade ediyor, ABD’yi militer maceracılık, savaş zorbalığı ve insan haklarına müdahale etmekle ve ağır bir dille suçluyor. ABD’nin Avrupa’yı “korumaya” almasından yakınan kimi Almanlar işaretparmaklarıyla bizi göstermeye başladılar. Yeşiller partisi parlamento grubu başkanı Fritz Kuhn, “Tehlike İran’sa eğer, kalkanı da Akdeniz ülkelerine kuruverin” dedi. Gördüğünüz gibi ABD’nin planları tehlikelidir. Ama Avrupa’yı da müttefikiniz olarak görmekte sakın ola acele etmeyin. Beğenmedikler işleri size havale etmekte pek ustadırlar. ??? ABD’nin, ülkeyi bölmek, enerji kaynaklarına el koymak, kalıcı bir üs, sadık bir müttefik yaratmak gibi amaçlarına hemen hemen ulaştığını unutup Irak’ta “başarısız” olduğuna inanınca, daha geniş çaplı planları uygulama aşamasına geldiğini görmek kuşkusuz zor oluyor. Ama gerçek böyledir. ABD Afrika’yı, Kafkasya’yı, eski Sovyet cumhuriyetlerini içine alan, Ortadoğu merkezli büyük projesini adım adım yürürlüğe koyuyor. İtirazların giderek daha sesli hale gelmesinin bir nedeni budur. İkinci neden, bir büyük yalana geçmişte ucundan kıyısından ortak olanların, tehlikeyi görmezlerse dünya politikası üzerindeki etkilerini yitireceklerini, kendi gökyüzlerinin üzerinde uçuşan nükleer başlıklı füzeleri seyretmek zorunda kalacaklarını anlamalarıdır. Bize gelince... Biz, Büyük Ortadoğu Projesi’nin anlı şanlı yürütücülerinden değil miyiz? Bizim işimiz zordur. Umarım, Steinmeier’i korkutan, Putin’i ayağa kaldıran tehdidi bizimkiler de görüyorlardır. Tehlikenin farkındadırlar her halde. Kör değiller ya! [email protected] H gürlüklerin ve insan haklarının ciddi bir erozyona uğradığı ifade ediliyor. Raporda Türkiye BosnaHersek’te kaçırılan Cezayir asıllı altı kişinin Guantanamo’ya götürülürken bir Türk havaalanından geçişi sırasında sessiz kalmakla suçlanıyor. Türk yetkililerin Guantanamo’ya götürülen Murat Kurnaz’ın serbest bırakılması için diplomatik herhangi bir çabada bulunmadığının belirtildiği raporda, ayrıca Kurnaz’ı Guantanamo’ya bizzat giderek sorguladıkları bildiriliyor. Raporda İtalya’ya 46, İngiltere’ye 170, Almanya’ya 336, Yunanistan’a 64, Kıbrıs Rum Kesimi’ne 57 ve İrlanda’ya 147 CIA uçuşu gerçekleştiği iletiliyor. Almanya, Kurnaz’ın bir terör tehdidi oluşturmadığını 2002’den beri yapılan soruşturmalarla bilinmesine karşın ABD’nin iade çağrısını geri çevirmekle suçlanıyor. İtalya ve İngiltere gizli servislerinin çok sayıda kişinin kaçırılması konusunda bilgi sahibi olmalarına karşın nakillere göz yumduğu vurgulanıyor. AP raporu İtalya, İngiltere, Almanya, Polonya, Romanya, Belçika, Danimarka, Rum Kesimi, Yunanistan, İrlanda, Portekiz, İspanya, Avusturya, İsveç olmak üzere 14 AB üyesinin yanı sıra Kosova, BosnaHersek, Makedonya ve Türkiye’ye eleştiriler getiriyor. ÖRÜŞMEYİ REDDETTİLER Raporda ayrıca AB’nin Dış Politika ve Savunmadan Sorumlu Yüksek Temsilcisi Javier Solana, NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, AB’nin terörle mücadele koordinatörü Gijs de Vries gibi yetkililer de AP geçici komitesiyle görüşmeyi reddetmiş veya tatmin edici bilgi vermemiş olmaları dolayısıyla ağır bir dille eleştiriliyorlar. G Strasbourg’da yapılan genel oturumda 256’ya karşı 382 oyla kabul edilen, ancak bağlayıcılığı bulunmayan raporda, 14 AB ülkesinin yanı sıra Türkiye de ağır bir dille eleştiriliyor. Raporda CIA’nın 20012005 yılları arasında Avrupa hava sahasını veya havaalanlarını kullanarak en az 1245 uçuş yaptığı not ediliyor. (Fotoğraf: REUTERS) Kaybedecek zamanımız yok Sevim ERTEMUR Gamze AKDEMİR LEFKOŞA – Massachusetts Üniversitesi Bitki, Toprak ve Böcek Bilimleri Bölümü öğretim üyelerinden William J. Manning, bioendikatör bitkilerin ozon tabakasındaki deliğin büyümesini önlediğini, hatta küçülmesine katkıda bulunduğunu savundu. Çukurova Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yüceer ise AB uyum yasaları çerçevesinde Türkiye’de 2008 yılına kadar arıtma tesisi olmayan köy ve çöp ıslah alanları olmayan belediye kalmayacağını söyledi. “Kaybedecek fazla zamanımız yoktur” sloganıyla KKTC’de gerçekleştirilen “Çevre: Yaşam ve Sürdürülebilirlik” konulu konferansta buluşan dünyanın dört bir yanından gelen bilim adamlarının beyin fırtınası sürüyor. 1.2 milyon dolar harcanarak düzenlenen çevre konferansı için Yakın Doğu Üniversitesi’nde bir araya gelen bilim adamları her gün 16 ayrı salonda gün boyu yapılan panellerde, 21 ana başlıkta çevre felaketlerine dikkat çekerek birbirinden ilginç önerilerde bulunuyorlar. Konferansın en önemli konularından biri ise tüm insanlığın kaygılanmasına neden olan ozon tabakasındaki delik. Bu konuyu gündeme getirerek bilimsel araştırma verilerini diğer bilim adamlarına sunan Massachusetts Üniversitesi Bitki, Toprak ve Böcek Bilimleri Bülümü öğretim üyelerinden Prof. William J. Manning, bioendikatörler olarak adlandırılan bazı bitkilerin alt hava kütlesi üzerinde olumlu etkiler yarattığının deneylerle kanıtlandığını anlattı. Atmosferi korumanın en pratik ve ucuz yollarından birinin bioendikatör bitkiler olduğunu öne süren Manning, söz konusu bitkilerin ozon tabakasındaki deliğin büyümesini engellediğini ve küçülmesine katkıda bulunduğunu söyledi. Manning, slayt gösterisiyle desteklediği sunumunda, en yaygın bioendikatörlerden bilinen “münver, kınakına ve yaban marulu” haricinde varlığını yeni keşfettikleri bazı bioendikatörlerle “Edu” (Ethylenediurea) bitkisinin karışımının da ozon üzerinde olumlu etkiler yaptığını belirlediklerini ifade etti. Prof. Manning, Romanya’da Karpatlar’a, yaygın bioendikatörleri ektiklerini ve deney yaptıklarını, deneyin sonucunda yaptıkları ölçümlerde de oksijen miktarının arttığını tespit ettiklerini vurguladı. Çukurova Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Ahmet Yüceer de, konferans kapsamında Türkiye’deki çevre sorunlarıyla ilgili sunum yaptı. Belediyelerin çöp ıslah alanı, arıtma tesisi gibi sorunları 2008 yılına kadar çözmedikleri takdirde AB uyum yasaları çerçevesinde cezaya maruz kalacaklarını vurgulayan Yüceer, çevre sorunları kapsamında su kirliliği konusuna da dikkati çekti. Yüceer, “Suyun berraklığı temizlik ölçütü değildir” diye konuştu. FRANKFURT ABD’nin tüm dünyayı denetimi altına alma planlarını artık herkes biliyor. Gerekçesi, her zaman olduğu gibi yalan dolandır. 11 Eylül’den sonra Bush tarafından tüm dünya dillerine sokulmuş “şer ülkeleri” tanımı ABD’nin kendi toprakları dahil hemen her yerde egemen kılmak istediği emperyal faşizmin başlıca gerekçesidir. Bu “şer ülkeleri” nerede bulunurlar? Öncelikle zengin enerji kaynaklarının bulunduğu yerlerde. Sonra o kaynakları ele geçirmek ve dünya egemenliği için gerekli stratejik bölgelerde. Duruma göre adları sık sık değişse de şimdilik, İran, Suriye, hâlâ Irak, Kuzey Kore, belki yakında Pakistan, belki bir zaman sonra Suudi Krallığı.. ve şimdilik söylenmese, dile getirilmese de Rusya ve Çin bu kapsamdadır. “Şer ülkeleri”nin karşısında ise “korunacak ülkeler” yer alır. Ama unutmamalı. ABD tarafından “korunmak” da pek hayra âlamet değildir. ??? Şimdi ABD Doğu Avrupa’yı “korumaya” almak istiyor. Kimden koruyacak? “Şer ülkeleri”nden. Nasıl koruyacak? Bir füze kalkanı kurarak. Uzaya hükmederek. ??? Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne yerleştirilecek bu pahalı sistem, iddiaya göre bu ülkeleri İran füzelerinden koruyacakmış. Bu füze kalkanı sisteminden Almanya hiç hoşlanmadı. Alman Dışişleri Bakanı Steinmeier,ABD’nin gerekçelerinin ciddiye alınamayacağını söyledi. Handelsblatt’a yaptığı açıklamada, “Eğer Rusya’nın burnunun dibine füze kalkanı yerleştirmek istiyorsanız, önce Rusya’yla konuşmalısınız” dedi. Almanya’nın son günlerde Rusya ile daha iyi ilişkiler kurmak istemesinin bir nedeni, Rusya’dan gelen doğalgaz olabilir, ama bir diğeri de ABD’nin Avrupa ile ilgili planlarıdır. Bu durum son Münih Güvenlik Konferansı’nda yeterince açık biçimde ortaya çıkmıştı. AKP’nin 301 formülü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk Ceza Yasası’nın (TCY) 301. maddesiyle ilgili olarak sivil toplum örgütlerinin önerilerini değerlendiren AKP, bu hafta içinde yasa önerisini netleştirip Başbakan Tayyip Erdoğan’a sunacak. AKP, “Türklüğü” yerine “Türk milleti” ibaresinin getirilmesi, hapis cezasının üst sınırının 2 yıla indirilmesi ve suçun yurtdışında işlenmesine ilişkin fıkrayı metinden çıkarmayı planlıyor. AKP yöneticileri, Başbakan Erdoğan ile TCY’nin 301. maddesiyle ilgili bir toplantı yaptı. Sivil toplum örgütlerinin önerilerinin değerlendirildiği toplantıda, hukukçu milletvekilleri ve uzmanlardan oluşan bir komisyon oluşturuldu. Komisyon, bu hafta önerisini netleştirerek Başbakan Erdoğan’a sunacak. Erdoğan’ın onay vermesi durumunda da gelecek hafta yarulmasını zorunlu kılmaktadır. İfade ve basınyayın özgürlüğü açısından durum daha da vahimleşmektedir. Bir an için Maliye Bakanlığı’nın malvarlığını soruşturduğu kurumlar için geçerli bir nedeni olduğunu düşünelim. Kişilerden bir bölümünün de o kurumların ortağı olduğunu varsayalım. Bu bile, bir televizyon kurumu ile onu gerçekleştiren gazetecilere maddi ve manevi baskı uygulanmasını haklı gösteremez. Tuncay Özkan ile “yolsuzluk ve yoksulluk” üzerine programlar yapan Tuncay Mollaveisoğlu’nun iktidarı rahatsız ettikleri, bilinen bir gerçek. Mesleklerinin deneyimli kişilerinden Cüneyt Arcayürek ile Mine Kırıkkanat’ın malvarlıklarının sorgulanması ise amacı bütünüyle ortaya koyuyor. Program yapan ya da programlara sürekli katılan bazı uzmanların üzerine gidilmesinden korkulduğu da listeyi inceleyince anlaşılıyor. İfade ve basınyayın özgürlüğünü lafta bırakma çabalarının nedenini herhalde açıklayacak biri olacaktır. Hem de vakit geçirmeden... sa önerisinin TBMM’ye sunulması bekleniyor. AKP yönetimi, hazırlanacak yasa önerisinde sivil toplum örgütlerinden gelen değişiklik önerilerini değerlendirmeyi planlıyor. Buna göre, “Türklüğü” ibaresi yerine “Türk milleti” ibaresinin getirilmesi, hapis cezasının üst sınırının 3 yıldan 2 yıla indirilmesi, “Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır” hükmünü düzenleyen 3. fıkranın yasa metninden çıkarılması, Adalet Bakanı’na bu maddede sayılan suçlarla ilgili açılacak davalara izin verme yetkisi tanınması gibi değişiklikler üzerinde duruluyor. Söz konusu maddede geçen “aşağılama” ibaresi yerine eski TCY’de yer alan “tahkir ve tezyif” ibaresinin kullanılması da değerlendiriliyor. aman zaman geçmişi anımsamak zorunluluğunu duyuyor, doğrusu ya dertleniyorum. Çünkü geçmişte, iyi olan şeyler kadar anımsanması bile insanı rahatsız eden olaylar var. Bunlardan kimilerini anımsatmak isterseniz, karşınıza dikilenler “O günleri mi yaşamak istiyorsun?” sorusunu yapıştırıp, kendilerince fazla ileri gitmenizi önlemeye çalışıyorlar. Oysa ben sonuçlarını değil nedenlerini (ki bence savunulacak şeyler değil) anlatmaya çalışıyorum. Devlet gücünü elinde tutanların, tutmayanlara yönelik yaklaşımlarını ne yazık ki hukukun egemen olduğu bir ortama taşıyamıyoruz. Kural koyarken gereği kadar dikkatli davranmamakla yetinmiyor, o kuralı yorumlayarak uygulama konusunda da kendimizi yasalar üstü saymaktan kaçınmıyoruz. ??? Anımsarsınız. Bir süre önce kimi gazetecilerin vergi bildirimleri üzerinde incelemeler yapıldığı ortaya çıkmıştı. Maliye Bakanlığı’ndaki şifrelere ulaşma hakkı olmayanların bile, aralarında Sayın Cumhurbaşkanı’nın da yer aldığı kişilerle ilgili olarak 100’e yaklaşan Z GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Vahim Bir Durum 50 yıllık meslek yaşamımda, tanık olduklarımın yanı sıra duyduklarımı da sıralasam birkaç ciltlik kitaplar oluşabilir. Ama son yaşadığımızın kendine özgülüğü, daha başından görülüveriyor. Yargının kullanılamayacağı anlaşılınca, kendi gücünü kullanma eğilimi ağır basıyor. Kanaltürk için iki koldan vergi denetimi başlatılmış. Birini görevlendirilen bir vergi denetmeni, ötekisini de şirketin bağlı olduğu vergi dairesi yürütüyor. Doğal olarak, vergi denetimi, yasada yer alan kurallardan biridir. Ama bir başka kural da “yeminli mali müşavirlik denetim ve tam tasdik hizmeti” alındığında “defter ve belgelerin incelenmiş sayılacağına” ilişkindir. Konu bu yönüyle de ilgili meslek odasını ilgilendirmekte, üyelerine yöneltilen bu yok saymanın nedenleri üzerinde du girişimlerde bulunduğuna ilişkin dökümler yayımlanmıştı. Nedense üzerlerine pek gidilmedi. Hatta “O şifrelerle banka hesaplarına girilemez” denilerek olayın çapı küçümsenmeye çalışıldı. Ama şurası bir başka gerçekti ki, bilgilerine ulaşılmaya çalışılan kişilerin hemen hepsi iktidarı eleştiren, zaman zaman da belgeleri gündeme getirerek suçlayan gazetecilerdi. ??? Şimdi bu olayın bir benzeri Kanaltürk televizyonu konusunda yaşanıyor. Sayı ve içerik açısından gerçekleştirilen yayınlara bakarsanız bu kanalın diğerlerinden ayrıldığını görürsünüz. Medyada bazı alanlarda öne çıkmak, iktidarlar ve iktidarların savunduğu görüşlerle işlevleri söz konusu olduğunda çoğu zaman tehlikeli olmuştur. Albayrak Hollanda’da kabineye girdi AMSTERDAM (AA) Hollanda’da Hıristiyan Demokrat Parti’nin (CDA) lideri Jan Peter Balkenende başbakanlığında oluşturulan yeni kabinede Türk kökenli milletvekili Nebahat Albayrak, Adalet Bakanlığı Devlet Sekreterliği görevine getirildi. 22 Kasım seçimlerinde Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nden üçüncü defa milletvekili olarak parlamentoya giren Nebahat Albayrak, listenin ikinci sırasından seçimlere katılmıştı. Albayrak’ın adı, seçimler öncesinde “Ermeni soykırım iddialarını kabul ettietmedi’’ tartışmalarıyla basın tarafından yıpratılmıştı. Basın, hükümet kurma çalışmaları sırasında olası bakan isimleri üzerine yapılan yorumlarda Albayrak adını anmamaya özen göstermişti. Bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen Nebahat Albayrak’ın Hollanda kabinesinde görev alan ilk Türk kökenli Devlet Sekreteri sıfatını alması “başarı” olarak değerlendirildi. Üç partinin koalisyonundan oluşan yeni kabinede başbakanla birlikte toplam 16 bakan ve 11 devlet sekreteri bulunuyor. Devlet sekreterleri de kabinede bakan konumunda yer alıyor ve görev alanıyla ilgili konularda bakan yetkilerini taşıyor. oerinc?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle