05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 Muhabbetin yüz ağartan hali Belkıs Önal PİŞMİŞLER BOCHUM Anne ve babasıyla yaptığı sohbetlerin kendisini güçlü, açık ve keyifli kıldığını söylüyor 21 sanayi ülkesi arasında Almanya’nın çocuk sevgisizliğinde önlerde, çocuklarıyla konuşmayan aileler sıralamasındaysa en önde yer aldığını saptayan UNICEF raporunun önceki hafta Berlin’de kamuoyuna duyuran basın toplantısının gençlik temsilcisi Alaz Yıldız. Evlerinde tek başlarına yemek ısıtıp yalnız yiyen arkadaşlarından, çocukların kendilerini birer yük, dolayısıyla da değersiz algılama eğiliminden, ihmale uğramalarına neden gösterilen toplumsal biçimlenişten söz ederek, “bunlar, sonuç” diyor, “asıl yokluğu yaşanan, sosyal bağlardır.” Geçen yıl yine UNICEF tarafından düzenlenen bir atölye çalışmasına katılan 18 yaşındaki Bochum Albert Einstein Lisesi 12’nci sınıf öğrencisi Alaz Yıldız, bu sırada gerçekleştirdiği gençlik konulu bir dakikalık filmi ve konuya yaklaşımıyla proje sorumlusu Christian Schüpp’ün de dikkatini çeker ve Alaz’ın, ihracat şampiyonu Almanya’nın çocuklara soğuk tutumunu duyuran UNICEF raporunu açıklayacak ekipte yer alması öngörülür. Oraya buraya takılan, basketbol oynayan, herhangi bir gün herhangi bir şeyi yaparak aslında kendi başlarının çaresine bakamayan, boşluktaki çocuk ve gençlerin filmini yaptığını söyleyen Alaz’a göre, “evdeki bu suskunluklar, yetişmekte olan kuşakları ihmal edilmişlik duygusuyla edilgenliğe itiyor.” C kültür AL GÖZÜM SEYREYLE IŞIL ÖZGENTÜRK 23 ŞUBAT 2007 CUMA Türk medyası çok erkektir gülerek eğlenen başkalarına aktarıyorlar. Şöyle bir önerim var, sadece İstanbul’daki sivil toplum örgütlerinde gönüllü çalışan kadın ve erkek sayısını ortaya çıkaralım, ben şimdiden söyleyeyim yüzde 99 gibi bir oranla kadınlar fazla çıkacak, peki bunların içinde şu çok akil erkeklerin tartıştığı konuları bilen yok mu? Var.. hem de nasıl, hem de ne donanımlı... Şimdi diyelim milliyetçilik tartışılacak, tamam.. tartışmaların en önemli yanı hiç kuşkusuz yeni çözüm yolları üretilmesidir. Diyelim ki konu milliyetçilik. Ağaç yaşken eğilir diye iyi bir atasözü var.. o zaman çocuklarımıza nasıl bir eğitim uygulamalıyız ki, farklılıkları doğal ve olması gereken olarak görsünler ve öyle büyüsünler. Bunun için Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’nın (KDEV) uygulamalı olarak başlattığı “Farklılıkların kabul edilmesi” başlıklı bir eğitim programı var. Üstelik bu eğitim anaokulundan başlıyor. Vakıf, mahalleleri örgütleyip annelerin gönüllü çalıştığı mahalle yuvaları kuruyor ve bu yuvalarda ilk öğrenilen, “Herkes farklıdır ve eşittir” cümlesi oluyor. Şimdi siz, hiç bu konuda uzman birinden herhangi bir tartışma programında bir şeyler öğrendiniz mi? Hayır, çünkü sadece ünlüler ve elbette akil erkekler oralarda olurlar ve artık eskimiş büyük büyük sözleri bir marifetmiş gibi yinelerler. Gene TürkYunan kadınların ortak kurduğu WINPEACE adlı bir dernek var. Bu derneğin işi TürkYunan dostluğunu kadınlar ve çocuklar aracılığıyla desteklemek. Benden söylemesi.. acayip iyi ve gerçekçi işler yapıyorlar; hani birilerinin aklına şöhretler ve erkeklerden oluşan konular yerine bizzat bu işlerle ilgilenenlerle alternatif bir program yapmak gelir. Evet, bütün kadın yazarlarına, akademisyenlerine, derneklerde çalışan gönüllülerine rağmen Türk medyası erkektir. Bu da kolay değişmez. [email protected] UNICEF Raporu’nun Berlin’deki sunumunda Almanya’daki gençliği temsil eden Alaz Yıldız: ‘Yaşamak sorumluluktur!’ lerinden de önce” diyor ve devam ediyor: “Daha çocuktum, sevdiğim giysilerimden paket hazırladık annemle, benim adıma bir de not yazdık, hiç tanımayacağım bir çocuğa merhaba diyerek ve Bosna’ya gönderdik; paylaşmaktı bu. Annemin Ruanda’daki korkunç katliam için ağladığını gördüğümde, uzaklarda bilinmez bir yer için de düşünmek gerektiğini gördüm. Ama asıl en önemli iki şeyi; düşünceyi gerekçelendirerek tartışmayı ve müdahale etme sorumluluğunu öğrendiğimi söyleyebilirim annemden. Bir gün spor dersinde hızlı yürüme yaparlarken abarttım, öğretmen de ‘burası Türk devlet sirki değil’ dedi, ben o an bir şey demedim, evde anlattığımda annem ciddileşip ‘öğretmenin özür dilesin yoksa okula geleceğimi söyle’ deyince anladım ne yapmam gerektiğini.” Bunları söylerken, müdahale edebilmenin yetenek, hak ve sorumluluk olduğunu düşündüğü için de, bir grup çocuğun kıstırdığı bir başka çocuğu aralarından alıp, evine götürmüş bir keresinde de. Belki bu yüzden de karne değerlendirmesini yapan öğretmeni yerinde bir saptamayla “Vermittler” (arabulucu) niteliğini göz ardı etmemiş Alaz’ın. EYİN YABANCISI OLABİLİRİM Kİ? “İlk öğrendiğim dil Türkçe, evde Türkiye kültürünün izleri var, Türkiye’yi güzel buluyorum ama Almancam Türkçemden iyi, ben burada yabancı olabilir miyim” diye yanıtlıyor kendisini nereli bulduğu sorusunu. Yabancı imasıyla karşılaştığında hemen soruyormuş Alaz, “Neyin yabancısı?” diye. Yalnız bir de tahminini ekliyor, genellemeden uzak durarak: “Alman olmayanların gruplaşmaları paralel bir dünya sayılmaz, bir araya gelmiş olan bu gruplarda içsel olarak bir hissediş olabilir ama ayrı bir dünya demek doğru değil, ben her yerdeyim, o zaman o dünyadan bu dünyaya mı giriyorum? Öyle olmu Alaz Yıldız, annesi Necla Usta Yıldız başta olmak üzere, aile çevresinden hayata müdahale etmenin gerekliliğini de öğrenmiş. Aile içinde çocuklara gösterilen sıcak ilginin ne kadar önemli olduğunu ve sonuçlarını da, yaşı ilerledikçe ve yeni arkadaşlar tanıdıkça fark etmiş. yor.” Alaz, bu haberi hazırlarken yaptığımız görüşme sırasında annesi Necla Usta Yıldız’a bakarak, “Gerçi annem az buluyor ama” diyor “bence, okuyorum.” En son Katherina Blumm’un Çiğnenen Onurunu okumuş Böll’den… Alaz ve kardeşi Çağlar’ın annesi Necla Usta Yıldız 20 yıldır Almanya’da. Bochum Sthalhausen semtinde bulunan IFAK bünyesindeki iki dilli çocuk yuvasının yanı sıra iki ayrı sosyal projede de çalışıyor. Karadeniz’e bakan Beşikdüzü Öğretmen Okulu’nun kütüphanesinde Dostoyevski’yle çözdüğü kitap okuma sırrını, donatmaya çalıştığı çocuklarına aktarmayı hep önemsemiş. “Kişisel tarihimde eşitlik, paylaşım ve insanı yücelten değerlerle ilgili ne kazanabildiysem çocuklarıma da onları aktarmak istedim” diyor. İnsanı insan kılan inisiyatifin yerini hiçbir kurumun alamayacağını belirterek, “çocuklarımı neyle, yani hangi değerlerle büyüteceğimi düşündüm” diyor. Sonuçta bir çerçeve oluşuyor sevgi, bilgi, iyi beslenme, hareket kazandırma, yaşamın öncelikleri konusunda uyarıcı, duyarlı ve sorumlu olmayla ilgili. Sorumlu ve dürüst insan olmanın üstünde yükselebilir başarı denen üretkenlik diye de vurguluyor. dan Nadire Mater BİA’ yazmak istediğim bir konuda, benden önce davranıp vermiş veriştirmiş. Ben de şimdi verip veriştireceğim. Nadire gibi bana da tartışma programlarında sürekli erkek tartışmacıların çıkmasından hafiften daral geldi. Nadire üşenmemiş saymış; Can Dündar’ın derin devletin, Ahmet Hakan’ın da milliyetçiliğin tartışıldığı programlarında tam 13 erkek tartışmacı varmış.. ilaç için tek bir kadın tartışmacı yokmuş. Bu durum, diğer tartışma programlarında her an rastladığımız bir şey. Gören de ülkede âkıl kadın olmadığını, âkılların sadece erkekler olduğunu sanacak. Üstelik bu âkıl erkeklerin hemen hepsi her konuda acayip bilgili. Savaş stratejisi biliyorlar, sosyal olaylara çok hâkimler.. askeriye de onlardan sorulur, lümpenleşen halkımızın davranış bozuklukları da... Yani şaşar kalırsınız, adam binlerce kitap hatmetmiş. CIA ve FBI koridorlarında acayip turlamış ve egosu da tavana vurmuş. Bunları izlerken (artık izlemiyorum) insanın kendisinden bu kadar emin olmasına, hani her gün değil, yılda bir defa aynaya bakmamasına şaşıp kalıyorum. Hani İstanbul’da bir kahveye girsem seviyesi daha yüksek tartışmalar dinleyeceğimden eminim. Kahvedekiler hiç olmazsa yaşamın pratiğinden geliyorlar, bir iki doğru söz söylerler. Peki bu ülkenin âkıl kadınları, amazonları neredeler? Onlar her yerdeler. Demokrasi için, insan hakları için, çocuk hakları için, farklı cinsel tercihlerinden ötürü aşağılanan grupların yaşam kalitesini yükseltmek için, sakatların biraz daha çok sokağa çıkmaları için, dostluk için, barış için mücadele eden tüm sivil toplum kuruluşları kadınların. Binlerce kadın bu kuruluşlarda hiçbir çıkar gözetmeksizin emeğini, yaratıcılığını ve zamanını veriyor. Öte yandan kadınlar meraklılar, erkek egosuna sahip olmadıkları için bildikleriyle yetinmiyorlar, öğrenmeye çalışıyorlar ve öğrendiklerini, NE YAZIK! Çocukların kolay ama geri tariflere düşmemesi için yaptıkları uzun konuşmalar dile gelirken, Alaz bu alışkanlıkla arkadaşlarıyla da sohbetlerinden örnekler veriyor: “Mesela Afgan bir arkadaşım var, adı Milad. Onunla ailelerimizin ülkelerinden ayrılışlarını, diyalektiği, felsefeyi konuşuyoruz, başka arkadaşlarımla da pek çok konuda konuşuyorum, annemle yaptığım uzun yürüyüşlerde hep çok konuda konuşuruz ,annemle babamın bana öğretmeye çalıştıkları şeylerin değerli olduğunu anlıyorum ve şanslı buluyorum kendimi.” Söz yine, “şimdi değil ama yirmi yıl sonra orada yaşarım” dediği Türkiye’ye geliyor ve Alaz incitici bulduğu bir durumu dile getiriyor ilk gençlik sesiyle. 12 Eylül darbesinin kaçıncı kuşak yorumudur bu? “Bazen düşünüyorum da, ne kadar yazık diyorum, Türkiye’nin anne babaların oradan ayrılmasını zorlayan koşullar altında kalmasına... Ne kadar yazık olmuş…” FİLMİN ÖNCESİ Rapora ilişkin görüş bildirmeyi hak eden Alaz, ondan önce filmi oluşturan mantığın filizlenişlerinden de örnekler taşıyor. “Pilavı tel tel yapmayı, çamaşırları düzgün asmayı, eve geleni karşılamayı öğrenmemden, her zaman sıcak yemek bulunan, arkadaşlarımın da sık sık bulunduğu yemek sohbetlerinin öğrettik N BELKİ BİR SENTEZ Alaz, politika veya ekonomi okumak istiyor, “öğreneceğim çok şey var” derken, UNICEF raporuna bağlı olarak da geleceği şimdiden muğlaklaşan kuşaklar için sevgi dolu sohbetler arzuluyor. Anne Necla Usta Yıldız ise uzun yıllara dayalı gözlem ve deneyimiyle “belki” diyor “bir sentez gelişebilir, Almanya’daki karakteristik disiplin anlayışı, Anadolu’nun çocukları sarıp sarmalayan duygulanımı buluşur, çocukları ezmeyen bir disiplin onların güç ve yeteneklerini uyaran sevgilere dönüşebilir.” Çalışma yaptığı tüm alanlarda anne ve babaların anadil gelişimini önemsemesini , çocuklarının gücünü açığa çıkaracak benliği göstermelerini, kendi asli rollerini kimseye havale etmemelerini, çocuklarıyla aralarında oluştuğunu gördüğü yabancılaşmaya fırsat tanımamalarını yaşamsal bir önemle ifade ettiğini belirtirken, “kalıcı olmak sevgi ve emekle, sabırla mümkündür” diyor… Cemal Süreya’nın “kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı” demesi gibi, çocuklardan esirgenmeyen “muhabbetin” de yüz ağartan bir keyifle ilişkisi olsa gerek... Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuklara Acil Yardım Fonu UNICEF, 21 gelişmiş sanayi ülkesinde yaptığı alan araştırmasında, çocukların sağlık, materyal, eğitim, yaşam ve gelecek riskleri, aile ve arkadaş ortamlarındaki ilişkilerini çocuk ve gençlerin değerlendirmelerini göz önünde bulundurarak hazırladığı raporu, 14 Şubat’ta kamuoyuna duyurdu. Araştırma sonuçlarının açıklandığı basın toplantısında UNICEF Almanya Başkanı Heide Simonis, Humboldt Üniversitesi’nden Prof. Hans Bertram, UNICEF UNICEF Raporu’ndaki sorunlu Almanya Araştırma sorumlusu Marta Santos Pais, fonun Almanya Genel Müdürü Dietrich Garlis ve gençlik temsilcisi olarak da Alaz Yıldız hazır bulundu. Raporda, çocuklara sağladığı koşullar açısından birinci sırayı Hollanda, sonuncu sırayı İngiltere alırken, kıyaslamada Almanya çocuklarına sevgi şefkat sıralamasında ekonomik ve politik cüssesine karşın ortalarda kaldı. Rapor, Almanya’da evlerde ailelerin çocuklarla hemen hemen hiç konuşmadığını da gösterdi. Hollanda birinci İngiltere sonuncu Çeviri Servisi Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu UNICEF’in gelişmiş ülkelerdeki çocukların durumlarını sorgulayan raporu açıklandı. BBC’nin internetteki sayfasında yayımlanan haberde 21 ülkede, sağlık, aile ilişkileri, davranış biçimi, eğitim seviyesi, tacize uğrayıp uğramama, yoksulluk sınırı gibi ölçütler göz önüne alınarak yapılan araştırma sonucunda hazırlanan rapora göre, çocuklarına en iyi bakan ülkelerin başında sırasıyla Hollanda, İsveç, Danimarka, Finlandiya ve İspanya’nın geldiği vurgulandı.Karnesi en zayıf olan beş ülke ise 17’nci sıradaki Portekiz, sırasıyla Avusturya, Macaristan, ABD ve sonuncu olan İngiltere. 20002003 yılları arasındaki verilere göre hazırlanan ve bu alandaki ilk çalışma özelliği taşıyan raporun başlığı “Varsıl Ülkelerde Çocukların Refah Durumuna Bakış”. Uzmanlar, raporun sonuçlarının hükümetlerin ders çıkarması ve geleceğin umudu olan çocukların daha iyi yetişmesi için önem taşıdığına dikkat çekti. 57’nci Uluslararası Berlin Film Festivali’nde ödül alanlar arasında Türkiye yapımı iki de film var ‘Berlinale’ sürprizlerle sürüyor Martina PRIESSNER Tunçay KULAOĞLU BERLİN 400’ün üzerinde filmin sinemaseverlerle buluştuğu 57’nci Uluslararası Berlin Film Festivali, 10 günlük maratonun ardından 17 Şubat cumartesi gecesi yapılan ödül töreniyle sona erdi. Türkiye’den ikisi uzun metrajlı toplam üç filmin katıldığı festival kapsamında genç yetenekler için düzenlenen “Talent Campus”te de Türkiye kökenli üç sinemacı yer aldı. Büyük Ödül’ün genellikle sürpriz filmlere verildiği festival “geleneği” bu yıl da bozulmadı. Çinli yönetmen Wang Quan’an’ın “Tuya’nın Evliliği” adlı filmi Altın Ayı’yı kazandı. Uzakdoğu sinemasının yıllardan beri uluslararası festivallerde gösterdiği başarının bir devamı sayılabilecek bu ödül, ailesiyle birlikte göçebe olarak yaşayan genç bir kadının, Çin’in en ücra köşelerine kadar sızan sanayileşme politikalarının beraberinde getirdiği olumsuz sonuçlara karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor. Büyük Jüri Ödülü Gümüş Ayı’yı ise Arjantinli yönetmen Ariel Rotter’in “Başkası” adlı fimi kazandı. Tanımadığı birisinin ölümünden sonra onun kimliğine bürünüp çok farklı bir yaşama başlayan bir adamın öyküsünün anlatıldığı filmin başrol oyuncusu Julio Chavez de En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne layık görüldü. Son üç festivalde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Alman oyunculara ise bu yıl bir yenisi eklendi. Christian Petzold’un yarışma filmi “Yella”da, Doğu Almanya’dan batıya göçtükten sonra kapitalizmin sert oyun kurallarına ayak uyduramayan bir kadını canlandıran Nina Hoss, toplam 22 yarışma filmindeki rakiplerini geride bırakmayı başardı. Festival yöneticisi Dieter Kosslick’in Almanya yapımı filmlere ağırlık veren festival politikası, her ne kadar bu yıl Alman yapımı bir film ödül kazanamasa da, dolaylı olarak 2007’de de bir başarıya imza atmış oldu. En İyi Yönetmen Ödülü ise, 2000 yılında İsrail’in Lübnan’dan çekilen son askeri birliğinin gerçeklere dayanan hikayesini anlatan “Beaufort”un yönetmeni Joseph Cedar’a verildi. Toplam üç filmle temsil edilen Türkiye sinemasının bu yıl festivalde iyi bir sınav verdiğini söylemek mümkün. Genç yönetmen Özer Kızıltan’ın Panorama bölümünde gösterilen filmi “Takva”, Uluslararası Sineduyla İstanbul’a gelen çok farklı insanların dünyasıyla ustaca harmanlayan Tayfun Pirselimoğlu’nun filmi “Rıza” ise, festivalin “Forum” bölümünde dünya prömiyerini kutladı. Genç yönetmen Nesimi Yetik’in Kısa Metraj Film Yarışması’nda yer alan “Annem Sinema Öğreniyor” adlı çalışması, Alman Akademik Değiş Tokuş Kurumu (DAAD) Ödülü’ne layık görüldü. Yönetmene Berlin’de üç aylık bir burs da kazandıran film, sinema öğretmeye çalıştığı annesinin beklenmedik bir hızla nasıl bir uzmana dönüştüğünü gören genç bir yönetmenin şaşkınlığını usta işi bir mizah diliyle anlatıyor. 2003 yılından bu yana dünyanın dört bir yanından genç yönetmenleri ağırlayan “Talent Campus”e (Genç Yetenekler Kampüsü) bu yıl Türkiye’den İrem Kütük ve Ozan Özdilek ile Almanya’dan Mustafa Dok katıldı. Dünya çapında ünlü yıldızların sinema sanatının farklı alanlarında seminerler verdiği ve katılımcıların etkinlik sırasında kısa filmler çektiği “Genç Yetenekler Kampüsü”, geleceğin yönetmenlerinin “keşfedildiği” bir bölüm olarak, giderek artan bir önem kazanıyor. Festival bu yıl, yarışma bölümünde André Techin, François Ozon ve Paul Schrader gibi ustaların filmlerinin yanı sıra, festival sırasında sinemalarda vizyona giren ve bu yüzden eleştiriler de alan Amerikan filmleriyle de dikkat çekti. Robert de Niro, Sharon Stone gibi dünya çapındaki yıldızların konuk olduğu festivalin, ticari ve sanatsal sinema arasındaki arayışı önümüzdeki yıllarda da süreceğe benziyor. Türkiye yapımı filmlerin gösterimlerindeki Türk seyircilerin sayısının bu yıl geçen yıllara oranla daha yüksek olması ise dikkati çeken sevindirici bir başka gelişmeydi. Festivalin, Türkiye yapımı filmlerin Almanya’da sinemalarda vizyona girmesine bir ivme katıp katmadığı ise önümüzdeki dönemde belli olacak. Alzheimer için umut Bilim adamları, beyinde ‘istirahat’ halindeki bazı hücrelerin yeni hücreler üretebildiğini ortaya koydu Çeviri Servisi İsveç ve Yeni Zelandalı bilim adamları, yenilenebilir beyin hücreleri olduğunu ortaya çıkardı. Auckland Üniversitesi ve Sahlgrenska Akademisi’nde görevli bilim adamlarının yaptığı araştırmanın sonucu “Bilim” dergisinde yayımlandı. BBC’nin internetteki sayfasında yayımlanan habere göre “istirahat” halindeki bazı hücrelerin beynin koku alma merkezinde yeni hücreler üretebildiği sonucuna varan ekip, bu çalışmanın başta Alzheimer olmak üzere beyin fonksiyonlarındaki bozukluklardan kaynaklanan çok sayıda hastalığın tedavilerinin bulunması için umut ışığı olacağı kanısına vardı. Bu yenilenebilir hücrelerin üzerinde yoğunlaşacak çalışmalarla hastalık veya darbe alma nedenleriyle zarar gören beyin hücrelerinin onarılabilmesinin yolunun açılabileceği konusunda hemfikir olan tıp dünyası yeni araştırmalar için kolları sıvadı. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda farelerin beyin hücrelerinin yenilenebildiği, ancak bu sistemin insanoğlu için geçerli olmadığı sonucuna varılmıştı. Takva ma Eleştirmenleri Ödülü’nü (FIPRESCI) kazandı. Üyesi olduğu bir dergâhın para işleriyle uğraşmaya başladıktan sonra büyük bir iç hesaplaşmaya giren inançlı bir adamın hikayesini anlatan ve Türkiye’de hem eleştirmenler hem de seyirciler tarafından beğenilen “Takva”nın ortak yapımcısı Fatih Akın da yönetmen kimliği dışındaki ilk sınavını başarıyla vermiş oldu. Kamyonunun tamir parasını bulabilmek için cinayet işleyen bir adamın iç çelişkilerini, iş bulma umu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle