05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 ŞUBAT 2007 CUMA dizi İşçi ve emeğin mücadelesinin en yakın ve canlı tanıklarından Pekin, konfederasyonun 40 yıllık geçmişini anlatıyor: C 11 Farklı olmanın adı: DİSK ması ile; “Farklı Olmanın Adı: DİSK” olarak özetleyebiliriz. FARUK PEKİN: DİSK, Türkiye’de en ‘snob’ bilim insanının bile göz ardı edemeyeceği bir oluşumdur. İşçi sınıfının bağrından doğdu, öyle gelişti. Biricik idi. Şu anda farklı görünse bile. DİSK her zaman özgündü. Türkiye işçi sınıfı ekonomik düzeyde ilk kez DİSK ile şahsiyet kazandı. Ölmedi, ölseydi efsane olacaktı. Ama niye efsaneye sığınalım ki! Son siyasi çıkışı bile ses getirdi. Bugünün bu acayip Türkiye’sinde hâlâ ‘işçi sınıfı’ ya da ‘çalışanlar’ DİSK’e muhtaç. Yeter ki, yeni dünya koşullarına uygun, kitleleri kucaklayabilen yeni söylemleri gündeme sokalım... 2007, Mevlana C. Rumi’nin 800. doğum yılı. Ne demişti sevgi ustamız Rumi, “Dün dün ile gitti cancağazım, bugün yeni sözler söyleme zamanı!”... Anılarla, şiirsellikle, coşkuyla yitirilecek zaman yok. DİSK, 2006 öncesinden daha fazla gerekli Türkiye’ye... munda olacaktı. DİSK davası iddianamesinde MarksistLeninist illegal örgüt olarak gösterilen DİSK’in kimliğini oluşturan yazılı metinlerin çok ağırlıklı bir çoğunluğunu kaleme almış kişi olarak Faruk Pekin, DİSK davasının bir numaralı sanığı konumuna düşürülmüş olsaydı, DİSK kimliğinin bir numaralı yaratıcısı ve sorumlusu konumuna da düşmüş olacaktı. Tabii ki DİSK tarihi ve kimliği gerçeğinde, dönemlerin sendika liderleri ile başlayan, uzmanları ile de biçimlenen, en çok da dönemin siyasal, toplumsal sol muhalefetinin katkısı ile şekillenen, geleneksel sendikacılıktan çok daha ağırlıklı işçi tabanının rol aldığı bir yapılanma söz konusu... Nedenlerini Faruk Pekin’in vurgula EVLET SENDİKACILIĞINA KARŞI İsterseniz DİSK’in farklı kimliğini tanımlamada sözü tanık Pekin’e, önceliklerini vurgulamasına bırakalım: “İlk kez DİSK ile birlikte sendikal düzeyde ve kitlesel yaygınlıkta işçi sınıfının varlığı ve sınıf mücadelesi savunuldu. Temsilcileri seçerek belirleme, toplusözleşme taslağını katılım ile hazırlama, toplusözleşme ya da grevleri oylama ile sonuçlandırma ilkeleri DİSK ile ete kemiğe büründü. İşçi konseyleri, işyeri komiteleri DİSK sendikalarında tartışıldı. DİSK ile işyerlerindeki militan işçiler öne çıktı. DİSK ile işçiler, işçi olduklarını algıladı. Bir ülke sendikal hareketindeki gelişmelerin kaynağı işçi kitlelerindeki değişimdir. DİSK’te gerek kurucuların, bir Kemal Türkler’in, bir Rıza Kuas’ın, gerekse DİSK’e sonradan gelen sendikacıların katkısı büyük. Ama DİSK’in kuruluşu ve gelişimi, bir avuç sendikacının iradesi, başarısı değil. Somut ekonomik, toplumsal ve siyasal koşullarda yeni arayış içinde olan işçi kitlelerinin yeni bir sendikacılık anlayışına yönelmelerinin nesnel bir ürünü. DİSK için mücadele eden sıradan işçilerden, işçilerin DİSK üyesi olması için uğraş veren öğrenci gençliğe, Derby’de, DemirDöküm’de, Singer’de, Antalya’da, Kars’ta, Ceylanpınar’da, Edirne’de mücadele edenlere kadar DİSK tüm işçilerin, demokratların, sosyalistlerin, bir toplumsal muhalefetin ortak ürünü... Bugün gerilere bakıldığında DİSK’e ilişkin tüm olumsuzluklar DİSK’in ikincil yönünü oluşturur. DİSK’in birincil yönü şudur: DİSK devlet sendikacılığına karşı ilk ve ciddi alternatiftir. Resmi ideoloji ile sendikal bağlamda ilk hesaplaşma çabasıdır. Türkiye sendikacılık hareketi sınıf için ne kazandıysa DİSK ile kazandı.” HAFTAYA: En sıcak anılar DİSK’in kuruluş yıllarından D FARUK PEKİN Şükran SONER Örgütler, tabii ki DİSK de, kuruluşunun 40. yıldönümünde, kuruluşundan günümüze, en çok olumlu ve olumsuz katkıları ile sendika liderleri ile bilinecektir.. Kemal Türkler, Abdullah Baştürk, Kemal Nebioğlu... DİSK’in var oluş, kritik dönemeçlerindeki ağırlıkları, katkıları ile unutulmaz yerlerini alacaklardır. Bir de tüm örgütlenmeler için geçerli olmak üzere, önde görünmeyen, örgütün kimlik ve varlığında temel direk rolünü üstlenmiş emekçiler vardır ki.. DİSK içinde Faruk, Mete, Fahri, Asena, Alpay.. olarak daha çok ilk isimleri ile herkesin, işçilerin bire bir tanıdıkları, bütün güçlükleri, yaşadıklarını paylaştıkları onlardır. DİSK’lilerin her yerde gördükleri, moral veren kadın yüzü olarak Sabahat Abla’yı, desteklerini hiç esirgemeyen başta sanatçılar, aydın solcuları, önde rol üstlenmiş özverili savunma avukatlarını da katmak gerek. Uzun yıllar genel başkanlara danışmanlık da yapan Faruk Pekin’in özel yeri, uzun süreli eğitimcilik, danışmanlık misyonu ile sınırlı değil. Hani DİSK’in değişik dönemlerinde sorumluluk üstlenmiş başkanları, DİSK davasında, kendilerinin yönetimde olmadıkları dönemlerin karar ve belgelerine, DİSK’in kimliğini oluşturan yazılı metinlerine sahip çıkma sorumluluğunu üstlenmeselerdi; en uzun dönemli karar ve metinlerin hazırlayıcısı, kaleme alanı olarak Faruk Pekin DİSK davasının bir numaralı sanığı konu Öğrenci liderliğinden sendikacılığa... F Kuruluşa giden zorlu yol KAVEL İŞÇİLERİNİN MÜCADELESİ aruk Pekin’i gazeteci olarak önce öğrenci liderliğinden tanıyorum. Robert Koleji’nde mühendislik öğrenimi yaparken o zamanın tüm yükseköğrenim gençliğini kucaklayan demokratik örgütü TMTF’nin yüksekokullar birliği yöneticiliğini, Robert Kolej öğrenci birlik başkanlığını yapmıştı. O tarihlerde getirdiği belge ve bilgilerle yaptığım yazı dizisiyle, şimdiki Boğaziçi Üniversitesi’nin kuruluşuna katkıda bulunmaya çalışmıştık. O tarihlerde birileri üniversitenin şimdi sahibi olduğu alanları, kütüphaneleri tüm kaynaklarıyla kolejde bıraktırmanın, üniversiteyi üniversite oluşturulamayacak koşullarda şimdiki kolej binaları alanına sıkıştırmanın peşindeydiler. Faruk, öğrenci lideri olarak bu önemli güç odaklarına karşı ilk savaşımını veriyordu.. 1967 12 Şubatı’ndan, Baştürk, Pekin, DİSK’in kuruluşundan, Kocamanoğlu ve Temmuz 1994’e kadar da Aktulgalı yargılanırken. 3 yıla varan hapislik yılları dışında aktif olarak DİSK’in üye sendikaları ve merkezinde aralıksız, eğitimyayınlardanışmanlık görevlerini yürüttü. Bu alanda uzmanlaşmış, dönemin tüm toplumsal olaylarının haberlerini yazmakla görevli gazeteci olarak Faruk Pekin’le çok fazla şeyi paylaştık. İlk aklıma gelen bir çarpıcı sahneyi aktarmak istiyorum.. 12 Eylül sürecinde malum sıkıyönetim bildirisi ile önce DİSK yöneticileri teslim olmaya çağırılıp aylar süren gözaltına alındılar. Görüşme hiç yapılamadı. Sonra belgeleri ile kanıtlanan, mahkeme tutanaklarına giren işkenceyle ifadelerinin alındığı süreçti. Faruk Pekin henüz tutuklanmamıştı. Ziyaret kapısında, ailelerin içeriye sadece eşya gönderebildikleri bir günde, içerden eşyaların alındığına ilişkin kâğıtlar bekleniyordu. Çoğunda başkalarının imzası vardı. Sorguda, işkence gördüklerini bildiğimiz için Faruk’la göz göze geliyor, ailelere durumu hissettirmemek için bir sürü gerekçe uydurmaya çalışıyorduk. Sendikacı ailelerinin tek dayanağı, her şeyleri Faruk’tu... Grev hakkı için işçi mitingi 1 961 yılında İstanbul’da Saraçhane’de grev hakkının kullanılması için büyük bir işçi mitingi düzenlendi. Kavel işçileri, yılbaşı ikramiyelerinin ödenmemesi, ücretlerinin azaltılmak istenmesi, işçilere sendikadan istifa etmeleri için baskı yapılması ve dört işyeri temsilcisinin işten çıkarılması nedeniyle 28 Ocak 1963’te anayasada belirtilen grev hakkını ilk kez fiilen kullandı. İşçilerin beş günlük oturma grevini başlatması üzerine işveren 10 işçiyi daha işten çıkarttı. İşten çıkartılan işçiler, aileleleriyle fabrika önünde nöbet tutmaya başladı. Grevin beşinci gününde fabrika polis zoruyla boşaltıldı. 4 Şubat’ta işçi ve memurlar fabrikaya sokulmadı. Bir gün sonra gazeteler Kavel’e yeni işçi alımı için işverenin verdiği ilanı yayımladı. Kavel işçileri gece gündüz fabrika önünde bekleyişe geçti. Fabrikaya mal giriş çıkışını engelledi. 4 Mart 1963’te işveren, tüm istekleri kabul edince grev sonlandırıldı. Kavel işçilerinin greve çıkışı üzerine uzun süredir gündeme getirilmeyen Toplusözleşme, Grev ve Lokavt Yasası çıkarıldı. Yasaya konulan ek bir madde ile grev sırasında tutuklanan işçiler serbest bırakıldı. Kavel direnişinden 2 yıl sonra 1965’te MESS ile genel başkanlığını Kemal Türkler’in yaptığı T. Madenİş arasında yürütülen toplusözleşmelerin uyuşmazlıkla sonuçlanması üzerine Sungurlar Kazan Fabrikası’nda 17 Ağustos’ta greve çıkıldı. Türkİş yönetimi sendikadan greve son vermesini istedi. Bu olay, Türkİş’ten kopuş sürecini hızlandırdı. Türkİş Konfederasyonu’na karşı dalga dalga yayılan işçi hareketleri, DİSK’in kuruluşuna giden yolun kilometre taşlarını oluşturdu. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ ETKİNLİKLERİ 40 yıllık arşiv yurttaşlara açılıyor İstanbul Haber Servisi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), 40 yıllık arşivini tüm yurttaşlara açtı. 13 Şubat 1967 Pazartesi günü Eminönü’ndeki Çemberlitaş Şafak sinemasında toplanarak DİSK’i kurmaya karar veren sendikacıların anısına dün yine aynı yerdeki Şafak sinemasında DİSK’lilerin katılımıyla “DİSK 40 yıllık arşivini açıyor” kapsamında basın toplantısı yapıldı. Emperyalizme karşı mücadele eden ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, 40 yıllık süreçte katledilen sendikacılar ve işçiler için saygı duruşunda bulunulmasıyla başlanan etkinlik 40 yıllık mücadele tarihinden görüntüler ile devam etti. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi yaptığı konuşmada, DİSK’in özellikle 12 Eylül 1980 tarihine kadar gelen arşivini koruyup günümüze kadar taşımanın zorluğuna dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü: “12 Eylül askeri darbesi sırasında hedef kurum seçilen DİSK ve üyesi sendikalar basıldı, eşyalarına ve belgelerine saygısızca, dikkatsizce, hunharca el konuldu. Bunların bir kısmı mahkemelere taşındı. 11 yıl süren hukuk dışı askeri yargılama sonunda DİSK beraat edince, DİSK ve üye sendikaların ellerindeki mülkler, eşyalar ve belgeler geri verilirken her şey darmadağınıktı. Başta Abdullah Baştürk olmak üzere dönemin DİSK yöneticileri DİSK arşivini olabildiğince düzenli hale getirdiler. Şimdi bu arşivin en önemli parçası olan 12 Eylül 1980’e kadarki bölümünü tüm dünyaya açıyoruz. İlgilenenler ‘www.disk.org.tr’ adresine bakabilirler.” Başbakan’ın derin devletin varlığından söz ettiğini belirten Çelebi, “Devlet içindeki çetelerden söz ediliyor. Maliye’deki, Dışişleri’ndeki köstebeklerden, yolsuzluklardan söz ediliyor. İşte böyle bir ortamda demokratik bilgi edinme hakkından söz edilemez. Katılımcı bir demokrasi kurulamaz. 15 yıl önce 17 Ekim 1991 tarihinde gazetelere verdiğimiz ilanlarda ‘demokratik sendikacılık, şeffaf toplum’ taleplerimizi dile getiriyorduk. DİSK örgütsel saydamlık yolunu açıyor. Bu yolun, Türkiye’nin sosyal ve siyasal tarihinde bir köşetaşı olmasını istiyoruz” diye konuştu. Miyase İLKNUR Türkiye işçi hareketine damgasını vuran DİSK, 40 yıl önce bugün beş kişilik kurucular kurulunun İstanbul Valiliği’ne verdiği dilekçeyle resmen kuruldu. DİSK’in tarihi, aynı zamanda Türkiye solunun ve demokratik mücadelenin de tarihidir. Zira DİSK, sınıf sendikacılığı anlayışıyla yola çıktığında kısa sürede sadece işçi sınıfını değil, Türkiye solunu da peşinden sürekleyen bir örgüte dönüşmeyi başarmıştı. 196167 yılları arasında toplumda, özellikle de işçi sınıfında oluşan beklentileri iyi okuyamayan ve devlet güdümlü sendikal anlayışı sürdürmekte ısrar eden Türkİş Konfederasyonu’na karşı dalga dalga yayılan işçi hareketleri, DİSK’in kuruluşuna giden yolun kilometre taşlarını oluşturdu. 1961 Anayasası ile topluma verilen sosyal ve siyasal haklar, Türkiye işçi sınıfına da geniş olanaklar sağlıyordu. O güne kadar sürdürülen sendikacılık anlayışında köklü değişiklikler getiren yeni hükümlerin yaşama geçirilebilmesi için gözler Türkiye’nin 1952’de kurulan ilk işçi konfederasyonu Türkİş’e çevrilmişti. Ancak Türkİş, kendisinden beklenen refleksi göstermekte isteksizdi. Bu nedenle konfederasyon içinde görüş farklılıkları her geçen gün su yüzüne çıkıyordu. İhtilalden sonra birbiri ardınca kurulan partilere bir yenisi eklendi. Türkiye solunda tarihsel bir süreci başlatan Türkiye İşçi Partisi’nin kurucu üyeleri arasında işçi önderleri de yer aldı. Ekonomik mücadelenin siyasal mücadele ile desteklenmesi halinde başarıya ulaşabileceği görüşünden hareketle Türkİş içinde sendikal mücadele veren Rıza Kuas, Kemal Türkler, Kemal Nebioğlu, İbrahim Güzelce ve Avni Erakalın gibi işçi önderleri 13 Şubat 1961’de Mehmet Ali Aybar başkanlığında kurulan Türkiye İşçi Partisi’ne kurucu üye oldular. Ve Türkiye’de işçi eylemleri de dalga dalga yayılmaya başladı. Tüm yurda yayıldı şçi eylemleri ve grevler artık İstanbul’la sınırlı kalmayıp diğer illere de sıçramıştı. İzmir’de kurulu Kula Yün ve Mensucat fabrikasında çalışan 2 bin 207 işçi toplusözleşme uyuşmazlığı nedeniyle greve çıktı. Türkİş’in imzaladığı sözleşmeyi kabul etmeyen işçiler grevi sürdürdü. 1012 Şubat günlerinde polisin müdahale etmesi üzerine çıkan çatışmalarda çok sayıda işçi gözaltına alındı. Grev 4 Mart’ta sonuçlandı. Aynı gün Karadon Kömür Ocakları’nda çalışan 5 bin işçi liyakat zammı İ dağıtımında işverenle sendika arasındaki işbirliğini protesto etmek amacıyla direnişe geçti. Çıkan olaylarda iki mühendis yaralandı. Bölgeye polis ve jandarma birlikleri gönderildi. Aralarında T. Madenİş Başkanı Mehmet Alpdündar’ın da bulunduğu 49 işçi gözaltına alındı. 11 Mart’ta Kozlu ocaklarında başlayan çatışmada jandarmanın açtığı ateş sonucunda iki işçi yaşamını yitirirken on işçi ve on iki jandarma eri yaralandı. İşçiler bir mühendisi rehin aldılar. Bölge üzerinde savaş uçakları uçuruldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle