09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 IMF BAŞEKONOMİSTİ GİDERAYAK KÜRESELLEŞMEYİ ELEŞTİRDİ C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER EYLÜL CUMA ‘Sıcak parayla büyüme olmaz’ D ünya Bankası’nın eski başekonomisti Stiglitz’den sonra, şimdi de IMF’nin, görevine devam etmeyeceği açıklanan başekonomisti Rajan, küreselleşmeyi ciddi biçimde eleştirdi. Rajan, IMF ile birlikte AKP hükümetinin de ezberini bozarak “Sıcak para büyüme getirmez” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dünya Bankası’nın ünlü başekonomisti Joseph Stiglitz’in küreselleşmeyi eleştirdiği 1990’lı yıllardaki çarpıcı çıkışından sonra, görev süresini uzatmayacağı açıklanan IMF’nin mevcut başekonomisti Raghuram Rajan da, yaptığı kritik konuşma ile küreselleşmenin motoru ‘‘sıcak para’’nın iddia edilen faydaları sağlamadığını ortaya koyduRajan’ın diğer iki önemli iktisatçı Prasad ve Subramanian ile birlikte yaptıkları bir çalışmadan esinlenen konuşması, yabancı sermaye ve büyüme arasındaki ilişkiyi mercek altına alıyor. Bulgular sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasını savunan IMF ve AKP hükümetinin görüşlerini çürütüyor. Rajan’ın konuşmasından ve ortak çalışmasından alınan bulgular şöyle: ? 19702004 döneminde gelişmekte olan ülkelere ait veriler karşılaştırıldığında iddiaların tam tersine, doğrudan yatırımlar hariç daha az yabancı sermaye kullanan ülkelerin daha hızlı büyüdüğü ortaya çıkıyor. ? Yüksek yatırım yapan ülkeler daha hızlı büyüyor. Ancak yüksek yatırım yapan ülkelerden iç tasarrufları diğerlerinden fazla olanlar (cari açıkları diğerlerinden az olanlar veya cari fazla verenler) çok daha hızlı büyümüşler. Bu, Türkiye’de hükümetin sık sık dile getirdiği gibi, cari açığı yüksek olan ülkelerin (yani iç tasarrufları negatif olanların) daha hızlı büyümediğini ortaya koyuyor. ? Bulgular, yatırımları artarken cari açığını düşük tutabilen ya da cari işlemler fazlası veren gelişmekte olan ekonomilerin çok daha hızlı büyüdüğünü gösteriyor. Sanayileşmiş ekonomilerde ise durumun tam tersi olduğu, yani gelişmiş ekonomilerde cari açığı yüksek olan ülkelerin daha hızlı büyüdüğü ortaya çıktı. ? Rajan, gelişmiş ülke ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki farkı ‘‘hazmetme kapasitesi’’ ile açıklıyor. Rajan’a göre, ‘‘gelişmekte olan ülke ekonomilerine hazmedebileceklerinden daha fazla sermaye girmesi, ya bu sermayenin etkin olarak kullanılamamasına ya da kesintisiz büyümeyi engellemesine’’ yol açıyor. ? Bulgular, ‘‘Hizmetler sektörüyle büyüyeceğiz’’ diyenlerin aksine, gelişmekte olan ekonomilerde kesintisiz büyümenin lokomotifinin ‘‘imalat sanayisi’’ olduğunu gösteriyor. ? Bir diğer tespit de yabancı sermayeye aşırı yaslanan gelişmekte olan ekonomilerde yerli paranın değerlenmeye daha açık olduğu. Bu ekonomilerde yerli paranın aşırı değerlenmesiyle ortaya çıkan rekabet baskısı, lokomotif sektör olan imalat sanayiinin gelişmesini engelliyor. ? 19702005 döneminde cari açığı daha düşük, tasarrufları daha yüksek olan ülkeler daha hızlı büyüyor, çünkü kendi tasarruflarına dayanan ekonomiler, yabancı sermayeye aşırı yaslanmıyor. Bu durumda da yerli paranın aşırı değerlenmesinin imalat sanayiisini ve dış dengeyi tahrip edici etkisi yaşanmıyor. Erdoğan ABD’ye Asker Lübnan’a Ortadoğu’da ABD’nin dediğinin dışına çıkmayacak bir sürü İslamcı iktidar var. Ama iktidarları kralığa, diktatörlüğe dayanıyor. ABD’nin, istemlerini yerine getirme koşullu elbette Türkiye’de desteklediği, ılımlı İslam projesinin aracı olarak gördüğü AKP iktidarının sorunu, rejimin ne kadar biçimsele dönüştürülebilirse dönüştürülsünsonuçta laik, demokratik Cumhuriyet olması. Suudi Arabistan örneği rejimlerde ABD güdümlü politikaların muhalefeti, olsa olsa İslami terör örgütleri olarak ortaya çıkabiliyorlar. Böyle olunca da radikal İslami terör örgütlerinin tümü için geçerli olan çıkmazı yaşıyorlar. ABD ve emperyalist güçlerin işgaline tepki boyutunda ulusalcı, halka dayanan kimlikleri ile, radikal İslami terör örgütü kimliğinin birbirine karışmış olmasının sonuçları ortada. Hem emperyal güce, hem birbirine yönelik terör eylemleri iç içe, Ortadoğu kan gölü.. KürtArap, ŞiiSünni en acımasız terör eylemleri ile önüne gelen önüne geleni öldürerek kazanmaya çalışıyor. Kazananı olabilir mi? Yoksa BOP ile Ortadoğu haritalarının ABD tarafından yeniden çizilmesi mi geçerli olacak? Ortadoğu’da her şeye rağmen şimdilik ABD güdümlü krallar, diktatörler, ülkelerinin, halklarının başına gelenleri umursamadan, halklarının acıları, kanı üzerine oturmuş iktidarlarını sürdürebiliyorlar. Tek laik, demokratik, Cumhuriyet rejimini Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı, devrimler önderliğine borçlu olan Türkiye’de bu plan tutar mı? Ülke çıkarlarını umursamayan, ABD destekli bir iktidar, devleti, halkı ile çatışarak iktidarda kalabilir mi? Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nde koşullar ne kadar olumsuz olursa olsun, demokrasi çarkları, iktidar gücü ne kadar çarpık kullanılabilirse kullanılsın, ABD emperyalizmi, dış egemen güçler ne kadar bastırırlarsa bastırsınlar, demokratik siyasal, toplumsal örgütlenmeler ne kadar örgütsüz, aydınlar kafa karmaşası içinde olurlarsa olsunlar, aynı oyunun sahnelenmesi olası mı? Değil tabii ki.. Yeter ki, ülkenin geleceği, çıkarları, barış içinde yaşamaya yönelik tehdit algılaması içinde olanlar, tehdidin kendilerine ulaşmayacağı aymazlığından sıyrılıp bir kıpırdansınlar. Olup biteni seyretmek yerine, gidişi durdurmaya yönelik bir yerlerden işe koyulup bir el atsınlar.. [email protected] B AVRUPA ÜLKELERİ SEKTÖRÜN ULUSAL SERMAYEDE KALMASI İÇİN UĞRAŞIYOR ATO: Bankalarda yabancı payı yüzde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, bankacılık sektöründe yabancı sermaye payının mayıs ayı itibarıyla yüzde 32.19 olduğunu belirterek ‘‘satışa çıkarılan vitrindeki bankaların’’ yabancı sermayenin eline geçmesi halinde oranın yüzde 66.19’a yükseleceğini kaydetti. Aygün yaptığı yazılı açıklamada, Oyakbank ve Ziraat Bankası’nın tamamı, Halkbank ve Vakıfbank’ın yüzde 51’i, Akbank’ın da yüzde 20’sinin satılacağını ifade etti. Türk bankacılık sisteminin hızla yabancıların eline geçtiğini vurgulayan Aygün, ‘‘Türk bankacılığı yaBAN(K)laşıyor. Yakında bütün bankalara bank diyeceğiz’’ değerlendirmesinde bulundu. KRİTİK BİR SÜREÇ Aygün, AB ülkelerinden Almanya’da yabancı sermaye payı yüzde 5, İtalya’da yüzde 8, İspanya’da yüzde 10, Hollanda’da yüzde 11, Danimarka’da yüzde 17, Avusturya ve Fransa’da yüzde 19, Yunanistan’da yüzde 20 olduğunu açıkladı. Aygün, IMF’nin kont olur rolündeki ülkelerden Estonya’da yüzde 100, Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 95, Slovakya’da yüzde 93, Meksika’da yüzde 82, Macaristan ve Polonya’da yüzde 65, Arjantin’de yüzde 48, Peru’da yüzde 47, Şili’de yüzde 42 seviyesinde olduğunu söyledi. Aygün, Avrupa ülkelerinin, bankacılığın ulusal sermayenin elinde kalması için uğraş verdiğini vurguladı. Türkiye’nin, bankacılık sektöründe yabancı sermaye payı açısından kritik bir sürece girdiğini belirten Aygün, bu konuda bir üst sınır getirilmesi gerektiğini kaydetti. YENİ SAHALAR KIŞA KADAR DEVREYE ALINACAK ZORLU İLE ARAMALAR SÜRÜYOR Trakya’da yeni doğalgaz bulundu PAO, Trakya’daki 11 kuyunun 8’inde doğalgaz buldu. Bu kuyular devreye girdiğinde doğalgaz üretimi günde 600 bin metreküp artacak. Ekonomi Servisi Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) Trakya’da açtığı 11 kuyudan 8’inde doğalgaz bulundu. TPAO Trakya Bölge Müdürü Adnan Eroğlu, Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesine bağlı Celaliye köyündeki, ‘‘Yeşilgöl1’’ kuyusunda doğalgaz bulunmasıyla ilgili yaptığı açıklamada, 2006 yılı içinde Trakya’ya 157 milyon YTL yatırım yapılacağını bildirdi. Buldukları her metreküp doğalgazın kendileri için çok önemli olduğunu ve bu yıl Trakya’da açtıkları 11 kuyudan 8’inde doğalgaz bulunduğunu ifade eden Eroğlu, Trakya’da doğalgaz arama çalışmalarının yoğun bir şekilde sürdüğünü söyledi. Son olarak Lüleburgaz’da ‘‘İncilibayır1’’ kuyusunda 1778 metreye inilerek 900 metrelerde, Celaliye köyü yakınlarındaki ‘‘Yeşilgöl1’’ kuyusunda ise 1400 metreye inilerek burada da 940 metrede doğalgaz bulunduğunu belirten Eroğlu,‘‘Keşfedilen sahaları kış ayına kadar devreye alacağız. Açılan 8 kuyumuz devreye girdiğinde doğalgaz üretimimiz günde 600 bin metreküp artacaktır. Trakya’da Zorlu Grubu ile de doğalgaz arama çalışmalarını sürdürüyoruz’’ dedi. T aşbakan Erdoğan’ın ABD’ye gidebilmesi, askerin Lübnan’a gönderilmesi koşuluna bağlanmışsa.. Başbakan Erdoğan hükümeti için bunun bir başka yolu yok. Cumhurbaşkanı, küçüklü büyüklü tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri Lübnan’a asker gönderilmesine karşı seslerini daha fazla yükseltemeden, oldubittiye getirerek, Meclis çoğunluğuna dayalı kararı çıkarmak gerek. Erdoğan hükümetinin yaptığı da bu. Aykırı seslerin kamuoyunda ses vermeye başladığı görüldüğü an, işleri hızlandırmak. Aslında Erdoğan hükümeti özellikle ve öncelikle kendi tabanından ve siyasal İslamcı muhalefet güçlerinden gelecek tepkiler ağırlıklı, eleştirileri susturabilmeye yönelik, öncelikle BM’den, ABD’den gelebilecek kimi yeni gerekçeler bulmaya çalışıyordu. İsrailLübnan HizbullahSuriyeArap ülkeleri.. tarafların tümü ile yapılan görüşmeler, paralelinde Türk askerinin istendiğine ilişkin haberler kamuoyundan gelen doğal karşı çıkışı bastırmaya yönelikti. Cumhurbaşkanı’nın çıkışına AKP cephesinden gelen tepki, bu oyunun bozulması ile ilgili bir durum. Dengeler, hesaplar tepetaklak olunca strateji değiştirildi. Şimdi oldubitti ile bu işin kotarılmasına bakılacak. AKP’nin telaşı, dayandığı siyasal İslamcı taban ile iktidarını borçlu olduğu ABD istemleri arasında sıkışıp kalmak. Hiç Türkiye’deki sol, savaş karşıtı örgütlenmeler, güçler kendilerine anlamlı bir pay çıkarmaya kalkışmasın. Çünkü söz konusu demokrasi güçleri, çok uzun bir zamandan bu yana, örgütsel dağınıklıkları, kafa karmaşaları nedeni ile siyasal iktidarlar, icraatları karşısında caydırıcı güç olmaktan çok uzaktalar. BOP’un , yeni Ortadoğu haritalarının sahipleri, emperyal politikaların uygulayıcı ülkelerinde, ABD ve yandaşlarında bile gerek Irak işgali gerekse Lübnan saldırılarına gösterilen tepkiler çok daha kitlesel ve anlamlı olabiliyor. İşin acı yanı, oralarda da meydanlara çıkan yüz binlerin siyasal iktidara yönelik caydırıcı güç oluşturmaları henüz gündemde değil. Yoksa Afganistan işgalinin üzerine Irak işgali... Yetmedi Irak bataklığında yaşananlar, yaratılan kanlı ırk ve din, mezhep eksenindeki çatışmalar, Irak bataklığı dramı. Bu kadar çok boyutlu ABD, İsrail, İngiliz iktidarları eliyle devlet terörü suçu, insan hakları ihlalleri dururken, İsrail’in Lübnan’ı bombalaması gündeme gelemezdi.. ??? AB ekonomisi tam gaz gidiyor BRÜKSEL (AA) AB ekonomisi, yılın ikinci çeyreğinde yüzde 0.9 ile son 6 yılın en hızlı büyüme rakamını yakaladı. Resmi istatistik kurumu Eurostat’ın verilerine göre ekonomik büyüme yılın ilk çeyreğinde hem AB’de hem de ortak para kullanan 12 ülkede yüzde 0.8 seviyesinde gerçekleşmişti. Eurostat, AB ekonomisindeki yıllık (son 12 aylık) büyüme oranını yüzde 2.8 olarak hesapladı. Aynı oran Avro bölgesinde yüzde 2.6 ile biraz daha düşük çıktı. AB Komisyonu büyüme rakamlarının yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 0.50.9 ve son çeyreğinde yüzde 0.40.9 aralığında gerçekleşmesini bekliyor. Yılın ikinci çeyreğinde AB içinde sadece Yunanistan ekonomisi, bir önceki çeyreğe göre yüzde 0.4 küçülürken diğer bütün ülkeler büyüme kaydetti. Verilere göre aynı dönemde, ABD ekonomisi yüzde 0.7 ve Japonya ekonomisi yüzde 0.2 oranında büyüyebildi. AB böylece uzun bir sürenin ardından yıllık bazda olmasa da ABD’den daha güçlü büyüme gerçekleştirmiş oldu. H adi gözümüz aydın. Türkiye’nin IMF kotası ve oy oranı çok yakında artıyor. Hem de ‘‘IMF’den en çok borç alan üye’’ ülke unvanını korumamıza rağmen! 1920 Eylül’de Singapur’daki yıllık toplantıdan sonra iyice kesinleşecek olan bu kararla: Türkiye’nin 0.45 olan kota miktarı artarak IMF örgütüne katkısı, oy hakkı ve ne kadar finansman kullanacağı yeniden belirlenecek. ‘‘Lübnan’a 5 kala bu karar da nerden çıktı?’’ diye kaç kişi sorar bilmiyorum ama... IMF Başkanı Rodrigo Rato’nun mart sonunda Meksika’daki bankacılık toplantısında yaptığı konuşmayı unutamayanların kararı yadırgadığından eminim. Rato, o toplantıda ‘‘Türkiye’nin makroekonomik kredibilitesini kaybetmeyle karşı karşıya olduğu, yüksek kamu borcu nedeniyle kırılganlığın hâlâ sürdüğünü’’ söylemişti. IMF sisteminde ülke kotaları ülkelerin gayri safi yurtiçi hasılası, döviz rezervleri ve dış ticaret dengesi gibi makroekonomik göstergelere göre belirlendiğinden, Rato eleştirisinde hiç de haksız değildi. Yani, ekonomisi kırılgan bir ülkenin kotası yükseltilerek: Hem karar mekanizmasında sahip olduğu oy ora GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ Lübnan’a Kala IMF Kotası Artar mı? Özellikle de savaşın Lübnan’la sınırlı kalmayacağı kesinleşmişken! ??? İyimser olmayı zorlaştıran bir diğer husus ise: Bu yeni düzenlemenin Türkiye’yle birlikte Çin, Güney Kore ve Meksika olmak üzere 4 ülkeyi kapsaması. Kaynak bakımından zengin ve bakir, emek faktörünün ucuz, aktarım yolları üzerinde olan bu ülkeleri bir çemberle birbirine bağladığımızda her birinin küresel paylaşımın sınır kalelerini oluşturduğu görülmektedir. Zaten, Rodrigo Rato’nun icra kurulu toplantısından çıkarken ‘‘Tüm ülkeler mevcut kotalar ve oy paylarının dünya ekonomisinin gerçeğini uygun bir şekilde yansıtmadığını kabul ettiğini sanıyorum’’ sözleri de IMF’nin bu sınır kalelerini hoş tutmaya çalıştığını göstermektedir. Açıkçası IMF, farklı gelişmişlik öykülerine sahip bu dört ülkeyi ‘‘kota arttırımı’’yla ödüllendirmekte... Karşı nının hem de IMF kaynaklarından yararlanma ölçüsünün değiştirilmesi söz konusu olamazdı. Kaldı ki, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) 24 Temmuz’daki toplantısında GATT, GATS, TRIPS’li tüm uluslararası anlaşmaları askıya almış... Ortadoğu’daki paylaşım da yeterince netleşmemişti. Yani? WTO’nun kararı Uruguay raundu’yla başlayan kapitalizmin yeniden restorasyon sürecinden vazgeçildiği anlamına gelmemekte... Ortadoğu’daki paylaşımın güç dengelerine göre yeniden incelenip enerjiden madene, eğitimden sigortacılığa tüm sektörlere ait anlaşmaların bu yeni düzene göre biçimleneceğini göstermektedir.. Kısacası, IMF kotasının yükseltilmesi kararını IMF’nin karar mekanizmalarınca önemsenmek, hatta yaptırım gücüne sahip olmak şeklinde algılamamak gerekir. lığında risk ve sorumluluğun paylaşımına dayalı bir adalet istemektedir. Bunu anlamak için halihazırdaki kota miktarlarına bakmak yeterlidir. IMF’nin en borçlu ülkesi Türkiye, 0.45’le en düşük kota miktarına da sahip olan ülkedir. Kota 0.45 olunca IMF kararlarındaki oyu da ancak bu oran kadar etkili olmaktadır. Buna karşılık Çin’in kotası yüzde 2.9, Meksika’nın yüzde 1.2, Güney Kore’nin ise yüzde 0.7’dir. Yapılacak düzenlemeyle bu oranlar bir miktar artacak. Örneğin Türkiye’ninkinin 1.8’e, diğer ülkelerinkinin de benzer şekilde yükselmesi beklenmektedir. Ne var ki, yapılacak düzenleme ne kadar yüksek olursa olsun, yüzde 17’yle en yüksek kotaya sahip ABD’nin kotasını aşamayacaktır. Dolayısıyla, karar mekanizması üzerinde hiçbir şekilde etkili olamayacaklardır. Hal böyle olunca, gelin de yapılan düzenlemenin tamamen savaş konjonktürü için üretilmiş olduğunu düşünmeyin! Rato’nun IMF’li adalet öykülerine inanın! Mümkün mü? turkmini?superonline.com www.turkelminibas.net Le Monde: Turizm ekonomiyi yıprattı F ransa’nın önde gelen gazetelerinden Le Monde, turizm sektöründe yaşanan ‘‘kara yıl’’ın Türk ekonomisini kırılganlaştırdığını belirtti. PARİS (ANKA) Fransız Le Monde gazetesi, Türk turizm sektöründeki olumsuzlukların ekonomi üzerindeki etkilerini değerlendirdiği haberinde, ‘‘Turizmde yaşanan kara yıl, Türk ekonomisini kırılganlaştırdı’’ yorumunu yaptı. Ağustos sonundaki terörist saldırıların turizme ‘‘son darbe’’yi vurduğunu ileri süren gazete, 2004’te yüzde 9.9, 2005’te yüzde 7.6 olan ekonomik büyümenin bu yıl yüzde 6.2’ye gerilemesinin beklendiğini, buna karşın geçen yıl enflasyonun geçen yıldaki yüzde 7.7’den yüzde 9.110.5 düzeyinde gerçekleşeceğinin sanıldığını kaydetti. Le Monde, 2005’te 20.5 milyon olan turist sayısının 26 milyon olan 2006 hedefine ulaşmayacağını belirterek, şubat ayında ortaya çıkan kuş gribinden olumsuz etkilenen Türk turizm sektöründe yaşanan sorunun, Hz. Muhammed karikatürleri sorunu ile ağırlaştığını yazdı. Gazete, ‘‘turistlerin Müslüman ancak laik olan Türkiye’den uzaklaştığı’’ yorumunu yaptı. Çok sayıda Fransız turistin Elegance seyahat ajansı ile Atlas Jet arasındaki anlaşmazlık nedeniyle Türkiye’den ayrılamadığını da anımsatan gazete, 28 Ağustos’taki terörist saldırıların son darbe vurduğunu yazdı. Gazeteye göre ekonomi, bu yıl yüzde 6 civarında büyüyebilse de, Türkiye’nin yurtdışındaki imajı kötüleşebilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle