28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 CHP’LİLER HÜKÜMETİN ABD’YE YARANMAK İÇİN TEZKERENİN ÇIKARILDIĞINI SAVUNDULAR C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ EYLÜL CUMA Bedeli ülkeye ağır olacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurul’ndaki tezkere görüşmeleri gergin bir ortamda gerçekleşti. Muhalefet milletvekilleri hükümetin gerçekleri halka anlatmadığını vurguladı. Genel kurulda söz alan CHP Genel Sekreteri, Ankara Milletvekili Önder Sav, ‘‘Bu tezkere ABD’nin Ortadoğu’da düğmeye basmasından sonra gelen bir tezkeredir. Hükümet 28 Ağustos’ta Sabiha Gökçen, Adana havaalanlarıyla, Mersin İskenderun limanlarını kullandırmaya başlamıştır. Hangi yetkiyle buna karar verdiniz? ABD’den ve İsrail’den mi yetki aldınız? Eğer gücünüz yetiyorsa Kandil Dağı’na asker gönderin. Bu tezkereyi kabul ederseniz tarih önünde sorumlu olursunuz’’ dedi. TEHLİKELİ TALEPLER SıIRADA CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, AKP’lilere ‘‘Bu tezkerenin kabul edilmesinden sonra Türkiye’den daha büyük ve tehlikeli talepler gelecektir. Olumlu oyun vebali büyüktür’’ diye seslendi. CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın askerlikle ilgili sözlerinin kamuoyu vicdanını yaraladığını söylerken ‘‘Ankara sokaklarında, çıkarsa tezkere Bilal gitsin askere, sloganları yükseliyor. ABD’ye yaranmak için yürütülen politikaya alet olmayın’’ dedi. ‘SEÇİMİN GÖZÜ KÖR OLSUN’ CHP Ankara Milletvekili Bayram Meral konuşurken tansiyon yükseldi. Meral, ‘‘Kurtuluş Savaşı bugün olsaydı, İngilizler, Fransızlar gelseydi siz elinizi kaldırıp vatanı teslim ederdiniz’’ deyince AKP’liler tepki gösterdi. Meral, AKP’lilere ‘‘Önce kendi çocuklarınızı gönderin. Siz de biliyorum yüzde 70 karşısınız ama seçimin gözü kör olsun. Hepiniz gidip İsrail’in yanında yer alacaksınız’’ diye seslenince AKP sıralarından itirazlar yükseldi. TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil, Meral’i üslubu konusunda uyardı. CHP’liler sıra kapaklarına vurur Bir Başarının Ödülü tihlerini yeniden hatırlatmanın anlamı yok: 16. ve 17. yüzyıllardan başlayarak, Güneş sistemi tanınır ve yasaları saptanır. 19. yüzyıldan başlayarak, gözler uzaya çevrilir. Şimdi vardığımız nokta, bir devrimdir: Gitgide genişleyen Evren’in sırlarını keşfediyoruz. ‘‘Nereden geliyor nereye gidiyoruz’’ sorusuna yanıt vermek için hazırlanıyoruz. Bilim ve teknolojinin bir parçası olarak astronominin yaptıkları dev boyutlardadır. Batı’da astronomi amatörlüğü de pek yaygındır. Ona uygun yetkin bir teknoloji de geliştirilmiştir. Ülkemizde, astronomide bilginlerimiz onur vericidir. Ama astronomi amatörlüğünün yaygınlığı konusunda pek bilgim yoktur. O da gelişecektir... Astronomi, daha da genel olarak bilim ve teknoloji konularını okur çevrelere götürmede, gazetemizin oynadığı rol büyüktür: Okurlarına her hafta verdiği Bilim ve Teknoloji ek dergisi, onlara yeni bir dünya açıyor. Yayının başındaki Orhan Bursalı ve arkadaşlarının yaptıkları, her övgünün üstündedir. Başarının örneği de ortadadır ve birkaç hafta önce kutladık: 20 yıllık emek ve 1000 sayı! Bu başarının arkasında, kuşkusuz, Cumhuriyet Devrimi’nin inancı ve aşkı yatıyor ve bütün bunlar da iç içe. Geleceğe yönelik olarak söyleyeceğimiz şu: Nice 20 yıllara ve nice binlerce sayıya! ? Muzaffer Buyrukçu’nun ölümünü duyduğumda derinden üzüldüm. Yaşamın çetinliklerinde yetişti, gerçekçi oldu, yazdı. Okurları içindeydim ve severek okumuştum. Ama böyle bir yazara insanların ihmalkârlığı için ne demeli? Yazılanlara bakıp utandım, utandık. Hepimiz topluca sorumluyuz. Af dileyerek, anısı önünde derin saygılarla eğiliyorum. Nur içinde yatsın!.. G ken, AKP’liler Meral’in özür dilemesini istedi. Genel kurulda tansiyon yükselirken genel kurula bir süre ara verildi. CHP İstanbul Milletvekil Onur Öymen, ‘‘Kendimizi Lübnan’da ateşe atmadan önce Türkiye’nin güvenlik çıkarlarını düşünmemiz lazım. Kuzey Irak’tan kaynaklanan terörist saldırıları bertaraf etmek, gerekirse asker göndermek lazım. Hükümet, yetki aldı Kuzey Irak’a asker gönderebildi mi, hayır. Biz fedai gibi Ortadoğu’nun her ihtilafında askerimizi bölgemize süremeyiz. Askerimizi mayın tarlalarına sürüyoruz. Orası piknik alanı, izci kampı değildir’’ dedi. GERÇEKLER ANLATILMADI Lübnan Büyükelçisi Georges Siam’ın ‘‘Çatışacak asker istiyoruz, çatışmayacak asker evde bebek baksın’’ dediğini anımsatan Öymen, hükümetin gerçekleri halka anlatmadığını bildirdi. Öymen, Abdullah Gül’ün geçmişte Afganistan’a asker gönderilmesiyle ilgili bazı sözlerini aktarırken ‘‘Afganistan’a asker göndermeye hararetle karşı çıkıyor, bugün Dışişleri Bakanı olarak Lübnan’a asker göndermeyi hararetle savunuyor. Bravo’’ dedi. Konuşmaların tamamlanmasından sonra CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve arkadaşları görüşmelere devam edilmesi yönünde önerge verdi, ancak bu istemleri reddedildi. ‘Bizi çağdışına iten dava’ HİLAL KÖSE Sümerlerdeki örtünme geleneğini anlattığı için mahkemelik olan dünyanın sayılı Sümerologlarından 93 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ’a sivil toplum kuruluşları ve kadın örgütlerinden destek geldi. Çığ’ın Kaynak Yayınları’ndan çıkan ‘‘Vatandaşlık Tepkilerim’’ adlı kitabındaki bilimselliği kanıtlanmış ifadeler nedeniyle hapisle yargılanması ‘‘değerbilmezlik’’ olarak değerlendirildi. Başörtüsünün Sümerlerde fahişeler tarafından kullanıldığını, Sümer tabletlerinden çözerek ortaya koyan Çığ ve yayıncısı İsmet Öğütücü, Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Çığ’ın ‘‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama’’ suçlarını işlediği ileri sürülerek 1.5 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davanın ikinci duruşması 1 Kasım’da görülecek. TARİH CEZALANDIRILIYOR Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, ‘‘Bu kadar trajikomik, bizi çağdışına iten bir dava olamaz. Bilimsel gerçeği, kötü bir şey gibi göstererek davaya dönüştürmeyi anlamak mümkün değil’’ dedi. Bilimsel gerçeği hukuksal olarak kötülemenin kabul edilemez olduğunu söyleyen Saylan, ‘‘Bu dava, bütün tarih kitaplarındaki bizi rahatsız eden her şeyi değiştirmek, tüm tarihçileri de cezalandırmak istemek gibi bir şey. Aklıma, mantığıma uymadı’’ diye konuştu. Çığ’ın yanında olduklarını ifade eden Saylan, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Bu kadar değerli bir bilim insanına, Türkiye’nin sayılı Sümerologlarından, tarih bilincine ömrünü vermiş, birçok eser yazmış bir insana böyle bir davranışı, haksızlıktan öte saygısızlık ve değerbilmezlik olarak değerlendiriyorum.’’ İstanbul Üniversitesi (İÜ) Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanı Prof. Dr. Necla Arat da, Çığ’a açılan davayı değerlendirerek ‘‘Çok garibime gitti. Çığ’ın yüzyıllar önce yazılmış yazılardan ötürü suçlanmasındaki mantığı anlamakta zorluk çektim doğrusu’’ dedi. ‘SAÇMA BİR SUÇLAMA’ Suç duyurusu yapanın kim olduğunu bilmediğini ancak bu tür suçlamaların yapılmadan önce çok iyi incelenmesi gerektiğini kaydeden Arat, burada esas yanılgı türbanın, örtünme olayının İslama ait olduğunun öne sürülmesi olduğunu dile getirdi. Binlerce yıl önce, Sümerlerden sonra Antik Grek dünyasında da örtünmenin olduğunu, İslama özgü bir gelenek olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Necla Arat, örtünmenin kültürlerin binyıllar boyu etkileşim içerisinde birbirlerine aktarımı olduğunu, tektanrılı dinler Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da görüldüğünü anımsattı. Arat, ‘‘Buna ilişkin bir değerlendirme yazısını hakaret addetmek oldukça saçma. Şikâyetçinin hukukçu yanı var ama sosyal bilimci yanı hiç yok. Binyılların ötesinden gelen örtünme biçiminin, dini aşağı görme olarak yorumlanmasının yanlış olduğu kanaatindeyim’’ diye konuştu. İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Aydeniz Tuskan ise ‘‘Yeni duyuyorum. Çığ, büyük bir bilim insanı. Belirli araştırmaları yapmadan bunları dile getirmesi mümkün değil’’ dedi. Çığ’a şimdiki siyasi anlayışa uymadığı için tepki gösterildiğini dile getiren Tuskan, ‘‘Bir bilim insanı, bütün pozitif verilere dayanarak ispatlamasa zaten bu tür açıklamalar yapmaz. Yargılama sırasında da zaten bu görülecek. Bir cezalandırma uygulanması mümkün değil’’ diye konuştu. Açıklamalarını sağlam delillerle ortaya koyan Çığ hakkında şikâyette bulunulmasını, bilimsel verinin siyaset adına dava konusu edilmesi olarak değerlendiren Tuskan, şöyle devam etti: ‘‘Muazzez Hanım’ın yargılanması safhasında tüm kadınların, pozitif bilime inananların destek vermelerini istiyorum. Davadan öte, önemli olan bu anlayışın nasıl ortadan kaldırılacağı. Böyle bir bilim insanına da saldırılıyorsa, yapılacak başka bir şey yok demektir, siyaset kirlenmiş demektir.’’ eçen haftaki yazımızda, Prag’da, Uluslararası Astronomi Birliği’nin toplantısından bahsediyor; gündemini haber veriyorduk. Güneş sisteminde, yıllardır, ezbere bir çırpıda saydığımız dokuz gezegene üç yenisinin eklenmesi öneriliyordu. Sonuç heyecanla bekleniyordu. Yazımız gazetede dizilip basıma geçildiğinde, akşam haberlerinde televizyonlar, 2500 astronomun tartışarak, kimi zaman ellerini kaldırıp oylayarak kararını yayımlıyordu: Seres, Şaron ile Ksena’nın gezegen niteliği kabul edilmiyordu. Bir sürpriz de vardı: 1930’da keşfedilen ve o tarihten beri de gezegen dediğimiz Plüton’un bu sıfatı da reddediliyordu. Astronomlar, kararların gerekçesi olarak, gezegenler üstüne yeni bir tanımlamaya gitmiş; saptanan ölçütlere girmeyenler, ‘‘cüce gezegen’’ oluyordu. Astronomlara göre ‘‘cüce gezegen’’i ‘‘gezegen’’den ayıran bir ölçüt de, ‘‘yörüngesi diğer gök cisimlerinden arınmamış’’ olmaktı. Nitekim, Plüton’un yörüngesi, Neptün’le belirgin biçimde kesişiyordu. Böylece, Plüton gezegen değildi artık. Güneş sistemindeki gezegenlerin sayısı 8’e düştü ve şöyle sıralanıyor: Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranus ve Neptün. Bilimin hükmü bu! Ama kapitalizm fırsatı kaçırır mı? Gazetelerin yazdığına göre Plüton’un gezegen statüsünden çıkarılması üzerine, Amerikalı bir girişimci, ‘‘Gezegenimi geri isterim’’ kampanyası başlatmış; bu açıkgözün teki, Janis Robinson, üzerinde ‘‘Plüton hâlâ bir gezegen’’ yazan tişörtlerini internette 25 dolara satmaya başlamış. Araya giren başkaları da varmış... Dalga, gecikmeyip yurdumuza da ulaşır! Güzel de olur; bakarsınız, astronomi konuları merakına bir fiske de o vurur ülkemizde... ? Batı’da astronomi biliminin fe ÜRGÜP BELEDİYESİ Cumhuriyet’e tanıtım ödülü SELAHATTİN ŞAHİN NEVŞEHİR Nevşehir’in Ürgüp ilçesinin Belediye Başkanı Bekir Ödemiş, Kapadokya ve Ürgüp’ün tanıtımına büyük katkılarından dolayı gazetemize 2006 Tanıtım Ödülü verdi. Ödülü, gazetemiz yazarlarından Miyase İlknur, Başkan Ödemiş’in elinden aldı. Kapadokya bağcılığının geliştirilmesi ve tanıtımı amacıyla bu yıl yedincisi düzenlenen Ürgüp Bağbozumu Kültür ve Sanat Etkinlikleri kapsamında Fatih Kısaparmak bir konser verdi. Konser sırasında 2006 Tanıtım Ödülü sahiplerine verildi. Cumhuriyet gazetesi ve TRT’de yayımlanan ‘‘Gezelim Görelim’’ programı ödüle layık görüldü. Gazetemiz adına ödülü yazarımız Miyase İlknur aldı. Bekir Ödemiş, Cumhuriyet gazetesinin Kapadokya bölgesinin tanıtımı ve sorunlarının kamuoyuna yansıtılmasında önemli bir görev üstlendiğini, yayınlarının oldukça etkili olduğunu söyledi. İlknur da Kapadokya bölgesinin Türkiye’nin en önemli kültür turizm merkezlerinden biri olduğunu vurgulayarak ‘‘Böylesine dünya ölçeğinde önemli bir bölge olan Kapadokya ve Ürgüp’ün yaşadığı temel sorunların çözümlenmesi ve tanıtımında her zaman üzerimize düşeni yapacağız’’ diye konuştu. D evlet Bakanı ve AB’den sorumlu Bakan Ali Babacan, Avrupa Birliği ülkeleriyle görüşmeler yapmak ve eylülde yayımlanacak değerlendirme raporunu gözden geçirmek amacıyla gezilere başlıyor. Bu gezi, sanki biraz geç kalmış bir geziye benziyor. Aylardır, AB ile ilgili ciddi bir çalışma yapılmadığını, reformlar ve yasal değişiklikler konusunda gayret gösterilmediğini biliyoruz. Ali Babacan da sorumlu bakan olarak neredeyse hiçbir çaba göstermedi. Şimdi ise yakında yayımlanacak raporun telaşına düşmüş gibi bir hali var. ??? Birkaç gün önce Olli Rehn ilginç ve dikkat çekici bir açıklama yaptı. Bu açıklamasında son dönemde giderek artan ‘‘düşünce ve ifade özgürlüğünü’’ ihlal eden davalara vurgu yaptı. Türkiye ile AB arasında, Kıbrıs Rum kesiminin gemilerine limanları açmasından tutun da, Rum kesiminin tanınmasına kadar uzanacak bir dizi konuda ciddi sorunlar yaşandığı biliniyor. Bu sorunların Türkiye’nin AB üyeliğini zora sokacak sorunlar olduğu da herkesin malumu. AB’yi iyi tanıyan uzmanlar ve AB yetkilileriyle yaptığımız konuşmalarda Kıbrıs konusunda Avrupa ülkelerinin tutarsız davrandığına yönelik eleştirilerimize büyük ölçüde katılıyorlar ve hak veriyorlar. Türk tarafının Annan Planı’nı kabul SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR ederek çözüm konusunda önemli bir uzlaşma adımı attığını da kabul ediyorlar. Yine bu çevreler, Kıbrıs konusunda Türkiye’nin haklı bir zeminde olduğunu teslim ederek ortadaki çarpık durumu açıklamada zorluk çekiyorlar. Buna rağmen Kıbrıs konusunun zor bir konu olduğu da bir gerçek. Şu anda karşımızda AB üyesi bir Kıbrıs devleti var ve bu devleti yöneten siyasi irade çözüm yerine, üyelik avantajını kullanarak Türkiye’yi köşeye sıkıştırmayı tercih ediyor. Bunu Avrupa ülkeleri de görüyor ve anlıyor. Ancak bu konuda bir çözüm üretmekte gayretli davranmıyorlar. ??? Kıbrıs konusu başımızı ağrıtmaya devam edecek. Konuyu iyi bilenler, bu konunun bir tıkanma ve iplerin kopmasına yol açacak bir gerginlik yaratmayacağını da söylemeyi ihmal etmiyorlar. Bir orta nokta bulunacağı umudunu koruyorlar. Son aylarda asıl umutsuzluk yaratan gelişme, açılan siyasi davalar. Kemal Kerinçsiz ve arkadaşlarının başlattığı AKP AB’den Kaçıyor mu? linç hareketi devam ediyor. Önce bir şikâyet dilekçesi yazıyorlar. Savcılar bu şikâyet dilekçelerini ciddiye alıyor, dava açılması için mahkemelere gönderiyorlar, mahkemeler de bu dilekçeleri kabul edince duruşmalar başlıyor. Buraya kadar zaten olmaması gereken şeyler oluyor. Yazan, çizen, düşünen insanlar hakkında olmadık davalar açılıyor. Yalnız kötü durum burada kalmıyor, açılan davaların görüldüğü duruşma salonları tam anlamıyla bir terör baskısı, bir linç baskısı altına alınıyor. Sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen saldırganlar, düşünceleri yüzünden yargılanan insanlara hakaret ediyorlar, polisin ve mahkemelerin gözü önünde fiili saldırılara girişiyorlar. ??? Bu saldırılar bir kere yaşansa belki de dikkatten kaçtı denip unutulabilir. Hayır bu saldırılar sürüyor. Her duruşma bir şiddet gösterisine sahne oluyor. Hükümet ne yapıyor? Davaların açılmasına yol açan kanun maddelerini değiştirmek zahmetine katlanmıyor. Bunu yapan hükümet, hiç olmazsa düşünceleri yüzünden yargılanan insanların adil ve tarafsız bir ortamda yargılanmalarını sağlasa diye düşünüyoruz. Kaç aydır, Kerinçsiz’lerin saldırısına sahne olan mahkeme ve duruşma salonları bir türlü kontrol altına alınıp normal koşullarda yargılanma sağlanacak bir ortam oluşturulmuyor. Bunun sorumlusu hükümettir. Bunun sorumlusu Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’dır. Başbakanlık’tır. Yıllardır ‘‘Avrupa bizi alır mı, almaz mı’’ diye tartışıyoruz. Bazılarımız ne yaparsak yapalım Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi almayacağını söylüyor. Ancak ben bu ülkenin bir yurttaşı olarak, yazarları mahkeme kapılarında ırkçı faşistlerin saldırısına uğrayan, terörize edilen bir ülkenin AB’ye girmesinin mümkün olmayacağını düşünüyorum. AB’de şu var, bu var diyebiliriz. Onların çifte standardını eleştirebiliriz. Bunların hepsi haklı da olabilir. Kendi yazarına, çizerine bu kadar hor davranan bir ülkede yaşadığımız gerçeğini unutmayalım. Önümüzdeki dönemde AB değerlendirme raporunun içinde bunların yer alacağını ve esas engelin bunlar olacağını söyleyebilirim. AKP’li Ali Babacan, Avrupa’ya yapacağı seyahatten önce bu konuda nasıl bir cevap vereceğini düşünse daha iyi olur. oralcalislar?cumhuriyet.com.tr Vakit’ten türban propagandası İstanbul Haber Servisi Dinci Anadolu’da Vakit gazetesi, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 84. yıldönümünde zafer haftası haberlerini verirken ‘‘türban’’ propogandası yaptı. Gazete, bağımsızlık savaşında din, dil etnik köken ayrımı olmaksızın tüm yurttaşların ulus bilinciyle yurda sahip çıkışını, gerici odakların simgesi haline gelen ve bazı siyasi akımların adeta ‘‘bayrak’’ konumuna getirdiği türbanın, kamusal alanda kullanılmasının yasaklanmasıyla ilişkilendirdi. Mücadelede yurda sahip çıkma yurtseverliğiyle canlarını dişine takarak savaşan kadınlarımızın ‘‘sadece türbanına sahip çıkan’’ gazete, manşetten verdiği haberinde şu ifadelere yer verdi: ‘‘Çarşaflı nineler, başörtülü analar, gelinlik çağındaki kızlar, el ele verip, fabrikalarda mermi yaptılar. omuzlarına aldıkları mermiler cepheye taşıdılar. O gün canını dişine takarak, ‘ölüm kalım’ mücadelesindeki yerini alan insanlar, 84 yıl sonra bugün, eğer sağ olsalar, tören alanlarına alınmayacak. Çünkü onlar, bugün iç tehdit olarak görülüyor, çünkü onlar ‘düşman’ addediliyor!..’’ Milli gazete de yalnızca ‘‘Sezer’den milli birlik ve beraberlik mesajı’’ başlığıyla Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in mesajına yer verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle