09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı EYLÜL CUMA Türk askeri Lübnan’a gidiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BM kararı doğrultusunda oluşturulan uluslararası güce katılmak üzere Türk askerinin Lübnan’a gönderilmesine ilişkin tezkere olağanüstü toplanan TBMM Genel Kurulu’nda 192 ret oyuna karşılık 340 oyla kabul edildi, 1 milletvekili çekimser kaldı. AKP’den 6 milletvekili ret, 1 milletvekili de çekimser oy kullandı. AKP’den 1 milletvekili de oylamaya katılmazken, Başbakan Tayyip Erdoğan, bir karışıklık sonucu oy kullanamadı. Gergin bir ortamda gerçekleşen görüşmeler sonunda muhalefet partileri CHP, ANAVATAN, DYP ve HYP tezkereye ‘‘hayır’’ derken; AKP çoğunluğu Lübnan’a asker gönderilmesi yönünde oy kullandı. TBMM Genel Kurulu Lübnan’a asker gönderilmesi tezkeresini görüşmek üzere olağanüstü toplandı. Tezkere, 340 kabul oyuna karşılık 192 ret oyuyla kabul edildi. AKP 8 fire verirken; Turhan Çömez, Ertuğrul Yalçınbayır, Halil Kaya, Nurettin Aktaş ve Sadık Yakut, tezkereye ret oyu kullandı. Mehmet Emin Bilgiç, çekimser kalırken; Mustafa Ünaldı oylamaya katılmadı. Başbakan Erdoğan, teknik bir sorun nedeniyle oy kullanamayarak tutanaklara oylamaya ‘‘katılmadı’’ olarak geçti. AKP’den mazeretli olan 7 milletvekili de oylamaya katılmadı. Görüşmeler sırasında başkentteki protesto eylemleri nedeniyle TBMM çevresinde olağanüstü güvenlik önlemleri alınması dikkati çekti. TBMM Genel Kurulu’nda ‘‘kapsamı, zamanı ve süresi hükümetçe belirlenecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Lübnan’a gönderilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılmasına’’ izin verilmesine ilişkin tezkere görüşmeleri öncesinde muhalefet partileri içtüzüğün verdiği tüm konuşma olanaklarını kullandı. Milletvekilleri konuşma süresinin uzatılmasını istediler, ancak bu yöndeki öneriler reddedildi. GÜL: İSTİKRARSIZLIK BIZI ETKİLER ‘ASIL MESELE FİLİSTİN’ Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, TBMM Genel Kurulu’nda tezkereyle ilgili bilgi verdi. Türkiye’nin çıkarlarının bölgesindeki istikrar, barış ve huzurdan geçtiğini belirten Gül, bölgedeki istikrarsızlık ve çatışmaların bugün olmasa bile yarın Türkiye’yi etkileyeceğini ileri sürdü. BM’YE ‘ÇATIŞMAYIZ’ DEDİK BM’nin bölgede oluşturacağı barış gücüne Türkiye’nin katkı yapabilmesi için ‘‘olmazsa olmaz 3 koşul’’un yerine getirilmesi gerektiğini ortaya koyduklarını anlatan Gül, uluslararası meşruiyetin sağlanması, bu gücün silahsızlandırma görevini üstlenmemesi, ilgili tüm tarafların Türkiye’nin katılımını istemesi yönündeki koşulların tam olarak sağlandığını söyledi. Barış gücüne katılacak bütün ülkelerin, gücün görevinin silahsızlandırma olmayacağını açıkladığını, Türkiye’nin BM’ye sunduğu niyet mektubunda da bunun yazılı olarak teyit edildiğini kaydeden Gül, BM’nin angajman kurallarında kuvvet kullanımının meşru müdafaayla sınırlı tutulduğunu ileri sürdü. Türkiye’nin asker göndermesini tüm tarafların istediğini kaydeden Gül, Lübnan hükümeti Filistin sorunu kalıcı bir çözüme kavuşturulmadığı sürece bölgenin sıkıntıdan kurtarılmasının olanaksız olduğunu söyleyen Gül, ‘‘Asıl mesele, Filistin meselesidir. Lübnan krizinin arkasında da Filistin sorunu yatmaktadır’’ dedi. Filistin’deki son seçimlerle Ortadoğu’da yeni bir realite ortaya çıktığına dikkat çeken Gül, dışlayıcı yaklaşım ve Hamas’ın hatalarının bölgedeki radikalizmi arttırdığına işaret etti. Barış gücünün çatışmaya girmesinin, misyonunun sona ermesi anlamına geleceğini kaydeden Gül, bunun söz konusu olmadığını söyledi. Türkiye’nin Hizbullah’ın silahsızlandırılması gibi bir görevinin olmadığının tezkerede de açıklandığını anlatan Gül, ‘‘Eğer yetki verirseniz, asker gidecektir. Yapmamız gereken oraya gidecek askerin moralini arttırmak, destek vermek ve dua etmektir’’ dedi. Afganistan tezkeresine karşı çıkmalarının nedenini anlatan Gül, ISAF için karar alındığında BM kararının olmadığını ileri sürdü. Gül, ‘‘ISAF’ta muharip unsurlar da var. Türkiye, buralarda çatışmalar sona erdirilmeden güç göndermiştir. UNIFIL’de ise çatışmalar sona ermesine rağmen Türkiye, muharip güç göndermemektedir’’ diye konuştu. ve Hizbullah temsilcilerinin bu yönde açıklamalar yaptığına dikkat çekti. Akdeniz’in güvenliğinin sağlanmasının yalnızca Fransa ve İspanya’nın değil Türkiye’nin de görevi olduğunu belirten Gül, ‘‘Doğu Akdeniz’i ihmal etmemiz söz konusu olamaz. O nedenle bu konuya duyarsız kalamazdık’’ dedi. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Kim Yan Gelip Yatıyor? B aşbakan’ın sık sık vatandaşa ters düştüğünü gösteren örneklere tanık olunuyor. Her siyaset adamında, iktidara gelen her parti liderinde örneğin RTE’de başbakanlığın gerektirdiği ağırbaşlı üslup, söylediklerinin yarın hesabı sorulacağı kaygısı olmayabilir. RTE, vatandaşın sorularına ya da soru niteliğindeki uyarılarına sert yanıtlar vermeye adeta özen gösteriyor. Bireylere hakaretten geçti, artık halka hakaret ediyor. Gerçeklere ters düşen bir konuşma yaptığı sırada, bir vatandaşımız, ‘‘Şehit cenazesi görmekten bıktık’’ diye seslenmiş. RTE, halkın duygularına tercüman olan bu sözü, önünü arkasını hesaba katmadan hiddetle terslemiş: ‘‘Askerlik herhalde yan gelip yatma yeri değildir!’’ Ya nedir efendim? Doğru olan, zatı devletlerin, ABD’nin dümen suyunda, İsrail’in koruyuculuğunu üstlenen dış politikalarının oyuncağı olmak mı? Ya da şimdilerde sık sık yinelediğiniz gibi PKK terörünü sona erdirebilmek sadece askerin görevi mi? Terörle mücadele sorumluluğunu askere yükleyerek, yan gelip yatmak mı? Yoksa düşlerinde öcü görmüş çocukların altlarını ıslatmaları gibi, dört yıldır Amerika’nın gölgesinden korkarak, güney sınırımızdan dışarıya burnumuzu uzatmaya olanak tanımayan, çekingen, korkak, bir ay sonrasını göremeyen politikaların tutsağı olan iktidarınız mı? ??? AKP grubunu ‘‘ikna eden’’, Meclis’ten grup oylarına dayanarak Lübnan tezkeresini geçiren RTE, 1701 sayılı kararı saptıran tezkere içeriğiyle, askerin uygulayacağı uygulamaları değiştirerek muradına erişmiş olabilir. Ama bu, gerçekler saklanarak kamuoyunun aldatılmadığı anlamına gelmez. Hükümete günü kurtarmak yetiyor. Üstelik TBMM’de çoğunluğu elinde tutmasına karşın başka partilerden de amacına koşut oy verenler çıkması için hareket halinde. Bu hareketi kimi kuşkuları da beraberinde getiriyor. Habere göre; Dışişleri Bakanı Gül, Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu’yu aramış, sorularına yanıt vermeye hazır olduklarını bildirmiş. Mumcu’ya bilgi vermelerinin amacı Meclis’te tezkereye olumlu oy kullanmasını sağlamak içindi. Ya da karşı oy vermeye kararlı CHP’yi Meclis’te yalnız bırakmak! ??? Hükümet tezkeresi 1701 sayılı karar ve angajman belgesiyle ters düşüyor. Muhalefet sözcüleri bu çelişkileri açıklıyorlar. RTE’ye ve onun iradesine bağlı Dışişleri Bakanı Gül’e göre muhalefetin doğruları yalan. Askerlik yan gelip yatma yeri değildir mantığına bağlı kafa yapısıyla bu başbakan için Güneydoğu’da, Lübnan’da şehit vermişiz, acaba umurunda mı? Sonunda ucu bize dokunacağı kuşkusuz olan ABD’nin İsrail’le birlikte yürüttüğü Ortadoğu politikalarına gölge düşmesin, aman Beyaz Saray 3 Ekim’de RTE’ye kaşını çatmasın kaygısıyla hareket ettikçe... PKK terörünün sorumluluğunu askere yüklemeye devam ettikçe... Türkiyemiz bu iktidarla geleceğe nasıl bakabilir? Bush AK Parti Planının Önde Gelenlerine S Dışarıda AKP’ye protesto Baştarafı 1. Sayfada ‘‘Lübnan’a gitme, kardeş kanı dökme’’, ‘‘Susma haykır, savaşa hayır’’, ‘‘ABD askeri olmayacağız’’, ‘‘Çıkarsa tezkere, Meclis gitsin askere’’, ‘‘Çıkarsa tezkere, Tayyip gitsin askere’’ ve ‘‘Bu ülke, bu halk satılık değil’’ sloganları attı. Ses araçlarının polis tarafından alandan çıkarılması üzerine çeşitli sloganlar atılmaya başlandı. Halkevleri ile bazı grupların da ‘‘İsyan, devrim, özgürlük’’ diye bağırarak kortejin en önüne geçmeleri ve sıralamada kendilerine ayrılan yere dönmemeleri bir süreliğine gerginlik yaşanmasına neden oldu. ‘‘Meclis’i bastık, yine basarız, tezkereyi yırttık, yine yırtarız’’ şeklinde sloganlar atan Halkevleri üyelerinden birkaçı, polis barikatındaki panzerlerin üzerine çıktı. Türk Dayanışma Konseyi ise Abdi İpekçi Parkı’nda düzenlediği eylemle tezkereyi protesto etti. Konsey adına konuşan Türkiye KamuSen Genel Başkanı Bircan Akyıldız, Lübnan’da Türk diplomatlara karşı pek çok saldırı gerçekleştirildiğini ve sözde Ermeni soykırımını ilk tanıyan ülkeden birinin Lübnan olduğunu anımsatarak ‘‘Atılacak yanlış bir adım bizim olmayan bir savaşın içine bizi de sokacaktır’’ dedi. Yüksel Caddesi’nde toplanan TKP ve Yurtsever Cephe üyeleri ise ellerinde Lübnan’a asker gönderilmemesi için başlattıkları imza kampanyasında toplanan 500 bin imzanın bulunduğu dosyalarla yürüyüşe geçti. Akay Kavşağı’na gelen grup, burada emniyet güçleri tarafından durduruldu. Yol boyunca hükümet aleyhinde sloganlar atan gruba, çevredeki binalardan izleyen yurttaşlar destek verdi. İstanbul Şehit Anaları Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği üyeleri de Genel Başkan Pakize Alp Akbaba ile birlikte TBMM’yi ziyaret etti. Manisa’nın Develi Köyü’nden gelen bir grup köylü ise TBMM önünde tezkereyi protesto etti. Tezkereyi protesto etmek için Kızılay kavşağını trafiğe kapatmak isteyen 7 kişi ise gözaltına alındı. ‘‘ABD askeri olmayacağız’’ şeklinde slogan atan gruptakiler, KolejMaltepe istikametini trafiğe kapatmak istedi. İSTANBUL: KESK İstanbul Şubeler Platformu Galatasaray’da yaptığı açıklamada, 1 Mart tezkeresine karşı çıktıkları gibi Lübnan’a da asker gönderilmesini istemediğini vurguladı. SODAP üyelerince, Taksim tramvay durağı önünde yapılan basın açıklamasında, ‘‘halkın yüzde 75’inin karşı çıkmasına rağmen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, duygu sömürüsü yaparak timsah gözyaşları döktüğü’’ savunuldu. Basın açıklamasının ardından SODAP üyesi 5 kişi, Taksim Meydanı’nda bulunan Burger King’de ‘‘SODAP, Amerikan askeri olmayacak’’ yazılı bir afiş açtı. Bunun üzerine müdahale eden polisler, 5 kişiyi gözaltına aldı. Haklarında yasal işlem yapılmak üzere Beyoğlu Karakolu’na götürülen 5 kişi serbest bırakıldı. Belediyeİş Sendikası İstanbul şubeleri, Yolİş 1 No’lu Şube, Haberİş 1 No’lu Şube, Teksif Bakırköy Şube, Tezkopİş 2 No’lu şube ve TekstilSen üyeleri de Sirkeci Büyük Postane’den ‘‘İsrail askeri olmayacağız’’ sloganları altında TBMM’ye ve Başbakanlık’a faks çektiler. ‘‘Psikologlar Platformu’’ üyesi yaklaşık 150 psikolog da Lübnan’a asker değil psikolojik destek sunacak ekiplerin gönderilmesini istedi. ‘EN BÜYÜK SAVUNUCU ERDOĞAN’ İZMİR: DİSK’e bağlı Nakliyatİş Sendikası üyeleri Konak Alanı’nda yaptıkları açıklamayla tezkereyi protesto etti. Açıklamada, ‘‘Başını ABD’nin çektiği emperyalist kampın Ortadoğu’daki en büyük savunucusu Tayyip Erdoğan’dır. Bugün BM’nin, ABD’nin ve İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiğini, halkların boğazlanmasına onay verdiğini görmemek için kör olmak gerekir’’ denildi. ADANA: Aralarında KESK, TMMOB, Adana Tabip Odası ve Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun da bulunduğu demokratik kitle ve sivil toplum örgütleri AKP il binasına dek yürüyerek siyah çelenk bıraktı. MERSİN: KESK, DİSK, Türkİş ve siyasi parti temsilcilikleri başta olmak üzere çok sayıda sivil toplum örgütü üyeleri, EğitimSen Mersin Şubesi önünde toplandı. Göstericiler, taşıdıkları pankartlarla, sloganlar atarak AKP Mersin il binası önüne kadar yürüdü. ANTALYA: Sivil toplum örgütleri ve bazı siyasi partiler, AKP il örgütü önünde basın açıklamasıyla tepkilerini dile getirdi. AMASYA: DİSK, KESK, Genelİş, ADD, Emek Partisi ve ÖDP Amasya temsilcileri Yavuz Selim Meydanı’nda bir araya gelerek ortak açıklama yaptı. AP’nin emirleri kızdırdı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanlığı, AP Dış İlişkiler Komisyonu’nda onaylanan raporun ‘‘siyasi’’ olduğunu bildirdi. Bakanlık Sözcüsü Namık Tan raporun ‘‘Sağduyu ve nesnellikten uzak unsurlara ağırlık verdiğini’’ belirtirken ‘‘Raporun AP’nin itibar ve ciddiyetiyle bağdaşmadığını görüyoruz’’ dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da raporun bağlayıcılığı olmadığını söyledi. Buna karşın AP tarafından hazırlanan bu tür raporlar ilerleme raporuna temel hazırlar nitelikte oluyor. Ekimin ilk haftası açıklanması beklenen Türkiye’nin AB İlerleme Raporu’nda da, ruhban okulu, Kıbrıs, Ermenistan ile sınır sorunları ve gümrük birliği konularına ağırlıklı olarak yer veriliyor. Raporda TCK’nin 301. maddesinde yapılacak değişiklik sözlerinin de tutulmadığı vurgulanıyor. AP Raporu, AnkaraBrüksel hattının yeniden ısınmasına neden oldu. Sözcü Tan, bir soru üzerine yaptığı açıklamada, Hollandalı Hıristiyan Demokrat Parlamenter Camiel Eurlings tarafından hazırlanan Türkiye Raporu’nun Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu’nda oylanarak 2528 Eylül 2006 tarihlerinde toplanacak genel kurula havale edildiğini hatırlattı. Tan, şunları kaydetti: ‘‘Ancak alınan bilgiler çerçevesinde TürkiyeAB ilişkilerinin yönelimiyle ilgili olmayan ve bu ilişkilere katkıda bulunmayacağı aşikâr olan, sağduyu ve nesnellikten uzak unsurlara ağırlık verdiği anlaşılan söz konusu raporun, bu haliyle bir anlam ifade etmesi beklenmemelidir.’’ ‘EMRİVAKİ YAPILIYOR’ Tan, raporda, ‘‘gerçekçilikten uzak ve siyasi saiklerle kaleme alınmış bazı unsurların AP’nin itibar ve ciddiyetiyle bağdaşmadığını düşündüklerini’’ söyleyerek ‘‘AB Komisyonu Başkanı Barroso’nun da ifade ettiği gibi ‘emrivaki yaratmak suretiyle’ sözde Ermeni soykırımı gibi ciddi bir akademik disiplin gerektiren konularda dahi objektiviteden uzak koşullar getirme arayışı, tarafımızdan büyük üzüntüyle karşılanmıştır’’ dedi. Başbakan Erdoğan da, ‘‘Bizden Ermeni soykırımını kabul etmemizi beklemek hayalle uğraşmaktır’’ dedi. ‘‘Kimse bizden bu konuda bir değişiklik beklemesin’’ diyen Erdoğan, bu konunun AP’de daha önce de görüşülerek reddedildiğini hatırlattı. Ermenistan ile kargo taşımacılığı konusunda adım atıldığını söyleyen Erdoğan, ‘‘Ermeni vatandaşlarımızla sorunumuz yok. Biz onlara hodri meydan dedik. Bu işi tarihçilere bırakalım dedik’’ şeklinde konuştu. Diğer yandan, AP Türkiye raportörü Eurlings, gümrük birliğinin 25 ülkeyi kapsayacak şekilde genişletilmesini öngören ek protokolün Türkiye tarafından uygulanmamasının, AB kurumlarının itibarının sorgulanmasına neden olacağını savundu. 6 Ekim’de açıklanması beklenen raporda, özellikle azınlık ve kültürel haklar ile Kıbrıs vurgusu olduğu belirtiliyor. ‘AKP ikinci büyük hatasını yaptı’ Baştarafı 1. Sayfada Projesi’nin (BOP) içinde olduğunu söyleyerek birinci hatayı yaptığını anlattı. BOP’un İsrail’in çıkarları için tasarlandığını belirten Nurettin, ikinci hatanın da Türkiye’nin Lübnan’a asker göndermesiyle gerçekleşeceğini vurguladı. Bölgede çıkacak çatışmaya mutlaka ad konulacağını, Türkiye’nin asker göndermesiyle de tarafsızlığını yitireceğini savunan Nurettin, ‘‘Çıkacak olan çatışmaya, ArapTürk ya da SünniŞii adı konulacaktır. Bu da Türkiye ile Arap dünyasının ilişkilerinin bozulmasına neden olacaktır’’ dedi. Nurettin, Türkiye’nin, Lübnan’a asker gönderme riskinin farkında olduğu için deniz gücü göndermeyi amaçladığını belirtti. ‘Soykırım’ da koşul oldu Baştarafı 1. Sayfada çıkarılıyor. Taslak kararda, reform sürecinin yavaşlamasına gerekçe olarak, ifade ve din özgürlüğü, azınlık hakları, sivilasker ilişkisi, yeni yasaların pratikteki uygulanışı, kadın hakları, sendikal haklar, kültürel haklar ve yargının bağımsızlığı alanlarında yeterli ilerleme sağlanamamış olması gösteriliyor. Ankara’dan özellikle dini azınlıkların hakları konusunda adım atmasını isteyen AP, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması, Patrikhane’ye ekümenik statü verilmesi ve Alevilerin korunup tanınmasını da talep ediyor. Raporda Kıbrıs konusuna yönelik sert ifadeler kalırken Türkiye’den, Kuzey Kıbrıs’tan belli bir takvim çerçevesinde asker çekmesi istendi. Raporda Ankara’nın Rum bandıralı gemi ve uçaklara limanlarını açmamasının Gümrük Birliği anlaşmasının ihlal edilmesi anlamına geldiği, bu durumun müzakere sürecine olumsuz yansıyacağı, hatta durdurabileceği belirtiliyor. Cumhuriyet’e konuşan Türkiye’nin Brüksel’deki AB Daimi Temsilcisi Volkan Bozkır, raporun TürkiyeAB ilişkilerine katkı sağlayacak bir yapıda olması için çaba sarf ettiklerini, ancak sonucun endişe verici olduğunu ifade etti. AP raporunun bu değişiklikleri içermesinin, endişelerini haklı çıkaracak bir yöne doğru gittiğini ifade eden Bozkır, raporda tehlike içeren unsurların genel kurul oylamasında çıkarılacağını umduğunu söyledi. Bozkır raporun bu şekilde TürkiyeAB ilişkilerine katkıda bulunamayacağına inandığını söyledi. Türkiye raporunun 2528 Eylül tarihleri arasında genel kurulda görüşülmesi bekleniyor. on günlerde kaleme aldığımız yazılardaki gözlemlerimizden, değerlendirmelerimizden üçüne yoğun okur karşılığı geldi: 1 Madem ki hükümet ille de Lübnan’a asker göndermek istiyor, o zaman AKP’lilerden bir birlik kuralım, onlar gitsin...2Başbakan’ın son ulusa sesleniş konuşması, Lübnan’a sesleniş konuşması gibiydi. 3 AKP’liler kendilerine AK Parti diyor. Bush’un projelerine bu kadar sarılmaları karşısında buna Bushak parti demek, uygun düşer! Okurlar, Lübnan’a AKP birliğinin gitmesi için özel bir kampanya düzenlenmesini bile öneriyorlar. Lübnan’a sesleniş konuşması için de, özünde Bush’a sesleniş olduğunu düşünüyorlar. Ben de bu görüşe sonuna kadar katılıyorum. ‘‘Bushak parti’’ tanımına katılan okurlar ise Cüneyd Zapsu’nun ABD gezisindeki ‘‘bu hükümeti süpüreceğinize kullanın’’ sözlerine de gönderme yapıp, bu sütunlara aktarılması olanaksız yorumlar üretiyorlar! ??? Şimdi sözümüz Bushak politikaların uygulayıcılarına, destekleyicilerine... Bize gelen bu tepkilerin benzerlerinin size de geldiğini düşünüyoruz. Bunları elinizin tersiyle itip, halka da ne oluyor, biz kararımızı verir, istediğimizi yaparız, diyemezsiniz. Belki bugün diyebilirsiniz ama, yarın bu kararın altında kalabilirsiniz. İlle de asker göndermeliyiz derken, vurguladığınız iki şey var: 1 Türkiye büyük devlettir, istikrarlı bir devlettir. Orada olmamız gerekir. Olursak, bu büyüklüğü hak ederiz. 2 Türkiye’nin çıkarları orada olmamızı gerektiriyor. Eğer, Türkiye TBMM’ye gönderilen tezkerede olduğu gibi bölgesinin büyük ve istikrarlı bir devletiyse, bunu nasıl başardığını bir düşünün. Bizce, Türkiye, bölgedeki karışıklıkların hemen üzerine atlamayarak, taraflara güven vererek, en önemlisi de Atatürk’ün ‘‘Yurtta barış dünyada barış’’ ilkesine bağlı kalarak bunu başardı. Sayın Bushaklar, hükümet tezkeresinin 3. sayfasında bugüne kadar BM Görev Gücü’ne katkı yapacağını açıklayan ülkeler sıralanıyor: İtalya, İspanya, Almanya, Bangladeş, Belçika, Hırvatistan, Bulgaristan, Çin, Danimarka, Endonezya, Finlandiya, Fransa, Gana, Hindistan, Hollanda, İrlanda, İsveç, Malezya, Lüksemburg, Nepal, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovenya, Ukrayna, Yunanistan. Bunların arasında hiçbir Ortadoğu ve Arap ülkesi yok. Biz niye bu kadar acele ediyoruz? ??? Asker gönderirsek büyük ülke oluruz, sözünün de büyük bir kandırmaca olduğu Irak’tan anlaşılmıyor mu? ABD, Irak’a girerken, sırf girişinin devletler hukuku açısından bir ölçüde yasal görünmesi için etrafında ülkeler olsun istedi. ABD’nin 127 bin, İngiltere’nin 11 bin askerinin yanı sıra şu ülkeler koalisyona katıldı: İtalya (2754 asker), Polonya (2500), Ukrayna (1650), Hollanda (1198), Romanya (783), Güney Kore (657), Bulgaristan (485), Danimarka (409), Honduras (370), El Salvador (360), Çek Cumhuriyeti (317), Dominik (302), Macaristan (300), Azerbaycan (151), Norveç (150), Litvanya (150), Nikaragua (115), Moğolistan (100), Litvanya (100), Filipinler (97), Slovakya (85), Arnavutluk (72), Gürcistan (70), Estonya (43), Makedonya (31), Kazakistan (29), Yeni Zelanda (9). Şimdi Bushaklara soruyoruz: Yukarıdaki ülkelerden kaçı, Irak’ta ABD’nin yanında göründüğü için büyüdü? Bir kez daha düşünün... Bu kadar bushaklığın âlemi yok! ankcum?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle