23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HAFTA C Redaksiyon/Redaktion: Starkenburg Str. 5, 64546 MörfeldenWalldorf. email:cumhuriyet@gmx.net Tel: 0610598174446 İmtiyaz Sahibi/Inhaber: İlhan Selçuk (Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’yi temsilen, Cumhuriyet Vakfı adına) Genel Yayın Yönetmeni/ Chefredakteur: İbrahim Yıldız Yazı İşleri Müdürü/ Redaktionsleiter: Osman Çutsay Yayın Koordinatörü/ Koordinator: Hayri Arslan Reklam/Anzeigen: Ömer Aktaş Yayın Kurulu/Redaktionsbeirat: İlhan Selçuk (Başkan/ Vorsitzender), Prof. Dr. Emre Kongar (Berater), Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara Baskı/Druck: Hürriyet A.Ş Zweigniederlassung Deutschland, An der Brücke 2022 D64546 MörfeldenWalldorf. Dağıtım/ Vertrieb: ASV Vertriebs GmbH (Der Verlag übernimmt keine Haftung für den Inhalt der erscheinenden Anzeigen) ZAGREB BUGÜN BİN NÜFUSUYLA HIRVATİSTAN’IN BAŞKENTİ VE EN BÜYÜK ŞEHRİ HALİNE GELDİ Türklerin kurduğu kent! MURAT KIŞLALI “Uygurca bilem siz?” Ç evresindeki tek yönlü caddelerde uzunca bir süre dolaştıktan sonra, Türk usulü yöntemlerle, Dubrovnik Oteli’nin bulunduğu Jelaçiça Meydanı’na girdiğimizde, çoğunluğu genç yüzlerce kişinin, göz ucuyla ve dudaklarındaki belli belirsiz gülümsemeyle ‘‘turist’’leri kanıksamış bakışlarından, küçük bir yanlışın içinde olduğumuzu anlamıştık. Babama, dönemin Yugoslav diplomatlarının hediye ettiği iki kitaptaki fotoğrafların aksine, Zagreb’in kent merkezindeki bu meydan çoktan taşıt trafiğine kapanmıştı. Ama onun dışında, Zagreb’in korunması gereken eski semtlerinde ve turistik bölgelerinde, 40 yıl öncesine oranla fazla bir değişiklik olmadığı hemen fark ediliyordu. Zagreb, 15. yüzyılda, aralarından geçen bir çayla ayrılan birbirlerine düşman iki küçük şehir Kaptol ve Gradec’in, doğudan gelen daha büyük bir gücün tehdidiyle birleşmesi sonucu kuruldu. Bu güç Türklerdi ve tehdidinin sona erdiği 18. yüzyıldan sonra gelişerek büyüyen Zagreb, bugün 780 bin nüfusuyla Hırvatistan’ın başkenti ve en büyük şehri haline geldi. 4.5 milyon nüfusa sahip Hırvatistan, 2. Dünya Savaşı’nın ardından Mareşal Tito’nun birleştirdiği Yugoslavya’dan, Tito’nun ölümünden sonra Sırp ırkçılığının artması ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle 1991’de ayrıldı. ZAGREB’İN MIMARİSİ Havaalanından şehre gelirken görülen komünist dönem geniş caddeli, monoblok apartmanlı mimari, Sava ırmağını geçip, şehrin merkezine gelindikçe yerini önce AvusturyaMacaristan dönemi mimarisine, sonra da Jelaçiça Meydanı’nın kuzeyine doğru, Medvednica Tepesi’nin eteklerine yayılan orta çağ yapıtlarının yoğunluklu olduğu eski şehre bırakıyor. Sava ırmağını geçtikten sonraki bölge, tren garının çaprazındaki muhteşem Esplanade Oteli, Milli Kütüphanesi ve Hırvatistan Milli Tiyatrosu ile şehrin iş ağırlıklı yapılarının yer aldığı aşağı Zagreb olarak adlandırılıyor. Jelaçiça Meydanı, eski şehri oluşturan yukarı Zagreb ile aşağı Zagreb arasında sınırda yer alıyor. Meydandan sınır çizer gibi batıya doğru uzanan Ilıça Caddesi şehrin alışveriş merkezi. KAPTOL VE GRADEC Jelaçiça Meydanı’ndan kuzeye doğru sağ tarafta kalan bölge Kaptol. Kaptol çift kuleli devasa Aziz Stefan Katedrali çevresinde kurulu. Baltazar Restoranı, tarihi kıyafetli garsonlarıyla turistik bir yer. Ondan ilginci, çok sayıdaki restoranın gezintiye çıkan Zagrebli ve turistlere hizmet verdiği Tkalçiçeva Sokağı. Gradec ise Medvednica Tepesi’nde yer alan, resmi binaların da çoğunlukla bulunduğu Aziz Mark Kilisesi ve meydanı çevresine kurulu. Burada geçmişte geceleri çan çalınarak kapatılacağı haber verilen Doğu Kapısı; Lotrsçak Kulesi, kulenin hemen altında şehrin yeni bölgesini, tepelik eski şehre bağlayan 100 metrelik raylı sistem ve Hırvatların milli gururu heykeltıraş Mestroviç’in stüdyosu bulunuyor. ULAŞIM VE KONAKLAMA Hırvatistan Türklere ‘‘henüz’’ vize uygulamıyor. Zagreb, yine Türklere vize uygulamayan BosnaHersek, Kosova, Karadağ gibi ülkelere gitmek iste Esplanade. Meydandaki Dubrovnik Oteli dört yıldızlı. Daha az para harcamak isteyenler, yaşlı ailelerin odalarını açtığı pansiyon tipi‘‘apartmanti’’lerde de kalabilir. YEMEK VE EĞLENCE Zagreb’deki yemek çeşitleri et ağırlıklı. İtalyan mutfağı ve şarap kültürü oldukça gelişmiş durumda. Yemeklerinde fazla seçenek yok ama Türkiye’den MUSTAFA BALBAY D yenlere veya vize alıp Slovenya, Macaristan, Sırbistan, Avusturya gibi ülkelere günü birlik geçmek isteyenlere iyi bir ‘‘sıçrama noktası’’ olabilir. Zagreb’ten Saraybosna 414, Belgrat 395, Ljubjana 141, Dubrovnik 551 kilometre. Oteller temiz, belli bir disiplin altında yönetiliyor ancak ucuz değil ve yönetimden esneklik veya gereğinin ötesinde güler yüz beklemek fazla iyimserlik olabilir. Şehrin en prestijli oteli daha gelişmiş oldukları şüphe götürmeyen bir alan, her köşe başında rastladığınız kafeteryalar. Kafeterya ve barlarda 23 euro civarında değişen viski, votka gibi sert içkilerin fiyatları, Türkiye’deki vergilerin ağırlığını unutanlara hoş bir sürpriz yaşatıyor. İçkiler ucuz olduğu için de, tam mükellef bir yemeğin kişi başı fiyatı, çok pahalı yerler hariç 1520 euroyu geçmiyor. Rüya ada Yaz sonu... Belki de iyi bir dinlence için son günler. Ne dersiniz, cennet ülkemizin cennet bir parçasına, Fethiye’ye doğru bir yolculuğa? Fethiye denince elbette sayısız doğal güzellik, tarih, kültür mirasımız akla geliyor. Ben, yeryüzünün en ilginç ve güzel bölgelerinden, 12 adalardan söz etmek istiyorum... Bir coğrafya böylesine mi kucaklar insanı? Yaşama sevincini, coşkusunu böylesine mi büyütür? İnsan, doğayla böylesine mi bütünleşir? Ve bu güzellik karşısında bu kadar mı saygı duyar doğaya? Değil hoyratlığa, incineceğinden ötürü dokunmaya bile kıyamayacağınız güzellikler vardır ya, 12 Adalar insanı ister istemez çevreci, doğa sever yapar... Mavi tur‘‘ size öyle pahalı gelmesin. Fethiye’den kalkan günübirlik teknelerle 12 Adalar turu çok yakınızdadır. Önemlilerini adım adım gezelim... Kızılada: Adını, günbatımında taşının, toprağının kızıla boyanmasından almış.Güney ucunda sevimli bir deniz feneri. Doğu yakası dalgalara kapalı, teknelerin sığınak alanı. Kumsalı tek kelimeyle harika... Deliktaş Adaları: Kızılada’nın kuzeybatısında yer alan irili ufaklı doğa parçacıkları. Balık avı bana göre değil ama denizin altındaki başka dünyalarla buluşmak için olağanüstü bir dalış merkezi... Yassıca Adaları: İrili ufaklı beş adalık bir aile. Günübirlik turların en uzun konaklama alanı. Kuzey ucu yüzmeye çok elverişli bir kumsal. Güney ucunda ise özel mülkiyetteki Zeytin Adası. Adadaki çok eski bir zeytin sıkma tesisi ilginç gelebilir. Adalar grubunun en büyüğünün tam ortasındaki tuzlu göl büyüleyici... Tersane Adası: Adını geçmişteki küçük bir tersane tesisinden almış. Körfezin bu en büyük adası. Eski bur Rum yerleşimi. I. Dünya Savaşı’ndan sonraki mübadeleden bu yana yalnızlığa tutsak. Tarihi antik kalıntılar arasında, yıkılmış bir gözetleme kulesi. Balıkçıların yaz limanı ve kış limanı olarak adlandırdıkları iki ayrı koyu ile yatçılar için bölgenin en korunaklı yeri... Domuz (Prens) Adası: Adının çağrıştırmasının tersine zarif, ince bir ada. Teknelerin yanaşmasına elverişli küçük limanı harika... Kleopatra Hamamı Koyu: Dalış gözlüklerini takıp, bir bölümü sular altında kalmış Bizans manastırının kalıntılarını izleyin. Sizi bilmem bana çok ilginç gelmişti. Koyun yakınındaki Yavansu’dan yarım saatlik bir yürüyüşle tepede antik kent Lydae’nin kalıntılarını görebilirsiniz. Bedri Rahmi (Taşyaka) Koyu: Tersane Adası’nın kuzeybatısındaki bu koy 1974’de Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından büyük bir kayanın üzerine çizilmiş balık resmiyle daha bir ilginç. Kaya mezarları da insan emeğinin yüceliğini gösteriyor aslında. Göbün Koyu: Domuz Adası’nın güneyinde, mavi yolculuğun uğrak yerlerinden. Bir göl dinginliğinde. Çam ve zeytin ağaçlarıyla çevrili koy maviden yeşile bir renk cümbüşü. Antik kalıntılar da ilginç. Göcek: Mavi yolculuğun ana duraklarından birisi. Adalar topluluğu. Ayrı bir güzellik. Ne yazık ki son yıllarda limandaki kirlilik arttı. Milyarlık teknelerden geceleri denize basılan sintine suları için ‘’hainlik‘‘ demek yeter mi bilmem. Tanık olmuştum da... Lara kent parkı projesi Bizleri, yani yerli nüfusu ve iç turizme katılan vatandaşlarımızı bu sayıya dahil etmedik, 2 milyon da onu koyalım, etti 12 milyon. Ziyaretçi istatistiklerine bakılırsa Antalya turizminin yüzde 60’ı HaziranEylül dahil dört ay içinde, yani 120 günde gerçekleşiyor; eder 7 milyon 200 bin kişi. Her gün eşit miktarda insan gitse günde 60 bin kişi eder, günlük ibre şaşarsa bazı günler 100 bin kişi de olabilir: Aynı noktaya hareket halinde 2 bin adet otobüs Fethiye’den, Kaş, Kalkan, Tekirova ve Alanya tarafından süzülüp gelen ve şehrin göbeğine giden turizm elçileri. Kumul alanmış, çamlar varmış, onlara değinmedim, çünkü turizm bir ülkenin ana gelir kaynağı haline gelmekteyse o zaman başka arzu ettiği konulardan veya sahip olduklarından maalesef ödün vermek zorundadır istemeyerek de olsa. HAYIRLI OLACAKSA, OLSUN DERLER! YUSUF HACISÜLEYMAN Burada sorguladığımız önceki ihaleyi hangi firmanın veya sonrakini hangi firmanın aldığı değil, bu yerin bir turizm yatırımı yapılması için muhakkak şart olup olmaması ki öyleyse eğer nasıl bir projenin öngörüldüğüdür. Tam 350 hektar arazi; Antalya’nın son imar çalışmalarına ve şehrin geliştiği yöne bakarsak şimdiden belli ki şehrin merkezlerinden biri sayılabilecek bir yer burası. Buraya temalı park yapılır mı? Dünyadaki bütün örnekler gösteriyor ki hayır. Çünkü temalı parklar yoğun sayıda ziyaretçi alması gereken yatırımlardır. Bu nedenle şehrin dış bölgelerine, konutların olmadığı ve etrafının yapılaşmadığı özel bölgelere kurulur. Nedeni son derece basit. Bu bir planlama işidir. Bugünkü rakamlara göre 250 milyon dolarlık bir yatırım yapılması şartı ile bu tahsis yapıldı. HANGİ YOLLARDAN, HANGİ ARAÇLARLA GELECEKLER? Bu kadar para yatırılacağına göre herhalde milyonlarca kişinin buraya ziyarete ve eğlenmeye geleceğini düşünmeliyiz. Peki hangi yollardan, hangi araçlarla gelecekler. Şehir zaten yapılaşmış, hangi arterleri açacaksınız? Neden Amerika’daki Disneyland, Paris’deki Disneyland şehir dışına kurulmuşlardır? Keşke Amerikalılar bize sorsalardı değil mi? Neyse helikopterle transfer moda ya şimdi, bir pist yapar oraya 10 milyon ziyaretçiyi indiriveririz. Evet, bu projenin bittiği gün Antalya’ya gelen yabancı turist sayısı 10 milyonu bulmuş olacak. Gerçekten de 250 milyon dolar harcanırsa burayı herkesin en az bir kere görmesi beklenmelidir. Ama Antalya’nın ve bir bakıma da Türkiye’nin en büyük temalı parkının bu alana yapılması şart mı? Büyüklük ölçütüne gelince; Paris Disneyland 2 bin hektar alana oturuyor, bizim temalı parkımız ise 350 hektara. Kuruluş yeri ve alanın küçüklüğü açısından ne işletmeci, ne de yatırımcı gözü ile buna ‘‘evet şart’’ demek mümkün değil. Düşünüyorum da; bu alana başka amaçlarla göz dikenler vardı da Kültür ve Turizm Bakanlığı burayı bir an önce tahsise çıkarıp hiç olmazsa turizm amaçlı kurtarmaya mı çalıştı? Hayırlı olacaksa, olsun derler! ünyanın denize en uzak başkenti neresidir? Çin’in SincanUygur Özerk Bölgesi’nin başkenti Urumçi! Denize uzaklığı tam 2 bin 500 kilometre. Urumçi’nin Anadolu Türkçe’sindeki karşılığı şu: Şirin Otlak! Gerçekten de şirin mi şirin bir yerleşim yeri. Ama bugün kentten çok, kentin bir restoranından söz edeceğiz. Girişinde Çinçeİngilizce yazılar var. En kocaman yazı şu: ‘‘İslamic food.’’ Özel bölmelerin olduğu üçüncü kata çıktık. Bizi iki genç kız karşıladı. Uygur Türklerinden. Urumçi’ye geleli iki gün oldu, iyice yerleştim sayılır! Bizi karşılayanlarla konuşurken önce kendimi tanıttım: ‘‘Men Mustafa...’’ Onlar da adlarını söylediler: ‘‘Gülbahar’’, ‘‘Maynur.’’ Ardından hemen soruyu yapıştırdılar: Uygurca bilem siz? Uygurlar, dışarıdan gelen biri biraz kendilerine yakınsa hemen bu soruyu soruyorlar. Kızların giyimi hem modern hem otantik. Başlarında daha çok Özbeklerde görmeye alıştığım köşeli, renkli, işlemeli takke var. Birinin boynunda kravat, ötekinin boynunda da papyon takılı. Değişik bir görüntü... Hemen arkalarında da yan duvarı boydan boya kaplayan duvar resmi var. Saz çalan bir genç, yanında kaval çalan bir ihtiyar. Hemen yanda da onları dinleyen t onlarca bahtiyar: Koçlar, koyunlar... Uygur Özerk Bölgesi’nin yöneticileri beni burada öğle yemeğine aldılar. Yöneticilerin de çoğu Uygur ama, arada Çinliler var. Yemek şunlarla başladı: Soğan, soğuk et, işkembe, yarı diri fasulye... Ardından tandırdan kuzuya, deniz ürünlerinden sebzeye ne varsa sofraya geldi. Çin’de dört mutfak varmış: Pekin, Kanton, Şanghay, Sincan. Sincan mutfağına İslam mutfağı da diyorlar ama, aslında tümü birbirinden etkilenmiş, ortaya yemesi kolay, hazmı zor bir koalisyon çıkmış. Arada su yerine çay getirmeleri belki de hazmı güçlendirmek için! Sofranın ağır içeceği ise şu: Akarak! Türkçe çağrışımı da güzel, içimi de... İçtikten sonra boğazı yakışı, yüzü ateş gibi edişi fena değil! Sofranın başkanı Tiyip. Yerel yönetimde de sözü geçen biri. İçkiyi içtikten sonra felsefeye başladı: ‘‘Din, Tanrı ile insan arasında bir olaydır. İçki de insanla akarak arasındaki bir olaydır...’’ Ben de boğazımdan usul usul akıtarak içerken takılmadan geçemedim: ‘‘İnsan bunu içti mi, dünyayı ben yarattım der!’’ Tiyip hemen yanıtı yapıştırdı: ‘‘Bu içkiyi zaten canavar gibiler içer...’’ Mönüsüyle, sohbetiyle unutamadığım sofralardan biriydi... Ayrılırken Maynur’la Gülbahar seslendiler: Rahmet... Rahmet! Bir an bunca yemekten içmekten rahmetli mi olduk diye düşündüm, hemen toparladım. Rahmet, Uygurca’da teşekkür demek! Gezekalın! İ halesi yapıldı açık artırma yolu ile, sonra iptal edildi. Yerel sivil toplum örgütlerinin tepkisi ve sesi hiç bu kadar yükselmemişti. Medya desteği ile müthiş bir kamuoyu yaratılmıştı siyasi kararı düzelttirmek için. Gazetelerimizden biri manşet atmıştı ‘‘Metrekaresi 3 yeni liraya gitti’’ diye. Kültür ve Turizm Bakanı, ‘‘kamu vicdanı el vermiyor’’ benzeri bir gerekçeyle ihaleyi iptal etmişti Nisan ayında. Sivil toplum örgütleri memnun kalmıştı bu karardan; arkasından ne geleceğini göremeyerek. Topluiğne ile Osmanlı minyatürü ÖZGEN ACAR Topluiğneden resim olur mu demeyiniz! Hem de bal gibi oluyor. Dünyada ilk kez yapıldığı anlaşılan ve yalnızca topluiğnelerden oluşan bir resim sergisi Beyoğlu’nda Yeminli Mali Müşavirler Odası Sergi Salonu’nda açıldı. Türkiye’nin ilk turistik kitap yayıncılarından Tuncay Yurtsever’in topluiğnelerle yaptığı 23 ilginç resim, aynı anda Guinness dünya rekorlarına da aday. Örneğin 80x50cm. boyutunda ve bir Osmanlı minyatüründen esinlenen bir yapıt 61 bin adet renkli topluiğneden oluşuyor. Dünyada böyle bir yapıtın benzeri bulunmayışı nedeniyle Guinness için bir rekor olacak.. Yurtsever çalışma yöntemi hakkında şu bilgiyi verdi: ‘‘Önce yapacağım resmi düşünüyor, ondan sonra binlerce topluiğneyi değişik renklerde boyuyorum. Doğrudan doğruya iğneleri batırarak, resmin gölgelerini de yansıtacak biçimde farklı renklerdeki topluiğneleri kullanarak resmi tamamlıyorum.’’ Resimler arasında Osmanlı minyatürleri, Picasso, Renoir, Osman Hamdi gibi ressamların yapıtlarının topluiğnelerle yeniden yapılmasının yanı sıra Yurtsever’in kendi düşsel ürünleri de yer aldıyor. BURAYA TEMEL PARK YAPILIR MI? Nisan ayındaki tahsis müzakerelerine iki firma katılmıştı, şimdikine dört firma katıldı. Nisan ayındaki tahsis bedeli bir gazetenin manşetten verdiği üzere 3 yeni liraydı, şimdi ise 6 yeni liraya verildi. Yani açık artırmaya iki yerine dört firma ve 3 yeni lira yerine 6 yeni lira olunca kamu vicdanı el vermiş oldu bu alanın tahsisi edilmesine.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle