08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EYLÜL CUMA dizi TÜRKİYE BAŞKA ÜLKELERİN PEŞİNDEN SÜRÜKLENEN BİR ÜLKE GÖRÜNÜMÜNDEN SÜRATLE UZAKLAŞMALI DİYEN CHP MİLLETVEKİLİ ONUR ÖYMEN: C 11 Hükümetin tutumu BOP haritalarına zemin hazırlıyor ‘Stratejik Ortak Vizyon Belgesi’nde Türkiye’nin BOP’un uygulanmasında ABD ile birlikte hareket edeceği vurgulanıyor. ABD Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayımlanan haritalar da gösteriyor ki, ABD’nin yeni Ortadoğu haritası Türkiye’nin sınırlarının küçültülmesini öngörüyor. Bu durumda biz kendimize zarar verecek bir politikanın yardımcısı mı oluyoruz? ‘TÜRKİYE KARARLILIKTAN UZAK’ ÖYMEN ABD’nin Silahlı Kuvvetler Dergisi gibi ciddi yayın kuruluşlarında yayımlanan bazı yazı ve haritalar Türk kamuoyunda çok haklı tepkilere yol açmıştır. Eğer bu eğilimler ABD yönetimince de paylaşılsaydı bunun Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkiler üzerinde kalıcı bir tahribata yol açması kaçınılmaz olurdu. Şimdiye kadar hiçbir Amerikalı yetkili bu gibi görüşleri paylaştığını açıklamamıştır, esasen açıklaması da beklenemez. Ama ABD’nin saygın düşünce kuruluşlarının dergilerinde dostlukla ve müttefiklikle bağdaşmayan bu gibi uçuk önerilerin yayımlanabilmesi bile düşündürücüdür. Ne yazık ki Türkiye’nin bir süreden beri ulusal çıkarlarını kararlılıkla savunan bir ülke görüntüsünden uzaklaşarak dışarıdan esen rüzgârların önünde savrulan bir ülke görüntüsü vermesi, bu gibi hayallerin ve emellerin dile getirilmesine ortam hazırlamaktadır. Türkiye başka ülkelerin peşinden sürüklenen bir ül ONUR ÖYMEN: ABD’nin Silahlı Kuvvetler Dergisi gibi ciddi yayın kuruluşlarında yayımlanan bazı yazı ve haritalar Türk kamuoyunda çok haklı tepkilere yol açmıştır. ABD’nin saygın düşünce kuruluşlarının dergilerinde dostlukla ve müttefiklikle bağdaşmayan bu gibi uçuk önerilerin yayımlanabilmesi bile düşündürücüdür. Ne yazık ki Türkiye, bir süreden beri ulusal çıkarlarını kararlılıkla savunan bir ülke görüntüsünden uzaklaşarak dışarıdan esen rüzgârların önünde savrulan bir ülke görüntüsü veriyor. dımı kesmeleri önem taşıyor. Irak’ta fiili bir üçe bölünmüşlük yaşanıyor. Bu durum ABD’nin hedefi miydi yoksa başarısızlığı mı? ÖYMEN Amerika’nın Irak’a askeri müdahalesinin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini başından beri kestirmek zor değildi. Bu muhtemel sonuçlardan biri de Irak’ın toprak bütünlüğünün tehlikeye düşmesiydi. Amerika maalesef Irak’ta barışı kazanamamıştır ve ülke bütünlüğünü koruyacak bir uzlaşmanın sağlanmasında başarılı olamamıştır. ‘AKP’NİN TUTARSIZ SÖZLERİ İLİŞKİLERİ ZORA SOKTU’ ke görünümünden süratle uzaklaşmalı, amacı kuşkulu olan projeleri ve önerileri gözü kapalı biçimde kabul etmekten vazgeçmeli ve bu gibi dış politika konularında gerektiğinde mesafeli davranmasını bilmelidir. ‘İSRAİL ÖLÇÜSÜZ SALDIRIYOR’ İsrail’in Lübnan’a saldırısını bu gelişmelerle birlikte dikkate aldığımızda, İsrail’in neleri hedeflediğini düşünüyorsunuz? ÖYMEN İsrail’in yıllardan beri Güney Lübnan’dan İsrail topraklarına roket saldırıları düzenleyen ve şiddet yöntemleri uygulayarak İsrail devletini ortadan kaldırmak isteyen Hizbullah örgütüne kalıcı bir darbe indirmek is tediği anlaşılıyor. İsrail’in aynı zamanda, bu örgütü denetim altına alamayan, hatta parlamentoda ve hükümette Hizbullah temsilcilerine yer veren Lübnan hükümetine de Hizbullah’la bağlarını koparması ve bu örgütü tasfiye etmesi için kuvvetli bir mesaj vermeye çalıştığı görülüyor. Ancak İsrail bu hedeflerine ulaşmak için her türlü makul ölçüyü aşarak çok sayıda kadının ve çocuğun ölümüne yol açan ve insani değerleri tümüyle göz ardı eden bir saldırı politikası benimsemiştir. İsrail’in bu ölçüsüz saldırıları hem bölgede hem de dünyada kuvvetli tepkilere yol açmış ve İsrail siyasi açıdan kendini yalnızlığa sürüklemiştir. İsrail’in Lübnan’a saldırısı Suriye’yi nasıl etkileyecektir? ÖYMEN İsrail’in Suriye’ye de gözdağı vermeyi amaçladığı ve Hizbullah’a desteğini kesmediği takdirde bu ülkeye de saldırıda bulunabileceğinin işaretlerini verdiği görülüyor. Savaşın Suriye’yi de kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması bütün Ortadoğu açısından sonu önceden kestirilemeyecek felaketlere yol açabilecektir. O nedenle ateşkesin bir an önce sağlanarak çatışmaların durdurulması ve kalıcı bir barış sağlanması için diplomatik temaslara öncelik verilmesi gerekiyor. Bölgedeki bütün ülkelerin de bir yandan mevcut siyasi coğrafyaya saygı göstermeleri, bölgedeki bütün devletlerin varlığını tanımaları ve şiddeti bir politika aracı olarak kullanmakta ısrar eden örgütlere her türlü yar ‘Savaş Suriye ve İran’a sıçrayabilir’ ABD’nin Irak’tan sonra Suriye ve İran’la ilgili planlarının olduğu yorumları var. Lübnan’daki sıcak gelişme bu planların öncü depremi olarak görülebilir mi? KÜLEBİ İran nükleer bir güç. Bunu yadsımıyor, barışçıl amaçlı ilerlediğini söylüyor. Önce şunu vurgulamak isterim, nükleer çalışma İran’ın hakkıdır. Salt bu yüzden İran’ı ikinci sınıf ülke olarak göremezsiniz. İran’ın direnci ABD’yi şu aşamada frenlemiş görünüyor. Hizbullah olayı bu frenlenme sürecinin hemen sonrasında başladı. Ben, ABD’nin İran’da duraklamasının alternatifi olarak Lübnan olayını öne çıkardığını düşünüyorum. Hizbullah üzerinden ateşi önce Suriye’ye, sonra da İran’a sıçratmayı hedeflemiş olabilir. AMERİKA, SURİYE VE İRAN’I HEDEF SEÇEBİLİR’ Siz, Suriye olayı İran’dan önce patlayabilir mi diyorsunuz? KÜLEBİ Olabilir... Eğer İsrail, Hizbullah’a karşı başarılı olamazsa, prestij kaybına uğrarsa, bunu telafi etmek için Suriye’ye saldırabilir. Bu bağlamda şunu da vurgulamak isterim; İsrail, Golan Tepeleri’ni kesinlikle Suriye’ye vermeyecektir. Salt bu durum bile Suriye’nin kolayca gerginliğin içine itilebileceğini gösteriyor. İsrail’in saldırıları bir ayı geçiyor, Hizbullah direniyor. Hizbullah’a karşı başarı görüyor musunuz? KÜLEBİ Eskiden 67 günde biten operasyonlardı bunlar. Uzuyor... Uzadıkça da durum belirsizleşiyor. Amerika, Hizbullah’a yardım etme bahanesini de öne sürüp Suriye ve İran’ı hedef seçebilir. İran zaten bunu yadsımıyor. AKA Bu gelişmeler Lübnan’ın ikinci köprübaşı devlet olarak hazırlandığı öngörümüzün de parçası olabilir... PAZARCI Lübnan, ikinci köprübaşı olarak düşünülürken, Fransa’nın Kıbrıs Rum Kesimi’nde üs edinmesinin aynı tarihe denk gelmesine de dikkat çekmek gerekiyor. AKA Bu ilişkilendirmeye ben de katılıyorum. Ben Sayın Külebi’nin çizdiği tabloya bir yerinden katılmak istiyorum. Çin ile Hindistan arasındaki işbirliğine fazla değinmedi. Bu ilişki ilerlerse 22.5 milyarlık bir kitle oluşuyor. Hindistan’ın bilgisayar teknolojileri konusunda ciddi birikimi oluştu. Bu ikiliden kutup çıkar mı? AKA Şu aşamada bir şey söylenemez, ama bunun hem ABD’yi hem Rusya’yı rahatsız edeceği kesin. Ortadoğu’ya dönersek, Sayın Aka, siz Suriyeİran eksenindeki gelişmeleri nasıl görüyorsunuz? AKA Amerika, Suriye’de bir rejim değişikliği hesaplıyordu. Fakat orada şöyle bir ikilem var: Bugün Suriye yönetimine Şiiler hâkim. Eğer iktidar değiştirilir, ülke içindeki çoğunluk olan Sünniler yönetime getirilirse, bu ABD’nin terör örgütü listesine aldığı, Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesi demektir. ‘REJIMDE BIR DEĞİŞİKLİK OLMAZ’ Esad gitsin derken, ABD için daha fesat biri gelebilir... AKA O durumda belki de Esad rejiminden daha tehlikeli bir yönetim oluşacak. Üstelik bu yönetim, çoğunluğa dayanmış olacak. Suriye’nin yüzde 70’i Sünni. Suriye’nin Hizbullah’ı desteklemesinin bir nedeni de bu. Bakın bir İsrail tehdidi var, Hizbullah savaşıyor; böyle bir ortamda ülkede rejim değişikliği olmaz, diyor. Muhalifleri bastırmak için bir iç politika aracı olarak kullanıyor. 20. yüzyıl ile 21. yüzyılı karşılaştırdığımızda TürkiyeABD ilişkilerini nasıl bir çizgiye oturtuyorsunuz? ÖYMEN 20. yüzyılın başlarında, Birinci Dünya Savaşı sona ererken ABD Başkanı Wilson’un ortaya attığı ilkeler, Osmanlı İmparatorluğu’nun birliğini ve bütünlüğünü tehlikeye düşürecek nitelikteydi. Atatürk döneminde normalleşen TürkAmerikan ilşikileri Kore savaşı sırasında en üst noktasına çıktı ve Türkiye’nin NATO’ya üye olması bu iki ülke arasında, özellikle askeri alandaki işbirliğini ileri düzeye getirdi. Soğuk savaş yıllarında Amerika ve NATO, Sovyetler Birliği’ne karşı Türkiye’nin caydırma gücünden yararlandılar. Ancak daha soğuk savaş bitmeden, 1960’lı yılların ortalarında yaşanan Kıbrıs krizi vesilesiyle Başkan Johnson’un İnönü’ye gönderdiği mektup, iki ülke ilişkilerine büyük darbe vurdu. Türkiye’nin 1974 yılındaki Kıbrıs harekâtından sonra Amerika’nın uyguladığı askeri ambargo da ilişkilerimizi en alt düzeye indirdi. Yıllarca sürdürülen çabalardan sonra normalleşen ve Başkan Clinton döneminde yük ÖYMEN: TürkAmerikan ilişkileri, Irak savaşının başlangıcında AKP hükümetinin verdiği ve sonra yerine getiremediği hesapsız vaatler nedeniyle yeniden sıkıntılı bir mecraya girdi. sek düzeye yükselen TürkAmerikan ilişkileri, Irak savaşının başlangıcında AKP hükümetinin verdiği ve sonra yerine getiremediği hesapsız vaatler nedeniyle yeniden sıkıntılı bir mecraya girdi. Irak’ın Süleymaniye kentinde Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi Türk halkında büyük infial yarattı. Bugün kamuoyu yoklamaları, Türk halkında ABD’ye karşı tepkilerin en üst düzeyde olduğunu gösteriyor. Ancak bunun sebebini yapısal bir düşmanlığa bağlamak yerine ABD’nin Irak ve Ortadoğu’da izlediği politikalarla irtibatlandırmak daha doğru olur. Amerika bu bölgelerde dünya kamuoyunun beklediği barışçı ve yapıcı politikalara yöneldiği takdirde bunun TürkAmerikan ilişkileri üzerinde de olumlu etkiler yapması beklenir. ‘ARAP DÜNYASININ SESSİZLİĞİ ABDAB çelişmesinin Ortadoğu’ya yansıması var mı? ÖYMEN ABD ile AB’nin Ortadoğu’da farklı yaklaşımlar benimsemesinin kuşkusuz bölgeye olumsuz yansımaları olmaktadır. İsrail’in esas itibariyle ABD’ye odaklı bir politika izlemesi, AB’nin rolünü en alt düzeye indirmiştir. AB Amerika’ya rağmen Ortadoğu’da bağımsız bir politika izleyerek etkili olma şansına sahip olamadığını hissetmektedir. ABD’nin en yakın müttefiki olan İngiltere’nin AB içinde ABD’nin benimsemeyeceği kararlar alınmasını engellemesi de AB’yi etkisiz kılan sebepler arasındadır. Arap dünyası nerede? Ne yapıyor? ÖYMEN Genel nitelikteki bazı demeçlerin dışında Arap dünyasının son Lübnan krizinde etkili bir rol oynayamadığı görülüyor. Bunun sebeplerinden biri, kuşkusuz Lübnan’daki başlıca güç odağı olan Hizbullah örgütünün Şii mezhebinden olması ve İran’ın etkisinde bulunması, etkili Arap ülkelerinin çoğunluğunun ise ağırlıklı olarak Sünni mezhebine mensup olmalarıdır. Arap ülkelerinin İran’ın Hizbullah vasıtasıyla Ortadoğu’da etkin olmasını arzulamadıkları da bir gerçektir. Bazı Arap ülkelerinin Amerika’yla iyi ilişkiler sürdürmeyi kendi çıkarlarının gereği olarak gördükleri ve ABD politikasına ters düşecek girişimlerden kaçındıkları da anlaşılmaktadır. ‘ABD tek kutuplu dünyanın başında’ Sayın Pazarcı, siz Ortadoğu ekseninde dünya dengelerini nasıl görüyorsunuz? PAZARCI ABD tek kutuplu dünyanın bugünkü temsilcisi. Bu değişebilir mi, diye soruyorsunuz. Benim kanaatim kısa sürede bıçak keser gibi bir değişiklik olmayacağı yönünde. Halk arasında bir deyim vardır; bir zengin fakirlediği zaman bile zenginliğinin etkisi 40 yıl sürer, bir fakir zenginlediği zaman da fakirliğinin etkisi 40 yıl sürer. ABD tek kutuplu dünyanın başında ama, ABD’yi tek başına düşünmemek lazım. ABD, Avrupa devletleri ve Batı... İş tam kutuplaşmaya dönüşürse, eksen bu. ÇinRusya hattına kısa sürede öncelik tanımıyorsunuz, öyle mi? PAZARCI Zannetmiyorum. Bunun en temel nedeni şu: Ekonomi. Çin, Dünya Ticaret Örgütü’ne üye oldu. Neoliberal düzenlemelere uymaya çalışıyor. Ama iş bununla bitmiyor ki. 1.5 milyar insana iş bulup hayatını düzenlemek kolay değil. Hindistan için de aynı şey söz konusu. AB’nin nüfusu genişlemeyle 400 milyon, ama 1.5 milyarlık Çin’den daha etkin. Nüfusla nüfuz özdeş değil diyorsunuz... PAZARCI Belirleyici olan ekonomik verilerdir. Nükleer güce sahip olmak, siyasi ağırlığı arttırmak bir günde dengeleri değiştirmeye yeterli şeyler değil. Bakın, öteki ülkeler yeni silah teknolojileri geliştirince, Amerika yıldız savaşlarını yeniden gündeme getirdi. Çünkü orada tartışmasız üstün olduğunu düşünüyor. Tek kutuplu dünya yavaş yavaş değişecek ama, ABD sahip olduğu çokuluslu şirketler aracılığıyla egemenliğini sürdürecek. Dünya ticaretinin yüzde 70’ini bu şirketler sağlıyor. Yani ABD kutbu çökse de etkisi 40 yıl sürer diyorsunuz? PAZARCI Evet... ABD, bugünkü ülkeleri değiştirme gücünü 20. yüzyılda da yerine göre kullandı. Şili’de ITT’nin oynadığı rol yazıldı. ABD’nin silah gücü çokuluslu şirketlerin ekonomi gücüyle birleşince nasıl güç ortaya çıkacağını öngörmek zor değil. Türkiye’deki Amerikan karşıtlığındaki artış, bilinçlenmenin parçası olabilir mi? PAZARCI Bunlar elbette önemli ama, fevri hareketler. Bilinç dediğimiz şey, istikrardır. Durumu anlarsınız, yerine koyarsınız, ona uyacak biçimde dünya kurmaya çalışırsınız. Bunu sağlayabilmiş değiliz. Ekonomiyi sağlam yapıya kavuşturmadıkça, IMF anlaşmaları yürürlükte oldukça her şeyimize karışacaklar. Türkiye’nin ekonomisini düzeltmesi, bilinçli bir şekilde eğitim sorununu halletmesi durumunda, bu haritaları biz uygulatmayız. Bizim bu gücümüz vardır. S Ü R E C E K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle