23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EYLÜL CUMA müzik YORUMLAR RE AMONN SON STÜDYO ALBÜMLERİYLE AVRUPADA TEKRAR ROCK KULVARINDA ÖNSIRALARDA C ABD ve AB: Fethullah çizgileri küreselleşmenin nedeni ve ürünüdür. O nedenle ‘‘Batı demokrasisi’’, metropollerde her tür korkuyu, sınırlanmış/sıfırlanmış demokratik hakların temel gerekçesi bir ideoloji olarak pazarlarken, görece daha az gelişmiş ülkelere de bu zaten sınırlanmış hakların kırıntıları koklatılmaktadır. O nedenle küreselleşme sürecinde ABD veya demokrasi cenneti olarak sunulan AB’nin Türkiye tipi ülkelerden beklediği, tarikat demokrasisine imandır. Bütün imamlar demokrat, bütün imamlar Amerikancı, uşak ve insan özgürleşmesinin baş düşmanıdır. İstenen budur. Ağır mı oldu? Hepsi değil belki, tamam, ama istisnalar kaideyi bozmaz. Bu Batı, elbette kendi meşrebince Fethullahçıdır. Ya da tersi. Bir tarikatlar koalisyonu içinde yaşıyoruz, bunların hepsi, bu arada yakın akrabaları sivil toplum örgütleri de neoliberaldir. Böyle bir uşaklık dışında herhangi bir dünya görüşleri yoktur. ??? Ama oyunu bozanlar var. Yerleşik siyasette bile var. Belki bizde yok, ama buralarda var. Örneğin Oskar Lafontaine, geçtiğimiz günlerde parlamentoda Başbakan Angela Merkel’i yerle bir etti ve hem ekonominin, hem de dış ilişkilerin militarizasyonuna, içerideki baskıcı eğilimlere dikkat çekti. Biz Lafontaine’e ve sözcülüğünü üstlendiği insanların sayısındaki artışa bakarak ‘‘insan tükenmez’’ diyoruz. Yerleşik politikada bile yapılacak çok iş olduğunu düşünüyoruz. Ama gözümüzü Türkiye’ye çevirince karanlık bir tabloyla karşılaşıyor ve ‘‘Evet, insan tükenebilir de’’ diyoruz. Türkiye, dış yardımlarla, asırlık bir çınar gibi hızla ‘‘Şerefsiz Osmanlı’’ya kapaklanıyor. Yani Fethullahçı Türkiye’ye... İçimiz acıyor. cutsay?gmx.net 7 Sahile vuran parçacıklar S on stüdyo albümleri “Wish”le Avrupa’da tekrar yumuşak rock kulvarında ön sıralarda yer almayı beceren Reamonn, geçen pazar Rock’n Coke’un misafiriydi. İsmini İrlandalı solistinden alan Alman topluluk, yeni şarkılarını Türk hayranları için ilk defa çaldı. Yoğun programı sırasında yakaladığımız grubun solisti Reamonn Garvey ile Rock’n Coke öncesi görüştük. “Wish”e medyanın ve hayranlarınızın ilgisi nasıl oldu? Umduğunuzu bulabildiniz mi? Tepki inanılmazdı. Babam her zaman “ne kadar işine yatırım yaparsan o kadar karşılığını alırsın” derdi, biz de bu albümü kaydetmek ve yazmak için uzun süre çok çalıştık ve kanımca grubun şu ana kadarki en iyi çalışmasını ürettik. Bizi sevenlerin tepkisi bu doğrultuda. Albümle farklı ülkelerde yeni müzikseverlere ulaşabildik, bu bir albüm için oldukça başarılı bir gösterge. “Wish” şu ana kadarki en ritmik ve en çok Reamonn kokan albümlerinizden birisi. Bu ortak bir karar mıydı yoksa yapımcınız Greg Fidelman’ın etkisi oldu mu? Greg grubun diğer üyeleri kadar albümde yer aldı, adeta altıncı üyemiz oldu. Los Angeles’ta albümü kaydederken geniş müzik bilgisi ve başarılı yapımcılığı bizlere inanılmaz ilham verdi. Eğer gruptan daha fazla albüme etkisi olduğunu soruyorsanız, zannetmiyorum, stüdyoda işler böyle yürümüyor. Yeni albüm için motivasyonunuz neydi? Kişisel olarak ben hem canlı, hem de CD’de dinleyebileceğim bir albüm kaydetmek istiyordum. Parçaların ilham verici, insanları etkileyen, rüyalara ve umutlara ulaştıran katalizör olmasını istedim. Umarım insanlar bizim müziğimizi dinlerken, müziğimizden kendileri için önemli olan unsurları alabilirler. WISH, EN BAŞARILI PARÇAMIZ... Bildiğim kadarıyla albüm için 62 taslak parça kaydettiniz. Stüdyoda nasıl bir seçim yaptınız? Bir albüm aslında bir mıknatıs gibi olması gereken parçaları kendisine doğru çeker. Bir grup olarak ne tür karar vermiş olursak olalım doğru kararların bir şekilde bize doğru yolunu bulduğuna inanıyorum. “Tonight” parçasının hikâyesi bunun için mükemmel bir örnek, hepimiz (altımız) “Tonight” parçasını kaydetmemeye karar verdik, diğer 12 parça ile pek uymadığını düşündük. Sonra müzik şirketimizden yetkililer ve menajerimiz parçayı kaydetmemiz için bize yalvardılar. Onlara göre parça kesin bir hitti! Parça üzerine tekrar çalıştık. Zamanla parçayı albümde yer alacak şekle soktuk. Bir anda albümdeki en favori parça oldu ve şu ana kadar çıkarttığımız en başarılı 45’liklerden birisi. Albümde en beğendiğiniz parça hangisi? Hiç kuşkusuz “Wish”, kanımca bu bizim kaydettiğimiz en başarılı parça. Rock’n’roll genellikle İngiliz ve/veya Amerikan müzik türü olarak kategorize edilir. Bir Alman grubu olarak böyle bir varsayımı nasıl değerlendirirsimiz? Şu an RHCP’dan Anthony Kiedis’in otobiyografisi olan “Scar Tissue” adlı kitabı okuyorum ve Rock’n’roll hayat tarzının Amerika’da oldukça canlı olduğu konusunda hemfikirim. Zannedersem bu yaşam tarzı İngiltere’de oldukça yaygın, ancak bence İrlandalılar ve Almanlar onlara nasıl eğlenilmesi gerektiği konusunda birkaç şey öğretebilir. Bu oldukça keyif alabileceğim bir meydan okuma olabilir. Reamonn bir Avrupa grubu olarak etiketlenebilir, çünkü daha tam anlamıyla Atlantik’in diğer tarafına açılmadı. Bu planlanmış bir şey mi yoksa tamamen kader mi? Bence her şey doğru zamanda olur. Şu an yıl sonuna kadar neredeyse her gecemiz dolu ve bu sadece Avrupa’da. Amerika kapımızı çalmaya başlayınca doğru zaman gelmiş olacak. O zamana kadar suyun bu tarafından yapacak çok şeyimiz var! TEKNOLOJİNİN DALGALARI... Teknolojinin büyüme hızını göz önüne alırsak, bu ilerlemenin toplumun yaratıcılığını engellediğini mi yoksa geliştirdiğini mi düşünüyorsunuz? Derin bir soru! Kanımca teknolojinin ilerlemesi bir okyanusun dalgaları gibi değerlendirilmeli. Bazen büyük bazen ufak dalgalar kıyıya vurunca arkasında çok güzel deniz kabukları koleksiyonu bırakır. Bana göre okyanus teknoloji, kıyıya vuran güzel deniz kabukları ve taşlar da insanoğlu. Teknolojinin dalgaları ile şekillenmeyi kabul ediyoruz, ancak kim ve ne olduğumuzun güzellikleri içimizde bâki. Sizi takip edenler, her zaman ne dinlediğinizi, ne okuduğunuzu ve ne izlediğinizi merak etmiştir. Yakın zamanda en çok beğendiğiniz grup, kitap ve film var mı? Daha yeni Dan Brown’un “Da Vinci code” adlı kitabını bitirdim ve şu an Anthony Kiedies’ın “Scar Tissue” adlı otobiyografisini okuyorum.Yeni müzik dinlemeyi çok seviyorum ve bana çok fazla demo yollanıyor. Genellikle kendime bir gün seçiyorum ve koltuğuma oturup tüm bu CD’leri teker teker dinliyorum. En son satın aldığım CD’ler David Gray’in yeni albümü (mükemmel bir CD) ve “Barbarella” adlı filmin müziğini (neden diye sormayın). Film konusu biraz farklı, özellikle İrlandalı komedyenlerin DVD’lerini almayı çok seviyorum, adeta memleketime yapılan bir yolculuk gibi oluyorlar. En son olarak Johnny Cash’in hayat hikâyesini yansıtan “Walk the line” DVD’sini aldım ama daha izlemedim. Sizce Reamonn’un en büyük başarısı nedir, elbette hayatta kalmanın haricinde? Biz hâlâ yaptığımızı seviyoruz ve daha yapacak çok şey var. Her zaman bir sonraki albümün en iyi çalışmamız olacağına inanıyoruz, böylece her şeyi taze tutarak bir sonraki serüven yeni deneyimlerle dolu oluyor. muzik@tikabasamuzik.com OSMAN ÇUTSAY A lman Rock grubu Reamonn geçen hafta, Rock’n Coke’un davetlisi olarak İstanbul’daydı. Son albümleri “Wish”in tanıtımını yapan grup, rock’n roll’u Amerikalılara ya da İngilizlere bırakmak istemiyor. İrlandalı solistleri Reamonn Garvey, “Onlara eğlenmeleri konusunda bir şeyler öğretebiliriz” diyor. Avrupa’nın bu işte hiç mi suçu yok? Tabii eğer suç olarak görülüyorsa: Tüm hücrelerine cemaat ideolojilerinin şırınga edildiği Türkiye’nin, yavaş yavaş 1918 Türkiye’sine, yani ‘‘Şerefsiz Osmanlı’’ya dönüştürülmesinde, bu ülkenin en büyük siyasi ve ticari partnerlerinin rolü yok mu? Özellikle de ekonominin temel belirleyeni Almanya’nın? ‘‘Yok’’ diyenlere acımaktan başka elimizden bir şey gelmez: Ya tamamen satılmışlardır ya da anlamak veya kavramak gibi aydınca bile sayılamayacak temel insani özelliklerini çoktan yitirmişlerdir. Eh, bu da gezegenimizin çoktan bir ‘‘maymunlar cehennemine’’ne dönüştürülmüş olduğunu gösterir. ??? Küreselleşme boşluk bırakmazmış. Son 15 yılın moda sözcüğü ile en çok anlatılan bu: Küreselleşme, toplum ve tarihte boşluklara tahammül edemeyen bir fizik yasası sanki. Güçlünün güçsüzü ezdiği, paradan başka bütün değerlerin özellikle emek üzerinde yükselen temel insani hakların tarihe karıştığı bir akış... Yarı aç yarı tok yaşayıp arkaik veya modern dinlerle uyuşturularak patronların önünde takla atmayı demokrasi sayan bir insan tipi, bu küreselleşmenin nihai hedefidir ve biz, burada, ‘‘maymunlar cehennemi’’ni hatırlamakta haklıyız. Demek küreselleşmenin gereklerine, küresel Fethullahçılığa boyun eğmemiz gerekiyor. Küreselleşme boşluk tanımıyorsa, yaşamın her alanı özelleştirilebiliyor, ordular bile şirketleştiriliyorsa, sadece parası olanlar eğitiliyor, doğru dürüst tedavi ediliyor ve yaşlılığında sürünmekten kurtuluyorsa yani, Türkiye’deki bu cemaatleşme, tarikatların art arda kamu kurumlarını ele geçirmesi, onun doğal bir sonucudur. O nedenle Fethullahçılar neoliberaldir. O nedenle bütün tarikatlar bu Saçlarına yıldız düşmüş anne Eylül sonrasında gür fa12 kat duygulu bir ses acılara arkadaşlık ediyordu. Ahmet Kaya şarkıları dönemin tanığı ve protest müziğin farklı bir yönünü oluşturuyordu. 1986’da Nevzat Çelik’in şiirinden bestelenen ‘‘Şafak Türküsü’’ bir idam mahkumunun en duygulu anlatımlarından biriydi. ‘‘Saçlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama’’ cezaevlerin önünde ve içerdekilerin müziğiydi. Ahmet Kaya, Şubat 1999’da Magazin Gazetecileri Derneği’nin ödül töreninde yaptığı konuşma nedeniyle linç girişimiyle karşılaştı ve yurtdışına çıktı. 20 Kasım 2000’de Paris’te geriye sayısız şarkı ve albüm bırarak yurduna özlemle yaşamını yitirdi. Eşi Gülten Kaya, Ahmet Kaya’nın müziğini ‘‘Onun müziğinde hayata dair tüm sesler, acının da, umudun da, zaferin de yenilginin de sesleri vardır. Sokağın sesidir bu’’ sözleriyle tarif ediyor. Ahmet Kaya’yı anlatmaya ‘‘12 Eylül yıllarında hayatın içindeki tek ses ‘acı’nın sesiydi’’ diye başlayan Gülten Kaya’dan dinliyoruz: ‘‘On binlerce insan ve onların yüz binlerce yakını haksızlığa uğruyor, aylarca işkencelerden geçiriliyor, yok ediliyor, infaz ediliyor ve hukuka uygun yargılanmadan idam ediliyordu. Tüm toplumsal muhalefet susturulmuş, cezaevlerine kapatılmış, neredeyse sesini çıkaracak kimse kalmamıştı dışarda. Ahmet Kaya, tesadüfen dışarda kalan azınlıktandı. Tutuklu yakınları, insan hakları savunucuları, üniversiteler ve belki istisna sayıda aydın ve demokratın ve kendilerine sadece ‘acı’ sunulan kocaman bir kuşağın sesi yoktu o sıralarda. Ben, birkaç yıl süren politik tutukluluğu bitmiş, epeyce hırpalanmış ve uğradığı haksızlığı içine sindiremeyen bir genç kız olarak onunla tanıştığımda, sabahlara kadar süren konuşmalarımızda tek bir soruda takılı kalıyordu aklımız; ‘Ne Yapmalı’? İçimizde ‘içerdeki’ arkadaşlarımızın bıraktığı boşluk, dışımızda ‘dışardakilere’ duyduğumuz sorumluluktu o şarkıları yazdıran. İçeridekilerin yaşayamadığı baharları, annelerinin evlat acılarını, hasreti, prangaları anlatan şiirler. Ve tabii gelecek inancımız vardı hiç yitirmediğimiz ve rengi hep aydınlık çağrışımlı... Şarkılarla düzeltmeye çalışıyorduk ruhu ve bedeni pervasızca incitilenleri. Ahmet Kaya, parmakları zedeleninceye kadar hırsla çalıyordu bağlamasını. Verdiğimiz resitallerin tümünde ya gözaltına alınıyor, ya hakkında soruşturma başlatılıyor ya da çıkardığımız albüm toplatılıyordu. Ahmet Kaya hayatın, sokağın seslerini duyuyor, hayatın içinde ne varsa, ülke gündemi ne ise onu taşıyordu şarkılarına. Evlatlarının akıbetini bile bilmeyen, onların kokularına hasret tüm annelerin sembolik anlamda oğlu, kendi kuşağının yoldaşı olmuştu. Eylülün bu asi oğlunun şarkılarını dinlemek, Türkiye yakın tarihini okumak demektir zaten.’’ L übnan’a asker gönderilmesine izin verilmesine ilişkin tezkerenin de Irak konusunda olduğu gibi reddedileceğini, doğrusu beklemiyordum.Bu konuda mantığın üstün geleceğini ve Türkiye’nin Ortadoğu batağına saplanmasının istenmeyeceğini de düşünmüyor değildim. Ama umudum yoktu. Çünkü, Irak’a asker gönderilmesine karşı çıkan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) milletvekillerini büyük ölçüde o bölgeyle olan akrabalık ilişkileri yönlendirmişti. Böyle bir durum, Lübnan için geçerli değildi. Aksine ‘‘dindaşlara yardım’’ kavramı kendilerinin daha kolay ikna edilmesi için kullanılmaya açıktı. Başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere çeşitli kesimlerin ve yurttaşların çoğunluğunun karşı olduğu da doğruydu, ama AKP için dikkate alınacak bir özellik değildi. Zaten yurttaşların büyük bölümü AKP’nin karşısındaydı. 3 Kasım 2002 milletvekili genel seçimi sonuçları da bu durumu sayısal olarak doğruluyordu. AKP, oy kullanan seçmenlerin GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Çoğunluk da Kim Oluyor? mışlardı. Lübnan kararı da bu kapsamdaki son girişimi yansıtıyordu. Dileriz korkulan başımıza gelmez ve acılarımıza yeni acılar katılmaz. ??? Lübnan tartışmaları nedeniyle Avrupa Birliği (AB) üyeliğimize yönelik yeni dayatmalar, gereği gibi kamuoyuna yansıtılamadı. AB ülkelerinin önde gelenlerinin Türkiye’yi oyalayarak zaman kazanma yaklaşımını görmezden gelenler, bu kez Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu tarafından kabul edilen rapor için ne diyecekler dersiniz? Yanıtını ben vereyim: ‘‘Avrupa Parlamentosu kararı bağlayıcı değildir.’’ Çünkü daha önce de böyle diyerek, Avrupa Parlamentosu’nun dayatma yaklaşık üçte birinin, toplam seçmenlerinse dörtte birinin oylarını almasına karşılık Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde sandalyelerin üçte ikisine sahip olmuştu. Başka bir deyişle iktidar, adaletsiz seçim sistemi sayesinde AKP’ye hediye edilmişti. O nedenle de AKP iktidarının çoğunluğun tepkilerini dikkate almamasının, kendileri açısından tutarlı bir nedeni vardı. İktidara gelişlerinin ilk günlerinde, ‘‘Meclis’teki çoğunluklarını kullanarak görev yapmayacakları’’ yolunda verdikleri sözü de çoktan unutuvermişlerdi. Başta laiklik ilkesi olmak üzere pek çok konuda kimi iç, kimi dış ilişkilerini, kimi zaman da özel çıkarları kollayan işlere kendilerini kaptır larını hafife almaya niyetlenmişlerdi. Sizler de anımsarsınız. Bağlayıcı olmadığı iddia edilen parlamento kararı, daha sonra Türkiye için hazırlanan belgelere, gönderme yapılarak eklenmiş ve bağlayıcı duruma getirilmişti. Bu kez Türkiye tarihine üç yeni ekleme yapılmaya yelteniliyor. 1 Pontus ve Süryani soykırımı. 2 Alevi ve Yezidilerin azınlık sayılması. 3 Üniversitelerde türbanın serbest bırakılması. Dışişleri Bakanlığı adına yapılan açıklamada ‘‘Objektiviteden uzak koşullar getirme arayışı tarafımızdan üzüntü ile karşılanmıştır’’ cümlesi var. Önceki dayatmalar için de benzer tepkiler gösterilmişti. Aradan geçen sürede bu tepkilerin hiçbir etkisinin olmadığı, hatta ciddiyet”. bile alınmadığı görülüyor. AB’ye girelim derken ulusal onurumuzun ayaklar altına alınmasından rahatsızlık duymayanlar kol geziyor. Belki de ‘‘ulusal onur kavramından haberleri bile yok”. ‘ACI’NIN SESİYDİ... oerinc?cumhuriyet.com.tr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle