28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 C GÜRAY ÖZ Şaka olmadığı, ama kanlı olduğu kesindir. Yine de bana kanlı bir şaka gibi gelmişti. Birileri sanki insanlarla, insanlıkla alay etmişti. Belki de çağın üstümüze düşen gölgesidir. Uçaklar Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerine çarptığında ve daha sonra kulelerin yıkılışını yüzlerce kez izlediğimizde hep gerçeklik duygusundan koptuğumuzu düşündüm. İçinde yüzlerce yolcu olan uçaklar kulelere doğru uçuyor ve çarpıyordu. Gökdelenler bir süre sonra büyük bir toz bulutunun içinde çöktüler. İnsanlar yüzlerinde dehşet izleriyle kaçışıyorlardı. Cehennem böyle bir şey olabilirdi. Kıyamet kopuyordu gibiydi. Armegedon! Biraz sonra dünyanın geri kalan kısmı da patlayacak ve her şey sona erecekti. İsrafil surunu üflemişti belki de. Sonra tozlar yatıştı ve kulelerin bulunduğu yerde ortaya çıkan boşluk New York’un klasik görüntüsünün değiştiğini, artık fotoğraflarda başka bir kent silüetinin geçerli olacağını gösterdi. New York değişmişti. Ama asıl değişen dünyaydı. Kulelerin yıkılışının insanlarda yarattığı öfkenin, korkunun, kuşkunun yitirilen gerçeklik duygusunun nedeni olduğunu bir süre sonra öğrenecektik. Daha sonra olup bitenin, soğukkanlı ve kanlı planlara dönüşeceğini tam olarak sezdiğimizi söyleyemem. Büyük süper güç kuşkusuz bu saldırıyı karşılıksız bırakmayacaktı, ama nasıl? Herhalde teröristlerin izi sürülecek bu büyük organizasyonu, kanlı ve dehşet verici saldırıyı gerçekleştiren tuhaf, o güne kadar benzeri görülmemiş terör örgütü çökertilecekti. Peki ama kimdi bunlar? Kim oldukları ortaya çıktığında esrar perdesinin daha koyulaşacağını kim bilebilirdi ki? Kuleleri yıkan o dehşet verici örgütün lideri Usame bin Laden adlı bir Müslüman teröristti. Saldırıyı gerçekleştiren El Kaide adını taşıyan esrarengiz bir örgüttü. Esrarengiz ve yersiz yurtsuz gibi görünen büyük bir örgüttü bu El Kaide. Geniş, dallı budaklı, parası ve desteği bol bir örgüt olmalıydı herhalde, çünkü tarihin en büyük terör eylemini gerçekleştirmiş, Dünya Ticaret Örgütü’nün kulelerini yerle bir etmişti. Üstelik bu söyleşi SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ EYLÜL CUMA Çağın kanlı şakası eylemini süper güç ABD’nin en büyük metropolünde gerçekleştirmişti. Usame bin Laden’in adı duyulur duyulmaz geçmişteki eylemleri de gündeme geliverdi. Usame, Afganistan’daki Ortaçağ’dan fırlamış şeriatçı Taleban örgütünün önderlerindendi. Taleban Sovyetlerin Afganistan’daki varlığına karşı ya da başka türlü söyleyelim, demokratik ve laik bir Afganistan düşü kuranlara karşı savaşıyordu. Pakistan’daki Afgan öğrenciler (talebe) arasında örgütlendiği için örgütün adı da Taleban olmuştu. Suudilerin, Pakistan’daki şeriatçı örgütlerin ve hiç kuşkusuz Sovyetlere karşı ABD’nin desteğine sahipti. Suudi kökenli Usame bin Laden de zengin bir Suudi ailesinin zengin oğluydu. Talebanı yalnızca finanse etmekle kalmıyor, dağlarda onlarla birlikte çarpışıyordu. Usame bin Laden Suudi kökenliydi ama, oldukça geniş olan aile Arabistan’da değil, ABD’de, Boston’da yaşıyordu. Ailenin sahip olduğu şirketlerin önemli bir bölümü de ABD’de, dünyanın değişik ülkelerinde ve Suudi Arabistan’daydı. İlginç olan ve daha sonra komplo teorilerine kaynaklık edecek olan gerçek, Laden ailesinin ABD’nin çok ama çok önemli kodamanlarıyla kurduğu ticari ortaklıklardaydı. Laden ailesinin ortakları arasında baba Bush ve arkadaşları yer alıyordu. Şimdi ABD’yi yöneten yeni muhafazakar lardan neoconlardan pek çoğu bu ortaklığın içindeydiler. Ünlü Carlyl Grup, Laden ailesi ile neoconların ortaklığını kanıtlayan önemli bir uluslararası şirketti. Bu ortaklıkla ilgili ilk işaretler ortaya çıktığında Carlyl gurubunun internet sitesine girdim. Gerçekten de söylenenler doğruydu. Ortaklar arasında bin Laden ailesi, neoconların önde gelenleri bir aradaydılar. Şirketin internet sitesi hızla birkaç günlüğüne kapatıldı ve yeniden açıldığında artık ‘‘temiz’’di. Laden ailesi ise ikiz kulelerin yıkılmasından önce ya da hemen sonra ABD’yi hızla terk etmişler ya da gönderilmişlerdi. Usame’nin bu büyük eyleme girişmeden bir süre önce yattığı hastanede ABD’li yetkililer tarafından ziyaret edildiği de söylentiler arasındaydı. ‘Sivil Cemaat Teşkilatları’ da avlayan hegemonik bir saldırıdır söz konusu olan. Cemaatten topluma geçişin önünü tıkayan tarikatların kravatlısı da, cüppelisi de piyasadadır. Her ikisi de yaygınlaşmaktadır. Yaygınlaşmanın anlamı toplumsal yaşamın her alanında şeriatı referans olarak kabul etmelerinde, ettirmelerinde ve itiraz edenleri de itiraz edemez hale getirmenin yollarını arayıp bulmalarındadır. İnanılmaz gibi geliyor, ama bugün Türkiye’de ikinci bir hukuk yürürlüktedir. Cemaat kendi suçlularını kendisi cezalandırmakta, kurallara uymayanı ‘‘tedip’’ etmektedir. Şeyhin yargısı her şeyin üstündedir. Kaçan kovalanıyor, dokunulamayan karalanıyor. Üstelik yoksul Müslümanların kesesinden beslenme YTL’nin sıfırlarına da sığmamaktadır. Rant büyük olunca kavga da büyüyor. Büyüse de gam değildir. SCT’nin kolu öyle uzundur ki, siyaset görmezlikten gelmekte, yürürlükte olduğu söylenen yasa yığınsallaşmış tarikata uzanamamakta, onları yargıya götürecek olanlar da SCT’nin mensubu değillerse, haklı olarak korkmaktadırlar. Haklıdırlar, işin başı bozuktur çünkü. ??? Sol kitlesini arıyor da bulamıyorsa, tarikatların kucağındaki insanlara, sınıfsal kökenlerine, gerçekte ne istediklerine, neyi aradıklarına bakmalıdır. Sol orada çok sayıda işçi, emekçi, memur, esnaf, çiftçi bulacaktır. Onlar düzenden ve emperyalizmin saldırılarından mustariptirler. Kendilerine şeyhin çevresinde kurtuluş arıyorlarsa, başka yerde inandırıcı bir ses bulamadıkları içindir. Öyledir, çünkü insanoğlu gerçek dünyada yaşar ve gerçek dünya kendisini sıkıp boğdukça sığınacak başka bir umut, başka bir dünya bulmaya çalışır. Gerçekçi yol mücadele etmekse, görev de solundur. Mücadele etmenin yollarını ve gerçeği onlara nasıl göstereceğini biliyorsa kuşkusuz. eposta: guray.oz@cumhuriyet.com.tr Eylül Kuşatma tamamlanmak üzeredir. Sivil Cemaat Teşkilatları’nın (SCT’lerin), tarikatların siyasete sızma harekâtı epeyce mesafe almış, toplumda dini referans almayan, kendini, işini, eylemini ona göre düzenlemeyen kesimler azınlıkta kalmaya başlamışlardır. Gramsci’nin, biraz basitleştirerek söyleyelim, ‘‘sivil toplumun, kültürel hayatı, ekonomiyi, iktidarı, devleti kuşatması’’ şeklinde tanımladığı ‘‘hegemonya kuramı’’ hemen hemen doğrulanmak üzeredir! Şaka bir yana, benzerlik mükemmeldir. Farklı olan yalnızca, toplumu etkileyen, devleti kuşatan, hükümetlerle uyum içinde çalışan, ekonomide çok hızlı bir birikimi sağlayan ve el değiştirmeleri el çabukluğuyla gerçekleştiren ‘‘sivil cemaat hareketinin’’ düzenle, sistemle bir alıp veremediğinin bulunmamasıdır. İtirazları kapitalizme değildir. İtirazları emperyalizme de değildir. Siz bu kesimlerin antiemperyalist söylemlerine bakmayın, cemaatin yürekten alkışladığı bu sözler, Sivil Cemaat Teşkilatları’nın kadroları için şu sıralarda ‘‘telaffuzunda faide bulunan lafı güzaf’’tan ibarettir. Arkada ümmetçilik ve ırkçılık sırıtır. Oysa insanların gerçekten inanmak istediği ne güzel sözlerdir onlar. ??? Sivil Cemaat Teşkilatları’nın, kısaca SCT’lerin yakın dostları arasında bazı Sivil Toplum Kuruluşları (STK’ler) ve her şeyi en iyi bilen, liberalizm ve demokrasi adına, yeniden tarifinde yüksek yarar buldukları laiklik adına ve kuşkusuz ‘‘Allah aşkına’’ konuşan yazarlar bulunuyor: ‘‘Saf vatandaşların toplandıkları, sarık, şalvar, cüppe ile kendilerini toplumdan soyutladıkları bu tarikatları ciddiye almak olur mu efendim!’’ Ama bu kuşatma yalnızca sarıkla, cüppeyle olmuyor. Tarikat sağlam, etkin ve yaygın, cüppe, sarık işin tuzu biberi, göstergesi ve geleceğidir. Milyonlarca yurttaşı etkisi altına alan, çocukları yuva çağında, ilkokul çağında, lise sıralarında ve üniversiteye gitmeye çabalarken dershane kapıların Scurla Türkçe yayımlanacak FRANKFURT (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) Vakfı, Nazi Almanyası döneminde sürgüne giden ve genç Türkiye Cumhuriyeti’ne sığınan, faaliyetlerini burada sürdüren Alman bilim adamlarını konu alan Scurla Raporu’nu (Der Scurla Bericht) Türkçe ve Almanca olarak yayımlama kararı aldı. Yakın Avrupa tarihinin en karanlık döneminde Almanya’dan ayrılıp yeni hayatlarını Türkiye’de kuran Alman bilim adamlarının faaliyetlerini anlatan ve Hitler ajanlarınca izlenmelerini konu edinen Scurla Raporu’nun önemli olduğunu belirten TAM Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen, raporun Türkçe ve Almanca yayımlanmasının iki ülke arasındaki kültürel ilişkilerin geliştirilmesi açısından önemli olacağını vurguladı. Dr. Şen, bugün Almanya’da yaşayan ve bilim alanında katkı yapan binlerce Türk’ün de çok önemli bir görev üstlendiğini belirtti. Dr. Şen, iki ülke arasında başlatılan ‘‘Kültürlerarası Diyalog ve Anlayış için Ernst Reuter Girişimi’’nin, iki toplum arasındaki işbirliğinin arttırılması açısından çok önemli bir rol oynayacağını ve TAM’ın da bu girişime her türlü desteği vereceğini söyledi. Uluslararası uçurtma festivali İstanbul Haber Servisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce Maltepe Sahili’nde düzenlenen ‘‘İstanbul Uçurtma Festivali’’ne çok sayıda yerli ve yabancı, uçurtmalarıyla katıldı. Festivale, İngiltere, Almanya, Japonya ve Hollanda’dan katılan profesyonel uçurtmacıların yanı sıra Türkiye’den de birçok yarışmacı katıldı. Yarışmada, ‘‘en iyi uçurtma’’ dalında birinciliği Serkan Gürken kazanırken, ikinci Erdoğan Küfekçioğlu, üçüncü Hakan Hayran oldu. Yarışmada “en güzel uçurtma’’ dalında balık şeklindeki uçurtma birinciliğe değer görülürken, Türk milli takımı formalarından yapılan “Milli Takım’’ adlı uçurtma ikinci, özel tasarım uçurtma da üçüncülüğü kazandı. Dereceye girenlere para ödülü ve birer plaket verilirken festivale katılanlara ücretsiz olarak 5 bin adet uçurtma ve şapka dağıtıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle