03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EYLÜL CUMA bilim/vaziyet ‘Kırılma dönemindeyiz’ Y ıl 2050. Mert Başarır, yaşamının geri kalan bölümünde ne yapacağına karar veriyor. O güne dek iki farklı meslekte başarılı bir yaşam sürdürmüş olan ve önünde kabaca bir elli yılı daha olduğuna inanan Başarır, ölmeden önce yeni bir mesleğe atılmak istiyor. Öldüğünde 150 yaşlarında olacak ki, bu hiç de fena sayılmaz. Ancak Mert, 60 yaşındaki oğlunun daha da uzun bir ömür sürdüreceğine inanıyor. Mert Başarır’ın yaşadığı dünya, yetişip büyüdüğünden tepeden tırnağa farklı bir dünya. Sanayi ve bilgi çağı artık tarihe karışıp, yerini bu yüzyılın başlarında başlayan biyobilime bırakmış. Mert Başarır’ın çevresi inanılmaz kertede uzun ömürlü, sağlıklı, mutlu ve varlıklı insanlarla çevrili. Bu insanların birçoğu, söz gelimi çok daha keskin duyular, güçlü bellek ya da parlak bir zekâ gibi, doğuştan sahip olduklarından çok daha güçlü yeteneklere sahip. Bu arada yaşlanma süreci de iyice yavaşladı: yüz yaşına merdiven dayayıp da, ellilerinde gösteren, ya da 60 yaşında olup 30 yaşında görünen insanlar var. Ekonomik Forumu’nun Ocak ayında yapılan son toplantısının gündemini oluşturduğu gibi, A.B.D Ulusal Bilim Vakfı ile Britanya’nın Bilim ve Teknoloji Dairesi de bunun beraberinde getireceği sorunları araştırıyor. Başkan Bush’a bile bu konuda ayrıntılı bir rapor sunuldu. İnsanlar oldum olası doğayı dizginlemeye ve hatta onun sınırlarını aşmaya çabalamışlardır. Ne var ki bugüne dek bu yolda harcanan çabalar, yakında gerçekleşeceklerin yanında etkisiz ve güdük kalmaktadır. "Radical Evolution=Radikal Evrim" adlı son kitabıyla herkesin hayranlığını kazanan The Washington Post yazarlarından Joel Garreau da bu konuda,"Tarihte bir kırılma dönemindeyiz. Yüzbinlerce yıl boyunca teknolojilerimiz hep çevreyi değiştirmeyi hedefleyen dışa yönelik teknolojiler oldu. Şimdi insanın kendi içine yönelen, beyinlerimizi, metabolizmalarımızı, kişiliklerimizi ve çocuklarımızı değiştirmeyi hedefleyen bir yığın teknoloji söz konusu," diyor. YAKLAŞAN DEVRİM Bu konuya parmak basan tek kişi Garreau değil. 2002 yılında A.B.D Ulusal Bilim Vakfı tarafından oluşturulan bir araştırma ekibi insan yeteneklerinde "inanılmaz gelişmeler" sağlayacak bilimsel ve teknolojik bir devrimin eşiğinde olduğumuzu öngörmekteydi. Bir yıl sonra Başkan George W. Bush’a kök hücreler ve klonlama gibi konularda önerilerde bulunmak üzere oluşturulan Biyoetik Kurulu halihazırda ya da çok yakın bir gelecekte normal insan işlevini güçlendirmek üzere kullanılabilecek bir dizi teknolojinin listesini sundu. Bu listede genetik mühendislikten yedek beden parçalarına dek uzanan beş geniş alana yer verilmekteydi. Bu teknolojilerin hiç biri açıkça sağlıklı insanların sınırlarını aşmalarına olanak tanımak üzere tasarlanmamıştı. Tasarılar hastalıkların ya da sakatlıkların giderilmesini amaçlamakla birlikte, heyet bunların tümünün "terapi ötesi" kullanılabileceklerinin insan bedeni ve ruhunun normal işlevlerini değiştirebileceklerinin, doğal yetenek ve işlevlerini güçlendirebileceklerinin ayırdına vardı. Heyet ayrıca bu tür teknolojilerin geliştirici bir gizilgüce sahip olması durumunda sağlıklı insanları uç noktalara taşımak üzere uygulanabileceklerini de ilk kez fark edenlerdi. Kimi raporlara göre, A.B.D’deki üniversite öğrencilerinin yaklaşık %10 kadarı dikkatlerini güçlendirmek ve konuya daha iyi odaklanmak amacıyla düzenli olarak Ritalin ya da benzer uyarıcı ilaçlar kullanıyorlar. Uyanık kalmayı sağlayan modafinil (Provigil) kullanımı da her geçen gün artıyor. S ÇOCUKLARA GEÇECEK Kimileri 120 yaşını aşarken, yaşam süresi her geçen gün daha da uzuyor. Hastalıklar da büyük ölçüde tarihe karışmış. Tasarım ürünü bebekler kol geziyor. Kimi bebeklerin genetik özellikleri bile önceden tasarlanmış. Bu özellikler çocuklarına da geçecek. Kafasını boş kestirimlerle yormak Schwartz’a göre bir iş değil. 2006 yılının gerçek dünyasında iş stratejisi uzmanı olarak çalışan bu adam şirketlere geleceğe nasıl hazırlıklı olacakları konusunda önerilerde bulunan bir "senaryo tasarımcısı". Görüşleri insana tıpkı 1950’lerin ayda kentler kurulacağı ya da yemek yerine haplarla besleneceğimiz yolundaki afaki görüşleri gibi teknoütopik bir düş gibi gelse de, insan türünü güçlendirme görüşü her geçen gün daha da ciddi bir boyut kazanıyor. Konu Dünya ON günlerde artan şehit cenazeleri üzerine işbirlikçi basının bu haberleri iç sayfalardan birinci sayfaya taşımasına dikkati çekiyor Bülent Esinoğlu: ‘‘Bunun iki sebebi var. Biri şehit sayısının artışı, ikincisi bu artıştan ötürü halkın yönetime karşı tavrı. Fakat daha da önemlisi orduya karşı halkı kışkırtmak. Yoksa ağababaları ABD’nin bu konuyu çıkmaz ayın son çarşambasına koyduğunu biliyorlar. Yurtseverliklerinden veya PKK sorununun bir an evvel çözülmesinden yana olduklarından değil; meseleyi siyasi platforma çekmek istemelerindendir. Çünkü ABD’nin istediği siyasi çözümdür. Yani federasyon. Başka bir deyişle Büyük Orta Doğu Projesi’nin uygulanması. Şu günlerde başka bir konuyu daha işliyorlar: Vatansızlaştırma. Cenaze törenlerinde şehit ailelerinin ‘Vatan sağ olsun’ sözünden Vatansızlaştırma rahatsız olanlar, bir şehit annesinin ‘Vatan sağ olsun demiyorum’ ifadesinden yola çıkarak ‘Vatan için ölmek meşruiyetini yitiriyor mu’ sorusunu gündeme getiriyorlar. Oysa ‘Çocuğumu bu vatana helal etmiyorum’ sözü bir sonuçtur ve buraya nasıl gelindiğini bilmek gerekir. AB’nin zorlamaları ile uygulanan eğitim programlarına bakarsak bunun nedenlerini görürüz. Ulusal eğitime karşı kurulan cephenin okul kitaplarına nasıl müdahaleler yaptığını görmeden bu konuyu tam anlayamayız. Tarih, felsefe, sosyoloji ve benzeri 190 kitaptan ‘şehit’ ve ‘gazi’ sözcükleri insan haklarına aykırı diye çıkarılmıştır. ‘Önce vatan’ yerine ‘önce insan’ kavramı yerleştirilmek için Batı’nın baskıları ile bütün kitaplar elden geçirilmiştir. Vatan kavramını önceleyen bütün paragraflar kaldırılmıştır. Aslında dertleri insan falan değil; vatan savunmasını güçlü tutan ulusal kimyayı bozmaktı. Batı’nın dayatma projelerini, Türk aydını Türkiye’de eğitimin dibe vurduğunu, ders kitaplarının çok kötü olduğunu, bunların hızla yenilenmesi gerektiği gibi inançlar beslediği için Batı’nın projelerinin uygulanmasına kolaylık sağladılar. Bunun için ‘Ödenekleri, eskiden CIA’nin yaptıklarını şimdi biz yapıyoruz’ diyen Soroz’dan aldılar. ‘Ders Kitaplarında İnsan Hakları Tarama Sonuçları’ çalışmasından somut bir örnek: ‘Vatan için ölürüz, vatan için ne tehlikelere göğüs gerdik, vatan için canımız sağ olsun cümleleri ölümü yücelttiği için insan haklarına aykırıdır.’ Sözün bittiği yere hızla yaklaşıyoruz!’’ Yağmur Ekim NORMAL İNSANDAN “GELİŞTİRİLMİŞ İNSANLAR”A EVRİLİYORUZ C Bir başbakan vardı canı sıkılan: Tezkere çıktı sıkıntı bitti. Turkaskerim! 17 Medyada haber sıralaması: 1 Lübnan’a gidecek asker. 2 Güneydoğu’dan gelen şehit! Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Yatış İzzet Özdamar: ‘‘Evet, yan gelip yatıyorlar ama Recep’in sandığı gibi değil; toprağın iki metre altında, yüzü kıbleye dönük yatıyorlar!’’ Diyet T Viagra: Eğlence hapı Bu arada Viagra eğlence niyetine alınan bir ilaca dönüştü. Yaralanma ve zedelenmelerin giderilmesi amacıyla geliştirilen yöntemlere dayanan estetik cerrahi bugüne dek hiç bu denli yoğun uygulanmadı ve toplumca kabul görmedi. Performansı geliştiren maddeler profesyonel spor dünyasının vazgeçilmez unsurlarından biri durumuna gelirken, üreme teknolojileri de terapiyle güçlendirme arasındaki sınırı belirsizleştiren boyutlara ulaşacak biçimlerde uygulanmaya başlandı. Söz gelimi, IVF yöntemiyle bebek sahibi olan anababalar ideal aileyi oluşturmak için embriyonlarda cinsiyet seçimine gitmeye başladılar. Garreau tüm bu gelişmelerin aynı düzeni izlediğine dikkat çekerek,"İlk etapta hasta insanların iyileştirilmesi amacıyla geliştirilen tüm bu yöntemler giderek sağlıklı insanlara uygulanmaya ve sonunda serüven peşinde olanların isteklerini karşılamaya başladı," diyor. Serüven peşinde koşanları daha bir yığın yöntem bekliyor. Bilişsel yetileri geliştirip insanları uyanık tutmaya, dikkatini toplamaya, belleğini güçlendirmeye, karar alma ve tasarlama sürecini kolaylaştırmaya yarayan kırkı aşkın ilaç geliştiriliyor. Yaşlılıkbilimi uzmanları artık ortalama insan ömrünün belirgin biçimde arttırılması için doğrudan yaşlanma sürecine müdahale edilebileceğine inanıyorlar. ÖNGÖRÜ ZORLUĞU Retina implantları, felçliler için iletişim aygıtları ve hatta bellek protezleri gibi beyinmakine arayüzlerinde kaydedilen hızlı gelişmeler normal işlevi geliştiren sinirsel implantların da gerçek olabileceği yönünde ipuçları veriyor. Genetik mühendislik ve gen terapisindeki gelişmeler çok kısa bir gelecekte kendi genetik dizgemizi yeniden oluşturabileceğimizi ortaya koyuyor. Garreau sonucun kaçınılmaz olduğuna inanıyor ve,"Burada uzak bir gelecekte gerçekleşecek bir düşten söz etmiyoruz. Tüm bunlara şimdiden tanık oluyoruz," diyor. Ulusal Bilim Vakfı’na göre insan yeteneklerini geliştiren teknolojiler topluca nanobiyoinfokognonanobilim, biyoteknoloji, IT ve bilişsel bilim olarak biliniyor. Bu teknolojilerin şimdiden yapabildikleri bile insana inanılmaz geliyorsa, 2030 yıl sonrası için öngörülenlere akıl erdirmek bile güç gelebilir. Bunun nedeni söz konusu teknolojilerin üssel bir hızla gelişmesinden kaynaklanıyor. Bir başka deyişle, bu teknolojilerin sunduğu çözümler birkaç ayda ikiye katlanıyor. Bu gelişme ilk bakışta doğrusalmış gibi görünse de, giderek daha kısa zaman dilimlerinde çarpıcı kazançlar sağlamaya başlıyor. BENZERSİZ BÜYÜME Teknolojideki üssel büyümenin en çarpıcı örneğini, seçilen ölçüt ne olursa olsun, hesaplamadaki performansın yaklaşık her 18 ayda bir iki katına çıktığını öngören Moore yasası oluşturuyor. Bilgisayar endüstrisi son 40 yıldır Moore yasasına uyum gösteriyor ve o günden beri herhangi bir sapma olmadığı görülüyor. Bu da bilgisayar gücünde 100 milyon katı aşkın bir gelişme kaydedildiği anlamına geliyor. Bilgisayar gücündeki üssel gelişme başka teknolojilerde de benzer bir büyümeye yol açıyor. Örneğin, DNA’daki tek bir harf dizgesini belirlemenin bedeli 1990 yılından bu yana her 23 ayda bir yarı yarıya azaldı. HIV genomunu belirlemek 15 yıl alırken, SARS dizgesi 31 günde çözüldü. A.B.D’de nanoteknoloji alanındaki patent sayısı da 1990’dan beri yaklaşık iki yılda bir iki katına çıktı. Bu listece böylece uzayıp gidiyor. Büyümenin karşılıklı güçlendirilmesi olayın yalnızca yarısı. Ulusal Bilim Vakfı bir başka önemli eğilimin de göz önünde tutulması gerektiğine dikkat çekiyor. "Yaklaşma" adıyla bilinen bu ikinci eğilim farklı teknolojiler gelişirken aralarındaki sınırın da giderek belirsizleştiği ve bunların eninde sonunda "doğanın bütünlüğü" ilkesine dayanan tek bir bilim altında birleşeceği görüşünden kaynaklanıyor. DÖNÜŞÜME UĞRAYAN YAŞAM Başta Kurzweil Technologies şirketinden Ray Kurzweil olmak üzere, kimi gelecekbilimciler üssel gelişme ve teknolojik yaklaşmanın sonunda "tekilliğe", değişimin insan yaşamında geriye dönüşü olanaksız bir dönüşüme neden olacak hız ve yoğunlukta yaşandığı bir döneme yol açacağına inanıyorlar. Böyle bir dönem yaşanmasa bile, üssel gelişmenin 2030 yıl içinde teknolojide inanılmaz gelişmelere yol açacağına kesin gözüyle bakılıyor. İnsanın bakış açısından, bu durum kendi biyolojimiz üzerinde bile sınırsız bir güce sahip olacağımız, hastalıkları sona erdirebileceğimiz, acı ve sancıları dindirebileceğimiz, güzellik, spor ve zekada akılalmaz boyutlara ulaşıp yaşlanma sürecinin bile önüne geçebileceğimiz anlamına geliyor. Trinity College biyoetik uzmanlarından James Hughes,"Tıpkı bizlerin pleistosen çağı insanların yaşamlarına baktığı gibi, torunlarımız da bizim yaşamlarımıza acıyarak bakacaklar," diyor. Çoğu kişi için böyle bir geleceğe yakında kavuşmamız olanaksız. Öyle olması hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü, insanı geliştiren teknolojiler yüreğimizin derinliklerinde yatan kimi arzularımızı yerine getirmeyi vaat ediyor. Ömrünüze bir elli yıl daha katan, üstelik Schwarz’ınki gibi sağlıklı ve daha iyi bir ömür vaat eden bir öneriyi kim geri çevirebilir ki? ÜRKİYE’NİN bir zamanlar yine Amerika’nın baskısıyla Kore’ye asker göndermesi ve evlatlarını dünyanın öteki ucunda yitirmesi üzerine Nâzım Hikmet’in dönemin Başbakanı Adnan Menderes’e seslendiği bir şiiri vardı: Diyet. Büyük Usta’nın Diyet şiiri şu günlerde yeniden gündemde; elden ele, ekrandan ekrana dolaşıyor. Ancak bir farkla... Dizelerde adı geçen şahıslardan ‘‘Adnan Bey’’i ‘‘Recep Bey’’ ve Eisenhower’ı da George W. Bush okumak gerekiyor: Okuyalım: ‘‘Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,/ iki gözünüzle bakarsınız,/ iki kurnaz,/ iki hayın,/ ve zeytini yağlı iki gözünüzle/ bakarsınız kürsüden Meclis’e kibirli kibirli/ ve topraklarına çiftliklerinizin/ ve çek defterinize. Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,/ iki elinizle okşarsınız,/ iki tombul,/ iki ak,/ vıcık vıcık terli iki elinizle/ okşarsınız pomadlı saçlarınızı,/ dövizlerinizi,/ ve memelerini metreslerinizin. İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,/ iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,/ iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower’in,/ ve bütün kaygınız/ iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri/ halkın tekmesinden korumaktır. Benim gözlerimin ikisi de yok./ Benim ellerimin ikisi de yok./ Benim bacaklarımın ikisi de yok./ Ben yokum./ Beni, üniversiteli yedek subayı,/ Kore’de harcadınız, Adnan Bey. Elleriniz itti beni ölüme,/ vıcık vıcık terli, tombul elleriniz. Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan/ ve ben al kan içinde ölürken/ çığlığımı duymamanız için/ kaçırdı bacaklarınız sizi arabanıza bindirip. Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,/ ölüler otomobilden hızlı gider,/ kör gözlerim,/ kopuk ellerim,/ kopuk bacaklarımla peşinizdeyim. Diyetimi istiyorum Adnan Bey,/ göze göz,/ ele el,/ bacağa bacak,/ diyetimi istiyorum,/ alacağım da. Nâzım’ın öngörüsü doğru çıktı. Adnan Bey’in sonu epey dramatik oldu. ‘‘Ama demokratik değildi’’ diyenler olabilir! Onlara ‘‘hangi demokrasi’’ diye sormalı: Amerika’nın bugün de kullandığı ihraç fazlası demokrasi mi?.. Kına Anıl Öçal: ‘‘Evladını ellerine kına yakıp askere gönderen anneler, ABD’den gelecek kınayı yakmak için uygun birinin müsait bir organını aramaktadır!’’ Halk Işık İşgüden: ‘‘Sıkma başı halkoyuna sunmak isteyenler Lübnan’a asker göndermeyi de halka sorsalardı ya!’’ Kofti Gülhan Elmas: ‘‘Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolü konusundaki Kofi Annan politikaları, kendileri gibi koftiden!’’ ULUSLARARASI BELGESEL FİLM FESTİVALI Savaşa karşı belgesel B elgesel Sinemacılar Birliği’nin sekiz yıldır İstanbul’da düzenlediği “Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali” bu yıl dokuzuncu yılını kutluyor. 29 Eylül5 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek festivalin bu yılki teması, Ortadoğu’daki saldırıya bir protesto niteliğinde. Üstelik de Türkiye’de ve dünyada ses getiren önemli yapımlarla; Jenin Jenin, Gitmo, Mana, Smiling in a War Zone, An Ordinary Family, Tobacco Girls, Screaming Man... Amaç, insanları, hayatları felç eden savaş gündemine karşı, filmlerin gücüne inanmaya davet etmek. Yerli ve yabancı birçok belgeselcinin katıldığı festivalin bir de sürprizi var: Jan Vrijman Filmleri Özel Gösterimi. DÜNYANIN EN ÖNEMLİ BELGESEL FİLM FESTİVALİ Bu kapsamda, Hollanda’nın Amsterdam kentinde gerçekleştirilen dünyanın en önemli belgesel film festivali International Documentary Film Festival of Amsterdam kurucularından Jan Vrijman anısına kurulan Jan Vrijman Fonu’nun desteklediği filmlerden ilginç bir seçki sunulacak. Diğer bir ilgi çekici bölüm de; “full frame”... ABD’nin en büyük belgesel film festivali bünyesinde kurulan Full Frame Enstitüsü ve Belgesel Sinemacılar Birliği’nin kültürel değişim projesi kapsamında altı Türkiyeli ve Amerikalı yönetmen günün farklı zamanlarını konu alan kısa filmler üretti. “Zaman Parçası” adlı filmin ilk gösterimi yapılacak. Yabancılık ve göç öykülerini anlatan; “evden uzakta”, dünyanın gündemine değinen “dünya hali/ahvali”, yapımı henüz tamamlanmış; “dumanı üstünde”, genç yönetmenlerin ilk ürünlerinden oluşan; “ilk filmler/genç filmler”, kişisel hikâyelerin anlatıldığı “herkesin bir öyküsü var”, festivaldeki bölümlerden.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle