Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 ALMANYA BİTKİN FRANSA ÇEKİNGEN İNGİLTERE YENİ MACERA İSTEMİYOR C H strateji ATİNA’DAN MURAT İLEM CUMOK’lar yazıyı okuyunca belki biraz hayret edecek, belki de biraz sinirlenecekler. Ancak ben onların da okumasını istedim. Bakın Türkiye ile ‘‘dost’’ olmak isteyen bir Yunan, bu konudaki ‘‘güzel’’ duygularını nasıl dile getiriyor. Aslında bu yazıyı tam olarak yayınlamak isterdim, fakat bu köşedeki yerimizin sınırlı olması nedeniyle içinden bazı paragrafları almak zorunda kaldım. Zannetmeyin ki yayımladığım ‘‘tam’’ çeviriler içinde düşmanlık saçan satırlardan cımbızlanmıştır. Hayır, yazının tamamı aynı doğrultudadır. İşte size 3 Eylül tarihli ‘‘Apoyevmatini’’ gazetesinde ‘‘Kostas Valetas’’ imzasıyla yayımlanan ‘‘TürkYunan Dostluğu’’ başlıklı yorumdan bazı paragraflar. ??? ‘‘TürkYunan dostluğuna taraftarız. Ancak, komşu Türk halkıyla ve küçük Asya’da (Anadolu) yaşayan baskı altındaki çok sayıda azınlıkla da dostluk taraftarıyız. Kürtlerle (20 milyon), Ermenilerle, Türkmenlerle, Çerkezlerle, Süryanilerle, etnik lisanlarının kullanılması bile yasak olan ‘’çileli‘‘ halklarla dostluk taraftarıyız. Türk ve Yunan halklarının alıp veremedikleri hiçbir şeyleri yok. Anlaşmazlıklarımız, kendilerini Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçıları olarak gören, militarist ve neofaşist Kemalist (özellikle TSK’nın subayları) düzenle. Anlaşmazlıklarımız, geçmişe özlem duyanlarla, birkaç asır için Libya’dan Kafkasya’ya, İran Körfezi’nden Viyana’ya kadar egemen olmayı başaran ‘’gaddar (barbar)‘‘ dönemin özlemini çekenlerle. Hareketlerinin bilincinde olmayan (kendilerini kaybetmiş) militaristlerle. Bir AB üyesi devletin (Kıbrıs ) topraklarında kırk bin kişilik yasa dışı ordu bulunduran yayılmacılarla. Kıbrıslı Türkler, yani Müslüman Kıbrıslılar bile, Türk işgalinden dolayı dayanılmaz şekilde acı çekiyorlar. Tabii ki, işgal altındaki bölgede büyük bir inşaat faaliyeti içinde ve kısmen Rum parasıyla yaşıyorlar. Kıbrıslılar (Rum kesimi), yiyecek, giyecek, benzin al EYLÜL CUMA AB küresel aktör olamıyor MELEK KIRMACI izbullah’ın iki İsrail askerini kaçırmasına karşılık olarak İsrail’in yürüttüğü asimetrik savaşta kazanan tarafın kim olduğu tartışıla dursun, Lübnan’daki krizin çözümüne yönelik henüz somut bir adım atılamadı. BM Güvenlik Konseyi’nin savaşın başlamasından uzunca bir zaman sonra alabildiği 1701 sayılı karar, "İsrail ve Hizbullah arasındaki çatışmanın durdurulması" amacıyla Lübnan’da görev yapmakta olan barış gücünün güney Lübnan’a genişletilmesini ve bu güce bağlı asker sayısının 15.000’e çıkarılmasını öngörüyor. Ancak kararın alınmasından bu güne kadar geçen sürede "patlama tehlikesi" altındaki ateşkesin korunmasına yönelik ilk aşamada, öngörülen, 7500 asker henüz konuşlandırılamadı. BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Avrupa’dan, Lübnan’daki barış gücü misyonuna en üst düzeyde katılmaları yönündeki, talebine AB’nin verdiği yanıt birliğin ortak dış ve güvenlik politikasındaki başarısızlığının bir yansıması. 25 Ağustos’ta gerçekleştirilen olağanüstü toplantı öncesinde Avrupa devletlerinin Lübnan’daki barış gücü misyonuna katılım konusundaki kararsız açıklamaları "Yaşlı Avrupa"nın küresel bir aktör olmaktan çok uzak olduğunu gösterir nitelikte. BARIŞ GÜCÜNÜN ‘BELKEMİĞİ’: AB 2003’te AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana’nın kaleme aldığı "Avrupa Güvenlik Stratejisi"nde savunmaya 160 milyon Euro’dan daha fazla pay ayıran birliğin uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasında BM’yi desteklemesi gerekliliğine değiniliyor. Bu doğrultuda izlenecek daha aktif, daha tutarlı ve daha kabiliyetli bir dış politikanın AB’yi küresel bir aktör olmaya taşıyacağı vurgusu yapılıyor. Daha tutarlı bir dış politika, birlik üyesi devletlerin bireysel dış politikalarında da ortak bir tutum izlemesini gerekli kılıyor. Ne var ki daha tutarlı bir dış politikanın Lübnan krizinde izlenemediği açık. Fransa’nın, İran sorununda olduğu gibi Lübnan krizinde Javier Solana’ya birlik adına özel yetki verilmesi konusundaki talebinin, gerek güvenlik kaygısı gerekse dış politika alanında üye devletlerin ulusal egemenliklerinden ödün vermek istememeleri nedeniyle diğer üyelerce soğuk karşılanması tek sesli bir dış politika izlenemediğinin bir göstergesi. Geleceğini, küresel bir siyasal aktör olmakta gören AB, İsrail’in Lübnan’a karşı yürüttüğü 34 günlük savaşta etkin bir rol oynayamadı. Krizle nasıl başa çıkacaklarını bilemeyen birlik üyeleri savaşa karşı tepki göstermekte geç kaldıkları gibi savaşta yaşanan sivil ölümler karşısında yalnızca duydukları üzüntüyü ve şaşkınlığı dile getirmekle yetindiler. 30 Temmuz’da İsrail’in Kana bombardımanı sonrasında birliğin dışişleri bakanlarını bir araya getiren Brüksel’de gerçekleştirilen olağanüstü toplantı, dönem başkanı Finlandiya’nın bir girişimi olmayıp uluslararası sorumluluk üstlenmek istediFransa ile Portekiz’in ısrarının bir sonucuyğinin bir göstergesi olarak yorumlandıysa du. Toplantıdan çıkan karar ise yalnızca "kıda bu durum birliğin ortak bir dış politika iznama" idi. Saldırılar karşısında İngiltere leyemediği gerçeğini örtmüyor. AB’nin LübBaşbakanı Blair ve Almanya Şansölyesi nan’da üstleneceği rol, AB Komisyonu BaşMerkel, İsrail’i "derhal" ateşkese davet etkanı Jose Manuel Barroso’nun belirttiği mek yerine taraflar arasındaki çatışmanın üzere AB’nin küresel aktörlüğünün bir ka"mümkün olan en kısa sürede" sona ermenıtı olduğu görüşüne inanmak safdillik olur. sini umduklarını belirtmekle yetindiler. Avrupa’nın barış gücünün belkemiğini oluşLübnan’da yaşanan kriz karşısında birlituracağı gerçeği ise yalnızca sayısal bir heğin üç itici gücü arasında yaşanan görüş saplamanın basit bir sonucu. Sayısal nicefarklılıkları AB’nin tek sesli hareket edemelik çoğunluk barış gücü misyonunda AB’ye mesinin bir nedeni olarak görülebilir. Manayrıcalıklı bir rol vermiyor. Nihayetinde BM dası altında 19201943 yılları arasında Lübçatısı altında gerçekleştirilecek görevin tanan’ı yönetmesi nedeniyle bu ülke ile özel nımı BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı bir ilişkisi olan Fransa, Lübnan’da yaşanan kararı ile belirlenmiş durumda. Yani gerçekkrizde İsrail’in güvenlik ihtiyacını anlayışla leştirilecek görev, Avrupa Ortak Güvenlik karşılamakla birlikte İsrail’in yürüttüğü oranve Savunma Politikası ile tanımlanmış bir tısız güç kullanımı karşısında acil bir ateşoperasyon değil. kes önerisinde bulunmuştu. 1978’den bu "Avrupalıların konuşmaya hazır ama yüyana Lübnan’da görev yapan barış gücü rümeye hazır olmadığı" yönündeki BBC birliği UNIFIL’in şu anda komutasını yürüWorld Today programının yorumu Avruten Fransa, 1983’te Hizbullah’ın Beyrut salpa’nın Lübnan krizinin çözümüne yönelik dırıları sonucunda 58 askerini yitirdiğinden, yürüttüğü dış politikanın başarısızlığını özetLübnan’da BM çatısı altında yürütülecek leyen bir ifade. Her ne kadar Brüksel’deki çokuluslu gücün görev tanımı ve yönergetoplantının ardından Avrupa devletlerinin sindeki belirsizlik nedeniyle çokuluslu gügöndereceği asker sayısı barış gücünün sace katılım konusundaki kararını geciktirdi. yısal çoğunluğunu oluşturuyorsa da şu Almanya, Hizbullah’ın İsrail askerlerini kagünlerde Lübnan’da konuşlandırılmaya çırmasına karşılık olarak İsrail’in meşru mübaşlanan gücün görev yönergesinin henüz dafaa hakkı olduğunu kabul etmekle birlikbelli olmadığı göz önünde bulunduruldute iki taraf arasında gerçekleştirilecek bir ğunda, Avrupa’nın Lübnan’da gerçekleştiateşkesi destekledi. Ancak çokuluslu barış receği misyonun başarılı olması zor görügücüne katılma konusunda tereddütlü. Afnüyor. Hele ki İsrail, bölgeye barış gücü birganistan, Balkanlar ve Kongo’daki görevliklerinin ve Lübnan ordusunun konuşlanleri nedeniyle Alman ordusunun bitkin oldudırılmasını takiben Annan’ın ablukayı kaldırğunu belirten Merkel, Lübması yönündeki talebini reddetmişken. nan’a asker göndermek istemiyor. Irak Savaşı’ndan dolayı bir hayli zor günler yaşayan Blair, kendilerinin yeniden çizmek istediği Ortadoğu haritasında Lüb1992: NATO çatısı altında Batı Avrupa Birliği (BAB) nan’da konuşlandırılacak Petersberg hedeflerini* kabul etti. barış gücüne ülkesinin ka1997: Amsterdam Anlaşması ile AB, Petersberg tılmayacağını açıkladı. hedefleri temelinde Ortak Güvenlik ve Savunma Kofi Annan, uluslararası Politikası’nın çerçevesini çizdi. barış ve güvenliği tehdit 1998: Fransa ve İngiltere arasında yapılan St. Malo eden bu kriz karşısında AvDeklarasyonu ile NATO’nun görev almadığı rupa’nın sorumluluk üstlenuluslararası krizlere müdahale edilmesi, bu mesi yönünde ısrar ederken doğrultuda birliğin özerk hareket edebilme İtalya’nın 3000 asker gönkapasitesini kullanabilmesi için gerekli donanıma dermeyi taahhüt ederek basahip olması kararına varıldı. rış gücü komutasına talip 1999: Helsinki Zirvesi’nde "Ana Hedef" belirlendi: olması, Ortadoğu’dan çeBu hedefe göre 2003 kilen ancak Kıbrıs’ta statüyılına kadar Petersberg sünü güçlendirmeye çalıhedeflerini şan Fransa için sürpriz bir gerçekleştirebilmek açıklama oldu. Önceleri üzere 60.000 kişilik göndereceği asker sayısını askeri birliğin 400 olarak açıklayan Franoluşturulması, bu sa’nın 1600 asker daha birliğin 60 gün içinde gönderme kararı, birlik kriz bölgelerine üyeleri arasındaki rekabeti yerleştirilmesi ve bölgede göstermesi bakımından en az bir yıl kalabilmesi önemli. hedeflenmiştir. 25 Ağustos’ta Annan’ın 2003: Avrupa Güvenlik da katıldığı olağanüstü zirStrateji’sinin kabulü veden çıkan karar, Annan 2004: Brüksel tarafından Avrupa’nın Zirvesinde "Ana Hedef 2010" belirlendi: Bu hedefe göre Birlik, 2010 yılı itibariyle AB Anlaşması çerçevesinde kriz yönetimi operasyonlarında çevik ve kararlı hareket edebilme kapasitesine ulaşabilmesi kararına varıldı. * Petersberg hedefleri: insani yardım ve AB’ye bölgeye 7 bin asker kurtarma göndermeyi taahhüt edefaaliyetleri, cek kadar siyasi baskı yabarışı koruma pabildi. operasyonları, Aslında hepsi bir oyunkuvvet dan ibaret; 190’dan fazla kullanımını da irili ufaklı ülke ve bir süper içeren kriz gücün oynadığı bir oyunyönetimi ve dan... barışın tesisi. Elbette birkaç ülkenin askerleri daha Lübnan’da konuşlanacak. Kanada, İrlanda, Finlandiya ve belki de İsviçre bölgeye asker gönderecek. Ama şu yadsınamaz bir gerçek ki, mavi berelileri Lübnan’a götürenler, yani asıl aktörler, Akdeniz bölgesinde çıkarları olanlar. Örneğin barış gücüne komuta etmeyi kabul eden İtalya, ‘Akdeniz bölgesinde oynanan oyunda ben de varım’ diyor. Keza Fransa da bölgede elini güçlendirmenin peşinde. Almanya’nın asker sevkiyatına hazırlanması da kendi çıkarları doğrultusunda bir hamle. ‘Ulu Beşler’e, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerine yakın olmak isteyen, Güvenlik Konseyi’nde veto hakkının hayalini kuranlar bunun için ya Afganistan’da ya da Lübnan’da mesai harcamalı. Nitekim her ülke, BM kararlarının veya BM’deki blokları desteklerken, kendi çıkarlarını kolluyor. Zaten aksini düşünmek gerçekçi bir tutum olmazdı. Hal böyle olunca, BM’nin işlemesi üye ülkelerin çıkarların dengelenmesine, ortak paydalarda buluşmaya özen göstermeleriyle mümkün. Soğuk Savaş döneminde böyle bir tutumun sergilenmiyordu: Doğu ve Batı blokları karşılıklı vetolarla karar çıkarılmasını engelliyordu. Şimdiyse, yani terörle mücadele döneminde, ABD, BM dışında istediği gibi at oynatıyor, konsensüse yanaşmıyor dahi. Çatışma, diplomasiden önce geliyor. Washington, BM’yi etkisiz kılıyor. Bu nedenledir ki Irak, Lübnan ve İran’daki krizler daha da tırmanacak; ABD’nin buralara yerleştirdiği saatli bombalar günün birinde patlayacak." Rainer Sütfeld Dostluk yazısı! mak için, hatta arabalarının lastiğini değiştirmek için bile ‘’işgal‘‘ bölgesine (KKTC) gidiyorlar. Kıbrıslılar vatanseverdir. Ulusumuzun namusunu kurtaran ‘’Cumhurbaşkanı Papadopulos’un‘‘ vatansever olduğu gibi. Aşağıdaki nedenlerden dolayı Türkiye hiçbir zaman AB üyesi olmayacaktır, çünkü: 1 Türkiye Avrupa devleti değildir. 2 HelenRoma geleneğine dayanan Avrupa medeniyetiyle hiçbir ortak yanı yoktur. 3 Cumhuriyet değil, sadece katı otoriter askeri bir toplumdur. 4 İnsan haklarına saygısı yoktur, azınlıklara baskı yapılmaktadır. 5 Suriye, Irak, Ermenistan, Kıbrıs, Yunanistan ve Bulgaristan’a karşı saldırgan bir politika izlemektedir. Diğer bir ifadeyle, tüm komşularına karşı saldırgandır. 6 Musul bölgesini ve Kuzey Mezopotamya’nın petrol zengini topraklarını işgal etmek için Irak’a girmekle tehdit etmektedir. 7 Bir AB üyesi olan ‘’Kuzey Kıbrıs’ın‘‘ toprağını yasa dışı olarak işgal altında tutmaktadır. 8 Yaşam seviyesi ve ekonomisi, Avrupa’nın ortalama seviyesinin önemli ölçüde altındadır vs. Kemalist subaylar ve benimsedikleri Pantürkizm, bölgede istikrar ve barış için tehlike oluşturuyor. Türkiye’nin düzeni, ülkenin demokratikleşmesine ve AB’ye katılımına karşıdır. Bu gerçekleştiği takdirde, bu düzen, imtiyazlarını, egemenliğini kaybedecek. Türk askeri yönetimi, saldırganlığından hiçbir zaman vazgeçmedi, taleplerini azaltmadı, Kıbrıs ile ilişkilerinin düzelmesi yönünde en ufak bir adım atıp taviz vermedi...’’ ??? Dostluktan yana olan bir Yunan’ın güzel (!) satırları işte böyle uzayıp gidiyor. Aşırı milliyetçi ve düşman olanların yazılarını, varın siz tahmin edin! murilem@otenet.gr AB’ nin küresel güç olamadığı uzun süredir yakınılan bir konu. Lübnan’da yaşanan krizde AB çok istemesine karşın iç mücadele ve farklı yaklaşımlar nedeniyle istendiği gibi etkin olamadı. AGSP REHN’DEN TCY UYARISI Babacan Brüksel’de ELÇİN POYRAZLAR BRÜKSEL Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasında Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik farklı seçenekler olduğunu ve bunların hiçbirini dışlamadıklarını söyledi. Belçika hükümeti ve AB ile temaslarda bulunmak üzere Brüksel’de bulunan Babacan, Kıbrıs sorununun Avrupa Adalet Divanı’na taşınmasına yönelik olarak ‘‘Kesinlikle olmaz dediğimiz bir yaklaşım yok’’ dedi. Genişleme Komiseri Olli Rehn ile görüşmesinin ardından basına konuşan Babacan, Kıbrıs’la ilgili AB Komisyonu’ndan gelen farklı seçenekler olduğunu, ‘‘kırmızı çizgiler geçilmediği sürece hiçbir seçeneğe baştan hayır demeyeceklerini’’ söyledi. Babacan teknik düzeyde farklı senaryoların getirildiğini ancak bu seçeneklerin siyasi düzeye çıkabilmesi için ayrıntıların somutlaşması gerektiğini söyledi. Eylülaralık döneminin Türkiye için önemli olduğunu belirten Babacan AB’nin İlerleme Raporu’ndan önce siyasi reformlarda ilerleme kaydetmek istediklerini söyledi. Rehn’in Babacan’a Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesine yönelik uyarılarda bulunduğu öğrenildi. Türkiye’nin reform sürecini hızlandırması gerekliliğine değinen Rehn, 9. Reform Paketi’nin Meclis’te kabul edilmesinin İlerleme Raporu’na olumlu yansımaları olacağını söyledi. Rehn dini azınlıkların haklarının sağlanmasının önemini vurguladı. 28.08.2006 DEUTSCHE WELLE: Çatışma diplomasiden önce geliyor , Lübnan’a yaklaşık 7 bin asker göndermeyi taahhüt etti, AB ancak barış gücü içinde askerlerin ve görevlerin dağılımı BM yetkililerinin başını ağrıtıyor. Bu sorunlarla birlikte, BM içindeki ihtilaflar da yeniden gün yüzüne çıktı. Nitekim BM içinde hizipleşmelerin olduğu, çıkar çatışmalarının yaşandığı biliniyor. Rainer Sütfeld’in yorumu: "BM iddia edildiği gibi dünya halklarının çıkarlarını koruyan, devletlerüstü bir örgüt değil. BM, daha kurulurken ciddi sorunlar, çıkar çatışmaların yaşandı. Ancak o zamanlar ABD henüz BM ülküsüne inanıyordu. Peki bugün durum ne? En yakın örnek olarak Lübnan krizine bakalım: Süper güç ABD, 30 gün boyunca BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın barış çağrılarının Güvenlik Konseyi’nden karar olarak çıkmasını engelledi. Yani ABD, Lübnan operasyonu sırasında açıkça taraf tuttu. Sudan’ın Darfur bölgesinde şiddet üç yıldır devam ediyor. 200 bin kişi hayatını kaybetti, iki milyon kişi göçe zorlandı. BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip iki ülke, ekonomik çıkarları nedeniyle Güvenlik Konseyi’nin Darfur krizine el koymasını engelliyor. Pekin ve Moskova, ticaret ortakları Hartum yönetimini koruyup kolluyor. Benzeri çıkar çatışmaları BM’de istisna teşkil etmiyor. Güvenlik Konseyi’nin çıkardığı kararlar da çoğu zaman etkisiz kalıyor. Yine de BM, Lübnan’da silahları susturmayı başardı. Ve bölgede konuşlanacak barış gücünün görev tanımının belirsizliğine rağmen, BM, ‘Batı nükleerde çifte standartlı’ GAMZE ERBİL HAVANA Küba’nın başkenti Havana’da süren Bağlantısızlar doruğunda konuşan Küba Dışişleri Bakanı Felipe Perez Roque, katılımcı ülkelerin, İran’ın barışçı nükleer programına destek vereceklerini söyledi. Roque, bu konuda ABD ve diğer Batılı ülkeleri ‘‘çifte standart’’ uygulamakla suçladı. Nükleer silahlara karşı olduklarını belirten Roque, ‘‘Ama aynı zamanda nükleer güçlerin ikiyüzlülüğüne de karşıyız’’ dedi. Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC), Bağlantısızlar doruğuna bir mektup göndererek, iç savaşın sona erdirilmesi için bir yol bulunması çağrısı yaptı. Açıklamada, ‘‘kesin bir barışı amaçlayan önerileri sunacak ve iç savaşı sona erdirecek heyetleri kabul etmeye hazır oldukları’’ da belirtildi. Örgüt, Kolombiya Devlet Başkanı Alvaro Uribe’nin Putumayo ve Caqueta vilayetlerini askerden arındırması halinde hükümetle barış görüşmelerine başlamaya niyetli olduğunu da yineledi. Kolombiya’da yaklaşık 40 yıldır süren çatışmalarda, yılda ortalama 3 bin kişi yaşamını yitiriyor. Gelecek 3 yıllık dönemde Bağlantısızlar’ın başkanlığını yürütecek olan Küba, ABD’nin ekonomik ve askeri hegemonyasına karşı ortak direniş gerekliliği üzerinde duruyor. Uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde güç kullanımı ve tek taraflılığın yanı sıra, neoliberalizme karşı bağımsızlık da doruğun önemli gündem maddelerinden biri.