03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 TÜRKİYE’DEN GERÇEKLEŞEN GÖÇÜN ‘BEYİN GÖÇÜ’ NİTELİĞİ AŞILMASININ ÖNEMLİ BİR SONUCU: Eğitimde Türkler önde ürkler arasında üniversite mezunlarının oranı yüzde 42’yi aşarken master ve daha üst derecesi olanların oranı yüzde 23’ü buluyor. Türkler arasında lise diploması bulunmayanların oranı ise sadece yüzde 21. merika’da yaşayan Ermenistan, Türkiye ve Yunanistan doğumluların eğitim seviyelerini kıyasladığımızda, en eğitimli kitle olarak Türklerin öne çıktıkları görülmektedir. Türkler arasında üniversite mezunlarının oranı yüzde 42’yi aşarken master ve daha üst derecesi olanların oranı yüzde 23’ü buluyor. Türkler arasında lise diploması bulunmayanların oranı ise sadece yüzde 21. Türklerden sonra en eğitimli grup olan Ermenilerde de lise diploması olmayanların oranı Türkler ile aynı: Yüzde 21. Buna karşın üniversite diploması taşıyanların oranı yüzde 27’yi buluyor. Üç grup içerisinde en düşük eğitimliler olan Yunanlılar içerisinde lise eğitimini tamamlamamışların oranı yüzde 40. Üniversite mezunu olanların oranı ise yüzde 20’nin altında kalıyor. Türklerde eğitim seviyesinin bu derece yüksek olmasının nedeni, 1960’lardan itibaren gerçekleşen Türk göçünün, ‘‘beyin C dizi ESİNTİLER ZEYNEP ORAL EYLÜL CUMA Yak laşırken alacak. Özdem Petek’i dinliyorum: ‘‘Geçen ay, Barcelona Belediye yetkilileri ve sanat kurumlarıyla toplantılar yaptık. BM’nin ‘Kültürlerarası Diyalog’ projesinin yürütücülüğünü üstlenen iki ülkeyi (İspanya ve Türkiye’yi) buluşturan çok işlevsel bir proje olarak değerlendirdiler. En ilginç anı Nice Belediyesi’nde yaşadık: Nice Belediye Başkan Yardımcısı Bernard Asso, yaptığımız görüşmede: ‘Biz Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine karşıyız. Ama, bu konuda bir açık kapının var olması için bu proje çok iyi bir fırsat. İlk kez Türkiye’den gelen bir projeye olumlu bakıyoruz’ dedi. Napoli’de, belediye yetkilileri kentin tüm olanaklarını seferber etmeye hazır olduklarını söylediler. Gösterdikleri mekânlar arasında, görkemli opera binası Teatro di San Carlo da var.’’ DÖRT ELEMENT T A göçü’’ niteliğinde gerçekleşmiş olmasıdır. KALİFİYE İŞGÜCÜ Amerika’daki yaşam standartlarının yüksekliği ve genel olarak bir göç ülkesi olma özelliğini taşıyan Amerika’da yeni gelenlere karşı kabul edici bir tavır gösteriliyor olması, dünyanın her tarafından olduğu gibi Türkiye’den de ciddi anlamda kalifiye iş gücünün Amerika’ya akmasını hazırlayıcı sebeplerdir. Bu tabii ki göç tarihi Türklere benzeyen Ermenistan göçmenleri için de geçerlidir. Geçen 25 yıl içerisinde Yunanistan’dan gelen göçün azalmış olması, yani Amerika’ya doğru yaşanan beyin göçünün yoğunlaştığı bir dönemde Yunanistan’dan göçün bu ülkede yaşanan olumlu gelişmelerden sonra iyice azalması, Yunanistan’dan gelenlerin eğitim seviyelerinin Türklere ve Ermenilere göre daha düşük kalmasında önemli rol oynamıştır. nımsayacaksınız... Bundan aylar önceydi. Geçen nisandı. Brüksel’de uluslararası jüri, üç kenti, İstanbul, Essen ve Peç kentlerini 2010 Avrupa kültür başkentleri olarak seçtiğinde bayram etmiştik. (Kiev ve İstanbul çekişiyordu, jüri kararını İstanbul’dan yana vermişti.) Önümüzdeki kasım ayında, Avrupa Kültür Bakanları Konseyi’nde, jüri kararı onaylanacak ve hızla 2010’a doğru ilerleyeceğiz. Bu seçimde, aday kentlerin sunumları hiç kuşkusuz önemli rol oynadı. O sunum kitapçığını incelediğimde, sayısız proje arasında beni en çok heyecanlandıran ve etkileyen ‘Altın Yollar’ başlıklı proje olmuştu. (Hiç kuşkum yok, jüriyi de çok etkilemişti.) Hani Piri Reis’in, Marco Polo’nun, Jules Verne’in ve Franz List’in izinde başlayıp tarihsel, coğrafi ve kültürel yolların kesiştiği İstanbul’da tamamlanan proje. 2010 hızla yaklaşacak, biz ne yapıyoruz diye düşünürken ‘Altın Yollar’ projesinin dört yılı kapsadığını ve 2007’de başlayacağını anımsadım. Derhal proje sahibi Özdem Petek’i (PPRPordüksiyon ve Halkla İlişkiler Grubu Genel Müdürü) buldum. Bilgileri ondan aldım. A İLETIİŞİMETKILEŞİM AĞI Proje, dört yolculuk çerçevesinde Avrupa ve Asya’nın farklı kentlerinde ve İstanbul’da düzenlenecek etkinlikleri kapsıyor. Bu yolculuklar, farklı bölgelerde gerçek ya da fiktif yolculuklar yapmış ve bu bölgeleri dünyanın başka bölgelerindeki insanlarla buluşturmuş ünlü seyyahların ve sanatçıların izinde gerçekleşecek. Özdem Petek ‘‘Etkinliklerin özünü, yaratıcı insanlar ve onların en yeni üretimleri oluşturacak’’ diyor. ‘‘Disiplinlerarası bir anlayışla, Avrupa ve Asya’nın çeşitli kentlerinin sanatçıları arasında köprüler kurulurken, iletişim ve etkileşim sağlanırken, çağdaş sanat alanında mobilite ve işbirliğinin önemi vurgulanacak, farklı sanat disiplinlerinde ortak üretimlere zemin hazırlanacak. Projenin bir başka hedefi de, kapsadığı bütün bölgelerdeki sanat ortamları ile sürdürülebilir bir iletişim ağı oluşturmak...’’ İlkinden başlayalım: ‘Piri Reis’in İzinde’ 2007 Eylülü’nde Barcelona’da başlayıp Fransa, İtalya, Yunanistan kentlerine uğrayıp İstanbul’da sona erecek bir gemi yolculuğu. Geminin her uğradığı kentte, hem o ülkenin, hem Türkiye’nin sanatsal etkinliği yer Özgürlük Anıtı, ABD ve New York’un en önemli simgeleri arasında. Nitelikli göçmen iyi kazanıyor Kişi başına düşen gelir açısından ABD’li Türkler, Yunan ve Ermeni Amerikalılara oranla önde görünüyor. Ancak hane başına düşen gelir baz alındığında en yüksek gelir grubu Ermeni ABD’liler Evet, hazırlıklar başlamış bile... Dört yolculuk aynı zamanda doğadaki dört elementle buluşuyor. Piri Reis’in İzinde, ‘Hava’ teması etrafında yoğunlaşacak. 2008 Bejing Olimpiyatları sonrası Çin’de başlayacak olan ikinci yolculuk, ‘Marco Polo’nun izinde’ İpek Yolu’nu izleyerek (Çin, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran, Türkiye) İstanbul’da noktalanırken ana teması ‘Toprak’ olacak. 2009’da ‘Jules Verne’in İzinde’ Karadeniz yolculuğu, (Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya, Gürcistan, Türkiye) etkinlikleri ‘Su’ teması çerçevesinde yapılandırılacak. 2010’da ‘Franz Lizst’in İzinde’, diğer Avrupa başkentleri, Almanya’nın Essen, Macaristan’ın Pecs kentlerinin yanı sıra bu ülkelerin sınırları içinde akan Tuna boyundaki kentlere uzanacak nehir yolculuğunda ‘Ateş’ kavramı vurgulanacak. ‘‘Eğer, bu gezegene ait bir belleğimiz varsa ve bu belleğin içinde yüzyılların bilgeliği varsa, bu dört etkinlik, sanatçılara sırasıyla ‘Hava’, ‘Toprak’, ‘Su’, ‘Ateş’ kavramlarını kavramsal altyapı ve başlık olarak kullanarak bu belleği ve bilgeliği yeniden değerlendirmeyi önerecektir’’ diyor Özdem Petek. Ben de ona kolay gelsin derken, özünde, çokkültürlülüğü, çeşitliliği, yaratıcılığı, etkileşimi, iletişim ve ilişki sürekliliğini barındıran bu projede nitelikten ödün vermemesini diliyorum. zeynep?zeyneporal.com Y üksek eğitim seviyesi ve girişimciliğe olan yatkınlıkları sayesinde Amerika’daki Türklerin arasında işsizliğin oldukça düşük olduğu görülmektedir. Yaklaşık yüzde 3.1’i işsiz olan Türkler bu ortamla, Amerikan ortalamasından ve Ermenilerden daha iyi bir durumda olmakla beraber, yüzde 2.9’dan düşük bir işsizlik oranına sahip olan Yunanlı Amerikalılardan daha kötü durumdadırlar. 2000 yılına ait nüfus istatistiklerine göre Türkler genellikle beyaz yakalılar sınıfına dahiller. Çalışan Türklerin yaklaşık yüzde 17.07’si işletmelerin yönetim kademelerinde istihdam ediliyorlar. Amerikalı Türkleri diğer iki etnik gruptan ayıran ilginç bir noktayı ise Türkler arasındaki akademisyen oranının yüksekliği oluşturuyor. Türklerin yaklaşık yüzde 5.1’ini akademisyenler oluştururken, bu oran Yunanlılar arasında yüzde 1.34, Ermeniler arasında ise yüzde 1.2 olarak dikkat çekmektedir. Kişi başına düşen gelir bazında incelediğimizde, Amerikalı bir Türk’ün, ortalama bir Amerikalıdan yaklaşık yüzde 27 daha fazla geliri olduğunu görüyoruz, Ayrıca Amerikalı Türklerin gelirleri, Yunanlı ve Ermenilere göre de daha yüksek. Ancak hane gelirlerine bakıldığında, en yüksek geliri Ermeni Amerikalılar alırken Türkler bu üç etnik grup arasında son sırada yer alıyorlar. Son olarak yararlanacağımız ekonomik gösterge ‘‘yoksulluk sınırı’’ oranlarıdır. 2000 yılı verilerine göre Amerikan halkının yaklaşık yüzde 12.38’i yoksulluk sınırında yaşarken, Türklerin diğer gruplara göre bu göstergede daha yüksek bir orana sahip oldukları görülmektedir. Türkler her ne kadar ekonomik olarak üstorta sınıf içinde olsalar da bu kadar büyük bir oran Türkler arasındaki gelir farklıklarının fazla olduğunun göstergesidir. Özellikle son yıllarda gelen ve kalifiye olmayan göçmenler düşük gelir grubunda yer alıp genel olarak Türklerin gelir seviyesinin ortalamasını düşürücü etkide bulunmaktadır. Büyük ödülü Japonya ile Brezilya paylaştı ÖMER F. ÖZEN MONTREAL Otuzuncu yılını geride bırakan Montreal Dünya Filmleri Festivali dimdik ayakta olduğunu herkese, özellikle iki yıldır kendisine ödenek ayırmayan devlet kuruluşları Telefilm Kanada ve SODEC’e kanıtladı ve bu yıl son kez düzenleniyor söylentilerine set çekercesine kapanış gecesi yaptığı konuşmada Başkan Serge Losique, festivalin ‘gelecek yıl 23 Ağustos 3 Eylül tarihleri arasında yapılacağını’ duyurdu. KÜLTÜR ÇEŞİTLİLİĞİ Halk festivali niteliğini koruyan, dünya kültür çeşitliliğini en iyi biçimde yansıtan ve bundan da büyük bir onur duyan Montreal Dünya Filmleri Festivali, bu yıl en büyük ödüle iki filmi değer gördü. Bunlardan biri Japonya’dan Eiji Okuda’nın ‘Nagai Sanpo / Uzun Bir Yürüyüş’ü, diğeriyse Brezilya’dan Carlos Diegues’in ‘O Mayor Amor Do Mundo / Dünyanın En Büyük Aşkı’ adlı film. ‘Uzun Bir Yürüyüş’te alkolik eşini yitirdikten sonra küçük bir kente yerleşen ve yalnız yaşayan emekli bir okul müdürüyle komşunun 5 yaşındaki hiç konuşmayan, sırtında kartondan kanatları olan kızıyla ilişkisi ve birlikte uzun bir yolculuğa çıkışı konu ediliyor. ‘Dünyanın En Büyük Aşkı’nda ise, meslek yaşamının çoğunu ABD’de geçiren, ancak beyninde bir tümör olduğunu öğrenince son günlerini geçirmek için Brezilya’ya dönüp geçmişi üzerine sorular soran 55 yaşındaki Antonio’nun öyküsü anlatılıyor. Seçici Kurul Özel Ödülü’nün Çinli Yang Yazhu’nun ‘Rüzgârda Kar’ına verildiği kapanış gecesinde, diğer ödüller şöyle paylaşıldı: En İyi Yönetim: Norveç filmi ‘Öğretmen Pedersen’ dolayısıyla Hans Peter; En İyi Görüntü Yönetmeni: Fransa / Kanada ortak yapımı ‘Çinli Bahçıvanın Kızları’ filmiyle Guy Dufaux; En İyi Kadın Oyuncu: ‘Rüzgârda Kar’daki rolüyle Çinli Ni Ping; En İyi Erkek Oyuncu: Bir Belçika / İspanya yapımı olan ‘Tanger’deki Cehennem’ filmindeki rolüyle Filip Peeters; En İyi Senaryo: Almanya / Slovenya filmi ‘Savaş Çocuğu’. İlk filmlerde ise altın ödüle Meksika filmi, yönetmenliğini Andres Leon Becker ve Javiar Solar’ın yaptığı ‘Hemen Tüm Dünyada’ değer görülürken gümüş ödülü Ekvador’dan Tania Hermida’nın ‘Nereye Kadar’ı, bronz ödülü de Mısır’dan Mervan Hamid’in ‘Yakupyan Apartmanı’ adlı filmleri aldı. Halk Ödülü ve En Gözde Kanada Filmi ödülünü ‘Çinli Bahçıvanın Kızları’ alırken, FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri) Ödülü’ne ile Ekümenik Ödülü’ne ise yine Japon Eiji Okuda’nın ‘Bir Uzun Yürüyüş’ü değer görüldü. Festival, ödül töreninin ardından, bir Kanada filmi Stephane Lapointe’ın yönetmenliğini yaptığı ‘Mutlu İnsanların Gizli Yaşamı’yla son erdi. Amerika’da yaşayan göçmenler kimi zaman kendilerine azınlık gibi davranılması, kimi zaman göçmen yasalarının getirdiği olumsuzluklar, kimi zaman ise işsizlik nedeniyle protesto gösterileri düzenliyorlar. B İ T T İ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle