05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HAZİRAN CUMA SÖZ ÇİZGİNİN haberler TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ C 3 ZAMLAR YAĞMUR GİBİ... (HABERLERDEN) HİKMET ÇETİNKAYA Deli Deli Deli Zırdeli Bir Dünya Atatürk Fotoğrafı P ARİS Hz. İsa suretli, sakallı delikanlı Saint Germain bulvarının üstüne, Buda heykeli gibi bağdaş kurmuş, hiç kıpırdamadan oturuyor. Önünde bir karton ve üstünde tek sözcük: ‘‘Açım!’’. B Kartonun altındaki plastik bardakta, kendisinin mi koyduğunu, birilerinin geçerken mi bıraktığını kestiremediğim birkaç metelik... Paris’te metro mazgalları üzerinde yatan, kimi zaman kirli bir köpek veya kediyi de, insanların duygularını sömürmek için kendilerine yazgı arkadaşı yapanlarla, Seine Nehri kıyısında, yanlarında şişeleriyle sızanlar pek de alışılmamış görüntüler değil. Clochard denen ve garip yaşam biçimini isteyerek seçen bu ‘‘bimekân’’lar (evsiz barksız) arasında bir de Türk olduğunu, Convention Caddesi’nde, aynı adı taşıyan otobüs durağının arkasındaki sırayı kendine mekân tutmuş kişiyi, Türkçe gazete okurken görünce fark ettim. Her karşılaştığımızda selamlaşıp konuştuğum adamın, Türkçe ifadesinin seçkinliği karşısında şaşırmadım dersem, yalan olur. Bu yüzdendir ki, Paris sokaklarındaki çarpıcı yoksulluk görüntülerine bakarken, genellemeye gitmek yanıltıcı olabilir. Ama Fransa’nın varsıl Cote d’Azur ve Paris görüntülerinin ardında, artan ulusal gelir rakamlarına karşın büyük bir sefaletin yatmakta olduğunu da görmezden gelemezsiniz. ??? Küreselleşmenin olumsuz etkilerinin alabildiğine tartışıldığı bir ortamda Fransız CSA Enstitüsü’nün 6 ve 15 Nisan 2006 tarihleri arasında 79 gıda bankası ile çalışan 4112 kuruluş nezdinde yaptığı bir araştırma çok korkunç gerçekleri çıkarıyor ortaya. Sözü edilen kuruluşlar, gelir düzeyi dolayısıyla beslenemeyecek durumda olan insanlara gıda yardımı yapıyorlar. Küreselleşmenin klasik görüntüsü, küçülen ve işlevlerinin bir kısmından vazgeçmek durumunda olan devletin yerini, zaman zaman onun kuruluşlarıyla işbirliği yapan sivil toplum kuruluşları alıyor. Araştırmanın en ilginç yönü, birçok önyargıyı yıkmış olması. Örneğin sürekli gıda yardımı gereksinimi duyanların yüzde 10’unu, ücretliler oluşturuyor. Eskiden bu yardıma muhtaç olanların işsizler olduğu sanılmaktaydı. Oysa görülüyor ki, belirli bir işi olan kimilerinin aldıkları ücret beslenmelerine bile yetmeyecek düzeyde. Gıda Yardımı Bankası Fransız Federasyonu’na, beslenmek için başvuranların daha çok işsiz, belirli bir meskeni olmayan, legal veya illegal yoldan ülkede bulunan yabancılar olduğu sanılıyordu. Ancak araştırmalar bu görüşün doğru olmadığını gösteriyor. Yardım başvurusu yapanların yüzde 16’sı emekli, yüzde 67’sinin sürekli bir konutu var, yüzde 72’si ise Fransız kökenli. ??? Cannes’dan aldığım Liberation gazetesinden Nice Paris uçağında okuyorum anketi, içim kararıyor; havaalanında dağıtılan kuşe kâğıtlı bedava dergilerden birini açıyorum. Gözüme, bütün sayfayı kaplayan bir ilan ilişiyor: ‘‘Her şey, sevgili Tutunuz için. Gucci firmasının, köpekler için yaptığı ekose yelek ve kasketlerin her birinin fiyatı bir açı bir ay boyunca doyuracak düzeyde.” Eh, ne olacak.. düzen bu, diyorum kendi kendime, at binenin kılıç kuşananın! Sonra, le nouvel Observateur dergisindeki başlık geliyor aklıma ve gülüyorum. Dergi soruyor: ‘‘Fransızlar neden kapitalizmi reddediyorlar?’’ Sözünü ettiğim bir araştırma, Fransızların yalnızca yüzde 34’ünün serbest piyasa ekonomisinin erdemlerine inandıklarını ortaya koyuyor. Yani Fransız vatandaşlarının yüzde 64’ü vahşi kapitalizmi reddediyor. Yukarıda anlattıklarımdan sonra, soru bana anlamsız geliyor.. gülüp geçeceğim ama, gözüme başka ülkelerdeki sonuçlar ilişiyor. İşçilerin aylarca, istiflenmiş sardalye konserveleri gibi ranzalarda yattıkları, ücretlerin çoğunluğunun elli ile yüz dolar arasında dolaştığı Çin’de serbest piyasa ekonomisinin erdemlerine inananların oranı yüzde 74. Amerikalılar bile o kadar ileri gitmemiş.. yüzde 71 de kalmışlar. Bak sen şu işe!.. Böyle bir âlemde yaşıyoruz artık. Deli.. deli.. deli.. zırdeli bir dünya... asirmen?cumhuriyet.com.tr DUYDUN MU HANIM?. “ZAM” DEDİ... SUALTINDAN ÇIKARILAN ESERLERİN KORUNACAĞI BİR MERKEZ OLACAK Antik gemi kenti İstanbul İstanbul Haber Servisi Bilim insanlarının karada kazısını yaptığı ilk batık gemi çalışması olan ‘‘Yenikapı Batıkları Belgeleme, Konservasyon, Restorasyon ve Rekonstrüksiyon Projesi’’ sürüyor. İstanbul Üniversitesi’nce (İÜ) yürütülen bu öncü proje tamamlandığında, İstanbul, dünyanın sayılı antik gemi koleksiyonlarından birine sahip olacak. İÜ Edebiyat Fakültesi Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü öğretim üyesi Dr. Ufuk Kocabaş, Yenikapı’da denizden 1.5 km. içeride yürütülen Marmaray kazı çalışmaları sırasında Bizans dönemine ait Theodosius Limanı’nda yedi batık gemi belirlendiğini anımsatarak batıkların, İÜ ile hazırlanan bir proje ile koruma altına alınacağını söyledi. Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü tarafından yürütülecek belgeleme, yerinden kaldırma, konservasyon, restorasyon ve rekonstrüksiyon çalışmalarında önceliğin, batıklar içinde en çok bozulmuş ahşapları içeren ‘‘Metro III’’ teknesine verildiğini anlatan Kocabaş, oluşturulan ikinci ekiple ‘‘Marmaray III’’ gemisi üzerindeki belgeleme ve röleve çalışmalarına başlandığını bildirdi. İÜ adına Prof. Dr. Sait Başaran tarafından yürütülen projede, kendisinin de başkan yardımcılığı yaptığını belirten Kocabaş, ‘‘Bu çalışma Türk bilim adamlarının karada kazısını yaptığı ilk batık gemi çalışması olması özelliği ile de ayrı bir değer taşıyor’’ ifadesini kullandı. İÜ ekibi, projeye alanda kullanacağı çalışma mekânının ve batıkların suya doymuş ahşaplarının ıslak olarak saklanabileceği ünitelerin inşası ile işe başladığını anlatan Kocabaş, çalışmanın ayrıntılarını da şöyle aktardı:‘‘Üniversite tarafından sağlanan üç konteyner, proje ekibinin belgeleme, kayıt ve çalışmaya hazırlık işlemleri için alana yerleştirildi. Çalışmaya acil müdahaleye ihtiyaç duyulan Metro III ile başlandı. Metro III, hasar görmeden havuza yerleştirildi. Çok özel bir teknik ise yine ülkemizde ilk kez uygulandı. Teknenin omurga ve omurgaya bağlı altı adet kaplaması birbirinden ayrılmadan, kütle olarak yerinden kaldırıldı.” ilan renkli enim güzel yurdumda neler oluyor? Gülşah Durak’ın Cumhuriyet’teki haberinin başlığına bakıyorum bir süre... Milli Eğitim’in ‘‘din pazarlamacılarının’’ ve ‘‘tarikat şeyhlerinin’’ nasıl eline geçtiğinin kanıtı: ‘‘Atatürk’ün fotoğrafına sansür’’. Sarıyer’de bir okul!.. ‘‘Osman Sağmacı İlköğretim Okulu’’. Okulun yıllığı... Bu yıl okul logosundaki ‘‘Atatürk fotoğrafı’’ atılmış, yıllığın arka sayfasına da ‘‘sıkmabaşlı öğretmen’’in fotoğrafı konulmuş... Öğretmenin adı Emine Dedeoğlu... Öğretmen Emine Dedeoğlu, derslere ‘‘perukla’’ giriyormuş... Toplum bu gibi olaylara tepki göstermiyor... Birkaç duyarlı veli, parayla satın aldıkları yıllığa tepki göstermiş, o kadar... Okul Müdürü Osman Bölük ise şöyle diyor: ‘‘Ben okula yeni atandım, bilmiyorum...’’ Laik demokratik Cumhuriyetin simgesi olan Atatürk’e karşı olan bu düşmanlık tüm yurtta dalga dalga yayılıyor... Bazı öğretmenler tepki koymak istiyorlar, ama korkuyorlar: ‘‘Aman başımıza bir şey gelmesin...’’ Karşıdevrimci siyasal söylem, ‘‘Atatürk’’ü yok saymayla ivme kazanıyor Türkiye’de... ??? Harf devrimini geleneğe karşı sayan ideoloji, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurum ve kuruluşlarını kuşatmış durumda... Oktay Ekinci yazdı: ‘‘Öğrenci Seçme Sınavı’ndaki sorularda (Sosyal Bilimler1) Atatürk devrimlerini öğretmenin ötesinde ‘sorgulayan’ görüşe de ‘yanıt seçenekleri’ arasında yer verildi...’’ Burada amaç neydi acaba? Çok açık: ‘‘1.5 milyon lise mezunu gencin kafalarını karıştırmak.’’ Sorunun metni aynen şöyleydi: ‘‘Atatürk Latin harflerinin kabul edileceğinden 1919 yılında Erzurum Kongresi’nin yapılacağı sıralarda, daha sonra da 1922 yılında söz etmiş, ancak Latin harfleri 1928’de çıkarılan bir yasayla kabul edilmiştir.’’ Şimdi sıkı durun... Bu metne dayandırılarak Atatürk devrimlerinin hangi özelliklere sahip olduğuna yönelik şu üç seçenek sunuluyor: ‘‘1 Geleneklere karşı çıkmak. 2 Hukuki güvence alma. 3 Yeri ve zamanı geldiğinde yapılma.’’ Harf devrimi hangi geleneğe karşıdır? Arapçanın gelenek olarak görülmesi, çok açık biçimde bir karşıdevrimci siyasal söylem olarak ÖSS’ye taşınmıyor mu? 1718 yaşındaki lise mezunu gençler ‘‘Atatürk’ün harf devrimini’’ düşünmeye başlıyor... ‘‘geleneklere karşı çıkmayı’’... Bu seçenek gereksiz... Ama öğrencinin önüne konuluyor seçenek olarak... Türkiye ‘‘dinci kuşatma’’ altında... Tarikat şeyhi ABD’de oturuyor sekiz yıldır. Müritlerine ABD’den buyruk veriyor: ‘‘Eğitim işine daha da önem verin...’’ ÖSS’ye giren 1.5 milyon lise mezunu gencin neredeyse 1 milyon 200 bini ‘‘tarikat şeyhi’’nin dershanelerinde eğitilip sınavlara giriyor... TÜSİAD’ın hazırladığı eğitim raporunda nedense bu çok önemli konu yok!.. ??? Türk sanayicileri ve işadamları adına konuşan Ömer Sabancı, ‘‘çağdaş eğitim’’ istiyor, ama Milli Eğitim’in tarikat şeyhleri tarafından ele geçirilmesini pek önemsemiyor... Adana’da, Sıvas’ta, Adıyaman’da, Denizli’de, Edirne’de, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de ilköğretim okullarına ‘‘mescit’’ açıldığını, öğrencilerin cuma günleri camiye götürüldüklerini, gitmek istemeyenlere ‘‘Alevisin ve dinsizsin’’ denildiğini nedense TÜSİAD gündeme getirmiyor... Laik demokratik Cumhuriyet, elbet İran, Suudi Arabistan, Sudan, Yemen olmayacak... Görülen o ki... birkaç yıl sonra Malezya, Endonezya ya da Pakistan olursa hiç şaşırmayın!.. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle