05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 C B aşbakan Sayın Erdoğan 12 Haziran 2006’da Hırvatistan’a çok başarılı ve verimli bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Türk delegasyonuna kalabalık bir işadamları grubu eşlik etmiştir. Başbakan Erdoğan, meslektaşı ve arkadaşı Hırvatistan Başbakanı Sayın Sanader ile bölgesel konularda ve AB süreci konusunda bilgi alışverişinde bulunmuşlardır. Başbakan Erdoğan Balkanlar’daki en önemli ortaklarından Hırvatistan’ın NATO üyeliğine vereceği kuvvetli desteği teyid etmiştir. Bu ziyaret ile Türk ve Hırvat halklarının dostluğu bir kez daha teyid edilmiştir ve Büyükelçi Sayın Gordan Bakota bu ziyaretin Türkiye ve Hırvatistan’da daha fazla iş projelerinin gelişmesine vesile olacağını umduğunu belirtmiştir. Ayrıca bu ziyaret, halihazırda turizm ve kültür alanlarında var olan işbirliğinin daha da kuvvetlendirilmesinde büyük faydalar sağlayacaktır. Tesadüfi olarak bu ziyaretten hemen önce Türkiye ve Hırvatistan, AB sürecinde birinci bölümü tamamlamışlardır. AB’nin yeni genişleme sürecinde Avrupa’ya adım atmayı bekleyen ülkelerden birisi Hırvatistan. Üyelik müzakerelerinde zaman zaman yol kazalarına uğrayan Hırvatistan, AB’yle bütünleşmeye çok iddialı hazırlanıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Zagreb’i ziyaret ederek özellikle AB yolunda iki ülkenin edindiği deneyimler konusunda Hırvatistan yetkilileriyle görüş alışverişinde bulundu. Hazır ‘İLİŞKİLERİMİZ ÇOK İYİ’ haftanın konuğu HAZİRAN CUMA ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Kültür Yetersizliği B SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Hırvatistan’ın Ankara Büyükelçisi Gordan Bakota, Türkiye ile ilişkilerinin çok iyi olduğunu söyledi. HIRVATİSTAN’IN ANKARA BÜYÜKELÇİSİ GORDAN BAKOTA: ‘Balkanlar’ın geleceği AB’de H ırvatistan’ın Ankara Büyükelçisi Gordan Bakota, Balkanlar’daki istikrarın bölge ülkelerinin AB üyesi olmasıyla sağlanacağını söyledi. Bakota, NATO’nun kendileri için hayati önem taşıdığını belirtti. Hırvatistan’ın Ankara Büyükelçisi Gordan Bakota gazetemizi ziyarete gelmişken kendisiyle Türkiye ve Hırvatistan’ın AB üyeliği süreci konusunda kıyaslamalı bu konuşmayı yaptım: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçenlerde Hırvatistan’ı ziyaret etti. İki ülke de AB’ye tam üyelik adayı. Hırvatistan ve Türkiye’nin AB geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? BAKOTA Bir kere şunu söylemeliyim ki iki ülke arasındaki ilişkiler çok iyi. Özellikle de AB perspektifleriyle ilişkilerimiz çok daha güçlenecektir. Bana göre AB süreci çok önemli. Her iki ülkenin de AB perspektifine sahip olması şarttır. Başbakan Erdoğan’ın ziyareti sırasında en önemli gündem maddelerinden birisi, AB yolunda edinilen deneyimlerin paylaşılması olacaktır. Çünkü AB yolu son derece karmaşıktır ve geniş yelpazeli konuları kapsar. Yakın geçmişte de Türkiye’yle bu konuda görüş alışverişinde bulunduk. Birisi, şubatta Ali Babacan’la oldu. İkincisi de, nisanda parlamentolardan Avrupa komiteleri bir araya geldi. Bir de AB üyeliğiyle ilgili ülke halkını çok iyi bilgilendirmek ve toplumu buna hazırlamak gerekiyor. Bana göre sadece hükümetler değil, bununla beraber tüm toplum AB’yle müzakere ediyor. Hem Hırvatistan hem de Türkiye’de bu konuda çok güçlü bir konsensüs oluşması lazım. Bir de AB müktesebatına uyum çok önemli, değil mi? Hiç kuşkusuz. Bir kere yargı, yönetim sistemlerini dönüştürmemiz lazım. Ayrıca çok önemli bir nokta da yolsuzluklarla sistemli mücadele edilmesi. Sanıyorum bu noktalar Türkiye için de önemli. Tabii ki AB yolunda sorunlarla karşılaşacağız. Ama sonunda iki ülkenin de bu sorunların üstesinden geleceklerine inanıyorum. Tabii ki Türkiye’yle Hırvatistan arasında çok büyük farklar var. Dolayısıyla da bireysel yaklaşımlardan yanayız. Sonuçta biz Hırvatistan olarak Türkiye’ye AB yolunda başarılar diliyoruz. Balkanlar’da yeni bir gelişme oldu ve Karadağ, Sırbistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etti. Böylece Sırbistan da tek başına bağımsız bir ülke oldu. Siz Karadağ’ın bu kararını nasıl karşıladınız? Eski Yugoslavya döneminden beri altı cumhuriyetin hepsinin de bağımsızlık hakkı vardı. Bunlardan dördü 199192’de tam bağımsız oldu. Tabii ki Karadağ’ın da bağımsızlığını ilan etme hakkı vardı ve bunu kullandı. Bu konudaki referandum da tartışmasız bir biçimde sonuçlandı. Burada bölgenin AB perspektifine gelmek istiyorum. Ben Balkanlar’da AB perspektifi olmadan güvenlik ve istikrarın kolaylıkla elde edilebileceğini düşünmüyorum. AB değerleri ve standartları olmadan, Balkan ülkeleri, Avrupa ailesine ulaşamaz. Her şeyden önemlisi de bu değerlere ulaşabilmek. Balkan ülkelerinin her biri ayrı ayrı Brüksel’le görüşmelere başladı. Örneğin Hırvatistan ve Türkiye 2005’te başladılar, ama Sırbistan’la müzakereler ne yazık ki kesildi, çünkü Belgrad, ICTY ile yeterli işbirliği yapmadı. Umarım bu sorun kısa zamanda çözülür. Makedonya AB üyeliğine aday. Arnavutluk henüz değil. Karadağ’ın er ya da geç müzakerelere başlayacağını bekliyorum. Özetlemek gerekirse bütün bu ülkelerin AB üyeliği için çok istekli olduklarını biliyorum. Zagreb açısından söylüyorum. Balkanlar’da istikrar hayati derecede önemlidir. Bu istikrar da bölge ülkelerinin AB üyesi olmasına bağlıdır. 2007’de Bulgaristan ve Romanya AB üyesi olacaklar. Öbür Balkan ülkelerinin de onların ardından gideceklerini umuyorum. Ama Romanya ve Bulgaristan’ın AB’yle müzakereleri, özellikle yolsuzluklarla gereğince mücadele etmedikleri için en azından şimdilik askıya alınmadı mı? Bence askıya alınmadı. Bulgaristan ve Romanya’nın çok açık olan bazı yükümlülüklerini yerine getirmeleri şartı var. Burada net yükümlülükler, nelerin yapılması gerektiğini gösteren yol haritası var. 1.1.2007’de AB’nin Bulgaristan ve Romanya’yı kabul edeceğine inanıyorum. AB onlara şartlı bir söz vermişti. O da koşullara uymak kaydıyla üyelikti. Romanya ve Bulgaristan bu yükümlülüklerini yerine getirirlerse sorun kalmayacaktır. Dolayısıyla bana göre AB müzakereleri askıya almadı, sadece nihai kararı erteledi. SELANİK KRİTERLERİ AB’nin genişleme süreciyle ilgili sorunları var. Genişlemeyi yeniden gözden geçiriyor gibi görünüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Teknik olarak konuşmak gerekirse, müzakerelerin her turu öbüründen farklı. Batı Balkan ülkelerine ek olarak Selanik kriterleri de uygulanıyor. Bunlar mültecilerin yerlerine döndürülmeleri, bölgede işbirliği ve Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi (ICTY) ile düzenli işbirliği oluşturulması. Bu mahkeme BM tarafından eski Yugoslavya ve Uganda’da işlenen savaş suçları için oluşturuldu. ‘YÜKÜMLÜLÜKLERİMİZİ YERİNE GETİRDİK’ Geçen yıl AB ile Hırvatistan’ın müzakerelere başlamasını engelleyen savaş suçlusu bir generalin ICTY’ye teslim edilmesiyle müzakereler başlamıştı... Evet. Hırvatistan ICTY’yle çok iyi bir işbirliği içinde. Biz Hırvatistan olarak ICTY’ye karşı bütün sorumluluk ve yükümlülüklerimizi yerine getirdik. Böylece de müzakereler başladı. General İspanya’da yakalandı ve tutuklandı. Hükümetim bu olayla ilgili başlangıçtan beri son derece açık ve dürüst davrandı. Bu general kaçak olduğu için bizim o konudaki yükümlülüğümüzü yerine getirmemiz o dönem için imkânsızdı. General Gotovina’nın İspanya’da yakalanması, hükümetimin ne kadar dürüst davrandığının da kanıtıdır. Bunu ICTY ve AB de takdir etti. Şimdi benzer bir durum Sırbistan’da var. Bir Sırp general kaçak. Umarım Sırbistan hükümeti bir an önce onu bulup ICTY’ye teslim eder. “Türkiye’yle Hırvatistan arasında çok büyük farklar var. Dolayısıyla da bireysel yaklaşımlardan yanayız. Sonuçta biz Hırvatistan olarak Türkiye’ye AB yolunda başarılar diliyoruz.” 1967, Zagreb doğumlu. Yükseköğrenimini Zagreb Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yaptı. Washington’da Georgetown Üniversitesi’nde uluslararası terorizm, kriz yönetimleri konusunda eğitim aldı. Hırvatistan Dışişleri Bakanlığı’nda her kademede çalıştı. 19992003 arası Hırvatistan’ın Washington Büyükelçiliği Konsolosluk Bölümü’nü yönetti. Ekim 2005’ten bu yana Hırvatistan’ın Ankara Büyükelçisi. GORDAN BAKOTA ‘AB küresel oyuncu oldu’ Peki, ya genişleme konusundaki tereddütlere ne diyorsunuz? Yirmiotuz yıl önce durum farklıydı. İspanya bile AB’yle neredeyse 10 yıl süreyle müzakere sürecini sürdürmek zorunda kalmıştı. AB üyelerinin anayasayı tartışmaları, genişleme sürecinin durdurulması gerektiği anlamına gelmiyor. Burada birbirine koşut giden iki süreç var. Bana göre sonuçta bu koşut giden süreçler birleşecektir. Ama tabii bu, bizim yükümlülüklerimizi yerine getirmemize bağlıdır. Ben iyimserim. İsterseniz AB sürecinde Avrupa’da nelerin başarıldığına bakalım. Bir kere Avrupa’da barış sağlandı, ekonomi çok iyi yolda, Doğu Bloku ülkeleri Batı’yla birleşti. Birleşik bir Avrupa, öbür süper güçlerle boy ölçüşen küresel bir oyuncu olabilir. ‘DEĞİŞİM ŞART’ İyi de AB ülkelerinin hükümetleri, kendi kamuoylarını AB’nin genişlemesinin ne anlama geldiği konusunda yeterince bilgilendirdiler mi sizce? Bana göre esas önemli nokta bu. Ben kendi hükümetim adına konuşayım. Hırvatistan hükümeti çok geniş çaplı ve doğru bir bilgilendirme kampanyası açmalı. Bu bir kampanyadan çok, insanları AB’nin ne anlama geldiği konusunda eğitime tabi tutmak olmalı. Aynı zamanda bu, müzakere sürecinin de bir parçası haline getirilmeli. Bu noktada bir de AB’nin genişlemesine kuşkuyla yaklaşanlardan söz etmemiz gerekmez mi? Kimilerinin AB’yle ilgili olarak daha farklı bakış açıları olduğunu yadsıyamayız ve göz ardı edemeyiz. AB’nin yeni üyesi olan ülkelerin hemen hepsi durumlarından memnunlar. Tabii ki her birimiz değişmek zorunda kalacağız, eski davranışlarımızı, alışkanlıklarımızı bir yana bırakacağız. Bazen bu kolay bir süreç olmuyor. Ama toplumlarımızda değişim sağlanmasının tek yolu da bu. Kimilerinin bu konuda farklı düşünceleri olması doğaldır. Ben hükümetlerin çok iyi bir kampanyayla AB’nin ne anlama geldiğini kamuoylarına çok iyi anlatabileceklerinden eminim. Bakın, NATO üyeliği için de aynı şey söz konusu. NATO, bölgemiz için hayati önem taşımaktadır. Bizim NATO güvenlik sisteminin bir parçası olmamız zorunludur. Hırvatistan, Makedonya ve Arnavutluk, Groupius Adriatic Charter’ın üyeleri. Dolayısıyla da bizler NATO üyeliği için çok iyi hazırlanıyoruz. Afganistan’daki NATO gücü içinde varız, askerlerimizin sayısını arttıracağız. Başka hangi Balkan ülkeleri NATO’yla işbirliği içinde? Bosna Hersek, Karadağ ve Sırbistan, Barış İçin Ortaklık (PFP) ve NATO üyeliği merdiveninin ilk basamağına ayaklarını atmaya hazırlanıyorlar ve biz bunu destekliyoruz. Riga’da yapılacak NATO zirvesinde hükümetim, NATO üyeliği perspektifimiz için birkaç iyi cümle yerine daha somut adımlar bekliyor. ‘BİLGİ EKSİKLİĞİ’ AB üyeliğinin gerektirdiği çok gülünç kriterlerle de karşılaşılıyor. Örneğin Brüksel, üye ülkelere inşaat iskeleleri standardı getiriyor ya da üye ülkelerin halklarının kokoreç yeme alışkanlıklarına bile karışabiliyor. Bunlar da kimi zaman tepkilere yol açıyor. Sizce Brüksel bu kadar ayrıntıyla uğraşmalı mı? Ben tabii ki bunlara katılmıyorum. Bana göre bunlar iyi bilgilenmemekten kaynaklanıyor. Hırvatistan’da da bu tür tartışmalarla karşılaşıyoruz. Hiç kimse bizim geleneklerimizi değiştiremez. AB’yi bir pota olarak görmüyoruz. Üye olan ülkelerin hiçbirinin kendi kimliklerini kaybettiklerini ya da kimi ülkelerin geleneklerini AB üyeliği yüzünden değiştirdiklerini hiç sanmıyorum. AB’nin çokkültürlü bir topluluk olduğu savunuluyor. Ama orada da bir sorun var. Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olduğu gerekçesiyle başta Fransa ve Almanya olmak üzere pek çok AB üyesi ülke tarafından Avrupalı olarak kabul edilmek istenmiyor. Böyle bir mantık AB kriterleriyle ne kadar bağdaşıyor, sizce? Bir kere İspanya ve Türkiye’nin girişimiyle başlayan ‘‘Uygarlık İçin Diyalog’’u memnunlukla karşıladığımızı belirtmek isterim. Bu alanda da halk diplomasisini hızlandırmalıyız. Başbakanınız Avrupa ülkeleri liderleriyle görüşüyor ve farklılıkları onlara anlatıyor. ir yönüyle kültür, insan yapımı olan değerlere sahip çıkmaktır. Son haftaların kimi geçmişe sahip çıkma biçimleri, toplumsal yaşamın nasıl bir kültürsüzlüğün yüzeyselliğine sürüklendiğini gösteriyor. Bu toprakların insanlık kültürüne büyük katkıları kör bir bilinçsizliğin altında eziliyor. En eskiden başlayalım. Mitoloji kahramanlarından Apollo’nun ve yılbaşı kutlamalarının ünlü sakallısı Santa Claus’un doğum yeri olarak bilinen Patara’da (Kalkan, Antalya), geçen yıl, MÖ 205 yılı kadar eskiye dayanan, yani 2200 yıl öncesine ait, dünyanın ilk parlamento binası bulundu. Patara’yı, ‘‘nefes kesen’’ doğal güzelliğiyle ve Yunan, Roma, Bizans ve Türk uygarlıklarının ortak simgesi olarak tanıtan The New York Times, 20 Eylül 2005’te parlamentonun bulunması olayını, ‘‘Türkiye’nin kumlarına gömülü parlamento’’ başlığıyla yayımladı. Aslında, Likya Ligi (Lycian League) olarak bilinen dünyanın bu ilk cumhuriyetinin yasama organının temsil yapısı, 220 yıl önce ABD Anayasası’nın hazırlanması sırasında örnek alınmıştı. Örnek alınmayacak gibi de değildi; seçimle oluşan Patara Parlamentosu’nda, 23 kent devleti, nüfus büyüklüklerine göre temsil ediliyordu. ABD Anayasası’nın 220. yıldönümü kutlamaları kapsamında Patara’da da bir toplantı düzenlenmek isteniyor. Oysa bizim de, ağır aksak işlemekle birlikte bir parlamentomuz var. Ancak Türkiye’nin demokrasi savunucusu olduğunu sabah akşam tekrarlayanlar, Patara’da bir büyük demokrasi şenliği düzenleyerek bu toprakların kucakladığı insanlık değerlerine sahip çıkmayı akıllarına bile getiremiyor. Bodrum Müzesi’ndeki ‘‘Inde deust abest’’ Tanrı’nın bulunmadığı yer yazısı konusundaki tartışmalar, Efes kalıntılarının kullanımında yaşanan ilkellikler ve benzerleri, gerçekte bilinçsizliğin düzeyinin göstergesidir. Türkiye, yeraltı zenginliklerinin yağmalanması, müzelerinin soyulması ve antik kentlerin çöplüğe dönüştürülmesi gibi özellikleriyle küreselleşiyor, ünleniyor. Daha yakına gelelim. Ankara’nın simgesi olan Hitit Güneşi’ne tahammül edemeyen; kenti süsleyen heykelleri görünce ‘‘Böyle sanatın içine tükürürüm’’ özlü sözüyle birikimini esasen kanıtlamış olan Büyükşehir Belediye Başkanı, son zamanlarda kentin Cumhuriyet kültürü kimliğini yok edici bir tutum sergiliyor. Ankara’da, 1929 yılında yapılmış olan havagazı üretim yapıları, 1990’da, 2863 sayılı yasa gereği oluşturulan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından koruma altına alınıyor. Yıllar sonra, AKP iktidarının geçen yıl çıkardığı 5366 sayılı yasa uyarınca yeni koruma kurulları oluşturuluyor. Yeni kurul, geçen günlerde Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin bir istemi üzerine ‘‘yapıların korunmasına gerek kalmadığına’’, her nasılsa karar veriyor. Yeni yasal düzenleme kötüye kullanılıyor. Yapılar yıkılıyor. Ankara halkının oylarıyla işbaşına gelen sözüm ona ‘‘demokratik’’ belediye, yıkımdan sonra orada ne yapılacağını Ankara halkına açıklama gereği bile duymuyor. Tıpkı Güven Park, Gençlik Parkı, Hipodrom örneklerinde olduğu gibi, Cumhuriyetin Ankara’ya kazandırdığı değerlerden biri daha yok ediliyor. Atatürk Orman Çiftliği’nin de benzer bir biçimde sonunu getirmek için olmadık oyunlar oynanıyor. Kısaca, Cumhuriyetin kazanımlarının başkentinde, bu kazanımlar ya yağmalanıyor ya da yok ediliyor. Toprağın altındaki zenginliklerine sahip çıkma bilinci olmayınca, üstüne de sahip çıkılmıyor. Kıyılar yağmalanıyor; ormanlar yakılarak yok ediliyor; verimli tarım arazileri betonlaştırılıyor. Ülkede on yıllardır kültürsüzlüğü kutsayanlar amaçlarına ulaşıyor. Ne demokrasiye sahip çıkılıyor ne de bu toprakların eşsiz kültürel zenginliklerine! O zaman da gelişme yerine gerileme tüneline giriliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle