05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HAZİRAN CUMA spor NEYMİŞ BUGÜNÜN FUTBOLCULARI GEÇMİŞİN İLKEL AVCILARI C 19 Felsefe futbola bakıyor D ünya Futbol Şampiyonası, futbol kültürünü iyice canlandırdı. Almanya’nın ünlü filozofları futbolun toplumlar üzerindeki etkisini ve önemini tartıştılar ve bunların arasında Peter Sloterdijk de vardı... Futbol kültürü günümüzde artık bir spor karşılaşmasından çok fazlası. hale gelen dünyamızdaki, küreselleşme ve inovasyon süreçlerinin baskısı altında yaşayanlar için, futbol belki de güven uyandıran bir kurum olarak düşünülebilir. Oyunun kuralları belli ve on yıllardan bu yana aynı ilkeler geçerli. Peki futbol ne ve insanlığın tarihi gelişiminde neyi temsil ediyor? Futbol oyunu atavik ve antropolojik bir düzenleme, diyor Almanların gözde filozofu Peter Sloterdijk. 61 yaşındaki filozofun "Kritik der zynischen Vernunft" (Sinik Aklın Eleştirisi) adlı çalışması 20.yy’ın en çok satılan felsefe kitaplarından biri olarak bilinir. Son Spiegel dergisindeki (3.06.06) söyleşisinde filozof, futbolu arkeolojiden yola çıkarak irdelemekte: ERKEK HÂLÂ AVCI Erkek bir zamanlar avcıydı, ancak insanoğlunun tarım ve hayvancılığa geçmesinden bu yana, neredeyse 7000 yıldır avcılığı içinde taşımakta. İşte futbol, erkeğin içindeki avcıyı yeniden yaşatıyor, tabii bu durumda av vahşi hayvan değil, gol. Sloterdijk, başka hiçbir sporun, avcılıkla elde edilen başarı duygularını bu kadar iyi canlandırmadığından emin. Ve içimizdeki avcıyı tamamen etkisiz hale getirdiğimizde, dünyada futbolcunun gol sevincine gösterdiği tepkiden daha aptalca bir şeyin olmadığını anlarız, diyor. "Golün ardından, kale önünde gerçekten de ayıp sahneler gösteriliyor bizlere. Milyonlarca kişi önünde yaşanan bu tuhaf (gol orgazmı), porno oyuncularını bile utandırabilecek nitelikte". Fakat içlerindeki avcıyı öldürmedikleri zaman, çimlerin üzerinde aslında nelerin yaşandığını hissediyor erkekler. Çünkü insanlığın en eski başarı duyguları canlanıyor futbol sahasında. KADIN DAHA ŞANSLI Geçmişteki görevlerine bakıldığında kadının günümüzde daha şanslı olduğu görülür. Erkeğin içindeki ilkel adam futbolun dışında pek bir işe yaramıyor. Ama kadının geçmişteki toplayıcılık rolü, günümüz için kaçınılmaz bir model olarak çıkıyor karşımıza. Çünkü toplayıcılık, tüketiciliğe giden en kısa yol, diyor Alman filozof. Ve bu noktada kadınlar kapitalizmle daha uyumlular. Sonuçta tüketicinin içinde, evine sepetiyle dönen kadının sessiz bir zaferle elde etmiş olduğu hoşnutluk duygusu kabarmakta. Kadının geçmişteki toplayıcılık görevinden ayrıca ilginç bir şekilde el çantasının esrarengiz evrenselliği de doğmuştur. Erkek, mızraksız veya topsuz dolaşabilirken, kadını çantasız görmek neredeyse olanaksızdır. Yabancı futbolcu transferlerinden sonra ulusal takımın "ulusallığı" da tartışılır hale geldi, ama ulusal takım yine de anlamını ve işlevini korumakta, diyor filozof. Modern uluslarda insanlar takımlarının elçileri olmaya çalışıyorlar. Ve nüfusun büyük bir kısmının katılmak için can attığı sözcülük törenleridir gerçekleştirilenler. ANTRENÖR, KABİLE REİSİ Mİ? Ulusal takımı çalıştıran antrenör, avcı kabileyi yöneten kişi gibi görülebilir ve başarıları kolektif toplumun keyfi üzerinde etkili olur. Fakat artık kahramanlarımız yok, diyor Sloterdijk, biz onları yıldızlara dönüştürdük. Peki kahraman ve yıldız arasındaki fark ne? Kahramanlar erken ölürken, yıldızlar hayatta kalır. Ama aslında ikisi de erken ölüme mahkumdur. Kahraman ölümü dövüş alanında yaşarken, yıldızın yeniden sivil yaşama dönüşü, sembolik bir ölümdür bir anlamda. Bu açıdan bakıldığında birçok sporcu için erken ölüm aslında hiç fena olmazdı, sonuçta kariyerlerini tamamlayan sporcuların en karizmatikleri bile çekilmez oluyorlar. Futbolcuların yıldızlaşmaları biraz da çok fazla izleniyor olmalarıyla ilgili. Mesela Beckham gibi ünlü futbolcular, yıldız rolleriyle modellik yaparak başa çıkabiliyorlar, dahası bu şekilde futbolcu bile kahramanlığın artık öldüğünü kabul ettiğini gösterir. Futbolcu modeller, altmışlı yıllarda gözlemlenmeye başlanan evrimsel trendi izliyorlar, diyor filozof. Bu trend "hermafroditleştirmeye" giden yolu açmıştı. Bu uzun vadeli hareketlenme, erkeklerin kozmetik sunumlar için keşfedildikleri dönemdi. KÜLTÜRE SESSİZ PROTESTO MU? Berlinli filozof Gunter Gebauer, kısa bir süre önce yayımlanan kitabında, futbolun bilimsel kültüre karşı sessiz bir protesto olduğunu söylüyor. Bu görüşü kabul eden Sloterdijk’in bu konuda bir de ilginç sorusu var: Rönesans’ı 15. yy’dan 19.yy’a kadar niçin hep antik edebiyatın ve sanatın geri dönüşü olarak yaşadık? Oysa antik dönemde de büyüleyici bir kitle kültürü vardı. Fakat ne var ki uzun bir süre, sanatçılar, filozoflar ve bilim adamları dışında en fazla hayran toplayan antik figürü, yani atleti yeniden sahne çağırmak kolay olmamıştı ve henüz yüz yıl önce aldı sahnedeki yerini. Kim bilir belki de bu enerjilerle oynamanın tehlikeli olabileceğini düşünmüştü insanlar. Halkın arenalarda toplanmasına izin verilmesi, politik motivasyonu uyandırabilirdi. ABDÜLKADİR YÜCELMAN Van Basten’in Hollandası P ortekiz Hollanda maçını görenler futbolun ne olup ne olmadığına bir kez daha tanık oldular. Önce maçın assolisti Rus hakem İvanov’un daha maça çıkarkenki kafa karışıklığı maç boyunca sürdü ve karışık kafa ile maçı da sahayı da karıştırdı. Ama doğrusunu isterseniz adamın zaten karışık olan kafasını ilk karıştıran da Figo oldu. Oysa bu şampiyonada Figo’yu belki de futbol yaşantısında bu kadar olumlu bu kadar akıllı görmemiştim. Belki de daha şampiyonanın ilk maçından başlayarak Portekiz’in genç futbolcusu Ronaldo’yu hedef alan tekmeler Hollanda maçında da sürünce kaptanlığın verdiği sorumlulukla kontrolünü yitirmiş olabilir. Ama Figo’ya yakışmayan bir hareket maçtaki elektriklenmenin de başlangıcı oldu. O ona, öteki berikine tekmeler sallayınca Rus hakem de ayakta sallanır oldu, sarı ve kırmızı kartlar bir rekor getirdi. ‘‘Olur olur bal gibi olur’’, Selmi Andak’ın bestelediği bir şarkıdır, ama futbolun da tam ifadesidir. Kartların havada dolaştığı bir ortamda üstelik Portekiz’in 10 önde götürdüğü maçta sonuç onlarca kez gitti geldi, sonunda Hollanda tek kale oynadığı ikinci yarıda beraberliği sağlayamadı, elenip gidiverdi. Sen misin elenen, başta maçı anlatan spiker kardeşim olmak üzere medyamız Hollanda Teknik Direktörü’ne anında infaz yaptı... Sorgusuz sualsiz, savunmasız ipe çekilen teknik direktör bir zamanların gol kralı Van Basten’den başkası değil. Yorumcular da Figo’nun kafasını, Costin ha’nın topu elle kesmesini, Deco’nun topu oyuna sokmamaktaki ısrarı gibi akıl almaz yanlışları, Ronaldo’nun kasığına tekme ile giren Boulahreuz’nun, Branchort’un aptalca bir faulünü kimse konuşmuyor, ama Cocu’nun direkte patlayan şutu gol olsaydı acaba medyamız uzatmaya gidecek ve sonucu ne olacağı kestirilemeyecek maçta Van Basten’i bu kadar insafsız eleştiri yağmuruna tutacak mıydı?.. Skor üzerine konuşmaya bayılıyoruz. Bana göre Van Basten gol atamayan takımını gole götürecek her türlü organizasyonu yapmıştı. Avrupa’nın en golcü oyuncusu olarak yıllarca dorukta kalmış, ancak sakatlanarak futbolu bırakmıştı. Kendi golcülüğünü futbolcularına yansıtan Van Basten’in takımı ikinci yarıda gol noktalarında Portekiz kalesini bombalamış ama sonuçta gol atamamışsa bu sonuçtan Van Basten’i sorumlu tutmak futbol adına cehalettir. Açık açık söylüyorum, Van Basten’in takımı (çirkin hareketler dışında) bana keyif verdi. Manchester’in forvet oyuncusu Nistelrooy’u yanında oturtması, sahadaki takımı tek kale oynarken adam değiştirmek belki de onun tarzı değildi.. Bence Van Basten’in eleştirilecek tek yanı Nistelrooj’u oyuna almaması değil, takımını gençlerden oluştururken tek siyahi oyuncu almaması derseniz bu düşünceye saygı gösteririm. HollandaPortekiz unutulmayacak tipik bir futbol macerasıydı, her şey vardı; hatta hata ve sevapları ile hakem bile... Toplumlar futbolun, iş piyasasını ve ekonomiyi canlandırmasını ve yaşama anlam katarak, insanlara moral vermesini bekliyorlar. Kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olan futbol, insanların istekleri için geniş bir izdüşüm alanı sunuyor bir yerde. On bir oyuncudan oluşan bir birlik, tek bir hedef için mücadele ederken, oyuncular arasındaki müthiş dayanışma birçok insan tarafından hayranlıkla izlenir. Sonuçta insanların gündelik yaşamında sosyal bağların çözülmesi yüzünden herkes tek başına mücadele etmeye çalışıyor. Üzerinde yaşanması gitgide daha zor bir FIFA cezada geri adım attı Spor Servisi Ve Türkiye’ye büyük müjde.. Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA), Dünya Kupası Elemeleri’nde İsviçre’yle yapılan karşılaşmada çıkan olaylar nedeniyle Türkiye’ye verilen 6 maçlık tarafsız sahada oynama cezasını 3’e indirdi. Futbol Federasyonu’nun Türkiye’ye verilen cezayla ilgili FIFA Tahkim Kurulu’na yaptığı yeniden değerlendirme başvurusunu görüşen kurul, Türkiye’nin önceki kararla aldığı evinde oynayacağı 6 resmi maçın tarafsız sahada ve kapalı kapılar arkasında oynaması cezasını fazla bularak cezayı 3’e indirdi. Ancak Türkiye’nin tarafsız sahada yapacağı bu 3 maçta veya ulusal takımın yapacağı resmi olmayan karşılaşmalarda da olay meydana gelmesi durumunda eski cezanın aynen geçerli olacağı kaydedildi. Takhim Kurulu ayrıca ulusal futbolcu Emre Belözoğlu ve İsviçreli Benjamin Huggel’in 6 maçlık cezasını da 4’e çekti. ERZİK: SONUÇTAN MEMNUNUM Türkiye’yle İsviçre arasında 16 Kasım 2005’te oynanan Dünya Kupası Elemeleri play off baraj rövanş sınavında yaşananlar nedeniyle 6 maç ceza alan Türkiye’de Futbol Federasyonu kararı ağır bularak Uluslararası Spor Mahkemesi’ne (CAS) başvuruda bulunmuş, ancak FIFA Tahkim Kurulu’na yapılan yeniden değerlendirme başvurusunun kabul edilmesinin ardından CAS’a yapılan başvuru askıya alınmıştı. FIFA’nın resmi internet sitesinde yer alan habere göre Futbol Federasyonu’nun ve 2 futbolcunun da tüm spor kamuoyundan özür dilemesinin ceza indirimine gidilmesinde etkili olduğu, ceza indiriminde en önemli gerekçenin ise federasyonun olaylarla ilgili tüm sorumluluğu üstlenerek bundan sonraki maçlarda bu türden bir olayın bir daha meydana gelmeyeceği şeklinde garanti vermesinin etkili olduğu duyuruldu. UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik, FIFA’nın Türkiye’ye verdiği cezanın yarıya indirilmesinden çok memnun olduğunu söyledi. Erzik, ‘‘Türkiye’ye verilen cezanın yarıya indirilmesinden çok memnunum. Çok uzun bir çalışma döneminden sonra bu karar alındı’’ dedi. Futbol ve ulusalcılık Bu durumda lig şampiyonası, futbol kulüplerinin ve içinde bulundukları kentin bir mücadelesi haline gelmekte, diyor Sloterdijk. Küreselleşme döneminden yani 1492’den bu yana "vatan", "yaşanan yere" dönüşmekte. Dünya futbol şampiyonasını ise restoratif bir kurum olarak tanımlıyor. Ulusalcılıktan uzaklaşma eğilimi içindeki toplumlar, şampiyonalar sırasında ilginç bir şekilde yeniden uluslara dönüşüyorlar, diyen filozof, bu konuyu şu şekilde açıklamaya çalışmakta: Ulusal takımların, turnuvalar dışında hiçbir gerçek yanı yok. Karşılaşmalar sırasında bir tür ulusalcılık simülatörü görevini yerine getirerek, kendisini ulus olarak tanımlamak isteyen topluluğa bunu hatırlatmakta. Bu insandaki partisipasyon (katılımcı) duygularının artık körelmiş olmasıyla ilgili. Çünkü artık partisipasyon ihtiyaçlarının geçerli olduğu bir dünyada yaşamıyoruz. Aslında herkes kendisine, kendi geleceğine ait. Bunun dışında bazı ilişkiler yaşıyoruz, yani iletişim halindeyiz. Uygarlık, birlikleri çözme eğiliminde. Bireyler, bir yere ait olma baskısını kaldıramıyorlar. Ne kendi kökümüzün temsilcileri olmak istiyor ne de ulusumuzu diğer ülkelerde temsil etmek istiyoruz. Ama yine de kendimizi birkaç saatliğine de olsa ulus olarak görmek istediğimiz zamanlar oluyor. İşte Sloterdijk’e göre tam da bu nedenle milli takımlar, ulusalcılık simülatörü olarak gayet iyi işlemekte. Derleyen: Nilgün Özbaşaran Dede AVANTAJ TÜRKİYE’YE GEÇTİ Spor Servisi Ulusal takım 2008 Avrupa Şampiyonası Elemeleri’nde mücadele edeceği (C) Grubu’nda kendi evinde yapması gereken ilk 3 maçını (Malta, Moldova, Norveç) tarafsız sahada ve seyircisiz oynayacak. Diğer yandan Macaristan, Yunanistan ve Bosna Hersek karşılaşmaları ise iç sahada ve taraftarlı olacak. Ulusal takımın eleme maçları programı ise şöyle: Türkiye Malta (06.09.2006) Macaristan Türkiye (07.10.206). Türkiye Moldova (11.10.2006) Yunanistan Türkiye (24.03.2007) Türkiye Norveç (28.03.2007) Bosna Hersek Türkiye (02.06.2007) Malta Türkiye (08.09.2007) Türkiye Macaristan (12.09.2007) Moldova Türkiye (13.10.2007) Türkiye Yunanistan (17.10.2007) Norveç Türkiye (17.11.2007) Türkiye Bosna Hersek (21.11.2007) D ünya Kupası’nda, 2006 Almanya’nın sonuna doğru gelindi. Çeyrek finalistler belli oldu. Bazı karşılaşmalar hayli çekişmeli ve son dakikalarda alınan sürpriz sonuçlarla bitti. Çeyrek finalistlere baktığımız zaman tablo dengesiz gibi görünüyor. 6 Avrupa ülkesine karşın iki Latin Amerika ülkesi var. İlk turu geçen firesiz 9’ar puan alan Almanya, Portekiz, Brezilya ve İspanya ikinci turda bir hayli zorlandılar. Dikkati çeken bazı karşılaşmalarda ise İngiltere Ekvador önünde bir hayli terledi. Duran topla atılan bir golle sonuca gidildi. Aynı şekilde bu şampiyonanın favorileri arasında bulunan Arjantin, Meksika karşısında epeyce bocaladı. Ancak tecrübesi sayesinde çeyrek finalist olabildi. Portekiz, Hollanda maçında Rus hakem İvanov tam 16 kez kart çıkardı. Bunun 4’ü kırmızı olunca her iki takım da sahayı 9’ar kişiyle terk etti. İtalya, Avustralya karşılaşmasında yine hakemler başroldeydi. 10 kişi kalan GÖRÜŞ ALİ ABALI Kupada Sona Doğru ler ve yönetimler bizde olsaydı sezon boyunca ‘‘İleri al... Geriye sar... Oynat yavrucuğum...’’u seyrederdik. Çeyrek final maçları cuma günü başlıyor. İlk hesaplaşma ev sahibi Almanya’yla Arjantin arasında yapılacak. Burayı geçen büyük bir olasılıkla şampiyonluk maçına çıkacak, diğer kanattan Brezilya geliyor. Brezilya, Gana engelini aştıktan sonra yine bir Avrupa takımıyla karşılaşacak ve final oynayacaktır. Bu şampiyonada bakalım tılsım bozulacak mı? Daha önce yazmıştım, 1966’dan bu yana bir Latin Amerika takımı bir Avrupa takımı şampiyon oldu. Geçen dönemin birincisi Brezilya’ydı. Bu durumda sıra Avrupa takı İtalya hakemin verdiği uyduruk bir penaltıyla üst tura yükseldi. Bu karşılaşmada Avustralya’nın hakkı yendi diyebiliriz. Dünya Kupası’nın kapısını bizlere, Türkiye’ye kapayan ve üstelik ağır ceza almamıza neden olan İsviçre oynadığı futbolla beğenildi. Çatır çatır futbol oynayan ve üstelik grup birincisi olan İsviçre ikinci turda, eleme gruplarındaki rakibimiz Ukrayna karşısında ancak penaltılar sonunda elendi. Burada FIFA başkanı Blatter’den de söz etmek gerekiyor. İsviçre maçlarında başkan Blatter’in bir etkisini görmedik, hissetmedik. Ancak genel olarak bu şampiyonaya kötü hakemler damgalarını vurdular. Böyle hakem mının olur mu dersiniz?.. ??? F.Bahçe olağanüstü kongre sonucu tek aday olan Aziz Yıldırım tekrar başkanlığa seçildi. Sonucu belli olan bir seçimdi bu. Neden istifa etti, niye tekrar döndü. Hiç önemli değil, acaba istifa etmiş miydi? Çünkü istifa bir yazıyla olur. Sonra gereği yapılır. Neyse, Aziz Yıldırım’ın F.Bahçe kulübüne kazandırdıklarıyla heykelinin dikilmesi gerekir diye bu sütunlarda defalarca yazmıştım. Yine yineliyorum. Aziz Yıldırım, F.Bahçe’yi daha ileri götürecek kişidir. Yalnız uluorta konuşursa işler yine tersine dönebilir. Örneğin; geçen sezonun son maçlarının incelenmesini istemişler. Ama birileri çıkar da, ‘‘Son 5 yılın maçları mercek altına alınsın ve hatta 11 puan geride iken nasıl şampiyon olundu’’ derse ne olur?.. Nitekim bu isteğe G.Saraylılar hemen karşılığını verdiler. Laf salatasıyla bir yere varılmayacağını ne zaman idrak edeceğiz. Ne demişler; ‘‘Kurumuş pisliğe su sıkanlar önce kendileri kokarlar.’’ Türkler niye yok? Spor Servisi İngiliz BBC kanalının resmi internet sitesi, Almanya’da yaşayan ve Dünya Kupası finallerinde Almanya’yı destekleyen Türkleri konu aldı.BBC muhabiri Sam Wilson, Türklerin, Almanya’da yaşayan en büyük azınlık olduğunu vurguladı. Wilson, Almanya’da yaşayan bir çok iyi Türk oyuncunun yer aldığını kaydeden Wilson, Borussia Dortmundlu Nuri Şahin’in Almanya’nın en heyecan verici futbolcularından biri olduğunu yazdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle