Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HAZİRAN CUMA haberler BRÜKSEL GÜNLÜĞÜ ELÇİN POYRAZLAR ARİF MARDİN PANKREAS KANSERİ NEDENİYLE NEW YORK’TA YAŞAMINI YİTİRDİ C 13 Müzik Arif Mardin’siz kaldı İstanbul Haber Servisi 20. yüzyılın en önemli müzik yapımcılarından Arif Mardin (74), uzun süredir tedavi gördüğü pankreas kanseri nedeniyle önceki gün New York’ta yaşamını yitirdi. 40 yıllık meslek yaşamında çok sayıda uluslararası başarıya imza atan, Arif Mardin’in cenazesi önümüzdeki hafta içinde İstanbul’da toprağa verilecek. Cenaze töreninin tarihi ve mezarlığın adı, ailesi tarafından daha sonra açıklanacak. 1932 YILINDA İSTANBUL’DA DOĞDU Dünyaca ünlü müzik yapımcısı Mardin, 1932 yılında İstanbul’da doğdu. Caz müziğine duyduğu ilgiye karşın üniversite eğitimine İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde başlayan ve London School of Economics’de devam eden Mardin’in yaşamı, 1956’da caz ustası Dizzy Gillespie ve aranjör Quincy Jones’la tanışmasıyla birlikte tümüyle değişti. Arif Mardin, ‘‘Quincy Jones Bursu’’nu alarak, Boston’daki Berklee Müzik Koleji’nde eğitim almaya hak kazanan ilk burslu öğrenci oldu. Meslek yaşamına 1963’te Nasuhi Ertegün’ün asistanı olarak Atlantic Records’da başlayan Mardin, 19692001 arasında şirketin başkan yardımcılığı görevini yürüttü. Her ikisi de ‘‘Atlantic Sound’’unu dünyaya kabul ettiren kişiler olarak kabul edilen Ahmet Ertegün ve Jerry Wexter’la birlikte birçok tasarıda çalışan Mardin, Bee Gees’le yaptığı ‘‘Jive Talkin’’le dikkatleri çekti. 40 yılı aşan yapımcılık yaşamı boyunca çalışmalarıyla 60’a yakın Altın ve Platin Plak Ödülü ile 15 Grammy Ödülü’ne aday gösterildi, 12 Grammy kazandı. 1990’da Ulusal Kayıt Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nin Ünlüler Listesi’ne alınan Arif Mardin, aynı yıl Türk Amerikan Dernekleri Birliği’nce de ‘‘Yılın Amerikalı Türk’ü’’ seçildi. 2001’de Ulusal Kayıt Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nce ‘‘Trustees Award’’la onurlandırılan Mardin’i, sakat çocuklara müzikle terapi tedavisi uygulayan Nordoss Robbins Vakfı da ‘‘Yılın Adamı’’ ödülüne değer gördü. 2001’de Atlantic Records’tan emekli olan Mardin, aynı yıl üstlendiği EMI’nin eşbaşkanlığı ve Manhattan Records’un genel müdürlüğü görevlerini 2004’e dek sürdürdü. EMI’deki ilk işi olarak üstlendiği Norah Jones’ın ‘‘Come Away With Me’’ albümüyle ‘‘Yılın Yapımcısı’’ Grammy Ödülü’nü kazanan Mardin, daha sonra Jones’ın ikinci albümü ‘‘Feels Like Home’’u da Jones’la birlikte gerçekleştirdi. Son 40 yılda popüler müziğe yön veren dünyadaki en önemli kişilerden biri olan Arif Mardin, hayatının 48 yılını eşi Latife Mardin’le birlikte geçirdi. Atlantic Record’un kurucusu Ahmet Ertegün’ün, ‘‘Birçok yapımcı her yeni tasarıda bir parmak izi gibi tınıyı işlerken, Arif Mardin, farklı türlere getirdiği yaratıcılığıyla müziğe kendi damgasını vuruyor’’ dediği Mardin, Türkiye’de halkla ilişkiler sektörünün kurucusu Betul Mardin’in de kardeşi. Mardin’in oğlu Joe yapımcı ve aranjör olarak çalışıyor, kızı Julie ise bir öncü fotoğrafçı. ABD AB’ye Üye Olabilir mi? ‘Onun öğrencisi olmaktan gurur duyuyorum’ MELİH FERELİ rif Mardin, her nesil için büyük değerler taşımış ve taşıyacak bir müzik adamı ve vizyonerdi. Rahatsızlığı süresince bile misyonunu tamamlamadığı düşüncesiyle yaratmaya ve üretmeye yılmadan devam etti. Arkasında derin bir sanat zenginliği bırakıyor... B A FUAD ABDULLAH (CAZ SANATÇISI) Onun öğrencisi olmak kadar gurur verici şey olmazdı benim için. Hayatımda en büyük sevincim de mezun olduktan sonra başarılarımı onunla paylaşabilmek oldu. Berklee’de eğitim görmemde onun payı olmuştu, henüz 18 yaşında genç bir Türk olarak beni yetiştirdi. Benim de yapabileceğim en iyi şeyin onun yolunda yürümek olduğunu düşündüm hep. 18 yaşında bir Türk gencini dünyaca ünlü müzisyenlerle tanıştırdı. Çok destek verdi. Arif Mardin’in yaşamına baktığımda, bir Türk’ün dünyada neler yapabileceğini bire bir gördüm ve yaşadım. Dünya müziği için çok büyük bir kayıp, çok erken bir kayıp. DAĞHAN BAYDUR (MÜZİK YAPIMCISI) Bizim ülke dışında çok az markamız var. Bu markalardan bir tanesi de Arif Mardin. 1950’lerden başlayarak 60’larda dünya müziğinin kuruluşunu etkilemiş insanlardan biri. Her dönemde çalıştığı sanatçıları destekledi ve takdirini kazandı. İmzasını attığı her şeyde sanatçıya ve dünyaya önemli değerler kazandırdı. Bee Gees grubunun müzik dünyasındaki çıkışını Arif Mardin sağladı. Norah Jones’un albümünü yaptı. O da dünyanın en çok satan yılın CD’si ödülünü aldı. Kısacası Arif Mardin hem kaliteli, kalıcı işler yaptı; hem de ticari başarılar sağladı. Bu çok ender oluyor. Kolay iş değil. Nesli tükenmiş İstanbul beyefendisi, çok hoş, çok kibar, çok zor bulunabilecek insanlardan biriydi. Ben de hem müzik insanı olarak, hem de Türk vatandaşı ve dünya vatandaşı olarak Arif Mardin’in aramızdan ayrılışına çok üzüldüm. ‘Kilometre taşlarından biri olarak anılacak’ PELIN OPCIN (ULUSLARARASI İSTANBUL CAZ FESTİVALİ YÖNETMENİ) rif Mardin, yaratıcılığı, çalıştığı sanatçıların dehasını ön plana çıkaran üstün kulağı ve güncel akımlara bağımlı kalmadan yine de günceli yakalamayı başaran yaklaşımı ile popüler müzik tarihinin kilometre taşlarından biri olarak anılacaktır. Müzik yolculuğuna ülkemiz topraklarından başlamış olması, bu ülkede müzik adına bir şeyler ortaya koymaya çalışanlar açısından hep gurur verici ve yol gösterici olmuştur. 2003 yılında İstanbul Caz Festivali Yaşam Boyu Başarı Ödülü ile kendisine olan minnetimizi sunmuştuk. Bu vesile ile mütevazı kişiliğine bizzat tanık olmak bizler için de büyük bir onurdur. Mirasına layık olabilmek için elimizden geleni yapacağız. Ailesine ve tüm müzik dünyasına başsağlığı diliyoruz. Bu yıl en son keşfi Raul Midon’u programımızda ağırlayarak onu bir kez daha aramızda hissedeceğiz. A elki de bu soruya gülüyorsunuz. ‘‘Dünyayı yörüngesine almış bir ABD ne diye Avrupa politikasının göbeğinde yer alsın ki?’’ diyebilirsiniz. Ya da bazı Amerikalıların ‘‘AB’yi de biz yarattık’’ iddiasına katılabilirsiniz. Haklısınız. ABDAB politikaları ne kadar farklı olabilir ki birbirinden? 21 Haziran’da Viyana’da yapılan ABDAB’nin yıllık doruğu da enerji, Ortadoğu, İran, Irak, Guantanamo, küresel ısınma, terörle mücadele, ticaret ve vize sorunları derken geldi geçti. Basına çok az yansıyan bu dorukta tahmin edeceğiniz gibi liderler birbirlerine aynı sözleri verip, el sıkışıp, ‘‘Ah lütfen seneye de bize buyrun’’ diyerek çekip gittiler. Sonunda ABD kendi işine AB de kendi işine döndü. Amerika’yı Guantanamo esir kampını kapatmaya zorlayacakları yönünde doruk öncesinde havalar atan Avrupalılar pek mutlulardı ABD Başkanı George Bush’un elini sıkarken. Sonunda Bush yarım ağızla, ‘‘Ben de isterim Guantanamo’nun kapanmasını’’ dedi ve gitti. Ne somut bir söz. Ne yazılı belgelere geçmiş bir yükümlülük. Sadece laf. Bush bu doruk için yola çıktığı günlerde Avrupa basınında ilginç anketler dolaşıyordu. Bir ankette Avrupalıların yüzde 36’sının ABD’nin küresel istikrara tehlike oluşturan bir ülke olduğunu düşündüğü ortaya kondu. ABD’yi, yüzde 30’la İran ve yüzde 18’le Çin takip ediyordu. Pew Global Attitudes Project isimli başka bir araştırma kuruluşunun Amerika’nın Avrupa’daki imajına yönelik olarak yaptığı ankette de Avrupalıların ABD hakkında giderek olumsuz düşündüğü ortaya kondu. ABD’nin can dostu İngiltere’de bile 2000 yılındaki yüzde 83’lük destek 2006 yılında yüzde 56’ya düşmüş. Avrupa’nın Fransa, Almanya, İspanya gibi diğer büyük ülkelerinde de kamuoyu ABD’ye ancak ortalama yüzde30’larda destek veriyor. ABD’nin stratejik ortaklarından kabul ettiği Türkiye’de ise Amerikalıları beğenenler sadece yüzde 12’lerde kalmış. Türkler ayrıca diğer Avrupa ülkelerinin yanı sıra Amerikalıların dünya barışına tehdit oluşturduğunu düşünüyorlarmış. Yazıya başlarken sorduğumuz soruyu ‘‘ABD Avrupalıların desteği olmadan AB’ye üye olabilir miydi’’ şeklinde değiştirebiliriz. Hani AB liderlerinin Türkiye’nin üyeliğine yönelik ‘‘kamuoyunun görüşünü almadan olmaz’’ bahanelerini de dikkate alarak. ABD’yi Kopenhag siyasi kriterleri sınavına bugün soksalar sanırım aday ülke statüsü bile alamaz. İdam cezası, ülkenin her yerine yayılmış insan hakları ihlalleri, ayrımcılık, Guantanamo, Irak vs. gibi konular ABD’nin yakasına Avrupalı rozetinin takılmasına engel olur. Ama Kopenhag siyasi kriterleri AB’nin daha zayıf ülkelere getirdiği koşullar. Bu kriterlerin ötesinde Avrupa’nın ABD’ye göbekten bağlı olduğu bir konu var o da; ekonomi. Avrupa’daki yatırımların üçte ikisi ABD’den geliyor. ABDAB arasındaki doğrudan yatırım 1.5 trilyon Avro’yu buluyor ve ABDAB arasındaki günlük ticaret hacmi 1 milyar Avro civarında. İkisi birlikte dünyadaki yurtiçi milli hasılanın yüzde 57’sini oluşturuyor. ABD siyasi anlamda AB’nin aday ülkeleri kapısında süründürdüğü kriterlerin hiçbirisini yerine getirmese de, küresel ısınma, Guantanamo, Irak konularında başına buyruk davranmaya devam etse de AB’nin hazırladığı süslü dorukların baş misafiri olmaya devam edecek. Kendi aralarında ABD’yi çekiştirmekten geri durmayan AB liderleri böyle toplantılarda kuzu kuzu işbirliği mesajları veriyor. Anlaşılan AB sadece Avrupa değerlerini benimsemek isteyen ülkelere aslan kesiliyor. Gün gelir saçma olan gerçekleşir de ABD AB’ye üye olmak için başvurursa emin olun ABD’nin kılıfına uygun koşullar getirilecektir. AB içinde her şeye çözüm bulunur. Son mesajı: Atatürk çocuğuyum Haber Merkezi Uzun yıllardan beri Amerika’da yaşayan Arif Mardin, kardeşi ve gazetemiz yazarı Betül Mardin’e internet üzerinden geçtiği son mesajında ‘‘Atatürkçü’’ olduğunu vurguladı. Arif Mardin mesajında şunları kaydetti: ‘‘Damarlarımızda Türk, Arap, Arnavut, Kürt hatta Fransız kanı var. Ama ben Türküm, Türkiyeli değil, has Atatürk çocuğuyum. Eskinin iyisini alarak ileriye bakıyorum. Körü körüne yedinci yüzyıla saplanmıyorum. Ne mutlu Türküm diyene.’’ Berlin’i nasıl bilirsiniz? NENA ÇALİDİS Berlin’i nasıl bilirsiniz? Soğuk bir Alman kenti mi? Yoksa yalnızlığın başkenti mi? Usta yazar Nedim Gürsel, son kitabı ‘Çıplak Berlin’de (Doğan Kitap) bu ‘soğuk’ Alman kentini çok farklı boyutlarıyla yansıtıyor. ‘ÇıPLAK BERLIN’in ilginç bir serüveni var... NEDİM GÜRSEL 2002 2003 yıllarında DAAD adlı kurumun davetlisi olarak Berlin’de kaldığımda tuttuğum notlar ve edindiğim izlenimler doğrultusunda yazdım bu kitabı. Bu sadece Berlin üzerine bir kitap değil, orada yaşayan bir yazarın dünyasını da yansıtıyor. Kenti soyarken kendimi de soyduğumu fark ettim. Ve galiba biraz fazla soyundum. Bu kitabı gezi kitabı olarak nitelememiz mümkün mü? GÜRSEL Bu bir gezi kitabı değil, anlatı. Hem Nedim Gürsel’in, hem de başka yazarların Berlin’e bakışlarını içeriyor. Aslında bir kent mitolojisi oluşturmak istedim. Örneğin Weimar Cumhuriyeti döneminde, dışavurumcu Alman ressamların tablolarına yansıyan dekadan bir Berlin var. Fuhuş yuvaları, enflasyon... Bu Berlin’i bugün duvar yıkıldıktan sonra bu kez Doğu’dan gelen kızlarla zenginleşen fuhuş ortamına paralel olarak anlattım. Yaşamının son 6 ayında kendisinden çok genç bir kadınla bu kentte yaşayan Kafka’nın izini sürmeye çalıştım. Kitabın arka planında yazar ve sanatçıların Berlini var. Ön planda ise benim öznel Berlinim. Yazar olarak Berlin sizin için ne anlam taşıyor? GÜRSEL Çok çekici. Yazar arkadaşım Peter Schneider’e göre ‘‘yaralı bir kent’’. Duvar yıkıldıktan sonra iki ayrı dünyayı bir araya getiren bir kente dönüştü. Duvarın yerine yeni binalar yapılıyor ama yine de mimari doku açısından yoğun olmayan bir kent. Geçmişin hayaletleriyle dolu. Berlin’de dolaşıp da Hitler’i, Rosa Luxemburg’u ve orada öldürülen Talat Paşa’yı düşünmemek çok zor. ‘‘Batı, Doğu’yu satın alıp ırzına geçti’’ diyorsunuz... GÜRSEL Evet. Duvar yıkıldıktan sonra Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin bütün değerleri hiçe sayıldı. Özellikle düşünce özgürlüğü ve ekonomik sistem açısından olumsuz yanları da vardı ama sanıyorum kültür ve sanat alanında ürettiği bazı değerler de vardı. Batı o toplumun 50 yıllık oluşma sürecinde ortaya koyduğu değerleri hiçe saydı. Bunun eleştirisi var kitapta. Berlin’de kendimi de soydum diyorsunuz.. hangi yüzünüzle karşılaştınız? GÜRSEL Kızım ve eşim Paris’te kalmışlardı. Bu bende, cinsel anlamda, özgürlük duygusuna yol açtı. Bu daha önce yokmuydu, vardı; ama Berlin bunu tetikledi. Belki bir yaş dönemine rastladı. Artık sanki gençlik geride kalıyordu, ama ben kendimi hâlâ genç hissediyordum. Kitap, libidosuyla birdenbire yüzleşmiş ve onu anlamaya çalışan bir yazarın kitabına dönüştü. Onun için ‘Çıplak Berlin’. Berlin’in gizli kapaklı bir gece yaşamı yok. Fakat herkesin bilmediği yerler var. Ben bu yerleri ayrıntılarıyla betimleyerek bir anlamda kendimi sergiliyorum. Belki bunu yapmam yanlış oldu, bilemiyorum. İnsanlar bu tür yerlere gider ama kimseye söz etmezler. ‘Çıplak Berlin’, ‘Gece İtirafları’ oldu bir bakıma. Kızınıza duyduğunuz özlem var... GÜRSEL Bu kitabın sorduğu temel sorulardan biri, yazar evlenmeli mi? Sözcüklerle baş başa ve aslında aile hayatıyla bağdaşmayan bir uğraş yazarlık. Bu soruyu da, yazmayı bir varoluş biçimi olarak gördüğü için Kafka kendisine sormuş; ben de Kafka’dan yola çıkarak ve kendi deneyimimi de göz önünde tutarak kendime sordum. Cevabı da galiba Kafka’nın cevabı gibi oldu; yazarlar bekâr kalmalı ya da bazı yazarlar böyle kalmalı. ‘Türkiye çok büyük bir dünya yıldızını kaybetti’ KEREM GÖRSEV (CAZ MÜZİSYENİ) Dünyaya hükmeden Atlantic Records’u kuran Nasuhi Ertegün ve Ahmet Ertegün, ardından şu anda 80’li yaşlarında olan ve New York’ta yaşayan İlhan Mimaroğlu’nu ve ondan sonra Arif Mardin’i de yanına almıştır. Bu 4 Türk büyüğünün dünyadaki caz sektörünün gelişmesinde ve pek çok caz müzisyeninin başarısında çok büyük emeği vardır. Arif Mardin 1950’li yılların sonunda İstanbul’da Quincy Jones’la tanışıp bestelerini ona veriyor. Quincy Jones da Berklee Jazz Okulu’nda burslu olarak okumasını sağlıyor. Okulu bitirdikten sonra Arif Mardin piyanist, aranjör, besteci olarak sesini duyuruyor. Arif Mardin’in müzik dünyasına kazandırdığı Norah Jones milyonlar satan albümleriyle Grammy’ler alıyor. Arif Mardin’in son keşfi olan ve müzik dünyasında yavaş yavaş adını duyurmaya başlayan Raul Midon ise bu yıl İstanbul Caz Festivali’ne gelecek. Ne yazık ki Arif Mardin onun bu başarılarını göremiyor. Benim Arif Mardin’le tanışıklığım vardı. 2003’te İKSV Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü Arif Mardin’e verdiğinde ben de kendisi için bir konser vermiştim. Türkiye çok büyük bir dünya yıldızını kaybetti. Ailesine ve de dünya müzik piyasasına başsağlığı dilerim. Böyle yapımcıların bir daha yetişeceğini zannetmiyorum. Şu anda 80’li yaşlarında olan Ahmet Ertegün ve İlhan Mimaroğlu’na sıhhatli ve uzun bir yaşam diliyorum. EDEBIYATÇILAR DERNEĞİ’NCE HAZIRLANAN ‘BALKAN WRITERS İN ACTION’ ADLI İNGİLİZCE SEÇKİ YAYIMLANDI Balkanlar’dan gelen sıcak edebiyat KADİR AYDEMİR Edebiyatçılar Derneği’nin yayını olan ‘Balkan Writers in Action’ Balkan Yazarlar Antolojisi adlı kitap yayımlandı. Edebiyatçılar Derneği 2. Başkanı Prof. Aysu Erden’in yayına hazırladığı çalışmada önsöz Gökhan Cengizhan’a ait. Türk ve dünya edebiyatından çeşitli yazarşairlerin eserlerine yer verilen çalışma tamamen İngilizce yayımlanmış. Kısa öykülerden şiir örneklerine, akademik metinlerden yazarların biyografilerine dek pek çok bilgi bir araya getirilmiş. Aysu Erden’in özel çabası kitapta kendini belli ediyor, bu özenli çeviriler gerçekten de kalıcı olacak bu eserin oluşumunda en önemli faktör gibi gözüküyor. ‘Balkan Writers in Action’da yarabulut, Kata Kulavkova ve Alek Popov gibi yazarlar yer alıyor. 280 sayfalık çalışmanın sonuna bir de Türkçe özet eklenmiş. Aysu Erden, kitabın İngilizce olarak hazırlanmasının nedenini, ülkemiz yazarlarını ve edebiyatını Balkan ülkelerine tanıtabilmek olarak açıklıyor. Erden, bölge ülkelerinin yazar örgütlerince yapılacak olan edebiyat etkinlikleri (öyküşiir günleri, sempozyumlar vb.) aracılığıyla yazarlar, yazar örgütleri, edebiyatçılar, yayıncılar, çevirmenler arasında güçlü bir iletişim ağının kurulabileceğine işaret ediyor. Kitapla ilgili ayrıntılı bilgiyi Edebiyatçılar Derneği’nden edinebilirsiniz. zı ve şiirleriyle Halil İbrahim Özcan, Mehmet Kansu, Orhan Tüleylioğlu, Aydın Şimşek, Radovan Pavlovski, Gane Todorovski, Özcan Ka(www.edebiyatcilardernegi.org.tr/ Tel: 0 312 434 46 65)