Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HAZİRAN CUMA dünyadan BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI ORTADOĞU UZMANI PROF HİSAE NAKANİŞİ: C 11 Türkiye açmazlar içinde LEYLA TAVŞANOĞLU Kıbrıs Sorunu mu? Yoksa P POTREHisae NAKANİŞİ Kobe Üniversitesi’ne uluslararası siyaset çalışması için gitti. Ardından ABD’de California Üniversitesi’nde (UCLA) Ortadoğu siyaseti konusunda doktorasını aldı. Daha sonra Japonya’ya döndü. 2001 yılında profesör oldu. Nagoya Üniversitesi’nin Uluslararası Kalkınma Fakültesi Dekanlığı’nı 2004 ile bu yılın Mart ayı arasında yaptı. Japon akademi tarihinin ilk kadın dekanı oldu. Aynı üniversitede ders veriyor. rof. Hisae Nakanişi Ortadoğu uzmanı bir Japon bilim insanı. Şu sıralar Türkiye’de araştırmalar yapıyor. Birkaç konferansta ABD’nin dünyadaki gözü kara tutumu, dünya enerji sektörünü kontrol etmeyi amaçlaması ve Türkiye’nin yeni dünya konjonktüründeki konumuyla ilgili görüşlerini dinledim. Sonra da onunla bu ilginç konuşmayı yaptım. Türkiye’nin PKK ve Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi ile başı dertte. Bir de ABD’nin Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) var. Bu bölgedeki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? HİSAE NAKANİŞİ GOP’ta Türkiye’nin kilit rolü olduğunu düşünüyorum. Örneğin pek çok konunun çözümü için devreye girebilir. Türkiye’nin aynı zamanda İsrail’le iyi ilişkileri var. Ayrıca Türkiye AB’ye tam üye olmak istiyor. Komşusu ülkelerle de ilişkileri iyi. Dolayısıyla Türkiye’nin diplomaside daha fazla inisiyatifler alması gerektiğini düşünüyorum. Peki, Kuzey Irak’ta bu Kürt yönetimi oluşumu varken sizce Türkiye’nin pozisyonu ne olmalı? NAKANİŞİ Sanıyorum, ABD Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurdurmak istiyor. Bu Birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana hazırlanan bir plan. İkinci Körfez Savaşı’ndan sonra bu zaten su yüzüne çıktı. Bana göre ABD ve Saddam Hüseyin el ele vererek bu planı hazırladılar. ‘İNSAN HAKLARINI İHLAL EDİYORSUNUZ’ ABD, Türkiye’nin hassasiyetini bildiği için mi bu adımı atmıyor? NAKANİŞİ Sanıyorum öyle. Türkiye ABD için oldukça bir ülke. ABD sanıyorum bir yandan Kuzey Irak’ta bir Kürdistan kurmak istiyor, ama Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetini de biliyor. ABD’nin elinde Ermenistan, Kıbrıs ve PKK kartları var. Bunlarla Türkiye’nin üzerinde ciddi baskı kurabileceğini biliyor. Barzani ve Talabani yetiştirdikleri PKK militanlarını Türkiye’ye gönderiyorlar. Böylece Türkiye’nin sürekli PKK’yle uğraşmasını hedefliyorlar. Bu arada AB’den de Türkiye’ye Güneydoğu sorununu çözmezseniz tam üye olamazsınız baskıları geliyor. Güneydoğu’yla birlikte Ermenistan, Kıbrıs sorunlarının çözülmesi isteniyor. Türkiye’ye ‘‘İnsan haklarını ihlal ediyorsunuz’’ baskıları yapılıyor. ABD ve AB bunu neden yapıyor? NAKANİŞİ Çünkü Türkiye sürekli bu üç konuyla meşgul edilirse hep başı dertte olacak. Bu sorunlar sürdükçe Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği engellenecek. Türkiye’nin AB’ye üye olmaması ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek. Böylece Türkiye bölgede ABD’nin her zaman kullanabileceği askeri bir güç olarak kalacak. ERMENİ SORUNUNA GELİNCE... Öyleyse Türkiye, bir açmazın içinde. Nasıl kurtulabilir, sizce? NAKANİŞİ Bu açmazdan kurtulması çok zor. Ama aklıma gelen öneriler var. Türkiye Irak’la sınırı kapatırsa Kuzey Irak’ın dış dünyaya açılım kapısı da kapanır. Evet, sınır kapatılırsa PKK Türkiye’ye sızamayacaktır. Ama öbür yandan da Türk şirketlerinin çıkarlarına ağır darbeler inecektir. Türk hükümetinin, bir yandan ekonomik çıkarları korurken öte yandan da askeri yollarla PKK’nin üstesinden gelmek arasında denge sağlayarak çözüm üretmesi gerekecektir. Siz bir de Kıbrıs ve Ermeni sorunlarını telaffuz ettiniz. Sizce Türkiye bunları nasıl çözebilir? NAKANİŞİ İngiltere ve ABD’nin Kıbrıs sorununun çözülmesini istediklerini düşünmüyorum. Çünkü o sorun çözülürse ne ABD, ne de İngiltere’nin Kıbrıs’ta varlıklarını sürdürmek için bahaneleri kalır. Dolayısıyla da Kıbrıs sorununu sürüncemede bırakacaklardır. Türkiye de Kuzey Irak’taki varlığını korumaya devam edecektir. Bu da ABD, İngiltere ve Türkiye arasında bir karşı denge oluşturacaktır. Ermeni sorununa gelince... Türkiye bu konuda zorda. Ama Ermeni sorununda kendi tezlerini destekleyecek sağlam kanıtları ortaya çıkarmalı. Bu da rolleri tersine çevirebilir. Bu da ABD’deki Ermeni ve Rum lobilerinin çabalarını boşa çıkarabilir. KTC üzerinden izolasyo K nu nasıl kaldırırız? Biz sözümüzü tuttuk, onlar da sözünü tutsun... Kıbrıs üzerinde konuşan, yazan, çizen kimilerinin ‘‘Kıbrıs sorununa bakışı’’ böyle. Güler misiniz ağlar mısınız... Türkiye bir devletse çözümleri kendi üretir ve elindeki bütün olanakları seferber ederek bunun pazarlığını yapar. Hükümetlerin esas görevi budur. ‘‘Biz sözümüzü tuttuk şimdi de onlar tutsun’’ kadar ‘‘safça’’! bir ifade ancak bir oymakta izciler arasında söz konusudur. Uluslararası ilişkilerde söz tutma, dış politikayı ve diplomasiyi ‘‘lades oyunu’’ ile karıştırmaktan başka bir şey değildir. KIBRIS, NASIL SORUN OLMAZDI? 1) Eğer Rumlar Aralık 1963’te Londra ve Zürih antlaşmalarını ortadan kaldırmak için Türklere saldırıp soykırım girişimlerinde bulunmasalardı... 2) Eğer ABD Başkanı L. Johnson 1964’te İnönü’ye gönderdiği mektupla, ‘‘Adadaki Türkleri ve haklarınızı unutun’’ anlamını taşıyan bir ültimatommektup göndermeseydi... 3) Eğer 19631974 döneminde Birleşmiş Milletler’i yöneten büyük devletler, Yunan (ve Batı) yanlısı bir tutum izlemesiydi... 4) Eğer ABD ve Atina’daki Albaylar Cuntası, ‘‘Üçüncü Dünyacı Makaryos’u devirmek için’’ Nikos Samson adında bir terörist ve Türk düşmanı katili kiralayıp bir taşla iki kuş vurmak için Kıbrıs adasına göndermeselerdi... 5) Eğer 20 Temmuz 1974’ten sonra zamanla, adada fiilen oluşan iki devlete ABD ve AB eşit yaklaşsaydı... 6) Eğer 1991’de Sovyetler Birliği dağılınca Batı ve Hıristiyanlık âlemi, Türkiye’yi Kıbrıs adasından tasfiye politikasını işletmeye başlamasaydı; ve Ortadoğu’ya yeni bir harita çizmek istemeseydi... 7) Eğer 6 Mart 1995’te Tansu ÇillerKarayalçın ikilisi Gümrük Birliği belgesini imzalayıp bir yandan Türkiye’yi kumalığa sürük Bush’un tehlikeli kumarı GOP’un nasıl gelişeceğini düşünüyorsunuz? NAKANİŞİ Konunun temelinde yatan Ortadoğu ve çevresindeki petrol ve doğalgaz kaynakları. ABD Ortadoğu’daki enerji kaynaklarını egemenliği altına almak istiyor. Güvenlik kaygıları var. Şu anda Kuzey Irak’taki MusulKerkük petrol yatakları ABD’nin elinde. Ama bunlar Ortadoğu’nun tek petrol yatakları değil. Örneğin, Orta Asya’da müthiş potansiyeli olan petrol yatakları var. Ama bence ABD için Orta Asya cumhuriyetlerinde rejim değişiklikleri yaratmak çok zor olacaktır. ABD bunu orada denedi. Ama başaramadı. Benzer rejim değişiklikleri Ukrayna ve Gürcistan’da oldu. Şimdilik ABD, MusulKerkük petrol yataklarını eline geçirerek bir Kürdistan’ı yaratmak istiyor olabilir. Bunun nasıl olabileceğini bilmiyorum. Burada Azerbaycan’ın kilit bir rolü olduğunu düşünüyorum. Bir de ABD’nin İran’a bir saldırı planladığını göz önünde tutmalıyız. Şu anda bekleyen ABD şimdilik sadece petrol fiyatlarını sürekli arttırıyor. Petrolün varili 100 dolar sınırına daya lerken öte yandan Rumların AB yolunu açmasaydı... 8) Eğer Aralık 1999 Helsinki Doruğu’nda Ecevit, yanındakiler tarafından kandırılmasaydı... 9) Eğer 2002 Kopenhag AB Doruğu’nda Alman ve Danimarka dışişleri bakanları salonda gazetecilerin önünde, ‘‘Türkiye’yi önce uyutalım sonra da unuturuz’’ dediklerinde, TBMM’nin ve hükümetin vatansever, Atatürksever, namussever ve dindar çok sayın üyeleri, ‘‘Bu adamlar ne diyorlar’’ diyerek meselenin üzerine gitseydi... 10) Eğer 3 Kasım 2002 seçimlerinin hemen ardından Tayyip Erdoğan, ‘‘Bu iş Denktaş’la olmaz, 40 yıllık Kıbrıs politikamız değişecek’’ diyerek kolları sıvamasaydı... 11) Eğer AKP hükümeti Washington, Brüksel ve Atina ile işbirliği içinde Annan Planı’nı kabul ederek M. Ali Talat ve zihniyetini adaya taşımasaydı... 12) Eğer 1 Mayıs 2004’te AB, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni (Rumların) adanın bütününü temsilen tam üyeliğe alırken AKP hükümeti ‘‘Bu durum uluslararası anlaşmalara aykırıdır, izin vermem’’ deseydi... 13) Eğer AKP hükümeti 17 Aralık 2004’te AB ile bir anlaşma yaparak, ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin (Rumların) karşısına görüşmelerde bir uslu çocuk gibi oturmayı kabul etmeseydi...’’ Kıbrıs sorunu gibi bir sorun tabii ki olamazdı. KIBRIS SORUNU NEDİR? Kıbrıs sorunu, Türkiye’nin emperyalizmle yüzleşmesi sorunudur. Batı’nın Kürdistan projesinde, yapay Ermeni soykırım tasarılarında, minyatür Ortodoks Fener Patrikhanesi (Devleti) projelerinde olduğu gibi Türkiye emperyalizmle yüzleşmek ve karşı koymak zorundadır. Sorun Kıbrıs, Ege, Güneydoğu, Ermeni, Patrikhane sorunları değildir. Sorun, Türkiye’nin Batı emperyalizmince bir taraftan sömürgeleştirilirken diğer yandan da ezilme sorunudur. Bu gerçeğin artık görülmesi gerekir... Kıbrıs olayları sadece bir turnusol kâğıdıdır. nırsa da bu Çin’in ekonomisini vurur. Bush yönetimi petrolün varil fiyatını 100 dolara çıkartma gibi tehlikeli bir kumarı göze alır mı? NAKANİŞİ Bush yönetiminin petrol şirketleriyle sıkı bağı var. Daha doğrusu bu petrol şirketleri Bush yönetiminin temelini oluşturuyor. Bunlar şimdi bu tehlikeli kumarı oynamaktalar. Ama bu işi daha ne kadar götürebilirler? Onu bilmiyorum. Bakın, size daha vahim bir öngörümü söyleyeyim. Eğer ABD İran’a saldırırsa, İran da misilleme olarak Türkiye’ye ve İsrail’e saldırır. Hiç kimse İran’ın nükleer gücünün ne olduğunu bilmiyor. PEW ARAŞTIRMA MERKEZİ’NİN ANKETİ Uygarlıklar arası uçurum büyüyor Dış Haberler Servisi Müslümanların, Avrupa ve ABD başta olmak üzere Batılıları, bencil, ahlaksız ve açgözlü, Batılıların da Müslümanları, küstah, vahşi ve hoşgörüsüz buldukları ortaya çıktı. Amerikan Pew Araştırma Merkezi’nin ABD ile birlikte 15 ülkede yaptığı araştırmanın sonuçları, Müslümanlarla Batılılar arasındaki derin bölünmeyi gözler önüne serdi. Avrupa ve Ortadoğu’da görüşülen kişiler, Müslümanlarla Batılılar arasındaki ilişkilerin genellikle kötü olduğunu söyledi. ABD’de halkın yüzde 55’i bu şekilde düşünürken Almanya ve Fransa’da halkın 3’te 2’si Müslümanlarla Batılılar arasındaki ilişkileri belirsiz görüyor. Her iki tarafın birbirlerini suçladığını gösteren araştırma, ABD’de 11 Eylül 2001 saldırıları hakkında da ilginç bir gerçeği ortaya koydu. Buna göre, Endonezya’nın yüzde 65’i, Mısır’ın yüzde 59’u ve Ürdün’ün yüzde 53’ü bu saldırıların Arap örgütler tarafından düzenlendiğine inanmıyor. ‘MÜSLÜMANLAR HOŞGÖRÜSÜZ’ Araştırmada, bazı Ortadoğu ülkelerinde teröre verilen desteğin düştüğü görülürken Endonezya, Pakistan ve Ürdün’de intihar saldırılarının haklı olabileceği yönünde görüş belirten kişilerin sayısında düşüş kaydedildi. Diğer bulgular ise şöyle sıralanıyor: ? Müslüman ülkelerde Yahudi karşıtlığı baskın. Almanya, İngiltere ve İspanya’daki Müslümanlar arasında Yahudi karşıtlığı güçlü. ? Müslüman ülkelerde ezici çoğunluk, Hz. Muhammet ile ilgili karikatür krizinden, Müslümanlığa saygı duymayan Batı’yı sorumlu tutarken Batı ülkelerinde çoğunluk, bu konuda Müslümanları hoşgörüsüzlükle suçluyor. ? Avrupa’nın geri kalanına oranla İspanya ve Almanya’da Müslümanlara karşı düşmanlık daha güçlü. ? Avrupa’daki Müslüman azınlıklar, Müslümanlarla Batılılar arasındaki ilişkileri kötü olarak tanımlarken, Avrupalı Müslümanlar, Avrupalılara, genel olarak Müslümanlarla karşılaştırıldığında daha olumlu bakma yönünde. Türkiye, Çin, Mısır, Fransa, Almanya, İngiltere, Hindistan, Endonezya, Japonya, Ürdün, Nijerya, Pakistan, Rusya, İspanya ve ABD’de yapılan araştırma kapsamında, nisan ve mayısta 17 bin yetişkinle görüşüldü. İLGİNÇ YANITLAR Dış Haberler Servisi Pew anketine katılan Türklerin yüzde 59’u ABD’ye yönelik 11 Eylül 2001 saldırılarının Arap örgütler tarafından düzenlendiğine inanmıyor. Anket 125 Nisan arasında 1013 Türk üzerinde de uygulandı. ? Türklerin yüzde 84’ü karikatür krizinin çıkmasında ‘‘Batı’nın İslam’a saygısızlığını’’ suçlu gösterirken, yüzde 8’i krizi Müslümanların hoşgörü eksikliğine bağladı. ? Türklerin yüzde 59’u 11 Eylül saldırılarını Arapların yaptığına inanmadığını söylerken, inandığını söyleyenlerin oranı yüzde 16’da kaldı. 2002’de Türklerin yüzde 46’sı saldırının arkasında Arapların olduğuna inanıyordu. ? Türklerin yüzde 39’u radikal İslamcılardan kaygı duyuyor. ? Türklerin yüzde 13’ü ülkelerindeki Müslümanların El Kaide’yi desteklediğine inandığını söyledi. ? Türklerin yüzde 64’ü Müslümanlar ile Batı arasındaki ilişkinin genel olarak kötü olduğunu belirtti. ? Türklerin yüzde 39’u Batılıların kadınlara saygılı olduğuna inanmıyor. ? Türklerin yüzde 60’ı dindar bir Müslüman olmak ile modern bir dünyada yaşamak arasında bir sorun olmadığını belirtirken, yüzde 29’u dindar Müslümanların modern bir hayat yaşayamayacağına inanıyor. ? Türklerin yüzde 61’i canlı bombalara karşı çıkarken yüzde 17’si bazen bu tür saldırıların yapılabileceğini, yüzde 9’u ise nadiren bu yola başvurulabileceğini belirtti. R OMA İtalya bir haftadır şokta. Futbolu silkeleyen ve takım yöneticileri, hakemler, spor gazetecilerini etkisi altına alan ‘‘temiz ayak’’ depreminden sonra Çizme; sürgünden dönen veliaht prensi içeren taze bir skandalla çalkalanıyor. Prense yöneltilen iddialar yenilir yutulur gibi değil: ‘‘Yolsuzluk, rüşvet, hayat kadını ve şikeli kumar makineleri trafiğini yönetmek.’’ Film gibi. Prens Vittorio Emmanuele’nin tutuklandığı an bile, film sahnesi gibi... Prens, geçen hafta sonu Como Gölü yakınlarındaki bir kilisede ‘‘hayır işleriyle’’ ilgili bir merasime katılıyor ve ‘‘Savoia Kraliyet Ailesi’’nin simgesi bir gümüş çanı, kiliseye armağan ediyor. İtalyan güvenlik güçleri tam da bu merasimin ardından, apar topar prensi, Napoli’nin güneyindeki ‘‘Potenza Hapishanesi’’ne sevk etmek üzere bir ‘‘Fıat’’ arabaya tıkıyorlar. Sürgünde 60 yıl geçirdikten sonra, 2002’de ülkesine geri dönebilmek için İtalyan Cumhuriyeti tarafından ‘‘lağvedilen taht’’ üzerindeki tüm haklarından vazgeçtiğini ilan etmek zorunda kalan prensin, bu kritik anda sorduğu ilk soru şu oluyor: ‘‘Potenza neresi?’’ Coğrafyayı bir ‘‘hapishane yolculuğu’’ ile öğrenmeye mecbur kalan prens, bir haftadır içerde. Ama bugün çıkacak ve suçlamalar kesinleşene dek SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Film Gibi Skandal tan ortaya büyük bir ‘‘sürpriz’’ çıkıyor. Çeteyi, mafyozi ilişkiler içindeki bir dizi adamla, sabık veliaht yönetiyor. Doğu Avrupa’dan ithal edilen hayat kadınlarının hizmetlerinden ‘‘ekselansları’’ da yararlanıyor! ‘‘Ekselans’’ söz konusu hizmetlerin karşılığını çok bulursa ödemiyor! Veya ‘‘ortaklar’’ faturayı üstleniyor... Gazetelere çarşaf çarşaf yansıyan bu ‘‘dehşetengiz konuşmaların’’ kapsama alanı yalnız prens ve mafyozi ortaklarıyla sınırlı kalsa iyi. Bir ucu da Berlusconi hükümetinde Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı yapan Gian Franco Fini’ye uzanıyor. Fini, skandala doğrudan bulaşmış değil. Ancak sözcüsü Salvatore Sottile başta, karısı ve özel kalemi.. telefon dinlemeleri ağı genişledikçe, değişik bağlamlarda gündeme geliyorlar. Eski bakanın sözcüsü Sottile mesela, devlet TV’si RAI’de yükselmek isteyen genç kızlara ‘‘cinsel favörler’’ karşılığında kariyer temin ediyor. Kızların kimi ‘‘şov programlarında’’ hos ‘‘ev hapsinde’’ kalacak. Prensin ardındaki ‘‘karanlık kadın’’ olarak takdim edilen ihtiras küpü karısı Marina Doria, Vittorio Emmanuele için Roma’nın mutena semti ‘‘Parioli’’de şimdiden 250 metrekarelik bir apartman dairesi ayarladı bile... Gelelim skandala. Skandalın su yüzüne çıkmasına neden olan kişi, zırhlı arabalar yerine Harvey Nicholson bir motosikletle işe gitmeyi yeğleyen 37 yaşında genç bir yargıç. Babası İngiliz, annesi İtalyan olan Henry John Woodstock adındaki yargıç, 2 yıldır ‘‘kumarhane mafyasının’’ peşinde. Maksadı, para yutmak için ayarlanmış ‘‘şikeli kumar makineleri’’ trafiğini yöneten çeteyi yakalamak. Çetenin merkez üssü İtalya İsviçre sınırındaki ünlü ‘‘Campione Kumarhanesi’’. Müşterilere ‘‘kumar ve hayat kadınlarından oluşan ‘‘her şey içinde’’ bir paket sağlayan kumarhane, aynı zamanda ‘‘kara para aklamakla’’ menzile girmiş. Çetenin izi sürülürken, bir dizi telefon dinleniliyor. Telekulak tes oluyor, kimi ‘‘talk şov’’ların aranılan konuklarına dönüşüyor, kimi ‘‘takdimcilik’’ düşlüyor. Sottile’yi memnun eden, sorununu çözüyor! Bırakın yıldızcıkları, RAI’nin ‘‘prime time’’ tartışma programını yöneten ünlü ‘‘anchorman’’i Bruno Vespa bile; bazı programlar için bizzat Sottile’den ‘‘icazet alıyor’’! ‘‘Şef’’in karısı, Bayan Fini de bu arada, başkent Roma’da ortağı olduğu bir klinik için, iş kotarmak peşinde. Fini’nin eşi, para kesen klinikte ortaklık payını arttırmak isterken, daha çok müşteri çekecek hizmetler için ayrıcalık sağlamaya çalışıyor. Ve kocasının ‘‘özel kalemini’’ bunun için kullanıyor. ‘‘Özel kalem’’le ‘‘sözcü’’nün başgörevi zaten, kilit yer ve makamlara; eşdost, tanıdık kim varsa yerleştirmek. Bu arada kimin eli kimin cebinde belli değil. Belli olan tek şey; akıllara durgunluk veren bir nüfuz trafiği, diz boyu yozluk ve yolsuzluk... Bu ‘‘Dallas’vari kirli ilişkiler’’, bir kumarhanemafya soruşturmasıyla başladı ve bu işe aracılık edenlerin telefon konuşmalarının dinlenmesiyle ortaya çıktı. Soylulardan devlet TV’sine dek uzanan ve çok geniş yelpazeyi kapsayan bu ‘‘çürüme’’ karşısında İtalyanlar şaşkın: Kimi dalga geçiyor; kimi de yalnız ‘‘kusmak’’ istiyor!