05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 İŞADAMLARINA GÖRE HÜKÜMETİN EKONOMİYE BAKIŞI OLUMLU YÖNDE DEĞİŞMEDİ C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER HAZİRAN CUMA Hükümetle ilitişim koptu MURAT KIŞLALI/FATMA KOŞAR/YUSUF ÖZKAN ANKARA / İSTANBUL / İZMİR Hükümet politikalarını önceden de olumsuz bulan bazı oda başkanları, bakışın ‘‘aynı olumsuzlukla devam ettiğini’’ söylediler. Yaklaşık bir ay önce Merkez Bankası Başkanlığı seçimi konusunda görüşleri dikkate alınmayan ve hükümetle arası açılan İstanbul merkezli iş dünyası ile hükümet arasındaki ‘‘iletişim kopukluğu’’ sorunu ise derinleşiyor. Egeli sanayiciler de hükümeti, sorunlara çözüm üretmek yerine Cumhuriyetin temel değerleriyle oynamakla suçluyor. Eski Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı ve Anadolu Grubu’nun İcra Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, bütçe disiplinini de gevşetmekle suçladığı hükümetle iş dünyası arasındaki iletişimin koptuğunu söyledi. İngiliz gazetesi Financial Times, iki gün önce ‘‘Ankara ve İstanbul’un birbirinden uçakla sadece 45 dakika uzakta olmasına karşın iki kent arasındaki uçurum modern Türkiye’nin şaşırtıcı yönlerinden biri’’ değerlendirmesiyle iletişim kopukluğuna dikkat çekmişti. Bu saptamaya ilişkin soruları yanıtlayan Özilhan, hükümetle ekonomik programda hemfikir olmalarına karşın uygulanmasında görüş ayrılığı içinde olduklarını söyledi. Özilhan, harcamaların çok arttığına ve bütçe disiplininin bozulduğuna dikkati çekti. Özilhan, Merkez Bankası Başkanlığı ve laiklik konusunda kendi deyimiyle ‘‘yorum farklılıkları’’nın ortaya çıkmasından sonra ‘‘hükümetin iletişim çabasına girip girmediği’’ yönündeki soruyu ise şöyle yanıtladı: ‘‘Olmadığı hissiyatındayım. İş âleminin hükümetle kırgınlığı olamaz. Ama son dönemde özel sektörle iletişimi kopuk. İlk geldiği dönemdeki gibi değil. Yorum farklılığımız var. Görüş ayrılıkları da var, ancak bunlar olsa bile sürekli diyalog olmalı... İletişimin kurulması, bunun etkilerini değerlendirerek önlemlerin tartışılması gerekiyor. Hükümetten bu yönde bir adım, benim bildiğim kadarıyla yok.’’ HÜKÜMET HATALI DAVRANDI Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı Tuğrul Kutadgobilik de soruları yanıtlarken sivil toplum örgütü olarak demokratik ve laik Türkiye değerlerinden asla bir milim kadar taviz vermeyeceklerini, ancak böyle bir telaşa düşülmesinin gerekli olmadığını bildirdi. Kutadgobilik, Merkez Bankası Başkanlığı seçiminde hükümetin hatalı davrandığını belirterek ‘‘Bunu dün söyledik, bugün de aynı fikirdeyiz. Anadolu’daki bazı oda başkanlarının hükümetin ekonomiye ve iş dünyasına bakışına ilişkin gazetemize yaptıkları değerlendirmeler ise özetle şöyle: Tamer Taşkın, Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı: Yılbaşından itibaren, geçen seneki başarılar, makro ekonomik dengelerin oturması, iyi gitmesi, hükümette bir konsantrasyon dağınıklığı getirdi. Sinan Aygün, Ankara Ticaret Odası Başkanı: TÜSİAD ile hükümetin arasında baştan beri bir kopma, farklılaşma var. Birbirlerini mahkemeye de verdiler. Bu açıdan ve genel olarak hükümetin ekonomi ve iş dünyasına bakışı açısından bence son dönemde değişen bir şey yok. Hükümet iş dünyasına ve ekonomiye hep kötü bakıyordu, hâlâ kötü bakıyor. İNATLAŞIYORLAR Kadınlar işsizlikten en çok etkilenen kesimi oluşturuyor. Kadınların istihdama katılım oranı 1989’da yüzde 36.5 düzeyindeyken bugün bu oran yüzde 22.5 düzeyine düşmüş durumda. Rapor sonuçlarını değerlendiren Birleşik Metalİş Yönetim Kurulu yetkilileri, hükümetin sorunu görmezden geldiğini, kalıcı adımlar atamadığını belirtti. Yetkililer, emekçilerin ve yoksul halk kitlelerinin geleceğinin sermayenin insafına terk edilemeyeceğini vurgulayarak, işsizlikle mücadele için bir an önce emek örgütlerinin öncülüğünde bir eylem programı çıkarılmasını önerdi. Kadrolaşma savlarının haklılığını kanıtlayan gelişmelerin her gün yaşandığını anımsatan Kasalı, ‘‘Devletin tepesinde yaşanan atama krizleri nedeniyle birçok devlet kurumunun vekâleten yönetilmesi ya da atamaların gecikmesi gibi gelişmeler, siyasi iktidarda uzlaşma arayışından çok, inatlaşma yaklaşımının daha ağır bastığı izlenimini vermekte, bu da güven geliştirmeyi engellemektedir’’ dedi. Aile Fotoğrafı Üstüne tuz biber gelen terör eylemlerinde, Cumhuriyet ve Danıştay saldırılarında, siyasi iktidar sorumluluğundan uzak davranışlardan, gerilimi tırmandırmaktan geri durmadı. Terör eyleminin birinci dereceden tetikçisinin yakalanmasının, kendisinin eylem nedenini çok net, türbana bağlamasının ardından, Erdoğan Hükümeti, polis ve medyanın güdümlemesinde, ‘‘hükümeti hedef alan, Susurluk, derin devlet bağlantılı terör örgütü’’ imajı verilme çabası cepheleşme, gerilimi uç noktalara taşıdı. Cumhuriyeti, laikliği, rejimi tehdit altında görenler, AKP iktidarına tam da bu nedenle güven duymayanlar, ölen yargıcın cenaze töreninde gerçekleştirdikleri eylemlerle tepkilerini ülke ve dünya kamuoyuna duyurdular. Üzerinde çok yazı yazılan, söz söylenen olayın boyutları, anlamı yeni bir yoruma gerek duyulmayacak kadar açık. ??? Erdoğan hükümeti ya cepheleşmeyi, duyulan kuşkuları ortadan kaldıracak temel bir siyaset değişikliği yapacak ya da gerilimi tırmandıracaktı. Hisarcıklıoğlu’nun medyamızda ‘‘Ülkemizin buna ihtiyacı var’’ olarak pazarlanan girişiminde, içli dışlı oldukları Başbakan’dan geçici de olsa, gerilimin tırmandırılmayacağına ilişkin bir söz almış olması varsayılır. Oysa Başbakan Erdoğan, TOBB’nin söz konusu genel kurulunda yaptığı konuşmada bile siyasal barışa istekli, gerilimi tırmandırmamaya niyetli Başbakan imajından çok uzak kaldı. Sahneye birlikte girdiği muhalefet liderlerinin konuşmalarını beklemeden salonu terk etmesi ile de fotoğraf karesinin anlamını ortadan kaldırmış oldu. Üstüne üstlük hükümet, emniyet kaynaklı terör eyleminin odağına ilişkin sızdırılmış haberler fiyaskosu, sorgulamanın tersine gelişmesi ortada iken orada burada yaptığı yeni konuşmalarda da gerilim tırmandırıcı, kendileri dışında herkesi suçlayan, büyük davası için savaş halindeki, ödün vermeyecek kumandan edası üslubunu sürdürdü. Ülkenin geleceğine yönelik kaygıları, rejimin, laikliğin, ülke çıkarlarının tehdit altında olmasını umarsamayan, varsa yoksa Meclis’e egemen çoğunluk iktidarının ömrünün uzatılmasını, ekonomik çıkarları için tek yol gören, sermaye güçlerine, örgütlerine, odaklarına sağduyudan başka ne dilenebilir ki... [email protected] M AKP’NIN UYGULADIĞI LİBERAL POLİTİKALARIN FATURASI AĞIR Umut tükeniyor Çözüm önerileri İstanbul Haber Servisi DİSK’e bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nca yapılan bir araştırmaya göre AKP hükümetinin uyguladığı yeni liberal politikaların faturası giderek ağırlaşıyor. Buna göre OECD ülkeleri arasında işsizliğin en yüksek olduğu 2. ülke olan Türkiye’de, iş bulma umudunu kaybedenlerin sayısı 2 milyona ulaştı. Birleşik Metalİş, OECD Ekonomik Görünüm Veritabanı ve Devlet İstatistik Enstitüsü’nün Hanehalkı İşgücü Anketi verileri doğrultusunda ‘‘İstihdam ve İşsizlik irleşik Metalİş Raporu’’ hazırSendikası’nın İstihdam ladı. ve İşsizlik Raporu’nda Rapora göre çözüm için şu öneriler Türkiye’de yasunuldu: kalanan yüksek Verimlilik artışı büyüme oranemekçilerin larına karşın işücretlerine aynı sizlik oranı yüzdüzeyde yansıtılmalı, de 30’dan fazla çalışma süreleri arttı. azaltılarak yeni 19922002 istihdam olanakları yılları arasında yaratılmalı. ortalama yüzde Kamu hizmetlerinin 7.7 düzeyinde nitelikli bir biçimde gerçekleşen işyerine getirilmesi için sizlik oranı, personel eksikliği 2003 yılından giderilmeli. bu yana yıllık Kamunun yatırımcı rolü olarak yüzde hatırlanmalı ve 10’un üzerinde seyrediyor. Son ihtiyaç görülen açıklanan raalanlarda yatırımlar kamlara göre hayata geçirilmeli. ise söz konusu Özelleştirme oran yüzde uygulamalarına son 11.8 düzeyine verilmeli. yükseldi. Sendikal örgütlenmeler Rapordan önündeki engeller bazı satırbaşkaldırılmalı. ları şöyle: Kadınların çalışma Türkiye çayaşamına dahil lışmayı talep edilmesi için yeni etmeyen çok düzenlemelere yüksek bir nügidilmeli. fusa sahip. İşTarımda yaşanan ve gücüne katılım hiçbir tedbirin oranı yüzde 46.1 düzeyine alınmadığı çöküşün düşmüş durumda. Bu bir reönüne geçilmeli. kor. Söz konusu oran, 1988’de yüzde 58.4 düzeyindeydi. Çalışmayı talep eden nüfus 18 yıl öncesinin düzeyine ulaşırsa, gerekli yatırımlar yapılmadığı takdirde işsiz sayısı 9 milyonu, işsizlik oranı ise yüzde 30’u bulacak. Her 100 kişiden 68.8’inin çalışmayı talep ettiği Avrupalı kadar çalışmayı talep etsek, işsiz sayısı 14 milyonu, işsizlik oranı yüzde 40’ı bulacak. Oysa sıkı mali politikalarla kamu yatırım yapamaz duruma getirildi, özelleştirmelerle iş alanları kapatıldı Ülke kaynakları, işçisinin daha fazla sömürülmesine indirgendi. AKP hükümeti döneminde rekor kırılan bir alan da işe başlamaya hazır olan ancak iş aramayan nüfustaki artış. İş bulma umudunu kaybedenlerin sayısı 2 milyon 289 bin kişiyi buldu. Resmi işsiz sayısı ise 2 milyon 799 bin. Yani iş bulma umudunu kaybedenlerin sayısı, iş arayan ancak bulamayanlara yaklaşmış durumda. 1989 Nisanı’ndan bu güne iş bulma umudunu kaybedenler 18 kat arttı. B edya, imaj çağında siyaset, aile fotoğraflarını çok sevdiğinden olacak, siyaseten anlamı olan toplantıların büyük boy, hepsi bir arada aile fotoğrafları çekilir. BM, AB, NATO, Şanghay.. zirvelerinin aile fotoğraflarında görünür olmanın, sırada iyi yer kapmanın bile iç siyasete dönük pazarı vardır. Siyasi partilerin, sendikaların.. genel kurullarında eski, yeni başkanlar eller havada, el ele fotoğraf çektirirler ki, taban üzerinde birlik beraberliğin sürdüğü, örgüte zarar verebilecek iktidar çatışmalarının genel kurul sonucu ile birlikte unutulduğu izlenimi verilsin... Aslında yaşam gerçeğinde, bu anılarda, vitrinde kalan görüntülerin anlamı yok gibidir. Uluslararası ortak çatı örgütlerinin toplantılarında ağırlıklı çıkar çatışmaları üzerinden kurulacak dengeler söz konusudur. Aile fotoğraflarında yer almak, örgütler içinde çıkarların savunulabildiği, ülkenin liderinin, siyasetinin ağırlığının olduğu anlamına gelmez. AB örneğinde olduğu üzere sayısız kez aile fotoğrafında yer alıp üye olabilmekte zorlanmak da söz konusudur. Başbakan Erdoğan’ın AB toplantılarında çekilmiş aile fotoğrafı kareleri ülkemiz medyasında, AB üyeliğinin garantilenme belgesi gibi çokça pazarlandı. Oysa son taze haber, AB’nin ‘‘büyümede, üyeliği hazmetme kapasitesinin’’ kriter haline getirilmesi kararı ile bile tek başına, üyelik görüşmeleri daha bir zora, arapsaçına çevrilmiş oldu. Erdoğan hükümetinin giderek açığa çıkan ılımlı da olsa siyasal İslam kimliği, diğer aday ülkeler için de zorlaştırıcı olan, hazımsızlığın önem ve anlamını katlamakta... ??? Erdoğan hükümetinin kurulduğu günden bugüne, iş dünyası ile iyi ilişkilerinin odağındaki kilit isim, TOBB Genel Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun, son günlerde araları daha bir gergin siyasi parti liderlerimizi salona kol kola, eller havada sokma girişimi çok medyatik, bir o kadar sırıtan bir fotoğraf karesi oldu. Sırıttı çünkü sermayenin takıntısı güçlü iktidar, muhalefet ile uyum içinde iktidar kavramının ne kadar zorlama bir görüntü olduğunun daha bir ortaya çıkmasına yaradı. Başbakan Erdoğan’ın başta kendisi, hükümetin en yetkin kadroları ile yaratıcısı olduğu rejimle çatışma, laiklik, türbana ilişkin nerede ise durup dururken sertleştirdikleri çıkışların ardı arkası kesilmedi. MÖCKELMANN’IN SÖZLERİ TEPKİ TOPLADI Turizmcilerden konsolosa tepki FATMA KOŞAR BERLİN Berlin’deki TürkAlman İş Kongresi’nde Almanya’nın İstanbul’daki Başkonsolosu Reiner Möckelmann’ın ‘‘Bu yıl PKK aktif olacak’’ yönündeki sözleri Türk turizmcilerin tepkisini çekti. Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Başaran Ulusoy, Möckelmann’a ‘‘Madem Türkiye güvensiz ülke neden Almanlar gelip Antalya’dan ev alıyorlar. Ve bizden kilise açılması talebinde bulunuyorlar. O zaman siz neden Berlin yerine İstanbul’da yaşıyorsunuz’’ diye sordu. TürkAlman Ekonomi Kongresi kapsamında gerçekleştirilen ve Avrupa’nın önde gelen 1400 girişimcisinin katıldığı turizm konulu panelde konuşan Möckelmann, ‘‘Turizmde ne kadar ucuz ülke olursanız olun, güvenliği sağlayamadan bu iş olmaz. Bu yıl PKK aktif olacak. Türkiye’nin özellikle güney bölgesindeki oteller birleşip PKK’ye karşı bu yıl daha duyarlı olunması gerektiği konusunda ortak bir açıklama yapmalı’’ dedi. Bir ay sonra görev süresi dolması Reiner Möckelmann beklenen konsolosun sözleri Türk turizmcilerin tepkisini çekti. Başkonsolosun açıklamaları üzerine söz alan TURSAB Başkanı Başaran Ulusoy, ‘‘ifadelerin talihsiz olduğunu’’ belirterek Möckelmann’a, ‘‘Madem Türkiye güvensiz ülke neden Almanlar gelip Antalya’dan ev alıyorlar. Ve bizden kilise açılması talebinde bulunuyorlar. O zaman siz neden Berlin yerine İstanbul’da yaşıyorsunuz’’ diye sordu. Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanı Oktay Varlıer de, ‘‘Sayın Başkonsolos, Türkiye’yi güvensiz bir ülke olarak gösterdiğiniz için sizi kınıyorum. Bu talihsiz bir açıklama oldu. Londra’da, Madrid’de de bombalar patlıyor. Berlin’de de 3040 dazlak bir araya gelip olay çıkarabiliyor. Bireysel eylemleri ‘Türkiye güvenli değil’ diyerek genelleştirmek, gerçeği yansıtmıyor’’ dedi. Başkonsolosun açıklamalarına tepki gösteren Türk Otelciler Birliği Başkanı Ahmet Barut da, Almanya Dışişleri Bakanlığı ve Büyükelçiliği’nin PKK’nin tehditlerini aynen resmi internet sitelerinde yayımlamasını eleştirerek ‘‘Bu benim çok zoruma gidiyor. Lütfen PKK’nin bültenlerini yazarak Türkiye’ye gelecek Almanları ürkütmeyin. Dışişleriniz dikkatli davranmalı’’ görüşünü dile getirdi. K aradağ, geçen pazar günü yapılan halkoylamasıyla siyasal tam bağımsızlığını kazandı. İstenilen yüzde 55 evet oyu sınırı çok az bir farkla, 0.4 puan fazlasıyla da olsa aşıldı. Görevim gereği halkoylaması sırasında oradaydım ve kimi gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünyanın 192. bağımsız ülkesi olarak doğan Karadağ’ın toplam nüfusu 620 bin dolayındadır. Kendilerini Karadağlı sayanlar, dil, din ve giderek etnik köken yönleriyle bu oylamayla ayrıldıkları Sırplardan farklı değiller. Buna karşılık, tarihsel olarak ayrı bir kimlik oluşturdukları biliniyor. Ülke tam bağımsızlıktan önce de kendi kendini yöneten bir özellik taşıyordu. Parlamentosu, cumhurbaşkanı ve hükümeti, merkez bankası ve havayolları olan bir ülkeydi. Sırbistan’dan farklı olarak, ayrıca Kril alfabesini ve para olarak da AB parası Avro’yu kullanıyorlardı. ??? Karadağ’ın ayrılması ve şu sırada kendine has bir yönetime sahip olan Kosova’nın durumunun bu yıl sonuna kadar açıklık azanmasıyla, bildiğimiz ya da yaygın deyimle eski ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Karadağ’ın Bağımsızlığı taraftan ayrılan ülkeler AB kapısında üye olmak amacıyla kuyruğa giriyor; kurtuluşu AB üyeliğinde görüyor; AB’nin tam üyesi olmaya can atıyor. Bu olgu sokağa da yansıyor. Karadağ’da bağımsızlık kutlamalarına, bayraklarıyla ve şarkılarıyla katılan, sabahlara kadar çılgınca eğlenen on binlerce insan, başta işsizlik olmak üzere o an için unuttukları bütün sorunlarının çözümü için AB üyeliğine can simidi gibi sarılıyor. Sokaklara taşmayan ise kimi yaşlıların eskiye özlemi; Tito Yugoslavyası’nda, işsizliğin olmadığını, gelir düzeylerinin yüksek olduğunu anlatıyorlar. Fabrikaların, önce, Nikşiç demirçelik örneğinde olduğu gibi, sudan ucuza özelleştirildiğini; sonra özelleştirilen fabrikaların çalıştırılamadığını ve çoğunun kapandığını anlatıyorlar. İşsizlik çok Yugoslavya, yedi bağımsız ülkeye bölünerek tarihe karışmış olacaktır.Siyaset biliminde, özellikle, öncesi ve sonrasıyla Birinci Dünya Savaşı yıllarında Balkanlar’da yaşananları anlatmak için ‘‘Balkanlaştırma’’ kavramı kullanılır. Sonraları benzer olayları anlatmak için de kullanılan Balkanlaştırma, karmaşık entrikalı işlerle uğraşma; sürekli kavga, çatışma ve savaş yoluyla siyaset yapma ve parçalara ayrılma anlamına gelir. Yugoslavya 1990’lı yıllarda bu süreci acıyla yaşadı. Şimdilerde ise bunun tam tersi oluyor; Karadağ barış içinde, tam bir şenlik havasıyla Sırbistan’dan ayrılıyor. Kuşkusuz bu barış içinde ayrılmayı esas olarak uluslararası ortam, özellikle de AB sağlıyor. Sürecin özü de bu noktada toplanıyor. Bir taraftan Yugoslavya birliği dağılıyor; ülkeler, tam bağımsız olarak ayrılıyor. Diğer yaygın; yerli üretim olarak, el işleri, meyve suyu, kimi süt ürünleri, bira ve şarap öne çıkıyor. Oldukça sağlam bir altyapı, iyi eğitilmiş bir işgücü, iyi korunmuş bir doğal ve tarihsel çevre var. Kent ve kasabalar, en uç noktasına kadar, ABD ve özellikle AB ülkelerinin en tanınmış marka taşıyan ürünlerinin satıldığı alışveriş merkezleri ve mağazalarla dolu. Bu noktada Karl Marx ve Fredrich Engels’in 1848’de Komünist Manifestosu’nda, kapitalizmin dünya pazarını sömürüsü üzerine yazdıkları akla geliyor: Ürettiği ürünlere sürekli genişleyen pazar bulma zorunluluğu, burjuvaziyi bütün küre üzerinde kovalar. O, her yere yuva yapmalı, her yere yerleşmeli, her yer ile ilişki kurmalıdır. Gelişmiş kapitalizmin pazar arayışı sınırları yeniden çiziyor; aslında sınır tanımıyor; küreselleşmenin temeli olan ekonomik tam bağımlılık bu noktada siyasal tam bağımsızlıkla el ele tutuşuyor; kucaklaşıyor; Balkanlar’da yeni bir ülke doğuyor; Karadağ halkı sokaklarda böyle bir tam bağımsızlık dansı ediyor. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle