27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HAZİRAN CUMA SÖZ ÇİZGİNİN haberler TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ C 3 HİKMET ÇETİNKAYA D Baykal’ın Çağrısı Derde Deva mı? ’nin, fiilen kaydı hayat CHP şartıyla (ömür boyu) Genel Başkanı Baykal’ın partisini merkez sağa açma önerisinin içeriğini tartışmaya geçmeden önce, girişimin olumlu bir zihniyet gelişmesinin ifadesi olduğunu belirtmek gerek. Artık herkes anlamalıdır ki Türkiye’de laik, demokratik Cumhuriyet ortak paydasında birleşenler, sağ, sol ayırımı yapmaksızın, Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde yürütülen ve laik, demokratik rejimi İslami cumhuriyete çevirme amacını güden, devlet erkini de bu anayasa dışı amaç doğrultusunda kullanan sivil darbeye karşı demokratik bir çözüm için bir araya gelmek zorundadır. Son günlerde, çok çeşitli kesimlerden kişilerle yaptığım görüşmeler sonucunda, bu düşüncenin yaygınlık kazandığı değişik kişi ve kesimlerde içtenlikle benimsendiğini gördüm. Baykal’ın çağrısını da, her şeyden önce bu çerçeve içinde ele almak gerektiğini düşünüyorum. Ancak bu noktada biraz durmak gerekiyor. Yapılan çağrının sonuç vermesi, derde deva olması acaba mümkün müdür? Kendisiyle aynı kanatta yer aldığını ileri sürenleri dışlayan Baykal’ın, kendi sağındakilere ‘‘Gelin benim çatım altında birleşelim!’’ çağrısı ne denli gerçekçidir? Böyle bir çağrıya, Baykal’ın sağında bulunanların olumlu yanıt vermeleri olasılığı var mıdır? ??? Tekrar edeyim, Türkiye’nin büyük bir tehlikenin içinde bulunduğu bir sırada sağ, sol ayırımı yapmanın, teoride lafta kalacak olan ideolojik tartışmaların anlamı yoktur. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu koşullara, partilerin siyasi yelpaze içindeki konumlarına bakınca, uygulayacakları politikalarda da kimi alanlar hariç, büyük bir farklılık olacağını düşünmenin yanlış olduğu görülür... Laik, demokratik ortak paydasında birleşenlerin, birlik oluşturmaları yararlının da ötesinde zorunludur. Ancak bu Türkiye’de, ‘‘gel benim çatım altında birleşelim’’ anlamını taşıyan çağrılarla gerçekleşmez. Önemli olan her kesimin, kendi bağımsız varlığını koruyarak bir ortaklığı oluşturmaları, tekrar ediyorum, ortak paydada buluşanların hiçbirini dışlamayan ve de bağımsız varlıklarını sona erdirmeyen bu kuruluşların, yapılacak tarafsız hesapların ortaya koyacağı göstergelere (ki bu mümkündür) uygun olarak, bir bölgede hangi adaylar güçlülerse, onların güçlülük derecelerine göre sıralanacakları ortak bir listeyle girilecek bir seçim ortaklığının gerçekleştirilebilmesidir. ??? 25 Mayıs günü, görüştüğüm Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in de önerdiği bu formülün, bugünkü anayasa ve yasalar çerçevesinde nasıl bir hukuki çözümle yaşama geçirileceği sorunu tartışmaya ve uzmanların çalışmalarına açıktır. Seçimler bittikten sonra, tüm adaylar tekrar kendi partilerine dönebileceklerdir. Böylece, seçimden önce bütün Türkiye’nin sesini ve iradesini yansıtan, ortak paydası belli bir büyük koalisyonun temeli atılmış olacaktır. Tabii böyle bir birliktelik, milli iradeye set çeken, yüzde 10 barajının kaldırılmasını ve partiler içindeki lider sultasına son verecek, başka bir deyişle demokrasinin işleyişini sağlayacak olan seçim ve siyasal partiler yasasını da değiştirmeyi önceden kabul etmiş olacaklardır. Doğrusu yüzde 10 barajının değişmesinin karşısında duran ve parti içi sultası herkes tarafından eleştiri konusu yapılan Deniz Baykal’ın konumu, bu konuda elverişli görünmüyor, dolayısıyla çağrısı şekil olarak yanlış olduğu gibi, bu konulardaki tavrı dolayısıyla da inandırıcı görünmüyor. Bu yüzdendir ki, Deniz Bey, ya herkesin bağımsızlığını koruyacağı formülü daha sonra oluşturulacak bir işbirliği içinde yer almayı kabul eden bir öneri yapmalı ve buna seçim ve siyasal partiler kanunu değişiklikleri önerisini de eklemeli, ya da o yoluna tek başına devam ederken başkaları böyle bir formülü yaşama geçirmenin girişimlerini başlatmalıdırlar. Nefretle Yırtılan Bir Yürek Nefretle yırtılan bir yürek, yaşamın güzelliğini, aşkın coşkusunu, doğanın gizemini, denizin mavisini, uçan kuşun özgürlüğe kanat çırpışını görebilir mi? Duman gibi yayılan ince bir yağmurun hüznünün Attila Jozef’in ölüme doğru yürüyüşü olduğunu bilir mi o ‘‘taş kafa’’lar? Din pazarlamacılarının ‘‘İyi oldu yerli Pravda’ya atılan bomba, iyi oldu zındıklara sıkılan kurşun’’ mektuplarını okurken, kendisinin ‘‘Atatürkçü’’ olduğunu öne süren ‘‘zat’’ şöyle diyordu: ‘‘Sen, Bodrum’dan kuşları, çiçekleri, böcekleri yaz bakalım. İyi ki bomba atıldı kendine geldin, doğru dürüst yazmaya başladın.’’ Atatürkçü ‘‘zat’’ aynı zamanda ‘‘Atatürk kitapları’’ yazarmış, mesleği de mimarlıkmış... Sevgisizliğin izleri vardı yazdıklarında... Demek ki doğayı, yaşamı, kuşları, denizleri, ovaları, ırmakları sevmiyordu... Şiir okumamıştı belki de yaşamında bir kez olsun!.. Oktay Rifat’ın, Ataol Behramoğlu’nun, Cemal Süreya’nın adını bile duymamıştı hiç!.. Yumuşak ve adsız mevsimleri arıyorum böyle kişileri tanıyınca... Yok olan doğayı... Geçen hafta Balıkesir üzerinden Edremit Körfezi’ne inerken Homeros’un ‘‘Işık Sahili’’ni ne kadar çok özlediğimi fark ettim. İnceden bir yağmur başlamıştı Balya Kavşağı’nı geçtikten sonra... Balya benim çocukluk yıllarımın geçtiği Edremit’e yakındır... O yıllar BalyaAkçay arasında ‘‘tren’’ vardı... 1940’lı yılların Balya’sını Sefa Taşkın’ın ‘‘Siyanürlü Ahtapot’’ kitabından okumuştum... Kuzey Ege’nin serüvenli kenti Balya, 1940’lı yıllarda 40 bin, şimdilerde ise iki bin nüfuslu... ??? Balya’nın güneybatısı İda Dağları’na (Kaz Dağları), kuzeyi ise Gönen üzerinden Marmara Denizi’ne açılır... 1940’lı yıllarda çağdaşlığın simgesi bir kent Balya... Kafeleriyle, gece kulüpleriyle coşkulu ve hareketli. Sineması, tiyatrosu var. Yaşam düzeyi ise yüksek. Balya’da madenler 1868 yılında Fransız ‘‘Laurium’’ Şirketi’ne verildi. 1878’de Fransız ‘‘Riyol’’a geçti. Ya şimdi... Bir kent boşaldı, köye dönüştü... İnsanlar öldü kanserden... 1908 yılında ilk grev Balya’da gerçekleşti. 3 bin işçi madende iş bıraktı. Hükümet, Balıkesir Mutasarrıfı Mehmet Avni Bey’i grevi bastırmak için görevlendirdi. Çevre savaşçısı ve eski Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın şöyle anlatıyor gelişmeleri ‘‘Siyanürcü Ahtapot’’ adlı kitabında: ‘‘Balya işçileri, merkezi Selanik’te bulunan ‘İttihad ve Terakki’’ye başvurarak haklarının savunulmasını isterler. O günler II. Abdülhamid’in tarihin çöplüğüne gönderildiği II. Meşrutiyet günleridir. Her yandan ‘özgürlük’ sesleri yükselmektedir. O dönem halkın umudu olan ve istibdat yönetiminin ardından erki ele alan İttihad ve Terakki Partisi, Sudi Bey isimli bir milletvekilini, arabuluculuk yapması için Balya’ya gönderir. İşçilere yapılan yoğun baskılar sonucunda grev amacına ulaşamadan kırılır. ‘İttihad ve Terakki’, yeni dilde ‘birlik ve ilerleme’ demektir. Büyük kentler dışında pek örgütlenmeyen İttihad ve Terakki aynı yıl Balya’da şube açar. Türkiye’deki ilk siyasal örgütlenmelerden biridir bu. İş koşullarının olumsuzluğu ve Fransız işverenin maden işçilerine kötü davranması, kalabalık bir maden kentine dönüşen Balya’da huzursuzluğun artmasına yol açar.’’ ??? Nefretle yırtılan bir yürek doğanın gizemini, yaşamın sevincini ne görür ne de özümseyebilir... Duman gibi yayılan bir hüzün onu hiç etkilemez... Ne o güzelim kıyıların yağmalanması ne de Çevre Yasası hiç önemli değildir onun için... Ne Nâzım’ı okur, ne Attilâ İlhan’ı, ne Dağlarca’yı, ne Ahmed Arif’i, ne Pir Sultan Abdal’ı, ne Yunus Emreyi, ne Karacaoğlan’ı, ne de Mevlana’yı... Nefretle yırtılan bir yürek aşkı bilmez, çocukları sevmez, doğanın bin bir rengi içinde çiçeklerle, böceklerle, kuşlarla konuşmaz... Bir akşamüstü Cunda Adası’ndaki kıyı meyhanelerinde güneşin batışına hiç ama hiç hüzünlenmez!.. Nefretle yırtılan bir yürek barbardır, barbar!.. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69 “DA VİNCİ ŞİFRESİ” EMİROĞLU DÜNYA OKULLARARASI SATRANÇ ŞAMPİYONASI’NDA BİRİNCİ OLDU Dünyayı ‘mat’ eden minik ÖZLEM ÖLMEZ İZMİR Selanik’te yapılan 2. Dünya Okullararası Satranç Şampiyonası’nda birinci olan 11 yaşındaki Cankut Emiroğlu, başarı çıtasını yükseltmek istiyor. Bilgisayar mühendisi ya da doktor olmayı hedefleyen Emiroğlu, bugüne dek 60 ödül kazandı. Özel Karşıyaka Başarı İlköğretim Okulu 5. sınıf öğrencisi Emiroğlu, 24 Nisan2 Mayıs 2006 tarihleri arasında Selanik’te gerçekleştirilen şampiyonada, 11 yaş altı kategoride rakiplerini geride bırakmayı başardı. İlk ödülünü, santranca başladıktan 1 yıl sonra 6.5 yaşındayken alan Cankut’un eğitmenleri, son şampiyonaya 3 yıldır hazırlandıklarını söylüyor. Gelecekte, santrançta uluslararası kademelerde en yüksek derece olan, Grand Master’i (GM) almak istediğini vurgulayan Cankut’un en önemli sorunu yurtdışındaki turnuvalara katılmak için sponsorunun bulunmaması. AİLENİN BÜYÜK DESTEĞİ Her hamlesinde Cankut’un yanında olduklarını belirten anne Dilek Emiroğlu, ‘‘Cankut santranca başladıktan sonra daha sakin ve sabırlı bir çocuk oldu. Matematiği güçlendi. Planlama ve strateji yeteneği gelişti. Aileler, çocuklarını yeteneklerine göre yönlendirmeli ve destek olmalı’’ dedi. Başarının, yalnızca satranç oynayarak değil, bunun yanında fiziksel spor da yaparak elde edildiğini söyleyen Cankut da, ‘‘Basketbol oynuyorum. Org çalıyorum ve piyano çalmak istiyorum. Zorlamayla da başarılı olunamaz’’ diye konuştu.Türkiye Satranç Milli Takımı’nda da yer alan Cankut, Selanik’te Yunan rakibini 5.5 saatte yenerek şampiyon oldu. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Emiroğlu’na kol saati armağan etti. ilan renkli
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle