05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HAZİRAN CUMA spor BİN KM YOL ALIYORLAR HAYATLARI BEŞİKTAŞ BEŞİKTAŞ İÇİN SENEDE NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN C 19 Bu çocuklar inanmış! B eşiktaş çarşısındayız. Sadece maçlarda değil, sokakta, örneğin 1 Mayıs mitinginde, ya da Sinop’ta nükleer santral kurulmasına karşı sözü olan “Beşiktaş Çarşı Grubu”nun peşindeyiz. “Çarşılı kimdir?” diye, kime sorsanız, “Buyrun benim” cevabını alacağımızı biliyoruz. Yine biliyoruz ki, bu çarşıda siyahbeyaz dışında bir renk göremeyeceğiz. Değil mi ki, onlar pankartlarına “Biz seni sevmek için sevmedik ki” yazdılar. Bu cümle de gösteriyor ki, “Çarşı” demek, vefa, paylaşma ve dayanışma demek... Adını tarihi Beşiktaş Çarşısı’ndan alan Çarşı Grubu, 80’li yıllarda oluşmuş. Çekirdek grup bugün de söz sahibi. Onları Kartal Kıraathanesi’nde buluyoruz. Bu kıraathane Çarşı’nın tarihine şahitlik edenlerin, üzüntülerini ve sevinçlerini paylaştığı bir son durak. Çaycıya çarşı grubunu soruyoruz, bize saçlarına ak düşmüş delikanlıları gösteriyor: Çarşı’nın önde gelenlerinden İnci Baba lakaplı Selim, Sarı Murat, Ayhan, Ali ve diğerleri. Grubu anlatmak İnci Baba’ya, yani Selim’e düşüyor: “Çarşı’yı Balık Pazarı’yla karıştırıyorlar, ama öyle değil. Çarşı 8384 yıllarında, dokuz on arkadaşın birleşmesiyle bu günlere geldi. Bizim için en önemli şey Beşiktaş’ın menfaatleri. Hep birlikte hareket ederiz. Çoğumuz çocukluk arkadaşıyız ve bu mücadelenin içindeyiz. Bu mücadelemizle Çarşı, Çarşı olmuştur.” “BEŞİKTAŞ’LA HAYAT BULUYORUZ’ Takımları için bu denli çaba harcamalarına rağmen kulüpten bir beklentileri yok. Ayhan, “Bizim aşkımız Beşiktaş ruhunadır. Siyahını zeytin, beyazını peynir yaptık. Beşiktaş’la hayat buluyoruz. Sezon başında fikstüre bakıp ona göre planlarımızı yapıyoruz. Senede 20 bin km. yol alıyoruz. Üç yüz, dört yüz sene sonra Anadolu mitolojisi haline gelecek Çarşı, kapalı bir kutudur. İçindekileri kimse bilemez. Beşiktaşlı olmayanlar ise kandırılmış çocuklardır.” diyor. Bir hiyerarşi elbette var gençlerle aralarında, ama bunu ağabeykardeş ilişkisi olarak tanımlıyorlar. Konuşma sürerken masaya birden kartpostallar yayılıyor, herkes eline bir kart alıyor ve yazmaya başlıyor... Kartlar gruptan şimdi askerde olan bir arkadaşlarına gönderilecek. Selim kartının arkasına bir kupa resmi çiziyor. Dayanışmalarına bir başka örnek ise kuruculardan Mustafa Kaya’nın, üç yıl önce trafik kazasında ölen kızı Ece’nin anısına, her sene BJK’li dernekler arasında düzenlenen futbol turnuvası. Sarı Murat, bir kâğıda bu yıl turnuvada yer alacak Çarşı futbol takımının kadrosunu yazıyor. TRİBÜN EDEBİYATÇISI 9092 yılları arasında Beşiktaş’ın amigoluğunu üstlenen Alen Markaryan Çarşı’nın lideri konumunda. Aynı zamanda tribünlerin “slogan edebiyatçı”sı. Çarşı’nın bir ruh olduğunu, kendini o ruha ait hisseden herkesin Çarşılı olabileceğini söylüyor. “Çarşı nedir?” sorusuna, “Her Beşiktaşlının ıslanmamayı düşündüğü anda altına girebileceği bir şemsiyedir” diye cevap veriyor. Çarşı’nın sloganları, pankartları ve tezahüratlarıyla diğer takımlara fark atan yaratıcılığının nedeni ise ülkenin gündemini takip etmesi. “Sloganlar doğaçlama çıkıyor” diyor Alen “Beşiktaş’ı 24 saat yaşadığımız için, bir çay içerken, çay şekersiz dendiği zaman bile bu, oradan yakalanıp Beşiktaş’a çevrilebiliyor. Oradan da tezahürat haline geliyor”. Çarşı’nın tribün edebiyatına en güzel örneklerden biri ise üç bez afişle 9. Uluslararası İstanbul Bienali’ne katılması... 77’den bu yana, kapalı tribünün tek hâkimi olan Çarşı, tribün mücadelesinde hep bir adım önde. Çünkü ses yankı yapıyor ve açık tribündeki taraftarlar ne kadar bağırsalar da kapalıdakilerin tezahüratları daha güçlü ve baskın oluyor. Çarşı FBBJK maçında, “Kartal Gol! Gol!” tezahüratlarıyla, 132 dB’ lik ses rekorunu da kırmış. 130 desibel gücündeki sesin, normalde 140 bin kişinin toplu halde bağırması ile elde edilebildiği kaydedilmiş. Delikanlı Kızlar T Alen Markaryan. Dayanışma için BJK’li dernekler arasında düzenlenen futbol turnuvasından. Beşiktaş Çarşı Grubu 1 Mayıs’ta. (Fotoğraf: Uğur Demir) Çarşı siyasete karşı Çarşı Grubu, Kartal Kıraathanesi’nde. (Fotoğraflar: Damla Kayayerli) Çarşı Grubu, Nâzım Hikmet’in şiirlerini pankart, Grup Yorum’un şarkılarını tezahürat, sosyalist marşları tribün marşı yapıyor.1 Mayıs ve savaş karşıtı eylemlerde sistem karşıtı sloganlar atıyorlar. Bu da grupta çoğunluğun solcu olduğunu gösteriyor, ama Alen Çarşı’nın siyasi bir misyonu olmadığını, Çarşı ve anarşinin birlikte kullanılmasından şikayetçi olduklarını vurguluyor, ısrarla. “Çarşı’nın A’ sının yazılışı bir soru işaretidir. İnsanlar istedikleri gibi her yerde kullanabiliyorlar. Kim ne istiyorsa oraya çekiyor” diyor. Ya müzikler ve sloganlar? Alen’in buna da yanıtı var, “İnsanlar kulağa hoş gelen tüm melodileri tribünlerde marş haline getirebilir. Nâzım Hikmet’in ‘Güzel Günler Göreceğiz’ şiiri değiştirilerek BJK’ye uyarlandı, ama bunun siyasi bir nedeni yok”. ÇARŞI KAPİTALİZME DE KARŞI Kapalı tribünde büyüyen ve markalaşan Çarşı büyük bir pazar olarak kimilerinin dişini kamaştırıyor elbette. Görülen o ki, Çarşı, sermaye gruplarına da pek yüz vermiyor. Alen, “Sermayenin ismimizle ürünler çıkarması ruhumuzu öldürür” diyor, “Bize çok büyük teklifler geliyor, ama kabul etmiyoruz. Kabul edersek bazı özelliklerimizi kaybederiz, kapitalist ruh, bazı yanlışlara neden olabilir. Bu konuda üzerimizde çok baskı var, ama biz böyle bir şeyi şimdilik düşünmüyoruz.” VE TURNUVA... Alen’i, Sarı Murat’ı, Selim’i, Yılmaz’ı, Cem’i evlendirdiği için grubun, “Babamız” dediği Mustafa Kaya’nın kızı Ece için düzenlenen turnuva Akatlar Spor Kompleksi’nde yapılıyor. Sahaya Ece’nin dev bir posteri asılı. Beşiktaşlı bütün dernekler turnuvaya katılıyor. Turnuvaya önderlik eden Dernekler Komitesi Başkanı Güven Kolubaş “Her şey geçer maneviyat kalır. Maneviyatın olduğu yerde, hep beraberiz” diyor. Komite geceler düzenliyor, futbol okulları açıyor, ihtiyacı olan köylere kitap, bilgisayar yardımı yapıyor. Kolubaş’a göre Çarşı artık bir marka. İddiasını daha da büyütüyor: “Çarşı demokrasinin en güzel örneğinin verildiği yerdir.” Çarşı bugünlerde daha bir coşkulu, çünkü Beşiktaş, Fortis Türkiye Kupası’nı aldı... Sırada yeni marşlar, yeni sloganlar, yani Alen’in çok işi var... arık Cengiz haber vermeseydi, ben son yılların en güzel , en harika bir spor müsabakasını izleme şansı bulamayacak ve bu yazı da yazılmamış olacaktı. Karagümrük Ortaokulu’nda okuduğum yıllarda okul arkadaşları ile birlikte Darüşşafaka Lisesi’nin bahçesindeki hentbol sahasında onlarla maç yapardık. Nesine falan demeyin, hemen hemen haftanın üç günü oynanan maçlar olsa olsa ‘‘gazozuna’’ olur. Saha Daçkalıların.. biz konuk takım olarak maça gittiğimizde çoğu yenilirdik, zaten seyirci de okulda yatılı okuyan öğrencilerdi. Açık hava hentbolunun güzelliği, hem hareketlilik açısından basketbola hem de kale, kaleci ve gol olması açısından futbola benzemesiydi.. İstanbul’un o günlerdeki tek hentbol sahası (gayri nizami) okul müdürünün talimatı ile kapanınca biz Vefa Stadı’ndaki salona yönelmekten başka yol bulamamıştık. Ama yine de arada bir Darüşşafaka’ya gider, geleceğin bir numaralı basketbolcusu olacağını bilemediğimiz Yalçın Granit’in salonda saatler süren atışlarını seyrederdik. Sonraki yıllarda hentbol sporu salona girdi, Türk Dil Kurumu hentbolün adını eltopu olarak değiştirdi. Cumhuriyet’in spor sayfasında yıllarca ‘‘eltopu’’ yazmakta ısrar ettikse de kaç federasyon geldiyse bize inat ‘‘hentbol’’ü sürdürdüler. Ancak hentbol ile eltopunun ayrı ayrı sporlar olduğunu sananlar bile çıkmıştı. Eltopu sözcüğü sadece Cumhuriyet’in arşivinde kaldı. Neyse... Hentbol son yıllarda büyük atılıma geçti, ama dedikodu ve şaibe bu sporu çok etkiledi. Nice genç hentbolcu yok yere kaybolup gitti o yıllarda... Doğrusu hentbolun adını unutmuştum, medya zaten hentbolü çoktan bırakmış, ‘‘3 büyüklere Trabzonspor’u da eklesek mi eklemesek mi’’ hesapları yapıyordu. Hentbol Federasyonu Başkanı Tarık Cengiz, geçen hafta 26 Mayıs Cuma akşamı Bayan Hentbol Ulusal Takımımızın To ulon’da Fransa Bayan Ulusal Hentbol Takımı ile Avrupa Şampiyonası playoff maçı yapacağını ve Fransa takımının son dünya şampiyonu olduğunu bildirdi. Aksi gibi o gün de ulusal futbol takımımızın Gana ile maçı vardı. Saatler çakışıyordu ve benim seçimim futboldu. Maçın henüz başlarındaydı.. bir ara TRT3’e bir bakayım dedim, bakış o bakış.. takıldım kaldım. Dünya şampiyonunu bizim kızlar adım adım izliyorlar. Kıran kırana.. aman efendim o ne maç. Vallahi erkekler bu kadar mücadele etseler, pozisyonlara bu kadar gözü kara girseler dünya üçüncülüğü falan haltetmiş, en kötü sonuç ikinci oluruz. Ne kondisyon.. ne hırs.. ne motivasyon... Ya kazanacağız, ya kazanacağız diye maça çıkmak işte buna denir. Dünya şampiyonu tek farkla önde götürüyor maçı, baştan bizi hafife aldıkları belli. Ama bizim kızlar horozlandıkça onlar da işin tehlikesini anladılar. Gerçekten iyi bir takım Fransa. Hele adını şimdi anımsamıyorum, 10 numaraları dünya çapında... Sadece bir karavanası var, takımının en iyisi... Uzatmayayım ben çok keyif aldım. Spiker az farkla yenilsek bile bizim için iyi diyor sık sık. Meğer bu maçın rövanşı Adana’daymış. Ama Ceren, Yeliz, Şengül (aklımda kalanlar) ve diğerleri işi bitirelim, Adana’da Avrupa Şampiyonası’na girmeyi garantileyelim istiyorlar. Maçı berabere bitirdik, Fransızları; F. Bahçe’nin Denizlispor maçından sonraki hallerine benzettim, bizimkiler ise çılgın bir sevinç yaşıyor. Futbol bitmiş, Gana ile 11 berabere kalmışız. Başka kanala geçtim; ama aklım, delikanlı kızlarımızın maçında kalmıştı. Bayan Hentbol Ulusal Takımımız Adana’da törenle karşılanmış, 3 Haziran Cumartesi akşamı 20.30’daki rövanş için kampa girmiş. Aman dikkat, İstanbul’daki İsviçre maçı gibi fazla dolduruşa gelmeyelim. FIFA’dan sonra FIHA’dan da zılgıt yemeyelim. Cumartesi akşamı ekran başındayız... FENERBAHÇE Tümer formayı giydi heyecanlandı Spor Servisi F.Bahçe’nin yeni transferi Tümer Metin, Sarı Lacivertli formayı giyecek olmaktan dolayı mutlu ve heyecanlı olduğunu söyledi. Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaki FB TV’ye gelen Tümer, Sarı Lacivertli formayı giyerek, yönetici İlhan Ekşioğlu ve menajeri ile birlikte canlı yayına katıldı. Tümer, çok güzel duygular içinde olduğunu belirterek, ‘‘İki taraf için de hayırlı olsun. Basında yazılıp çizildiği gibi karambollü yollar olmadı. Bir ön görüşme, gece de başkanımızla görüştük, sabaha karşı bitti. Şu anda çok heyecanlıyım. 100. yılda hedefi olan F.Bahçe camiasında kadronun içinde olmak, hedefleri yakalamak en büyük amaçlarımdan bir tanesi. Daha önce bu deneyimi yaşamış biri olarak elimden geleni yapacağım’’ dedi. Tümer, askerlik sorununa da değinerek, ‘‘Ben askerlikle ilgili bir garanti aldığım için bu tercihi yapmadım. Başkanla da konuştuk, gerekli girişimlerin yapılacağını, ancak hiçbir şeyin garanti olmadığını söyledi. Yasanın değişmesini bekliyorum’’ dedi. LİSELİLER AYAĞA KALTI Y ıldırım dönecek mi dönmeyecek mi? Herkes işini gücünü bırakmış papatya falına bakıyor. Oysa istifa, tam anlamıyla bir tiyatro. Günlerce önce senaryosu yazılmış. Kendisi İsviçre’de, kim bilir hangi gölün kenarında purosunu yakmış, viskisini içiyor. Türkiye’deki senaryoyu zevkle izliyor. Bir anlamda, spor kamuoyuyla dalgasını geçiyor. Yıldırım yurtdışındayken yönetim, kongre kararı aldı ve tarihini de saptadı. Bu da senaryonun bir parçası. Bir sürü kongre masrafı olacakmış, varsın olsun. Kıymeti harbiyesi yok. Hiç kuşkunuz olmasın, Yıldırım dönecek. Zaman zaman hükümetin takıyye yapmasından yakınırız. Yıldırım’ın bu davranışı bir takıyye değil mi? Fenerbahçe’nin tarihsel gelişiminde 33 başkan görev yaptı. Kulüp olarak böyle bir senaryoyla ilk kez karşılaşıyoruz. Benzeri ne Türkiye’de ne de dünyada vardır. Bilen varsa söylesin. ‘‘Dönmesini istemez misin’’ sorusu akıllara gelebilir. Aslında ben gitmesini hiç istemiyordum. İstifa için uygun GÖRÜŞ HALİT DERİNGÖR Bulmaca Gibi bağdaşmıyor. Aziz Yıldırım dönüş gerekçesini halkın tepkisine bağlıyor. Ama bu bence bir bahane. Halk her zaman doğruyu yapmaz ki. Bazen insanları göklere çıkarır, bazen de yerin dibine iter. Siyasal ve sosyal yaşamda çarpıcı örneklerini çok gördük. Yıldırım kesin olarak dönmeyeceğini açıkladıktan sonra halkın kendisi aleyhinde de yaptığı spekülasyonları duymuş mudur acaba? İstifa müessesesi çok önemlidir. Düşünüp taşınıp karar verilmesi gerekir. Fenerbahçe başkanına da bu yakışır. Sık sık istifa müessesesini kullanıp uygulamaya geçirmemek, güven tazeleyeyim derken, olan güveni de bir zaman değildi. Fenerbahçe’nin 100. yılıydı. Sonuçlandırılması gereken büyük projeler vardı. Transferler gündemdeydi. İleride, Avrupa Kupası maçları vardı. Böyle bir durumda Fenerbahçe’den gitmesini istemek, benim Fenerbahçeliliğime yakışmazdı. Ama ‘‘İstifa ediyorum’’ dedi ve gitti. Hem de kesin bir dille açıklama yaparak. Açık söyleyeyim şimdi gelmesini istemiyorum. Çünkü güven sağlamak pahasına, Fenerbahçe’yi kritik günlerde kaosa itti. Yeniden gelmesinin, içerde ve dışarda, birtakım sürtüşmelere neden olacağı bence kaçınılmazdır. Böyle bir durumda gelmesini istemem de benim Fenerbahçeliliğimle yok eder. Bunun bilincine varmak gerekir. Etrafımızda olayları, objektif olarak yorumlayan kimseler Aziz Yıldırım’ın böyle kritik bir anda istifasını ve Fenerbahçe’yi kaosa sürüklemesini onaylamıyorlar. İstifa bir defa verilir. Kabul edilmezliği diye bir konu da yoktur. Yıldırım, kendi fikrini beğenen bir insan. Önerilere pek kulak asmaz. Hedefine gitmek için de her türlü engeli yıkar. Ama böyle bir olayda, Yıldırım’ın içerde ve dışarda başarıları zor olacak. Kendinden başka kimseyi tanımaması, büyük bir alerji yaratıyor. Yıldırım’ın geri dönmesi durumunda sanırım en önemli meselesi antrenör Daum olacak. Halk ondan pek hoşlanmıyor. Hatta yönetim kurulundaki bazı yöneticiler bile. Ama takımı iki kez şampiyon yapan bir antrenörün de işine son vermek, kanımca zor. Kaldı ki kendisi de Daum’u çok tutuyor. Ama biz ne olursa olsun bu dönüşten kendisinin ve Fenerbahçe’nin yararlanmasını gönülden arzu ediyoruz... G Saray’da harem selamlık kavgası ARİF KIZILYALIN G.Saray’ın yıllardır tüm resmi maçlarını oynadığı Ali Sami Yen Stadı’nda düzenlenen ‘Fetih’ töreni Sarı Kırmızılı camiada geniş tepki uyandırdı. Anadolu Gençlik Derneği’nin geçen cumartesi günü Mecidiyeköy’de düzenlediği törenlerde seyircilerin stada ‘haremselamlık’ biçiminde alınması ve kadınlarla erkeklerin ayrı bölümlerde oturtulması, büyük çoğunluğunu Galatasaray Lisesi Mezunları’nın oluşturduğu üyelerce kınandı. Galatasaray Lisesi üyelerin kendi aralarında yazıştıkları bir internet sitesinde konu ayrıntılarıyla gündeme gelirken, ‘‘Batıya açılan pencere’’, ‘‘Laikliğin kalesi’’ gibi ünvanlarla anılan Ali Sami Yen’in bu tür gerici hareketlere ev sahipliği yapmasının Özhan Canaydın’ı yıprattığı dile getirildi. Ali Sami Yen Stadı’ndaki bu organizasyona ne tür bir çıkar söz konusu olursa olsun izin verilmemesi gerektiğine dikkat çekilirken, mesajlarda ‘‘Her Galatasaray Lisesi, okulun kapısından sağlam Atatürkçü ve laisisizm aşığı olarak çıkar. Bu tip bir Atatürk karşıtlığına, mürteci harekete ve antilaisizm rüzgarına kim izin verdiyse hemen görevinden alınsın’’ denildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle