05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 BRÜKSEL BULGARİSTAN VE ROMANYA’NIN BEKLENTİLERİNİ KARŞILAMADI C dünyadan EKONOMİYE BAKIŞ ERGİN YILDIZOĞLU HAZİRAN CUMA AB genişleme yorgunu CEMİLE AKÇA ATAÇ TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası enişleme yorgunu" AB, Bulgaristan ve Romanya’nın üye ülkeler arasına katılmasına yeşil ışık yakmakta zorlanıyor. 16 Mayıs’ta yayımlanan ve bu iki aday ülkenin performansını değerlendiren rapor, AB ülkesi sayısının genel beklentinin aksine 1 Ocak 2007’de 25’ten 27’ye çıkmayabileceğine işaret ediyor. 2004 yılında "büyük patlama" (big bang) denilen kitlesel katılımı kaçıran Romanya ve Bulgaristan, AB yolunda daha fazla vakit kaybetmek ve arkadan gelen aday ülkelerle aynı konumda görülmek istemiyor. Ancak AB müktesebatına uyumda hâlâ aşılması gereken önemli zorluklar bulunuyor. Özellikle Bulgaristan’ın ‘Öncü Sarsıntılar’ mı? lans döneminde olduğu gibi... O türbülans dönemi Irak savaşıyla sona ermişti(!?). Bank For International Settlements’ta geçen ay yayımlanan bir araştırma notunda da, günümüzle geçmiş arasında paralellik kurmaya yardımcı olabilecek gözlemler vardı. Mali kriz ve fiyat istikrarı politikaları arasındaki ilişkileri araştıran William R. White imzalı ‘‘Is price stability enough?’’ (Fiyat istikrarı yeterli mi?) başlıklı çalışma (BIS, Working Paper No 205, Nisan 2006) bugün, dünya ekonomisindeki yapısal görüntünün, 1950’lerden daha çok 1920’lere ve I. Dünya Savaşı öncesi döneme benzediğini, serbestleştirilmiş mali sistemin, önceki döneme göre çok daha fazla ‘‘boombust’’ (türbülansE.Y.) eğilimli olduğunu saptıyor. White, tarihe bakarak şöyle bir gözlemde bulunuyor: ‘‘Belli bir gelişmeden kaynaklanan iyimserlik ortamı, kredi hacminin genişlemesini teşvik ediyor, bu da ilgili varlıkların fiyatlarını yükseltiyor. Bu hem sabit sermaye yatırımlarını hem de borç karşılıklarının değerlerini arttırıyor, kredi hacminin genişlemesini daha da teşvik ediyor. Zamanla bu süreç üretim artışının da getirdiği güvenle, risk alma eğilimini arttırıyor, kredi hacmini daha da genişletiyor. Risk ve getirilere ilişkin beklentiler sonunda düş kırıklığı yaratmaya başlayınca da tüm bu süreç çökmeye başlıyor.’’ Yeni teknolojik gelişmeleri, ‘‘küreselleşme’’ söylemini düşününce, son 10 yılda kredi hacminin giderek artan bir hızda büyümesinin arkasındaki iyimserliğin kimi bileşenlerini de görebiliriz. Çapı insan aklının kavrama sınırlarını aşan kredi sistemini, bunun üzerinde oluşan, hacmi 300 trilyon dolara ulaşan türev piyasasını (Dünya ekonomisinin büyüklüğü 30, ABD ekonomisinin büyüklüğü 10 trilyon dolar) göz önüne alınca nasıl bir kırılganlıkla karşı karşıya olduğumuzu da... Buradan hareketle, kredi genişlemesini destekleyen koşullarda en ufak bir olumsuz değişikliğin, enflasyon, faiz hadleri, doların değeri ve en önemlisi ekonomik büyümede belirgin bir yavaşlamanın olası etkilerini düşünmeye başlayabiliriz. Unutmayalım ki kredi mekanizması, son tahlilde, krediyi alanın bunu kullanarak bir ‘‘artıdeğer’’ yaratacağına, bunu kâra dönüştüreceğine ve bu temelde hem krediyi hem de faizini geri ödeyebileceğine ilişkin bir beklentiye dayanır. Bu beklentinin gerçekleşmeyeceği belli olduğu anda kredi zinciri çözülmeye başlar. Örneğin, ABD’de belirgin bir ekonomik yavaşlama, şirket kârlarını, istihdamı, hanehalkı gelirlerini olumsuz etkiler, bu da, dünyanın geri kalanının ABD’ye mal satarak gerçekleştirdiği kârları etkileyerek kredi zincirinin çözülmesine yol açacak gelişmelerin tetiğini çeker... Ondan sonra, CBS Market Watch’ın analistlerinden Brimelaw’un vurguladığı gibi 1998’de LTCM yatırım şirketinin, çökme noktasına geldiğinde oluşan genel mali kriz riski de, bu kez çok daha büyük çaplı olarak gündeme gelebilir. Peki ABD ekonomisinde belirgin bir yavaşlama olasılığı var mı? Çok güvenilir bir öngörü/projeksiyon aracı olan, ‘‘faiz vade yapısı eğimi’’ (yield curve slope) üzerine yapılmış kimi tarihsel çalışmalar (Örneğin, New York Federal Reserve’den VP Esteralla ve arkadaşları) bu olasılığın artmakta olduğunu düşündürüyor. Değerli dostum Dr. Sabri Öncü’nün ayrıntılı araştırması, A Parametric Estimator for MultiState Duration Models with Many Transient and Absorbing States An Application: The Yield Curve Slope as a Predictor of the US Recessions, Mayıs, 2006Bu başlığı çevirmeyi denemeye bile kalkmayacağımhttp://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm? abstractid=900940) da önümüzdeki 6 ay ile 12 ay arasında bir ekonomik durgunluk olasılığının hızla artmakta olduğunu gösteriyor. Geçen haftalarda yaşanan türbülans, bir ‘‘öncü sarsıntı’’ mı yoksa bir geçici düzeltme mi, karar sizin... "G yolsuzlukla mücadele ve adalet reformu konularında AB standartlarının çok gerisinde olduğu vurgulanıyor. Genişleme taraftarlarının eleştirilerinden çekinen AB Komisyonu, katılımın öngörülen tarihte gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini açıklamayı Ekim ayına bıraktı. EKONOMİK GÖSTERGELER 1 Ocak 2008 ise en kötü olasılık olarak telaffuz ediliyor. Raporun ardından bu tür haberlerin de basına sızması üzerine AB Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso ve Genişleme Komiseri Olli Rehn, "cesaretinizi kaybetmeyin" mesajı vermek için Bükreş ve Sofya’ya doğru yola çıktılar. Barroso, katılımın "mümkün olduğu andan itibaren" Komisyon tarafından bu ülkelere hiçbir zorluk çıkartılma Bulgar heyetinin Brüksel temasları... yacağının garantisini veriyor. Ancak, son rapordaki olumsuz yorumların –ki Reuters, Bulgaristan için taslak metinde daha sert ifadeler kullanıldığını; bu ifadelerin nihai metinde yumuşatıldığını belirtiyor bu iki ülkedeki AB karşıtlığını körüklemesinden ve reform sürecini sekteye uğratmasından korkuluyor. Bulgaristan Başbakanı Sergei Stanishev de aynı noktayı vurgulayarak AB’yi, "ülkesini aşağılamaması" konusunda uyardı. Bulgaristan’ın en büyük korkusunun Komisyon’un, Bulgaristan ve Romanya’nın katılım sürecini birbirinden ayırarak Romanya’nın tek başına üye olmasına olanak sağlaması olduğu dile getiriliyor. Bulgaristan ve Romanya’nın katılımıyla birlikte AB nüfusu 30 milyon artarak 480 milyon olacak. Ancak, Türkiye ile ilgili tartışmaların aksine bu ülkelerin üyelikleriyle ilgili tartışmalarda nüfus önemli bir yer teşkil etmiyor. Aksine genişlemenin bu aşamasının mutlaka gerçekleşmesini isteyenler Bulgaristan’ın nüfusunun 8 milyon olduğunun ve tahminlere göre de 2050’de yüzde 40 azalacağının altını bastırarak çiziyor. Makroekonomik göstergeler de AB’ye üyeliği engelleyecek bir nitelik taşımıyor. Romanya’nın 2004 yılında yüzde 8,4 olan büyüme oranının, 2005’te yüzde 4,1’e düşmesi, bu rakamın AB genelinde olumlu algılanmasından dolayı endişe verici bir gelişme olarak değerlendirilmedi. Bulgaristan’ın 2005’in ilk yarısında ulaştığı yüzde 6,2’lik büyüme oranının yılın sonunda yüzde 5,5’e düşmesi de, yaz mevsimindeki su taşkınlarından kaynaklandığı için eleştirilmedi. Aynı şekilde, gıda fiyatlarındaki artış da AB’ye katılım sürecinde ödenmesi gereken kaçınılmaz bir bedel olduğu için raporda çok fazla vurgulanmadı. YOLSUZLUK Bulgaristan ve Romanya’ya yönelik ortak değerlendirmeler, bu konu başlığı altında birbirinden ayrılıyor. Romanya’ya yönelik eleştiriler, sınırlı ve etnik seviyede kalıyor. Dört konu başlığında uyarılan Romanya özellikle, AB genelinde doğru katma değer vergisi toplamayı sağlayan bilgisayar yazılımını henüz benimseyip uygulamaya koymamış olmasından dolayı sorumlu tutuluyor. İkinci sırada ise, kötü gıda sağlığı koşulları geliyor. Diğer taraftan Bulgaristan’ın altı konu başlığında AB standartlarını karşılayamadığından söz ediliyor. Ve bunlar arasında kamu yönetimi ile adalet reformlarının tamamlanmamış olması, yolsuzlukla mücadelenin zayıf kalması, insan özellikle yeni doğan bebek ticaretinin vahim boyutlara ulaşması gibi ciddi konular bulunuyor. 1 OCAK 2007 M ayıs ayında dünya borsaları önce düşmeye, sonra dalgalanmaya başladılar. Geçen haftanın ikinci yarısında biraz yükseldiler, ekonomik tartışmalara, ‘‘korku’’, ‘‘uçuculuk’’ (volatility) daha doğru bir deyişle türbülans tartışmaları egemen oldu. The Economist’in kapağında bu hafta bir ayı resmi vardı. ‘‘Ne olmuştu da uzun süreli bir sakinliğin ardından piyasalara korku, türbülans yeniden geri gelmişti?’’ (Financial Times, 1923 Mayıs/06). Kimilerine göre, karşımızda kısa süreli bir düzeltme hareketi vardı (The Economist). Bir başkaları, çok garip, valla bilemiyoruz (Caroline Baum, Bloomberg, 25/05/06) diyordu. Büyük mali kuruluşlara danışmanlık hizmeti veren Bridgewater firmasına göreyse, türbülans aslında gelmekte olan ‘‘büyük olayın’’ öncü sarsıntısıydı; ‘‘gelecek 12 ay içinde, bir dolar/ABD borç krizinin gerçekleşme olasılığı yüzde 50’ye’’ yükselmişti (Bridgewater Daily Observations, 10/05/06). ‘PARTİNİN SONU...’ AB ve Romanya bayrakları bir arada... Bu öncü ‘‘sarsıntı’’ tezine daha yakından bakmadan önce görüntüye bir göz atalım. Ay başında piyasalar 19992000 dönemindeki zirvelere geri dönmüşlerdi. Dört yıldır, ne çok sıcak, ne çok soğuk, tam kıvamında yüzde 4 büyüyen bir dünya ekonomisi, fiyat istikrarı, ABD lokomotifi, gelişmekte olan piyasalarda canlılık vb... işler ‘‘tıkırındaydı’’. Ancak, bu parlak manzaranın, Prof. Nouriel Rubini’nin vurguladığı, Wall Street editörlerinden Kempe’nın geçen hafta yeniden hatırlattığı gibi bir de karanlık yüzü vardı. Enerji güvenliği... Başta BELGEDE TÜRKİYE’YE ELEŞTRİLER VAR AB’den uyarı geliyor ELÇİN POYRAZLAR BRÜKSEL Avrupa Birliği 12 Haziran’da Lüksemburg’da yapılacak Ortaklık Konseyi toplantısında Türkiye’ye sert uyarılarda bulunmaya hazırlanıyor. AB’nin Türk tarafına sunacağı ortak tutum belgesinde reform süreci, Kıbrıs, Güneydoğu, sivilasker ilişkileri, dini haklar ve Ek Protokolü konularında eleştiriler yer alıyor. Belgede şu unsurlar öne çıkıyor: İşkence ve kötü muamele Bu alanda belli bir ilerlemenin sağlandığına dikkat çekilirken bu suçları işleyen görevlilerin ceza almamaları konusunun endişe verici olduğu ifade ediliyor. Sivilasker ilişkileri Askeri güçler üzerinde sivil kontrolün sağlanması konusunda adımlar atılması, ordudan gelen açıklamaların askeri konularla sınırlı kalması ve hükümetin yetkisi altında yapılması gerektiği iletiliyor. Temel özgürlükler İfade özgürlüğü konusunda ciddi endişelerin bulunduğunun ifade edildiği belgede TCY’nin 301. maddesi çerçevesinde davaların sürdüğüne dikkat çekiliyor. Yargıçların sınırlı yorumlarının sürmesi durumunda Türkiye’nin bu maddeleri AB standartları çizgisinde değiştirmesi gerekeceği uyarısı yapılıyor. Dini haklar Gayrimüslim azınlıklara yönelik hiçbir ilerlemenin sağlanmadığının belirtildiği belgede mülklerin istimlakının ve satışının durdurulması isteniyor. Heybeliada’daki ruhban okulunun tekrar açılmasının istendiği belgede Alevilerin eğitim, ibadet ve resmi temsil konularına dikkat çekiliyor. Güneydoğu PKK’nin şiddet eylemleri kınanırken güvenlik güçlerinin dengeli güç kullanmasının beklendiği iletiliyor. Türkiye’nin ‘‘Kürt kökenliler de dahil olmak üzere tüm Türk vatandaşlarının fırsatlarını arttırma çerçevesinde Güneydoğu’daki durumu düzeltmesi’’ isteniyor. Kıbrıs Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ı da içine alacak biçimde tüm AB ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmesi, Güney Kıbrıs bandıralı gemilere yönelik tüm sınırlamaları kaldırması talep ediliyor. Ek Protokol Türkiye’nin ek protokolü eksiksiz tüm üye ülkelere uygulaması isteniyor. Türkiye’nin tüm üye ülkelere anlaşma zorunluluklarını yerine getirmesinin ilgili müzakere başlıklarının açılmasıyla ilişkili olduğunun iletildiği belgede yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin müzakerelerin tümünü etkileyeceği uyarısı yapılıyor. Her ne kadar yukarıdaki tablo çok ümit vaat etmese de, bu iki ülkenin 1 Ocak 2007’de AB’ye katılmasına destek verenlerin sayısı az değil. Bu bağlamda "eğer Letonya, Estonya ve Litvanya AB’ye üyeyse, Bulgaristan ve Romanya da olmalı" düşüncesi sıkça dile getiriliyor. Avrupa Sosyalist Partisi de "gecikme yapıcı olmayacaktır" diyerek 1 Ocak 2007 tarihinde ısrarcı oldu. AB Komisyonu’ndaki tereddütlerin dışında Bulgaristan ve Romanya’nın üyeliğinin önündeki diğer bir engel de üye ülkelerin bu iki aday ülkenin katılım anlaşmalarını ulusal parlamentolarında oylamakta yavaş davranmaları. Söz konusu anlaşmalar, bu güne kadar sadece 17 AB ülkesinin parlamentosunda onaylandı. Bu durumun genişlemeyi engellemesinden endişe eden Almanya, gerekli onayın en kısa zamanda Alman parlamentosu Bundestag’dan alınacağı sözünü verdi. Böylece gözler yine Komisyon’un Ekim ayında alacağı tavsiye kararına çevrildi. Bush’a Beş Soru Bush bir ilkokulu ziyarete gider. Konuşmasından sonra öğrencilere soru sorabileceklerini söyler. Bob adında bir çocuk parmak kaldırır: ‘‘Sayın Başkan, size üç sorum var. 1. ABD neden BM’nin onayı olmadan Irak’a girdi? 2. Rakibiniz Kerry’den daha az oy aldığınız halde nasıl başkan seçildiniz? 3. Afganistan’a asker gönderdiniz. Usame bin Ladin’e ne oldu?’’ O sırada teneffüs zili çalar. Bush, ‘‘Teneffüsten sonra devam ederiz’’ der. Sınıfa geri dönüldüğünde bu kez başka bir çocuk parmak kaldırır: ‘‘Benim size beş sorum var. 1. ABD neden BM’nin onayı olmadan Irak’a girdi? 2. Rakibiniz Kerry’den daha az oy aldığınız halde nasıl başkan seçildiniz? 3. Afganistan’a asker gönderdiniz. Usame bin Ladin’e ne oldu? 4. Teneffüs zili niçin 20 dakika erken çaldı? 5. Bob nereye kayboldu?’’ MOSKOVA GÜNLÜĞÜ HAKAN AKSAY [email protected] Rusya Türkiye’ye Nasıl Bakıyor? sonuç alıcı. Bir süredir Moskova’nın diplomatik kulislerinde, Abhazya, Güney Osetya, Moldova (Rus azınlık ve Gagauzlar), Kırım, Dağlık Karabağ gibi konularda Türkiye ile birlikte hareket etme ve ortak arabuluculuk yapma imkânları tartışılıyor. Dahası Türkiye, jeostratejik konumu bakımından enerji hatları üzerinde yer alıyor. Çarlık Rusyası’nın değişmeyen hedefi olan Boğazlar’ın sahibi ile dost olmanın sağlayacağı yarar da ortada. Tarafların Karadeniz’de ortak çıkarları olduğunu, son aylarda ABD’nin atağını birlikte geri püskürtmeleri örneğinde net olarak gördük. Rusya ekonomisi açısından enerji ihracatının stratejik değeri var. Ve doğalgaz ihracat hatlarının en önemlilerinden biri Mavi Akım. Ukrayna’yı devre dışı eden bu hattın Avrupa’ya ve İsrail ile Afrika’ya uzatılması perspektifi Moskova açısın ndan Hiç kimse kendinde ola fazlasını veremez. John Locke zun vadeli siyasi ve sosyoekonomik U planlarını gözden geçirmekte olan Kremlin’in, ‘‘Rusya açısından stratejik ülkeler’’ listesinde ilk kez Türkiye’ye de yer vermesi son derece ilginçtir. Türkiye’de bunu anlamakta güçlük çekenler olabilir, ama Putin’in iktidara gelmesi ve Rusya’nın yeniden güçlendirilmesi politikalarının uygulamaya konmasıyla birlikte, Moskova’nın Ankara’ya bakışında ciddi bir iyileşme gözleniyor. NEDEN TÜRKİYE? Rusya ile Türkiye’nin gerginlik yaşaması, belki başka ülkelere yarar getiriyor, ama bu iki ülkeye zarar veriyor. Rusya açısından Türkiye, ‘‘Kafkasya’yı ve Müslüman kesimleri’’ etkileyebilecek bir güç. Ona karşı ‘‘PKK vb. kartlar oynamak’’ yerine onunla dost olmak daha dan çok önemli. Ayrıca Gazprom, Türkiye’de gaz depolama ve dağıtım sistemine girmek istiyor. Yakın zamanda, Rusya’nın yeni stratejik çizgisine bağlı olarak Türkiye’ye ‘‘enerji ortaklığı’’ önerisi getirilmesi şaşırtıcı olmayacak. Buna göre, Türkiye, hissesi yüzde 50’yi geçmemek kaydıyla bazı Rus enerji yataklarının ve transit geçiş hatlarının ortağı olabilir. Bu arada Kremlin, Baku Ceyhan hattına karşı tutumunu değiştiriyor ve bu projeye katılabileceğinin işaretlerini veriyor. Tabii katılmasına izin verilirse. Dikkat ederseniz Rusya, askeri helikopterden nükleer santral kurulmasına kadar bir dizi konuda Türkiye’yi öneri yağmuruna tutuyor. Buna, Rus sermayesinin ülkemizi önemli bir çıkış noktası olarak görmesini ve Turkcell örneğinde olduğu gibi, büyük yatırımlarla gelme isteğini ekleyelim. ABD olmak üzere dünya piyasalarındaki köpüğün sönmeye başlamış olması, başta altın olmak üzere emtia piyasalarında yaşanan, genelleşmeye başlayan enflasyon (Wall Street Journal, 23/05/06) piyasalarda havanın bozmaya başladığını gösteriyordu. Nitekim, ben 1 Mayıs yazımda, ‘‘Piyasalarda parti havası var..’’ ama, ‘‘Bu partiler sonsuza kadar süremez’’ dedikten bir hafta sonra başlayan türbülans içinde, büyük borsalar ortalama yüzde 10 değer kaybettiler. Gelişmekte olan ülkelerin kayıpları daha da büyüktü. Türkiye’de olanları birlikte izledik. Geçen haftanın sonuna doğru borsalar yeniden toparlanmaya başladılar. Ancak artık piyasalardaki psikolojinin, beklentilerin ve soruların yönü değişmişti. Sanırım bizim, ‘‘menziline geldiği halde, hâlâ havada kalmakta ısrar eden uçağımız’’ inişe geçmişti. Parti hep devam edecekmiş gibi yaşayan, Bloomberg’den Caroline Baum’un deyişiyle, ‘‘Finansal piyasalardaki, eğer FED söylemezse, enflasyon mu yoksa deflasyon mu var bilemeyen geri zekâlılarda’’ birden şafak atmış. Yatırımcının korku düzeyini ölçen ‘‘uçuculuk indeksi’’, iki haftada toplam yüzde 61 yükseldi (Reuters, 22/05). Diğer bir deyişle ‘‘büyük bir kazanın’’ tüm önkoşulları hazır! TARİH, İSTATİSTİKLER Şimdi öncü sarsıntılar tezine dönersek, muhafazakâr çevrelerde, dünyanın en etkili 10 düşünüründen biri olarak görülen tarihçi Niall Ferguson (Harvard) dikkatimizi 1929 dönemi öncesine çekerek benzerliklere işaret ediyor, ‘‘uçuculuğun’’ ekonomik istikrarın uçması anlamına gelebileceğine inanıyor (Daily Telegraph, 21/05/06). Belli ki, 19. yüzyıl sonunda küreselleşme çökerken ortaya çıkan depresyon dönemiyle günümüzün ekonomik siyasi dinamikleri arasındaki benzerlikler tarihçilerin ve mali analistlerin dikkatini yeniden çekmeyi başarmıştı. 19992003 türbü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle