Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 GÜNCEL C Portre! haberlerin devamı HAZİRAN CUMA İşte AKP’nin Türkiye’si ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sağlık Bakanı Recep Akdağ, anne ölüm oranlarının İrlanda’da yüz binde 4, İtalya, Fransa ve İspanya’da yüz binde 5, Türkiye’de ise yüz binde 49.2 olduğunu açıkladı. Akdağ, 5 yaş altı ölüm hızının ise İtalya’da binde 4, Yunanistan, Fransa ve Almanya’da binde 5, Türkiye’de binde 37 olduğunu açıkladı. Akdağ, DYP Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan’ın soru önergesine verdiği yazılı yanıtta, anne ölüm oranının 1998’de yüz bin canlı doğumda 49.2, bebek ölüm hızının bin canlı doğumda 43 olduğunu, 2003’te yapılan ‘‘Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması’’na göre ise bebek ölüm hızının binde 28.7’ye düştüğünü belirtti. Akdağ, 5 yaş altı ölüm hızlarının İtalya’da binde 4, Yunanistan, Fransa ve Almanya’da binde 5, İrlanda’da binde 9, Letonya’da binde 13, SırbistanKaradağ’da binde 14, Bulgaristan’da binde 15, Romanya’da binde 20 olurken Türkiye’de bu oranın binde 37 olarak gerçekleştiğini bildirdi. Akdağ’ın verdiği bilgiye göre, yüz bin canlı doğumda anne ölüm oranları İrlanda’da 4, İtalya, Finlandiya, İspanya’da 5, Almanya’da 9, Polonya, Slovakya ve Yunanistan’da 10, Fransa’da 17, Estonya’da 38, Letonya’da 61, Türkiye’de ise 49.2. Anne adaylarına, gebeliğin 3. ayından itibaren gebelik süresince 6 ay ve doğumdan sonra 3 ay olmak üzere toplam 9 ay, günde 5060 mg. demir desteği sağlanmasına ilişkin özel bir program yürütüldüğünü anımsatan Akdağ, mart sonu itibarıyla 184 bin 574 anneye demir desteği sağlandığına işaret etti. Akdağ, bebeklik ve çocukluk döneminde demir eksikliğine bağlı kansızlığın önceden önlenmesi ve kontrol altında tutulması amacıyla 2004’te başlatılan program kapsamında 1 milyon 636 bin 174 bebeğe demir desteği sağlandığını bildirdi. Akdağ, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü işbirliğince yürüttükleri ‘‘Ulusal Anne Ölümleri Araştırması’’ sonuçlarının ise bu yılın sonunda açıklanacağını kaydetti. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK B te u iktidar yarattığı sorunlardan istediği sonucu elde edemeyince, zeytinyağı gibi üste çıkan yöntemler izliyor. Bu politikayı hükümetin başından sonuna kadar sorumlu olanlar başarıyla uyguluyorlar. Yöntemi en çok kullanan ise Adalet Bakanı, Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek! Düşünebiliyor musunuz, laiklik kavramını yeni baştan tanımlamak için savaşım veren TBMM Başkanı Bülent Arınç bile artık Danıştay’a saldırının laikliğe saldırı olduğunu, altını çizerek söyleyebiliyor. Fakat hükümet sözcümüz, saldırı olayını laikliğe karşı olduğunu söylememekte direniyor. Saldırının Başbakan’ın 2. Daire’nin türban kararına ağır suçlamaları ile birlikte anılmasına olanak veren bir açıklamada bulunmuyor. Varsa yoksa medya. Medya doğru mu, değil mi, hiç araştırmadan sızdırdığı haberleri kullanıyormuş. Böylece kafalar karışmış. Ha bir gayret diyesi geliyor insanın. Sayın Bakan ha bir gayret; sanık Alparslan Arslan’ı saldırıya medyanın kışkırttığını söyleyebilseniz! Bir kez olsun ağızlarından, basının demokrasilerde dördüncü kuvvet olduğunu veya buna benzer bir söz işittiniz mi? Bu iktidar A’dan Z’ye medya düşmanı! ??? Ruhbilimci Prof. Özcan Köknel’den rica etsek; acaba üstelik tek başına iktidar olunca ne oldum delisi olan bir siyasetçinin devletin her kurumuna, her çevreden insanlara birden saldırgan bir tutum almasında ve saldırgan bir üslup kullanmasındaki esrarı çözse... Demokrasiye büyük hizmet edecek! Portrenin özeti: Adam zemzem suyuyla yıkanmış, sütten çıkmış ak kaşık. Dilediğine hakaret eder, doğruları o söyler, dışında kalanlar tu kaka. Hakaretin dozunu da gün geçtikçe arttırıyor. ‘‘Al ananı git’’ sözü bile geride kaldı. Yeşil sermayenin gurbetçileri soymasına ‘‘Bana Müslümanlar Müslümanları soyuyor dedirtemezsiniz’’ demediği kaldı. Kombassan ve benzeri holdingleri temsil edenlerin yanlarına sarıklı din adamlarını, hatta RTE’nin isimleri de veriliyor yakın arkadaşlarını alarak gurbetçiyi din adına soydukları, milyarlarca dolar vurdukları yüzüne söylendiği zaman... Fevkalade sinirleniyor. Adeta sinir küpü. Geçen pazar Politika Durağı programında RTE’nin böyle ani, sert, sinirli çıkışlarına acaba şeker hastalığı mı neden oluyor diye soran bir iki cümle söyledik; doktor bir hanımdan guatr hastalarında da RTE’de görülen cinsten saldırgan hareketlere rastlandığını içeren kısa bir mesaj geldi. ??? RTE Müslüman bir başbakan. Müslümanca soygunu gerçekleştirenlere karşı gerçeği yansıtmasa da yeni ve doyurucu kimi önlemler alacağını söyleyebilirdi. Zira yalandan kim ölmüş ki kuralını bu iktidar kadar başarıyla kullanan bir başka iktidara rastlanılmadı. O ne yaptı? Mikrofon açık. Yüzlerce tanık huzurunda gurbetçilerin haklarını savunan bir derneğin başkanı Muhammet Demirci için bir bakanına talimat verdi: ‘‘Çağır şu sahtekârı, derdi neymiş anlayalım’’ dedi. ‘‘Sahtekâr’’ şimdi tabii baskıyla vazgeçirmezlerseAlman ve Türk yargısında. Gerçeği söyleyene sahtekâr diyebilen, belgeleriyle yolsuzlukları ortaya çıkaran AKP milletvekilini kesin ihraç istemiyle parti Disiplin Kurulu’na veren, adı ak bir partinin ve liderinin hazin portresi. RTE’nin saldırgan üslubu ve davranışlarındaki psikolojik nedenler ruhbilim yöntemlerle saptanırsa, kuşkusuz Oscar Wilde’ın ‘‘Dorian Grey’in Portresi’’ kitabını ün açısından aşması olası, ‘‘Recep’in Portresi’’ başlıklı bir kitap, üstelik satış rekorları kırabilir. Gençler geziyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye’deki 1519 yaşları arası kızların yüzde 44.3’ünün, erkeklerin ise yüzde 22.6’sının ne çalıştığı ne de okula gittiği bildirildi. Böylece 1519 yaş aralığındaki her üç gençten birinin hem işsiz hem de eğitimsiz olduğu ortaya çıktı. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK), OECD verilerini kullanarak yaptığı araştırmada, bazı ülkelerdeki gençlerin eğitim ve istihdamdaki oranları karşılaştırıldı. Araştırmaya göre, bu oranlarla Türkiye, OECD ülkeleri içinde ‘‘en kötü durumda bulunan ülke’’ olarak belirlendi. Bu oran, Meksika’da kız ve erkekler için sırasıyla yüzde 27.8yüzde 8.1, Yunanistan’da yüzde 10.1yüzde 8.6, Çek Cumhuriyeti’nde ise yüzde 6.2yüzde 5.4 düzeyinde bulunuyor. OECD ortalaması da yüzde 8.2yüzde 8.1 düzeyinde. Araştırmada, Türkiye’deki oranların, özellikle okula göndermede kızerkek ayrımının da bütün şiddetiyle devam ettiğini gösterdiği belirtilerek mevcut oranların, ‘‘bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini’’ ortaya koyduğu kaydedildi. Çete Oldu Peçete! C umhuriyet ve Danıştay’a yönelik saldırıların ardından AKP için en iyi reçete, çeteydi! Böylece ilk olarak olayları gerçekleştirenlerin AKP ve onun tabanıyla hiç ilgisinin olmadığı ortaya çıkacaktı. İkinci aşamada da, suçlanması uygun görülen kişi ve kurumlara yönelik ağır bir yüklenme kampanyası başlayacaktı. Şu aşamada görünen o ki, bu senaryo çöktü... Türkiye’de bu ve benzeri olaylar için hazırlanan çete reçetesinin formülü artık çok açık: Günde 3 doz kirlikarmaşık bilgilendirme; sabah, öğle, akşam aç karnına da olur, tok da, yersen... Günde bir doz, gece yatmadan önce korku! Her an daha kötü şeyler olabilir, bugünkü halinize şükredin... Alım dozu serbest olarak da ‘derin ilişki’. Ne kadarını yutabilirsen! Bütün bunların üstüne sürekli bir bardak su. Soğuk ama! Gelinen noktada çete işi reçeteden çok peçeteye dönmüş görünüyor. Ama bu peçete, her şeyi ağzına yüzüne bulaştırdıktan sonra silinip atılacak cinsten değil. ??? Türkiye’de çeteleşme yok mu? Elbette var. Ancak AKP iktidarının kendisini korumak için çetelere sarılması da artık kabak tadı verdi. Eğer bu konuda samimi iseler, tek başlarına iktidardalar, tüm mücadele kurumları ellerinde, çözsünler. Danıştay saldırısının ilk gününden beri şu noktanın altını çizdik: Bu olayı yapanlar işin bir yanıdır. Bunlar sağcı olur, solcu olur, öncelikli konu değil. Asıl olan, olayın aydınlatılmasıdır. Terör terördür, sağısolu olmaz. AKP’nin ise konuya, salt kendini koruma güdüsüyle yaklaştığını görüyoruz. Daha olay günü AKP’nin Meclis Başkanı Bülent Arınç şu saptamayı yapmıştı: ‘‘Kimse bu olayı bir tarafa çekmeye çalışmasın!’’ Ardından her şeyden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin olayın çözülme müjdesini verdi: ‘‘Sürprizlere hazır olun!’’ Başbakan da toplumun, hiçbir partiye, kuruma bağlı olmaksızın kendiliğinden gelişen tepkisine yanıt vermek için mikrofona sarıldı. Ayaküstü demeç verenlerin mahcup olacağını söyleyip kesin tanıyı koydu: ‘‘Olayı çözdük. Kanlı bir örgüt işi.’’ Başbakan’ın bu saptamasının ardından her şeyin başı diye sundukları Muzaffer Tekin’le ilgili hiçbir somut belgenin olmadığı ortaya çıktı ve Tekin serbest bırakıldı. Demek ki olayı ayaküstü yorumlayanların başında Başbakan geliyormuş! ??? AKP geçen hafta boyunca, bir yandan soruşturmanın yönlendirmesiyle uğraşırken bir yandan da saldırıların hedefini saptamaya çalıştı. Önce hedefin istikrar olduğunu ilan ettiler. Ardından AKP hükümetinin hedef alındığını söylediler. İki vakit sonra da bütün devlet kurumlarının hedef alındığını buyurdular. Ama bir türlü eylemi gerçekleştirenlerin laik Cumhuriyeti hedef aldığını söyleyemediler... Davranış bozukluğu ve şaşkınlık içindeki AKP’lilere göre bakalım bu hafta Danıştay’a sıkılan kurşunlar neyi hedef almış olacak! Anlaşılan, saldırganın tabancasından çıkan mermi güdümlüydü. Hâlâ başkent semalarında dolaşmaya devam ediyor... Herkes o mermiyi bir yerlere sokup çıkarıyor. Sorumlu noktadaki hükümet ise mermiyi etkisiz hale getirmek yerine kendisini korumak için çırpınıyor. Üstelik, eşgüdümsüz... Hükümet bu yorumumuza katılmazsa biz de sözümüzü geri alırız: Güdümlü! ankcum?cumhuriyet.com.tr Yolsuzluk isyanı Baştarafı 1. Sayfada taya konularak yolsuzlukla ilgili iddia ve isnatlar başlamıştır. Bakanlarla ilgili gensorular verilmiştir. Parti olarak bu süreçte diğer iktidarların hatası tekrarlanarak konu üzerinde parti içi bir denetim mekanizması işletme yerine sayısal çoğunluk kullanarak toptan ret psikolojisi ile ‘‘muhalefet hükümeti yıpratmak istiyor’’ mantığıyla gensoruların reddedilmesi sağlanmıştır. ‘‘Ya iddia edilen şeyler doğruysa’’ ihtimali hiç değerlendirilmemiştir. Bu yaklaşım, parti mensupları ve teşkilatları ‘‘Ne yapılırsa yapılsın iktidar gücüyle bunu reddederiz’’ rahatlığına sevk etmiş, bu durum ilerleyen zamanda birçok bakanlık ve taşra kuruluşlarında yolsuzluk iddialarının artmasına neden olmuştur. AKP yönetimi, yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gitme yerine iddia ve isnatları minimize etme, olayları iftira gibi görme ve zamana yayma eğilimine yönelmiştir. Yolsuzlukla mücadelede halkın beklediği sonuç alıcı, teşhir edici çalışma bir türlü yapılamamıştır. AKP’nin başlangıçta halka verdiği yolsuzlukla mücadele sözü unutulmuş, sanki bu söz hiç verilmemiş gibi bir tavır içine girilmiştir. Yolsuzlukla ilgili bilgi ve belge ortaya koyan kişilere suçlu gözüyle bakılarak bunların ortaya koyduğu bilgi ve belgeleri görmezlikten gelmeye, kişilere de muhalif gözüyle bakılmaya başlanmıştır. Üzülerek söylemek durumandayım ki AKP için bu bir dönüm noktası olmuştur. Adeta ‘‘yolsuzlukla mücadele etme’’ yerine ‘‘yolsuzlukla mücadele edenle mücadele edilir’’ hale gelinmiştir. Bir siyaset bilimcisi, ‘‘iktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar’’ demektedir. Bu sözün doğruluğu AKP için de geçerli olmuştur. Yolsuzlukları bildiren, belgeleyen, tedbir alınmasını isteyenin baskı altına alındığı, tavır konulduğu, bununla da yetinilmeyip şahsımda olduğu gibi tedbirli olarak partiden kesin ihracımın istendiği bir yıldırma, bundan sonra bilgi ve belge ortaya koyma niyetinde olanları sindirme, terbiye etme metotlarına yönelinmiştir. Yolsuzluk toplumun değerlerini yok eden, ülke kaynaklarını tüketen, toplu mücadele gerektiren çok önemli bir hastalıktır. Bu millet AKP’ye oy verirken tuz nazarıyla bakmıştır. Ama maalesef tuz da kokmaya başlamıştır. Hatay’daki ‘‘Ali Dibo’’ düzeni çerçevesinde rol alan konumu ne olursa olsun partililerin yaptıklarını teşhir etmek bir milletvekili olarak benim en büyük sorumluluğumdur. Ettiğim yeminin gereğidir. AKP İSPAT İSTEDİ AKP Grup Başkanvekili Eyüp Fatsa, gazetecilerin Fuat Geçen’in eleştirileriyle ilgili soruları üzerine, iddia sahibinin iddialarını ispatlamakla mükellef olduğunu belirterek ‘‘Sayın Geçen’in ifade ettiği iddialar, onların doğru olduğunu göstermez. Gazetelerde çıkan ve tekzip edilen iddialardır. Yeni bir iddia, belge ve bilgi söz konusu değildir. Varsa belge ve bilgi, bunların hangi platformlarda paylaşılacağının yolları bellidir’’ diye konuştu. Bülent Ecevit ANKARA / ZONGULDAK (Cumhuriyet) GATA’da tedavi altında bulunan eski Başbakan Bülent Ecevit’in 82. doğum günü nedeniyle hastane önünde kutlama yapıldı. Gökyüzüne 82 beyaz güvercin uçurulurken Rahşan Ecevit, ‘‘Doktorlar, milim milim de olsa iyiye gidiyor, diyorlar. Düne göre daha iyi’’ dedi. Ülkenin çeşitli illerinden çok sayıda partili otobüslerle Ankara’ya geldi. Ellerinde DSP bayrakları taşıyan yurttaşlar GATA önünde toplandılar. Hastane önünde, üzerinde DSP amblemiyle ‘‘El ele büyüteceğiz sevgini, şifa dileklerimizle’’ yazılı pasta kesildi. Pastayı, Rahşan Ecevit ile DSP Genel Başkanı Zeki Sezer birlikte kesti. Daha sonra biri KKTC’den getirilen 82 beyaz güvercin, gökyüzüne bırakıldı. Bu arada duygulu anlar yaşanırken partililer ‘‘Halkçı Ecevit’’, ‘‘İyi ki doğdun Karaoğlan’’ sloganları attı. Ecevit’in 2002 yılında tedavi gördüğü Başkent Üniversitesi Hastanesi’nde yan odada yatan ve böbrek nakli operasyonu geçiren 11 yaşındaki Esra Ergün de doğum günü kutlamasına katıldı. Rahşan Ecevit, ‘‘düne oranla çok daha mutlu bir gün geçirdiğini’’ söyledi. Rahşan Ecevit, ‘‘Bugün yüzümüz gülüyor. Düne göre daha iyi. Düşündüğümüz yaşında teşekkür ediyoruz. İnşallah biz de onları ziyaret edeceğiz’’ dedi. Rahşan Ecevit, bir gazetecinin ‘‘Sayın Ecevit’le konuşuyor musunuz’’ sorusu üzerine ‘‘Konuş diyorlar, ben de konuşuyorum. Henüz cevap veremiyor, ama verecek inşallah’’ dedi. Rahşan Ecevit, ‘‘Kendisine neler anlatıyorsunuz’’ sorusu üzerine ise ‘‘Onlar özel’’ demekle yetindi. Rahşan Ecevit, ‘‘Pastayı keserken elbette ki Sayın Bülent Ecevit için sağlık diliyorsunuz, ama başka dileğiniz de var mı’’ sorusuna, ‘‘Türkiye’ye de sağlık diliyorum. Çünkü şu sıralar, Türkiye yönetimi de hasta’’ yanıtını verdi. Zonguldaklı maden işçileri de tam 5 dönem Zonguldak milletvekilliği yapan ve madenlerde yeni istihdam sağlanması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik önemli hizmetleri bulunan Ecevit’in 82. yaş gününü, kömür ocağı girişinde pastayla kutladı. TTK Üzülmez Müessesesi AsmaDilaver İşletme Müdürlüğü’nde çalışan maden işçileri, GATA’da tedavi gören Ecevit’in fotoğrafının yer aldığı bez afişi açtılar. Ardından üzerinde ‘‘İyi ki doğdun Ecevit’’ yazılı pastanın mumlarını üfleyen işçiler, eski başbakanın sağlığına kavuşmasını dilediler. den çok daha çabuk iyi olacak gibi. Doktorlar ‘Milim milim de olsa iyiye gidiyor’ dediler. Hastane önünde bekleyen, destek veren herkese Güldünya’ya mektup var GÜRSU KUNT ANTALYA Uluslararası Af Örgütü Türkiye Temsilciliği’nin ‘‘Güldünya’ya Mektup’’ adıyla açtığı yarışmada, 85’i erkek, tam 302 kişi Güldünya’ya mektup gönderdi. Yaşları 1286 arasında değişen katılımcılar arasında 38 kişi mektubunu cezaevinden yazdı. İki yıl önce, Bitlis’te hamile kalan ve öldürülme korkusuyla İstanbul’a kaçan, ama burada kardeşleri tarafından öldürülen Güldünya için yazan, 24 yaşındaki Ezgi Kızmaz’ın ‘‘Gece’’ rumuzlu mektubu, birinci oldu. Mektubuna, ‘‘Sevgili Güldünya, sen daha önce hiç mektup aldın mı? O kısa hayatına kaç mektup sığdırdın? Senin hayatın mektuplara sığar mı?’’ diye başlayan genç kız, şiddete maruz tüm kadınların aslında aynı ülkede yaşadığını belirterek şöyle devam etti: ‘‘Bu ülkenin sokaklarında, yara izlerini örtmek için makyaj yapmış kadınlar dolaşır. Sokakta karşılaşan her kadın, kendinden bilir o boyanın altında ne olduğunu. Bu maskeye sadece bu ülkenin çorak topraklarında yetişen erkekler kanar. Bu erkekler yaralar açar, yaraları kapatmak için yapılan makyaja tapar. Erkeklerin arasında, bir kadının yaraları tekrar tekrar böyle kanar.’’ KANA BULANMIŞ ÖYKÜLER Güldünya’ya yazdığı mektubunda, alfabenin tüm harflerleriyle başlayan kadın isimlerini ve bu kadınların kana bulanmış öykülerine de yer veren Kızmaz, cümlelerini şöyle bitirdi: ‘‘Bu kadınlar, bu mektupta senin için bir araya geldi. Tüm bu harfler, üstlerine bir daha kan bulaşmasın, bu mektuba sığmayan bir liste daha uzamasın dileğiyle toplandı.’’ Mektupların tanıtımının yapıldığı toplantıda Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi Gönüllüsü Hicran Karabudak son dönemde artan kadına yönelik şiddet olaylarına değindi. Karabudak, ‘‘Akdeniz Üniversitesi öğrencisi V.Ç., tecavüz girişimiyle saldırıya uğradı. AKP Konya Milletvekili Halil Ürün, eşine şiddet uygulamakta. Buna karşılık da dokunulmazlığım var demekte. Milletvekilleri karılarını bile dokunulmazlığım var deyip dövebiliyor. Bu adamın kınanması yetmez, cezalandırılması da gerekir’’ dedi.