29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 LEYLA HAYAT, DÜNYA İŞ KADINLARI ZİRVESİ’NDE GİYİMİ,KONUŞMASIYLA DİKKAT ÇEKTİ C i ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 5 MAYIS 2006 CUMA Tunuslu senatörden ders Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen zirvede, şık giyimli Hayat, İslam ülkesi Tunus’u anlatırken kendi ülkelerinde kadının toplumdaki ve iş dünyasındaki rolünün güçlendirilmesinin, ancak devlet politikası olarak benimsenmesi sayesinde başarı sağladığını söyledi. ÖZLEM YÜZAK stanbul’da Çırağan Sarayı’nda başlayan Dünya İş Kadınları Zirvesi’nde şık giyimli Tunuslu kadın senatör Leyla Hayat hem giyimi, hem farklı konuşmasıyla laiklik ve çağdaşlık dersi verdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın ev sahipliğinde ve Batı kulübünden hiç katılımın olmadığı zirvede Hayat, İslam ülkesi Tunus’u anlatırken kendi ülkelerinde kadının toplumdaki ve iş dünyasındaki rolünün güçlendirilmesinin, ancak devlet politikası olarak benimsenmesi sayesinde başarı sağladığını söyledi. ‘‘İş dünyasında kadın eli’’ temalı Dünya İş Kadınları Zirvesi İstanbul Çırağan Sarayı’nda başladı. Zirvenin yapıldığı ülkenin ‘‘first ladysinin’’ ev sahipliğini üstlenmesi bu toplantıların bir özelliği. Geçen yıl Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın eşi Esma Esad’ın davetlisi olarak Şam’da düzenlenen ‘‘zirveye’’ katılan Emine Erdoğan, bu yıl Afganistan, BosnaHersek, KKTC, Lübnan, Mısır, Pakistan, Suriye, Ürdün, Yemen ve Rusya liderlerinin eşlerini ağırlıyor. Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın ve Suriye Cumhurbaşkanı’nın eşi Esma Esad’ın açış konuşmalarını yaptığı toplantıda, Erdoğan’ın ‘‘sadece hükümetin çabalarıyla kadınların sorunlarının çözülebileceğini düşünmemek gerektiği’’ni belirten sözlerine karşılık, Hayat, Tunus’ta kadının toplumdaki ve iş dünyasındaki rolünün güçlendirilmesinin, ancak devlet politikası olarak benimsenmesi sayesinde başarı sağlandığını söyledi. LEYLA HAYAT: BİZİM ÜLKEMİZDE KIZLARIMIZIN YÜZDE 99’U OKUYOR Aynı zamanda Dünya Girişimci İş Kadınları Derneği’nin (FCEM) onursal başkanı da olan senatör Leyla Hayat, ‘‘Bizim ülkemizde kız çocuklarının yüzde 99’u okula gidiyor. Artık tartışılan konu eşitlik değil, bunları çoktan aştık. Biz ortaklıkları konuşuyoruz. Küresel ekonomide kadınlarımızın başarılarını nasıl arttıracağımızı konuşuyoruz’’ diye konuştu. Emine Erdoğan konuşmasında, üstü kapalı bir şekilde türban konusundaki tartışmalara da değindi. Bazı toplumlarda gelenek, örf ve âdet, bazı toplumlarda eşitliğe aykırı haksız yasalar, bazı toplumlarda ise aşırı bireyselleşmenin kadınların sosyal değer, sevgi ve adalet üretmesini engellediğine dikkat çeken Erdoğan, bunun toplumdan topluma, kültürden kültüre değişen nedenleri olabileceğini anlattı. Her coğrafyada farklı tezahürlerinin de görülebileceğini belirten Erdoğan, ‘‘Ama önyargılarımızın bizi körleştirmesine izin vermeyelim. Benim kültürel körlük dediğim hastalığın bizi esir almasına, birbirimizin sorunlarına yabancılaştırmasına da müsaade etmeyelim’’ görüşünü dile getirdi. TİKAD’ın panelinde açış konuşmasını yapanlar arasındaki tek erkek konuşmacı olan TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı ise Türkiye’de kadının siyasi yaşamda daha etkin yer alması için, mutlaka kota ve benzeri yeni düzenlemeler yapılması gerektiğini vurguladı. Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının en gelişmiş ülkelerden önce verildiğine dikkat çeken Sabancı, 1935 yılında Meclis’teki kadın oranına bugün ulaşılamamış olmasının üzücü olduğunu belirtti. Sabancı, ‘‘Türkiye’de kadınların siyasete katılma oranı yüzde 4.4. Bu oran AB’de yüzde 21, dünya ortalaması ise yüzde 16.5. Bu utanç verici’’ diye konuştu. Sil Baştan 12 Eylül 1980’lerde sigortalı çalışanların yaklaşık yarısı sendikalıyken, bugün özel sektörün tümünde 300 binin altında, kamuyla birlikte 700 binlerin biraz üzerinde sendikalı işçi kalmıştır. Bu yılın 1 Mayıs’ına girerken işçilerimiz ve tüm emekçilerin yakıcı gündeminde, IMF reçetesiyle gelen, sosyal güvenlik haklarındaki yılların kazanımlarını gasp eden, genel sağlık sigortası paketi vardı. Yukarıdaki sendikalı işçi sayısındaki kayıplara ilişkin rakamlar, sendikal örgütlülüğün sayısalını değil sadece moral değerler çöküşünün de göstergesi sayılabilir. Zaten yıllardır 1 Mayıs meydanlarında emeğin gücünün sendikalı işçilerden çok yandaş örgütlerin katılımıyla temsil edilmesi, yaşanan çarpıklığın bir başka göstergesi. En çarpık, korkutucu gelişmeyse provokasyonların sadece kanlı 1977 yılı 1 Mayıs’ı için değil, her zaman için tehdit oluşturması. 1 Mayıs alanlarına emek sorunları, gündeminin ağırlığını koyamaması, bazen emek çıkarlarıyla çelişen ayırımcılıkların ağır basması, günümüzün siyasal olumsuz gidişinin çarpıcı göstergeleri. Elbette bu yakıcı sorunlar, sadece Türkiye’ye ve ülkemiz emek hareketine özgü değil. Dünya ölçeğinde akıl almaz bir yoksullaşma, yoksunlaşma, sosyal damping süreciyle birlikte, insan hakları ihlalleri, kuralsız düzenin kuralsız savaşları başını almış gidiyor. Dünya tekellerinin çıkarlarının jandarmalığını yapan emperyal işgallerle terör, bu çok hızlı geriye gidişin idelojik sorgulanmasını ikinci plana itiyor. Irk ve dinler ekseninde bir ilkel hesaplaşma, çatışma, yeni dünya sömürü düzeninin ürünü olarak ülkemiz ve dünya insanını, elbette en çok emeği tehdit ediyor. Bu yılın 1 Mayıs’ında terör ve savaş karşıtlığının, kölelik düzenine doğru geriye giden emek haklarında sil baştan savaşımın bütün dünya meydanlarında, 1 Mayıs etkinliklerinde öne çıkması bundan. ‘‘Ötekilerbiz, dinler, kültürler çatışmaları, sıcak savaş, terör ekseninde yaşanan ağır insan hakları ihlalleri’’ bütün dünyada, farklı ölçeklerde de olsa ağır bir emek sömürüsünü geçerli kılıyor. Dünya emekçileri, ülkemiz insanları, 1 Mayıs’ın 120 yıl geride kalan başlangıç noktasından, pusulamızın gösterdiği yoldan çok gerilerde bir yerlere fırlatılmış olmanın ayrımında bile tam olamadan dün meydanlardan ses vermeye çalıştılar. Örgütlülükte de savrulmuş olmanın, emek çıkarlarında pusulasız kalmanın, doğal çaresizliğinde, medyatik sansür altında, çatlak da olsa sesler çıkardılar... G ‘‘İş dünyasında kadın eli’’ temalı Dünya İş Kadınları Zirvesi, Emine Erdoğan’ın ev sahipliğinde başladı. Erdoğan, bu yıl Afganistan, BosnaHersek, KKTC, Lübnan, Mısır, Pakistan, Suriye, Ürdün, Yemen ve Rusya liderlerinin eşlerini ağırlıyor. (Fotoğraf: AA) UZAKDOĞU’DAN İTHAL EDİLEN UCUZ ÇAKMAKLAR 36 YILLIK FABRİKAYI KAPATTIRDI Çin çakmağı KAV’ı yaktı 2004’te Tekel’e ait fabrikanın kapatılmasının ardından bugün de eski adı KAV olan Swedish Match üretime son verdi. Ekonomi Servisi İsveçli Swedish Match firmasının Koç Grubu’ndan satın aldığı Bursa’nın Orhangazi ilçesindeki kibrit fabrikası, üretimine son veriyor. Swedish Match’ın ‘‘yeniden yapılanma’’ adı altında kibrit üretiminden çekilme kararı almasının ardından kapanmasına karar verilen ve eski adı KAV Kibrit Fabrikası olan tesisin faaliyetleri, bugünden itibaren son bulacak. Fabrikada çalışan işçilere düzenlenen veda töreninin ardından son maaş bordroları dağıtılırken, iş bırakma evrakları imzalatıldı. Fabrika Müdürü Fevzi Karadağ, törende, tesisin kapanmasından duyduğu üzüntüyü dile getirerek, çalışanlara gelecekte başarılı günler geçirmeleri dileğinde bulundu. 1970’TE KURULDU Koç Grubu’nun kurucusu Vehbi Koç tarafından 5 YTL sermaye ile kurulan KAV Kibrit Fabrikası’nın yüzde 60 hissesi İsveçli Swedish Match’e geçmiş, 2000 yılında da kalan yüzde 40 hissenin de İsveçli firmaya 7.4 milyon dolara satılmasıyla, Koç Grubu kibrit üretiminden tamamen çekilmişti. Sektörde son yıllarda özelikle Türk Standartları Enstitüsü’nin kriterlerine uymamasına karşın Çin’den ithal edilen ucuz çakmaklar, üretim tesislerinin de birer birer kapanmasına neden oluyor. ünlük kaygılar, sorunlar arasında, anlamına ilişkin pusulamızın yol göstericiliğinden ne kadar saptığımızı algılayamadığımız konulardan biri de 1 Mayıs. Dünya işçi sınıfının onurlu, insanca, eşitlikçi yaşam için savaşımının, birlik ve dayanışma günü. 1886 yılında ABD’nin Chicago kentinde başlayan, ‘‘8 saatlik işgünü’’ mücadelesinin kanla bastırılmasından bu yana 120 yıl geçmiş. Dünya emek hareketi, sendikalar, sol işbirliğinde, 1 Mayıs’lar, emeğin bayramı olarak kutlanırken meydanlara güncel sorunları öne çıkararak taşınmak gelenek olmuş. Doğal olarak da örgütlü emek hareketinin kazanımlarının göstergesi şenlikli 1 Mayıs’lar çabasının yanında, güncel sorunlara yönelik etkin çıkışlar, gösterilerle, kamuoyunun, siyasetin uyarılması iç içelik kazanmış.. 1889 yılında 2. Enternasyonal 1 Mayıs’ı ‘‘dünya işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü’’olarak ilan ederken emeğin haklar savaşımı pusulası 8 saatlik işgünü savaşımından yola çıkılarak hakların, yaşamın her alanına yönelik olarak geliştirilmesini göstermek üzere ayarlanmıştı. Kimi zikzaklar çizilse de özellikle örgütlülüğün güçlendiği ülkelerde emek hakları, kazanımları geçerliydi. Emekçiler, başta sendikal olmak üzere siyasal, demokratik örgütlenmeler şemsiyesinde ükeler içinde tek tek hakların geliştirilmesi savaşımı yanında, uluslararası ölçekte dayanışmayla geride kalanların yukarıya doğru çekilmesinde etkin rol oynamanın stratejilerini geliştiriyorlardı. Hesaba göre bugün ülkemizde ve dünyada 1 Mayıs meydanlarında gündemimizin can yakıcı sorunlarının çağımıza yaraşır ölçülerde olması gerekir, değil mi? Hele de tek kutuplu, tek ideolojili, bilimsel teknolojik devrim çağında, ekonomiler gelişirken dünyaya demokrasiyi yayma sürecinde, emeğe de pay düşmesi, hakların gelişmesi beklenir, değil mi? ??? Bugün ülkemizde, esnek çalışma sözcüğünün arkasına saklanılarak yıllarca uygulanmış iş yasasındaki çalışma hakkını geriye götüren yeni yasal düzenleme bile yürürlükte değildir. İşçilerin yarıdan fazlasının kayıt dışında, kölelik düzeninde çalıştırılmaları yetmezmiş gibi, iş yasası kapsamında çalıştırılıyor görünen 6 milyon civarındaki çalışan için de bu geri yasanın çalışma süreleri dahil pek çok hükmü uygulanmamaktadır. Sözde yasa kapsamında çalıştırılanlar için de işsizlik bahane, tahditle gelinen noktada fiili çalışma süreleri mesaisiz 1012 saate çıkarılmıştır. HOLDİNG BAŞKANI SARAR: Bizler giyinmeyi Atatürk’ten öğrendik EMEL KILIÇ Dünya genelinde yüzün üzerinde mağazası bulunan, yurtdışında 600 kişi istihdam eden Sarar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cemalettin Sarar, giyimin bir kültür olduğunu belirterek ‘‘Giyinmeyi biz Atatürk’ten öğrendik. Atatürk, dünyanın en iyi giyinen başkanları arasında. Atatürk’ün Anıtkabir’de mumyasını giydirdim, keşke sağ olsaydı, onu sağlığında giydirmek isterdim’’ dedi. Tasarım ve moda tekstili okuyan başarılı yüz öğrenciye burs verdiklerini, öğrencileri üniversiteyi bitirdikten sonra Avrupa’ya yüksek lisansa gönderdiklerini belirten Sarar şöyle devam etti: ‘‘Sosyal sorumluluklarımız bizim onurumuz. Eğitimi desteklemek amacıyla Eskişehir’de üç okul yaptırdık. Bunun yanı sıra ulusal takımlarımızı destekliyoruz. Basketbolda ana sponsoruz. Ayrıca çalışanlarımızın çocukları için Sarar Spor’u kurduk.’’ Cemalettin Sarar, Eskişehir’de babalarından devraldıkları küçük işletmeyi kardeşleri Celalettin ve Sebahattin Sarar’la beş bin kişilik uluslararası bir şirkete dönüştürdüklerini anlattı. Sarar, Sarar Giyim’in uluslararası marka olma yolunda ilerlediğini, Türkiye’de hazır giyimde gösterdiği başarıları yurtdışında da göstererek dünyanın ileri gelen markalarından biri olmak istediklerini belirtti. Sarar, ‘‘Sektörde, yurt genelinde 45 perakende satış mağazası, 300’ün üzerinde satış noktası ve yıllık 124 milyon dolar satış cirosu ile lider konumdayız. Avrupa, ABD, Japonya, Çin, Rusya, Azerbaycan, Hindistan, OrtadoğuKörfez ülkelerinde gerek konsept mağazaları gerekse yaygın satış noktaları ile geniş bir iş ağına sahip.’ ’dedi. Eskişehir’de babalarından devraldıkları küçük bir işletmeyi kardeşleriyle birlikte beş bin kişilik uluslararası bir şirkete dönüştürdüklerini belirten Cemalettin Sarar, sektörde lider durumda bulunduklarını söyledi. (Fotoğraf: ATAKAN ADALI) B u sütunlarda daha önce yapılan değerlendirmelerin yeniden hatırlatılması, bazen zorunlu olur. Çünkü eleştiri ve uyarılar, sanıldığı gibi, sırf karşıtlık olsun diye yapılmaz. Yapılan uyarı ve eleştiriler, uygulamalardan farklı bir sonucun çıkabileceğini belirtmek, buna yönelik önlemlerin alınmasını sağlamak içindir. Genellikle de bu farklı sonuç gerçekleşir. Bu durumda, daha önce dikkat çekilen konuya bir daha dikkat çekmek gereği ortaya çıkar. Petrol fiyatlarıyla ilgili değerlendirmelerde olduğu gibi. Petrol fiyatlarının 75 dolara yükseleceği öngörüsü, bu sütunlarda 23.7.2003 tarihinde, yani bundan yaklaşık üç yıl önce yer almıştı. Bundan yaklaşık bir yıl önce de, 25.8.2005 tarihinde; 70 dolara dayanan petrol fiyatlarının artışını sürdüreceğini, ‘‘Bu artış süremez, konjonktürel olarak artan petrol fiyatları düşecek ve 2005 yılı ortalaması 40 doların altında olacak’’ diyenlerin kestirimlerinin tutmayacağını belirterek, dünyanın petrolde kalıcı yüksek fiyat dönemine girdiğini artık kabullenmek gerektiğini, bu gelişmeler karşısında, yapısal değişim programlarını gerçekleştiremez ise, Türkiye’de yeni petrol krizinin bedelini ağır şekilde ödeyen ülkeler arasında yer alacağını yazmıştık. Ancak Türkiye, gelmekte olan bu kriz konusunda enerji politikasını tamamen değiştirebileceği üç yılı değerlendirmek yerine, ‘‘olay bizim dışımızda gelişiyor’’ NOT DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL diyerek, olaylar karşısında seyirci kaldı. Petrol ve petrol fiyatlarına bağlanmış olan doğalgaza bağımlılığını daha da arttırdı. Öngörüler gerçekleşti, petrolün varil fiyatı 75 doları aştı. ??? Petrol fiyatlarının yüksek kalıcı fiyat dönemine gireceği öngörülürken, dünya petrol talebinin artacağı, ABD Irak savaşının kısa vadede sonuçlanmasının olanaksız olduğu, savaşın maliyetinin trilyon dolarları aşacağı, dünya petrol üretiminin düşeceği, savaşın maliyetinin de petrol fiyatları yoluyla petrol üreticisi olmayan ülkelere yükleneceği varsayımlarına dayanılmıştı. Bu varsayımlar güçlenerek sürüyor. Petrol bölgelerindeki savaş, bitmek bir yana genişleme eğiliminde. Savaş başlamadan önce yıllık iki buçuk milyon varil olan Irak petrol üretimi yarıya düşmüş durumda. Nijerya petrol üretim bölgesi Delta’da petrol üretim ve nakliye tesislerine saldırılar nedeniyle günlük üretim 500.000 varil azalmış. ABD’nin stratejik petrol rezervlerindeki düşüşün tarihinin en alt düzeyinde ol Petrolcülerin Yönettiği Dünyaya Seyirci Kalmak duğundan bahsediliyor. ??? Tüm bu gelişmeler, ABD’nin petrolcüler tarafından yönetilmeye başlamasıyla hız kazandı. Ne demek istediğimizi anlamak için, ABD’nin başında bulunanların özgeçmişlerine bakmak yeterli. Araştırmacı Ian Rutledge’ın ‘‘Addicted to Oil’’ adlı kitabındaki bilgilere göre, ABD Başkanı G. W. Bush, 1977’de kendi petrol şirketi Arbusto Energy Inc.’i kuran, daha sonra Spectrum Energy Corp. şirketinde başyönetici (Chief Executive Officer, CEO) olarak görev alan bir petrolcü.(sf.54) ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, 1991 yılında Chevron Corp. petrol şirketinde, 129.915 tonluk bir tankere adı verilecek kadar üst düzeyde yöneticilik yapmış biri. (Hükümette görev alınca tankerin adı değiştirilmiş).(sf.60) Başkan yardımcısı Dick Chenney Ekim 1995’te Halliburton Comp. (Petrol alanında petrol şirketlerine hizmet üreten bir şirket) başyönetici (CEO) olarak görev yapmış.(sf.62) Benzeri bilgiler, yazar Amy Goodman’ın ‘‘The Exception to the Ru lers’’ isimli kitabının 41. sayfasında da var. Bu kitapta ayrıca, Ticaret Bakanı Don Evans’ın eskiden petrol ve doğalgaz şirketi Tom Brown Inc. başyöneticisi (CEO) olarak çalıştığı da belirtilmekte. Aynı şekilde İçişleri Bakanı Gale Norton’un da geçmişte Delta Petroleum şirketinde avukatlık yaptığı yazılı. ??? Hiçbir ekonomik olay, doğal afet gibi, birden meydana gelmez. Ekonomik olaylar, iyi sonuçlar doğursa da kötü sonuçlar doğursa da geliyorum diyerek gelir. Sorumluların bu göstergeleri okuyabilmesi ve buna göre önlemler alabilmesi, olumsuz etkileri hafifletebilmesi gerekir. Özellikle dış faktörlerden kaynaklanan etkiler karşısında seyirci kalınamaz. Petrolcülerin yönettiği büyük devletlerin hangi sonuçları doğuracağı tahmin edilen davranışlarıyla belirsizliğe sürüklenemez. Dünyaya büyük petrol şirketlerinin penceresinden bakanların politikaları karşısında sessiz kalınamaz. Türkiye enerji sorununa ivedi yeni çözümler oluşturmak, gelişmelere göre yeni seçenekler oluşturmak zorundadır. Özellikle petrol fiyatlarındaki bu tırmanıştan sonra cari açık sorununa önemsiz bir olay olarak yaklaşılamaz. Petrol fiyatlarındaki artışın büyüteceği, cari açık ve bunun yaratacağı sorunlar konusundaki uyarılara kulak tıkanamaz. Uluslararası petrol şirketlerinin çıkarlarıyla ülke çıkarlarımızın aynı olacağını sanmak kadar da aymazlık olamaz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle