29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 MAYIS 2006 CUMA dizi ŞAM’DA OKUYAN TÜRKLER, PKK SEMPATİZANI KÜRTLERDEN ETKİLENİYOR, ÜLKELERİNDEN ‘TC’ DİYE SÖZ EDİYOR Göçebe bir şair: Adonis Y C 5 İZLENİMLER: HİKMET ÇETİNKAYA aşamı boyunca üç ülkeyi kendisine yurt edindi o... Linda Urhan, salt Arap şiirinin değil, aynı zamanda dünya şiirinin de büyük ustalarından olan Adonis’i anlatırken şöyle diyor: ‘‘Yolcudur o. Yol aldıkça değişen. Kendi içinde ve kendi dilinde bir göçebe.’’ Yaşamı boyunca üç ülkeyi (Suriye, Lübnan, Fransa) yurt edinmiş şairin bu göçleri, hep daha çok kültürün var olduğu, daha çok sesin bir araya geldiği ülkeye duyulan özlemden kaynaklanır. 1930’da Suriye’de doğan Ali Ahmed Said, 1956’da Lübnan’da Adonis adını alır. ‘‘Ben trajik bir tarihten geliyorum. Ailem Alevi kökenli olduğu için tarih boyunca baskı altında yaşadı. Hayatım boyunca birçok bakımdan kendimi öldürülme nesnesi olarak hissettim; beni birçok anlamda ‘öldürmeye’ çabaladılar. Bu anlamda kendimi Adonis efsanesiyle özdeşleştirmekteyim. Sadece domuz esprisiyle değil, genel anlamda çektiğim tarihsel acılarla kendimi efsanenin tümüyle özdeşleştiriyorum. Adonis’in ölümü yendiğini ve ölümle yeniden doğduğunu unutmamak gerekir. Sürekli olarak ölüyor isem aynı zamanda sürekli doğuyorum.’’ 1. Uluslararası Nâzım Hikmet Ödülü’nü aldığı sırada yapılan bir söyleşide Adonis’in söylediği bu cümlelerde, Adonis şiirinin anahtar sözcüklerini görüyoruz: Sürekli değişim, diriliş ve ret. Evet, Ali Ahmet Said’e göre Adonis, değişim, diriliş ve sürekli arayışın simgesi. Bunlardan şiirinde en çok karşılaştığımız kavram, ret kavramıdır ki, diğer kavramları da içinde barındırır. Yıldızların gökyüzünde gezindiği bir gece. Linda, Hıristiyan mahallesinin dar sokaklarında, yalnızlığın tam orta yerinde dururken, ‘‘Şamlı Mihyar’ın şarkılarını’’ söylüyor. Küçük hayatlar Tutkular Aşk ve hüzün Sessizlik kaplıyor avluları ‘‘Mihyar bir yüzdür, Âşıkların ihanet ettiği Mihyar çıngırtısı olmadan ziller Mihyar bizi gizlice ziyaret eden Yüzlere yazılı bir şarkıdır Sürgün beyaz yollarda, Mihyar yolunu Yitirmişlerden bir candır.’’ Hıristiyan mahallesindeki kafeler yavaş yavaş boşalıyor. Otele dönerken Adonis’in dizelerini mırıldanıyorum. Sonra, Hizbullah’ın siyasi ve askeri lideri Seyit Hasan Nasrallah’la daha önceden yapılmış söyleşiyi okuyorum: ‘‘Irak’ta olanlar tam anlamıyla bir işgal. Irak’taki halk kitlelerinin bunun işgal olduğunu anlamaları için zamana ihtiyaç vardı. Oraya demokrasi getirilmesi için önce serbest seçimlerin yapılması gerekir. Seyit Sistani (Şii lider) ABD’lilerden serbest seçim yapılmasını istedi. ABD, BM’ye baskı yaparak seçim ortamının olmadığı fikrini kabul ettirdi. Eğer ABD kendisi açısından bir garanti görse bunu kabul ederdi. Gerekçeleri kaos ortamı. Üç ay öncesine kadar Irak’ın önemli bir kesiminde silah dahi sıkılmamıştı. Kaosa kendileri neden oldular. Azınlıklara çok aşırı haklar verdiler. (Burada Kürtleri kastediyor.) Bu yolla bir çözüm mümkün değil. Ekonomik durum, Saddam döneminden daha kötüye gitti. Binlerce devlet ve ordu mensubu işten çıkarıldı. Irak halkının tamamı, Barzani ve Talabani dışında kimse işgal istemiyor. İşgale karşı direniş içinde bazıları silahlı, bazıları siyasi mücadeleyi tercih ediyor. Şiilerin direnişte geç kalmasının nedeni Saddam döneminde çok ezilmiş olmalarıydı. Askeri tecrübeleri yoktu. Şiilerin bir kısmı da ABD’nin tutumunu bekliyordu.’’ Otelin balkonundan Şam’ı seyrediyorum. Gece yavaş yavaş soluk alıyor. Adonis’i okuyorum. Lambaların sarı ışıkları otelin bahçesine düşüyor. Bir şarkı duyuluyor uzaklardan: ‘‘Koşuyorum ardından tutuklu vatanın Düğünler ormanında, zillerinde çocukluğum Kirpikleri ve sanıları dağıtıp Çimen yatağa ve hasadın çevresinde Kısrakları eğerliyorum Sana doğru ey ülkem Ey göz kapaklarının üzerindeki karın vatanı.’’ Şam’da uçsuz bucaksız kapalı çarşılarda binlerce dükkân bulunuyor. Mehmet Faraç, Hamidiye çarşısının önünde. Şam’da her duvarı Esad’ın fotoğrafı süslüyor. Hıristiyan Mahallesi Bab Touma’nın arka sokakları yüzyıllar öncesini andırıyor. Arap milliyetçiliği büyüyor am’daki Besil Esad Öğrenci Yurdu’na girenler tatil köyü ortamıyla karşılaşıyor. Baharın ilk çiçeklerinin açtığı ağaçların gölgesinde, her ulustan öğrenciler sohbet ediyor. Havanın kararmasıyla birlikte yatakhanelerinden caddelere akan öğrenciler, havuz başında yemeğe giden turistleri andırıyor. Kuaförden çıkmış saçları, abartılı makyajları ve dikkat çeken giysileriyle dolaşan genç kızlar, buranın bir yurt binasından çok tatil kasabası olduğu izlenimini yaratıyor. Suriye hükümeti Nevruz’un kutlandığı 21 Mart’ı Anneler Günü ilan etse de yurttaki bir salonda Nevruz telaşı yaşanıyor. Ateş yakmalarına izin verilmemiş olsa gerek, mumlarla süslenmiş masaların çevresinde top Ş lanan öğrenciler halay çekmeye hazırlanıyor. Besil Esad Öğrenci Yurdu 15 binadan oluşuyor. Her binada 500 ile 700 arasında öğrenci kalıyor. Ağaçlarla çevrili, kız ve erkek öğrencilerin bir arada yaşadığı yurtta, dünyanın birçok ülkesinin yanı sıra Türkiye’den gelen 200 kadar öğrenci de barınıyor. Yurt binasının kapısında makineli tüfek taşıyan görevliler dikkat çekiyor. AKRABALARA ÖZEL UYGULAMA!.. Suriye’deki üniversiteleri genellikle Arap kökenli, Hataylı öğrenciler tercih ediyor. Hatay’ı uzun yıllar Suriye’nin bir parçası olarak kabul eden Şam yönetimi, bu kentteki insanlara akraba gibi bakıyor. Bu durum gü nümüzde Mesud Barzani’nin Şemdinli ve çevresindeki öğrencileri Kuzey Irak’taki üniversitelere çekmesi ve burs olanağı tanımasını da anımsatıyor. YÖK, Abdullah Öcalan ile arkadaşlarının barındırılması ve PKK’ye destek verilmesine bir tepki olarak 1989 yılından bu yana Suriye’deki üniversitelerin denkliğini kabul etmiyor. Ancak yine de özellikle Hatay bölgesinden Şam’daki üniversiteye her yıl çok sayıda öğrencinin geldiği söyleniyor. Öğrenciler Suriye’nin Öcalan’ı sınır dışı etmesine dayanarak YÖK’ün ileride diplomalarına denklik vereceği umudunu korumaya çalışıyor. Türk öğrenciler özellikle İngilizce bölümleri, tıp ve mühendislik fakültelerini tercih ediyor. Geçen yıllarda Hataylı öğrencilere özel uygulamalar yapan Suriye devleti, eski toleransı tanımıyor. O yüzden üniversiteye giriş koşulları giderek ağırlaştırılıyor. Daha önceki yıllarda Suriye eğitim bakanlığına verdikleri bir dilekçeyle istedikleri fakültelere yazılabilen Hataylı öğrencilere artık 2002 ya da daha sonraki yıllarda liseden mezun olma koşulu uygulanıyor. Bu koşula uyanlar yeterli düzeyde Arapça öğrendikten sonra üniversiteye giriş hakkı kazanabiliyor. Devlet öğrencilere her ay 500 Suriye lirası (15 YTL) burs vermeyi sürdürüyor. Üniversite okumanın dışında çok sayıda Türk de Şam’a Arapça öğrenmek için geliyor. Bunların sayısının bazen 500’e kadar çıktığı belirtiliyor. REJİME ÖFKELİLER Hataylı gençler şaşırtıyor D il öğrenme uğruna Suriye’ye gidenler zaman zaman radikal dinci grupların tuzağına düşüyor. İstanbul’da 1520 Kasım 2003’te sinagoglar, HSBC Bank ile İngiltere Başkonsolosluğu’na yönelik intihar eylemlerinin ardından yürütülen operasyonlarda güvenlik birimlerinin Suriye ile ilgili ciddi bağlantılara ulaştığını anımsatmak gerekiyor. Geçen yıl Irak’taki ABD saldırısında öldürüldüğü ileri sürülen Türk El Kaidesinin lideri Habip Akdaş ve Azad Ekinci başta olmak üzere çok sayıda örgüt militanının o dönemde Hatay’ın Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan Suriye’ye, oradan da Irak’a kaçtığı saptanıyor. Ancak o sıradaki operasyonlarda başka bir konu daha dikkat çekiyor. Güvenlik birimlerinin yaptığı operasyonda, Suriye’deki medreselerde Kuran öğrenimi adı altında şeriat eğitimi almaya gittikleri belirlenen Türk öğrenciler saptanıyor. 30 Kasım 2003’te Şam’da yapılan operasyonda, aralarında El Kaide zanlıların ifadelerinde adı geçen Hilmi Tuğluoğlu ve eşi Leyla Tuğluoğlu’nun da bulunduğu 22 kişi gözaltına alınarak Türkiye’ye getiriliyor. Tuğluoğlu çifti dışındaki 1533 yaş arasında olan bu kişiler Hatay’daki sorgularının ardından serbest bırakılıyor. Bu gençlerden birinin AKP Yalova Çiftlikköy Kadın Kolları Başkanı’nın kızı olduğu ortaya çıkıyor. Özellikle Halep ve Şam’da halen bu tür medreselerde eğitim alan çok sayıda Türk olduğu söyleniyor... ürk öğrenciler, Trestorana çevrilen Bab Touma’daki eski Osmanlı evlerinde vakit geçirmekten büyük keyif alıyor. Burada beş kişi 20 dolara yemek yiyebiliyor. İkinci cumhuriyetçi söylem Ş am Üniversitesi’nde özellikle tıp ve mühendislik okumak ya da dil öğrenmek için gelen öğrencilerin anlattıkları, onların yavaş yavaş anavatanlarından uzakta, Arap milliyetçiliğine doğru sürüklendiklerini apaçık ortaya koyuyor. Adlarını yazmaktan kaçındığımız bu öğrenciler, Türkiye’de asimilasyon politikasının uygulandığını, Kürtler gibi Araplara da ikinci sınıf insan muamelesi yapıldığını, okullardaki eğitimin tek taraflı olduğunu söyleyebiliyor. Şu sözleri ise öğrencilerin hangi illegal politik çizgiden esinlendiklerini gözler önüne seriyor: ‘‘TC, 1923’ten bu yana azınlık politikası uyguluyor. Türkiye’de sadece Türkler yaşamıyor. Kürtler, Araplar ve diğer ırktan gelen insanlara asimilasyon politikası uygulanıyor. Eğitim bile tek taraflı veriliyor. Öğrenciler neden her sabah ne mutlu Türk’üm demeye zorlanıyor?’’ BİLGİDEN YOKSUN ÖĞRENCİLER Cumhuriyet tarihi, laiklik ve Kurtuluş Savaşı, hatta Hatay’ın anavatana katılışı konusunda bile bilgi yoksunluğu içinde olan, basmakalıp cümlelerle politika yapmaya çalışan öğrencilerden birkaçı, kulaktan duyma, temelsiz bilgilerle bir tartışma ortamı yaratmaya çalışıyor. “ATATÜRK’TEN BAŞKA UMUT YOK MU?” Onlar her sokakta Hafız ve Beşar Esad’ın resmi ve heykelinin bulunduğu, demokrasinin henüz geçmediği, muhaliflerin cezaevlerine atıldığı, insan haklarının ihlal edildiği ve tek parti hâkimiyetinin sürdüğü bir ülkede eğitim gördüklerini göz ardı ederken konuyu Atatürk’e saldırma boyutuna getirebiliyor: ‘‘Neden halen Türkiye’de Atatürk tek kurtarıcı olarak lanse ediliyor? Atatürk cumhuriyeti kurdu ama onun sosyal ve siyasal alandaki etkinliği neden dayatılıyor?.. Atatürk’ten başka umut yok mu?’’ Özellikle Arapça öğrenmek için yurtta kalan ileri yaştakilerin, 20’li yaşlardaki üniversite öğrencilerini de kendi düşünce yapısına çekmeye çalıştığı görülüyor. Öğrencilerin çok büyük bölümü, Arap milliyetçiliğinde ısrar eden bu kişilerin Cumhuriyet ve Atatürk’e yönelik sözlerine tepki vermiyor.Bu satırların Suriye’de bulunan Hataylı öğrencilerden sadece bir grubuyla ilgili saptamalar olduğunu belirtmek gerekiyor. Ancak Şam Üniversitesi’nde PKK ve onun Suriye’deki uzantılarına sempati duyan yüzlerce Kürt kökenli öğrenciyle aynı ortamda eğitim alan diğer Hataylı öğrencilerin de benzer psikolojide olma ihtimali ürkütüyor. IRKÇI VE AŞIRI UÇ DÜŞÜNCELER Öğrenciler üzerinden taşınmak istenen tehlike, salt bununla da kalmıyor. Nevruz günü Şam’daki Besil Esad Öğrenci Yurdu’nda dolaşırken bir grup Türk öğrenci çevremizi sarıyor. Tamamı Hataylı olan öğrenciler, Suriye devletinin özel uygulamalarından oldukça memnun görünüyor. Suriye’de PKK uzantıları ile Kürtlerin yoğunluklu olduğu Halep, Kobani, Afrin, Kamışlı ve çevresinden gelen çok sayıda öğrencinin de bulunduğu yurtta, Hataylı öğrencilerin siyasal düşüncelerinde ırkçı ve aşırı uç yapılanmaların sinyallerine rastlanıyor. Öğrencilerin büyük bölümünün PKK yandaşlarında görülen siyasal terminolojiyi kullanması dikkat çekiyor. Onlar Türkiye Cumhuriyeti’nden ‘‘TC’’ diye söz edebiliyor. Hatay gibi dinlerin buluşma yeri olan, laik yapının çok yoğun biçimde egemenliğini koruduğu bir bölgeden gelen öğrencilerin hangi siyasal yapıya doğru sürüklendiğini gösteren cümleler bizi şaşkınlığa uğratıyor. Bab Touma çevresindeki surlar hâlâ ayakta. S Ü R E C E K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle