28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Yürüttüğü strateji sayesinde ciro ve kârını ikiye katlamayı planlayan holding, devler ligine hazırlanıyor C ekonomi EKONOMİYE BAKIŞ ERGİN YILDIZOĞLU 10 MART 2006 CUMA Koç’un hedefi tüm dünya Ekonomi Servisi Yürüttüğü strateji sayesinde planlananın üzerinde büyüyen Koç Holding, 2006 için öngördüğü yaklaşık 36 milyar dolarlık ciro ile 2016 yılı için belirlediği hedefine 10 yıl önce ulaşmış olacak. Oyun alanını dünya olarak tanımlayan Koç Topluluğu, 2002 yılında dünyanın en büyük 200 şirketi arasına girme hedefini açıklamış ve bunun 2016’da gerçekleşmesini planladığını belirtmişti. Topluluğun 2005 sonuçları ve 2006 hedefleriyle ilgili bir basın toplantısı düzenleyen Koç Holding CEO’su Bülend Özaydınlı, özetle şu noktaları vurguladı: Koç Topluluğu’nun 2005 sonu itibarıyla konsolide cirosu yaklaşık 18.8 milyar dolar oldu. Bu rakam, 2010 için belirlenen 18.7 milyar dolarlık hedefin şimdiden yakalandığını gösteriyor. Topluluğun 2006 yılı hedefi yüzde 91 artışla 36 milyar dolar ciro olarak belirlendi. Eğer Koç Topluluğu bu hedefi tutturursa, dünyanın en büyük 200 şirketinden biri olacak. KOÇ’UN HEDEFİ 2016 Oysa Koç, dünyanın en büyük 200 şirketi arasına girme hedefine 2016 yılında ulaşmayı amaçlamıştı. Bu yıl 36 milyar dolar ciro hedefi tutturulursa, 2016 yılı için belirlenen dünya hedefi, planlanandan 10 sene önce gerçekleştirilmiş olacak. Özaydınlı, toplantıda gazetecilerin çeşitli konulardaki sorularını cevaplarken de şunları söyledi: Topluluk, geçen yıl satın aldığı TÜPRAŞ ve Yapı Kredi Bankası’na bağlı finansman yükü nedeniyle net kârında bir sorun yaşamayacak. Kârlılıkla ilgili rakamların şu aşamada paylaşılması mümkün değil. Topluluğun amortisman öncesi konsolide faaliyet kârı 2005 yılında 1.5 milyar dolar oldu. 2006’da yüzde 100 artışla 3 milyar dolara ulaşması hedefleniyor. 2006’da Topluluğun en fazla kâr eden iş birimi, kombine vergi öncesi kârın yaklaşık dörtte birini sağlıyor olacak. Koç Holding CEO’su Bülent Özaydınlı Daha Fazla Karmaşık ve Kırılgan nun da ABD’deki ekonomik büyümeyi vurması, onun da dünya ekonomisine sıçraması kaçınılmaz. YOLUN SONU ‘‘14 Aile’’nin toplantısı küresel mali sistemin bugün izlemekte olduğu yolda daha fazla devam etmesinin olanaksızlığını gösteriyor. Barry C. Lynn’in kitabıysa, 1980’lerden bu yana oluşan küresel sanayi sisteminin de artık ‘‘yolun sonuna geldiğini’’ gösteriyor. Büyük şirketler için çıkarılan Global Business bülteninin eski editörü Lynn, bildiğimiz küreselleşme karşıtlarından değil. Onun işçi haklarını, sendikaları, yoksulluğu filan düşündüğü yok; esas olarak ‘‘ulusal güvenlikle’’ ilgileniyor. General Motors, General Electric, Ford, Hewlet Packard, Dell, Cisco System, Wall Mart gibi şirketler, üretimden ziyade, mal ve hizmet girdilerinin, ucuz işgücüne dayalı bölgelerden getirtilmesine (outsourcing) dayanan tedarik sistemlerinin (tedarik zincirinin) yönetimine dayalı bir verimlilik arayışına yönelmişler. Bu yöneliş (küreselleşme) aşırı uzmanlaşmış, aşırı karmaşık, aslında çok kırılgan yapıların ortaya çıkmasına neden olmuş. KÜRESEL TEDARİK ZİNCİRİ Hikâyesine elektronik sektöründe küresel tedarik zincirini, bir günde kopma noktasına getiren, o yıl elektronik sektöründeki büyümenin beklenenin yüzde 7 altında kalmasına yol açan 1999 Tayvan depremiyle başlıyor. Deprem olunca şirketler, örneğin bilgisayar ‘‘üreticisi’’ Dell, HP montaj için gerekli bazı parçaların tedarikinin birdenbire kesildiğini görmüşler. Dell görevlileri gerçekte hangi parçayı nereden aldıklarının, tedarik zincirinin, bilgisine tam olarak sahip olmadıklarını fark etmişler. Meğerse ‘‘herkes’’ belli elektronik parçaları depremin olduğu yerde kurulmuş bir grup şirketten alıyormuş. 1980’lerde GM’un başına getirilen Ignacio Lopez, şirketi krizden çıkarmak için işçi üretkenliğini arttırmaya yatırım yapmak yerine, önce, tedarik sistemini çeşitlendirerek küreselleştirmiş, sonra da en ucuz yerden tedarike ağırlık vererek yeniden merkezileştirmeye başlamış. ESNEKLİKTEN YOKSUN BİR ORTAM Diğer otomotiv şirketleri de aynı yolu izlediğinden, 1990’larda ortaya çok karmaşık, çok katmanlı tedarik zincirinin sonundaki üreticiyle baştakiler arasında, ilk anda çok verimli görünen, ama gerçekte çok kırılgan, esneklikten yoksun bir yapı ortaya çıkmış. Böylece, tedarik zincirinin içindeki en ufak bir siyasi istikrarsızlık ya da bir doğal felaket vb. ile oluşan yerel bir şokun etkisiyle felç olabilecek bir sistem oluşmuş. Lynn, bu en başarılı şirketlerin örneğin Dell’in, aslında üretim yapmadıklarını, esas işlerinin tedarik zincirini yönetmek olduğunu, bunların ulusal ekonomiye katkıda bulunmadığını, aksine ekonomiden aldığını yazıyor. Böylece, büyük şirketler ülkelerini terk ederek küresel tedarik sistemlerine dayanmaya başlarken (küreselleşme), ülke içinde sosyal güvenlik sistemleri, iş olanakları, ücret düzeyi olumsuz etkileniyor; tasarruf, tüketim kapasitesi düşüyor, bu açık ABD’de olduğu gibi hızla genişleyen, türevlerle çeşitlenen kredi piyasasıyla destekleniyor, her şey birbirine karışarak başı sonu belirsiz bir riskler zinciri oluşuyor. Lynn, bu dışa bağımlılıktan demokrasi de zarar görüyor, bir gün, örneğin Çin’de başlayan bir demokratik hareketi, tedarik zinciri kırılmasın diye, Çin yönetimiyle birlikte bastırmaya kalkabiliriz diyor. Lynn, antropologların, aşırı uzmanlaşmış toplumların dış şoklar karşısında çökme risklerinin yüksek olduğunu saptadıklarını anımsatıyor. Kendi gereksinimlerini kendileri karşılayan toplumlar ise daha dayanıklı oluyormuş. G Çin’e kadar uzanacak Dayanıklı tüketimde Arçelik iç pazarda liderliğini koruyor. 2005’te 1.2 milyar Avro konsolide yurtdışı satış ile Avrupa’nın dördüncü büyük ve dünyanın en kârlı beyaz eşya üreticisi konumuna geldi. Arçelik 2005’te Rusya’da inşaatına başladığı üretim tesisini bu yıl devreye alacak ve toplam üretim kapasitesini 11 milyon adede ulaşacak. Arçelik, Romanya ve Rusya’dan sonra yurtdışı üçüncü üretim tesisini Çin’de gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Avrupa’nın ikinci büyük TV üreticisi olan Beko Elektronik bu yıl Rusya’da üretime geçecek. Arçelik tesisi ile aynı alanda yer alacak fabrikanın başlangıç kapasitesi yılda 700 adet olacak. KOÇ’UN 4 ASI Topluluğun en kârlı dört iş birimi, otomotiv, dayanıklı tüketim, finans ve enerji. Koç, ABD’li Ford ile ortaklığı olan Ford Otosan ve İtalyan Fiat ortaklığındaki TOFAŞ fabrikaları ile otomotivde ağırlığını koruyor. Geçen yıl başlatılan Minicargo ve d200 projeleri Koç’un otomotivdeki en önemli adımı. Migros ile Tansaş geçen yıl toplam 3.2 milyar dolar ciro yaptı. eçen hafta dikkatimi çeken ve yeni bir kitap, dünya ekonomisinde sistemsel düzeyde kırılma riskinin artmaya devam ettiğine ilişkin inancımı güçlendirdi. Wall Street Journal’a göre mali piyasaların en büyük isimleri New York Federal Reserve Bank’ta bir toplantı yapmışlar. Barry C. Lynn’in kitabı, End of Line: The Rise and coming fall of global corporations, ‘‘küreselleşmenin’’ başını çeken büyük şirketlerin örgütlenmelerinin nasıl bir kriz ortamı oluşturduklarını ayrıntılı bir biçimde gösteriyor. BİR AİLE TOPLANTISI ‘TÜPRAŞ’ta polemiğe girmeyiz’ K oç Topluluğu olarak hukuk dışında hareket etmelerinin söz konusu olmadığını belirten Koç Holding CEO’su Bülent Özaydınlı, TÜPRAŞ ile ilgili gelişmeleri ise şöyle değerlendirdi: Tüpraş’ı tamamen hukuka uygun bir şekilde, bütün yükümlülüklerimizi yerine getirerek devir almamızdan itibaren ticari kural ve esaslara göre basiretli bir tacirden beklenecek ticari esaslar çerçevesinde yönetmekteyiz. Yasal süreçlerin devam ettiği bir ortamda taraf olmadığımız halde içine çekilmek istediğimiz polemiklere bugüne kadar katılmadık, bundan sonra da katılmayacağız. Ancak bu olayda tüm tarafların aynı hassasiyeti ve yasal sürece aynı saygıyı göstermesini bekliyoruz. 5 milyar dolarlık prim üreten sektördeki yabancıların payı şirket alımlarıyla yüzde 40’ı da aştı Sigortada yabancı rüzgârları S on 4 yılda reel olarak yüzde 150 büyüyerek 5 milyar dolarlık prim üretimi rakamına ulaşan Türk sigortacılık sektörü, yabancıların yeni gözdesi oldu. Fransa’nın en büyük ikinci sigorta şirketi Groupama’nın Başak Sigorta ve Başak Emeklilik; dünyanın en büyük yatırım fonlarından Templeton Asset Management’ın kurucusu Mark Mobius’un ortağı olduğu Global Equities Management’ın (GEM) da Emek Hayat Sigorta için düzenlenen ihaleleri kazanmasının ardından Türkiye’de sigortacılık sektöründe faaliyet gösteren yabancı şirketlerin sayısı 15’e çıkarken yabancıların pazar payı da yüzde 42’yi buldu. Geçen yıl BNP Paribas’ın TEB Sigorta’nın yüzde 50 his Geçen eylülde ‘‘sentetik kredi türevleri’’ adlı, yeni bir yatırım enstrümanından söz etmiş, bunun yaratmaya başladığı risklere işaret etmiştim. Aradan geçen dönemde bu riskler öyle bir düzeye ulaşmış ki, New York Federal Reserve Bank, Wall Street borsasının, ‘‘14 Aile’’ olarak da bilinen en büyük yatırım bankalarıyla ‘‘sentetik kredi türevlerinin’’ yarattığı riskleri konuşmak üzere 16 Şubat’ta bir toplantı gerçekleştirmiş (16.02.06). WSJ’den Wessel’in yazısında ‘‘Web adresi’’ verilen bir rapora (Crrigan Report) ve FED’e yazılmış bir mektuba giderek, bu ‘‘14 Aile’’nin kimlerden oluştuğunu öğrenince de aklıma, 1990’ların ortasında bir ara su yüzüne çıkan ve bir daha hiçbir yerde rastlamadığım bir tablo geldi. Tablo, 10 ABD bankasının kredi piyasasındaki toplam payının yüzde 80’e ulaştığını gösteriyordu (The Economist, 11.12.1997). FED’e yazılmış mektubun altındaki imzalarla, The Economist’in tablosundaki isimler neredeyse aynıydı. Öyleyse bu ‘‘aile toplantısı’’, aslında küresel piyasaların kaderiyle ilgiliydi. RİSKİN BOYUTLARI Söz konusu toplantının gündemindeki sorunlar riskin boyutlarını ortaya koyuyor. Birincisi rapor toplam faiz ve kredi türevlerinin 1995’ten bu yana baş döndürücü bir hızla artarak, 17.7 milyar dolardan, 2000’de 63 milyar dolara, 2004’te de 1.8 trilyon dolara ulaştığını gösteriyor. En büyük kaygı konusu olan ‘‘sentetiklerin’’ toplam hacmi de 2000 yılında 200 miyar doların altındayken, 2004 yılında 1.5 trilyon doları geçmiş. Wessel’in makalesinde dile getirdiği sorunlar ise spekülasyon hummasının, açgözlülüğün, piyasaları nasıl çığırından çıkardığını çok güzel gösteriyor. Sorunların başında bilinemezlik faktörü var: Bu ‘‘sentetik türevlerin’’ işlemleri çoğu kez telefon veya faksla yapılıyor, daha karmaşık, ayrıntılı konfirmasyonla tamamlanmadan kalıyor. Örneğin bir yatırım bankası elinde 18 bin adet belgelenmemiş işlem olduğunu söylemiş Wessel’e. Bugün, konfirmasyon bekleme süresi 30 günü aşmış işlemlerin sayısı 97 bine ulaşmış. SORUN ÇÖZÜLMEDEN DURDU 2000’li yılların başından bu yana yüzde 150 büyüyen sektör, yabancıların iştahını kabarttı. Groupama, Güneş Sigorta’daki payı yetmeyip Başak Sigorta ve Başak Emeklilik’i de alırken dünyaca ünlü spekülatör Mark Mobius da Emek Sigorta’yı alarak Türkiye pazarından pay kapma yarışına girdi. sesine ortak olması, Dışbank’ı alan Fortis’in de Doğan Emeklilik’in faaliyetlerine Fortis Emeklilik çatısı altında devam etmesiyle sektörde yaşanan hareketlilik, bu yıl da Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ve Özelleştirme İdaresi Başkanı (ÖİB) tarafından yapılan ihalelerde de kendini gösterdi. ÖİB’nin Başak için düzenlediği ihaleye 6’sı yabancı sermayeli olmak üzere 7 firma katılırken TMSF’nin Emek Hayat Sigorta ihalesine en yüksek teklif Bahamalar’dan geldi. TMSF, Aksoy Grubu’ndan haczedilen Emek Hayat Sigorta’daki yüzde 99.9’luk hisseyi muhammen bedelin yaklaşık üç katı olan 1.5 milyon YTL’ye Türkiye’deki özelleştirmeleri de yakından takip eden dünyaca ünlü spekülatör Mobius’un şirketi GEM’ye ihale etti. Başak Sigorta’daki yüzde 56.67 ve ile Başak Emeklilik’teki yüzde 41 oranındaki kamu hissesinin blok satışı için ya pılan ihalede ise en yüksek teklifi 268 milyon dolarla Fransa’nın ikinci büyük sigorta şirketi Groupama International verdi. Groupama’nın ayrıca Güneş Sigorta’da yüzde 30’luk payı bulunuyor. Groupama ve GEM’in de piyasaya girmesiyle rekabetin artması beklenirken Türkiye’de sigortacılık sektöründe faaliyet gösteren diğer yabancı sermayeli firmaların da yeni fırsatları değerlendirmeye yönelik çalışmalar içinde olduğu belirtiliyor. Sektörde faaliyet gösteren yabancı sermayeli şirketler şunlar: Axa, Allianz, Tokio Marine Insurance, Aviva Plc., AIG, American Life, Generali, BNP Paribas, Fortis. ‘Kara para’ya battık ANKARA (AA) Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) tarafından yapılan bir araştırma, Türkiye’nin kara para cenneti olduğunu ortaya koydu. Sadece dava konusu olan ve 1997 başından beri aklandığı belirlenen kara para 2 katrilyon 331 trilyon 709.9 milyar lira (2 milyar 331 milyon YTL). Bu rakam, Tarım Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı bütçesinin neredeyse yarısına, İçişleri Bakanlığı bütçesinin ise 2.5 katına denk düşüyor. MASAK, faaliyete geçtiği 17 Şubat 1997 tarihinden 2006 yılı başına kadar olan dönemde yapılan çalışmaları, bir faaliyet raporu ile ortaya koydu. Yaklaşık 9 yıllık bu süreçte, dava konusu olan 172 dosyada, 1 katrilyon 305 trilyon 568 milyar lira kara para aklandığı saptandı. Aynı şekilde 710 milyon 423 bin 309 dolar, 17 milyon 163 bin 694 Avro ve 43 milyon 877 bin 309 Alman Markı ile çeşitli tutarlarda İngiliz Sterlini, Hollanda Florini, Fransa Frangı ve Belçika Frangı da aklamaya konu edildi. Bu süreçte, 28’i mesken, 2’si dükkân, 19’u arsa, 3’ü de tarla olmak üzere 52 taşınmaz, 22 bin 210 metre karelik bir zeytinlik, 22 bin 379 metre karelik bir bağ ve 55 araç da kara para aklama aracı oldu. Suçlarda, ilk sırada uyuşturucu madde ticareti geldi. Aklama suçu duyurularının yüzde 41’ini uyuşturucu madde ticareti oluşturdu. Erbakan’a da soruşturma Ekonomi Servisi Aralarında eski Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın kardeşi Kemalettin Erbakan ve kızı Zeynep Baykoç’un da bulunduğu 4 kişi hakkında kara para akladıkları iddiasıyla, Mali Suçları Araştırma Kurulu’na (MASAK) suç duyurusunda bulunuldu. Söz konusu kişiler, Bayındırbank’la birleşmeden önce Kentbank’a mevduat olarak yatırdıkları 23.6 milyon dolar ve 3.4 milyon Avro’nun kendilerine ödenmesini talep etmişlerdi. Bunun üzerine Bayındırbank Teftiş Kurulu, müfettiş görevlendirdi ve para hareketlerini inceledi. İnceleme sonucunda para hareketlerinin, kara para aklama şüphesi yarattığı ve suç duyurusunda bulunulması gerekliliği ortaya çıktı. Wessel’in haberini, kendi deneyim ve bilgileriyle de birleştirerek yorumlayan mali analist Ed MacCarthy, ‘‘Eğer ortada söylendiği gibi ortalama 57 bin belirsiz işlem varsa, riskin hacmi de 5.7 trilyon dolara ulaşabilecek demektir’’ dedikten sonra ekliyor, ‘‘eğer bugün, kredi kalitesi ki gerçekte çoğunlukla şüpheli kredilere dayanıyor çökecek olsa ABD’nin GSMH’sinin 5060 misline eşit bir büyüklükle karşılaşırız, gel de çık işin içinden...’’ (Prudentbear.com, 22.02.06). Wessel de işlemlerin yüzde 40’ının konfirmasyonunun hâlâ elektronik olarak yapılmadığına, ‘‘sentetikler için’’ merkezileşmiş bir takas sisteminin yokluğuna işaret ederek sorunun çüzülmeden durduğunu vurguluyor. MacCarthy de ‘‘aslında sorunun gerçek hacmini bilmiyoruz, karşımızda, bugüne kadar görülmemiş çok başlılıkta bir mali dışkı var...’’ diyor. Söz konusu 14 Aile’nin temizlemek durumunda olduğu miktar, açıklandığına göre en azından 12 trilyon dolar. Bu temizlik eğer başlarsa, kredi hacminin daralması kredi maliyetlerinin artması, bu erginy?tr.net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle