30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 MART 2006 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR ‘M. Ali Ağca ikinci görevimdi’ ATİLLA SERPİL: ABDİ İPEKÇİ’NİN KATİLİNİN HAPİSTEN KAÇIRILMASINI ENGELLEYEMEDİM BERİVAN TAPAN tilla Serpil’e Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın cezaevinden kaçmasını engellemek görevi verildi. Bunun için Ağca’nın Kartal Askeri Cezaevi’ndeki koğuşuna konulan Serpil, Ağca’nın Adli Tıp’ta kaçma planını önceden öğrenerek görevini yerine getiriyor. Ancak Ağca’nın er Bünyamın Yılmaz tarafından kaçırılmasıyla görevini yerine getiremiyor. Bunun üzerine organizasyonla ilişkisi kesiliyor, cezaevine girmek için işlediği hırsızlık suçları da üzerine kalıyor. Kendisini görevlendiren güçlerin sahip çıkmaması üzerine 13 yıl cezaevinde yatıyor. Dışarı çıktığında başka bir kimlikle gazetecilik yapmaya başlayan Serpil, 5 yıl boyunca bölgesel bir televizyonda cumhurbaşkanı, başbakan ve üst düzey bürokratlarla röportajlar yapıyor. Ağca’nın kaçmasını engelleme görevinin kendisine ‘‘devlet içindeki bir organizasyon’’ tarafından verildiğini söyleyen Serpil, film senaryolarını aratmayacak yaşamını, görevlerini ve Ağca’yla ilişkisini anlattı. Görevin özel bir organizasyon tarafından verildiğini söylüyorsunuz. Devletin hangi birimine bağlı? ATİLLA SERPİL Bu organizasyon ne MİT ne de emniyet ve 12 Eylül darbesiyle dağıtıldı. Şimdi de kamuoyunda adı ara ara zikrediliyor. Zaten yattığımız yer askeri cezaeviydi. Kaçışını engellemek için mi cezaevine girdiniz? SERPİL Ağca benim ilk görevim değildi. İlk görevimi açıklamam doğru olmaz. Çünkü, uluslararası boyutu var. Ağca’nın gelmesiyle beraber beni onun bulunduğu koğuşa verdiler. Böylece her hareketinden haberim olacaktı. Cezaevine girişiniz nasıl oldu? C Ilımlı İslam Ve... eğitimi. Medyada din tartışmaları. Ailede din baskısı. Gecekonduda siyasal İslam örgütlenmesi. Arkadaş gruplarında tarikat bağlantıları. İşyerlerinde türban birlikteliği. Dünyada yükselen dincilik. İktidarda AKP. ??? Sonuç, Irak deneyimiyle apaçık ortada: Dinler çatışması, mezhep kavgalarına dönüşüyor; Hıristiyan işgali altında, Müslüman Müslüman’ı öldürüyor. ??? Bu trajik zemin kayması bir süreç: Soğuk Savaş ile 1945 ’te başlayan bir süreç. Soğuk Savaş, Adnan Menderes’i üretti. Adnan Menderes, Süleyman Demirel’i. Süleyman Demirel, Turgut Özal’ı. Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan’ı. ??? Şimdi Recep Tayyip Erdoğan, kendinden sonraki lideri üretecek zemini hazırlıyor: Tüm devlet kurumlarıyla, resmi ve gayri resmi eğitimle, yerel örgütlerle, medyayla, ailelerle, arkadaş, tarikat örgütlenmeleriyle, işyerleriyle. Demokrasi , kötü niyetli dincilerin elinde, tersine çalışıyor: Ortaçağdan modernliğe değil, modernlikten ortaçağa götürüyor Türkiye’yi. [email protected]; www.kongar.org 5 A T ürkiye’de zemin kayıyor: Laik ve demokratik Türkiye’den, totaliter bir İslam devletine doğru hızla gidiyoruz. Zemin, demokratik bir Türkiye’de seçmen demek, seçmen ise insan. İnsan üretimi nasıl yapılır? Eğitimle. Örgütlenmeyle. Toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel çevreyle. Okul. Aile. Medya. Mahalle. Arkadaş grupları. İşyeri. Bir insanı üreten kurumlar bunlar. ??? ??? Görevin ‘‘devlet içindeki bir organizasyon’’ tarafından verildiğini söyleyen Serpil, film senaryolarını aratmayacak yaşamını ve Ağca’yla ilişkisini anlattı. SERPİL Görevim için cezaevine girmem gerekiyordu. Bunun için 1978 Ekim ayında 2 saat 45 dakikada 14 ayrı yerde soygun gerçekleştirdim. Soygunlardan önce polise telefon açıp ‘‘Ben Atilla Serpil. Silahlı soygun yapacağım’’ diye ihbar ettim kendimi. 15. oteli soyarken polisler beni yakaladı. Tutuklandığımda da sol örgüt TİKKO adına çalıştığımı söyledim. Bütün bu soygun planı bağlı bulunduğum organizasyonca yapıldı. Bu suç aynı zamanda beni istediğimde cezaevinden çıkarabilecek nitelikteydi. Akıl sağlığı yerinde olan birinin yapabileceği bir eylem gibi olmamalıydı. Zaten önceden ihbarı da bunun için yaptık. ‘KAÇIŞ PLANINA DAHİL EDİLMEDİM’ Ağca’yla birlikte Adli Tıp’tan kaçma girişiminde bulundunuz? ATİLLA SERPİL Kaçış planıyla ilgili bilgileri içinde olduğum organizasyondaki yetkililere bildirdim. Ağca’nın başarısız firar girişiminden önce Maltepe Askeri Cezaevi’ne 2 silah getirildi. Bu silahları cezaevinde görevli bir erden aldım. Ağca’nın, cezai ehliyetinin tespit edilmesi için Adli Tıp Kurumu’nda müşahede altına alınması kararı çıkmıştı. Ağca ile 5 Kasım 1979’da cezaevinden alınıp Adli Tıp’a götürüldük. Adli Tıp’a gittiğimizde ellerimizdeki kelepçeler çözülünce tabancaları çekip bir hemşireyi rehin aldık. Kimseye herhangi bir zarar gelmemesi için organizasyondaki adamlar da orada bulunuyordu. Tabancaları teslim etmemiz için Astsubay Yusuf Hududi ve Adli Tıp Kurumu’nda görevli olan benim manevi abim Ayhan Songar bizi ikna etmeye çalıştı. Songar’ın hatırına bırakıyormuşum gibi yaptım. Zaten silahları bırakmaya bahane arıyordum. Silahları teslim ettik. Böylece Ağca firar edemedi. Organizasyon ile ilişkiniz ne zamana kadar sürdü? SERPİL İlk girişimden 2.5 ay sonra Ağca kaçırıldı. İkinci kaçışın olacağını anlamıştım. İlk firar denemesinin başarısızlıkla sonuçlanması nedeniyle Ağca beni ikinci kaçış aslında kaçırılma planına dahil etmedi. Ağca’nın kaçması organizasyondaki itibarımı sona erdirdi... Türkiye’de önce eğitime el atıldı: Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredatı ile oynandı. Sonra imamhatip okulları ve Kuran kursları açıldı. Milyonlarca genç beyin Kuran kurslarında koşullandırılıyor, imam hatip anlayışı ile eğitiliyor, normal denen okullarda sorgulayıcı, araştırıcı değil, dogmatik, bağnaz bir yaklaşımla yetiştiriliyor. ??? Dünya din ekseninde ikiye bölünüyor: HıristiyanMüslüman. Müslümanlar ikiye bölünüyor: SünniŞii. Radikal Siyasal İslam terörüyle, Neoconservative Evangelism saldırganlığı bu bölünmeyi destekliyor, pompalıyor, tırmandırıyor. Okulda ve kurslarda din Aktörler yeniden hareketlendi ALMAN KADIN GAZETECİ VALESKAVON ROQUES’A GÖRE DE ORAL ÇELİK VE ARKADAŞLARININ YAPTIKLARI AÇIKLAMALAR “TÜRK GLADIOSU”NUN ÇÖZÜLME SÜRECİNE GİRDİĞİNİ GÖSTERİYOR sit bir hukuki hesap hatası olamayacağını kabul eden Vatikan uzmanı Alman gazeteci, kendisinin de başından beri Papa suikastı ile 1998’deki üçlü cinayet arasında Vatikan içi komploların payı olduğu görüşünü işlediğini hatırlattı. Valeska von Roques, şöyle konuştu: ‘‘İtalyan gizli servisi Sismi’nin de bu işin içinde olduğunu kitaplarımda yazdım. Merkezi bir figür, Sismi ajanı Francesco Pazienza idi. Onunla hapishanede mülakat gerçekleştirmiştim. Pazienza sağcı terör eylemlerine katıldığı için 2005 yılına kadar cezaevinde yatmıştı, dolayısıyla Çelik’in iddialarında bence şaşılacak bir şey yok.’’ ‘’SUİKATS SON DERECE KARIŞIK’’ ‘‘Vatikan’da Cinayet’’ kitabının yeni baskısını Vatikan’ın içinden bir haber kaynağından aldığı bilgiler doğrultusunda ve bazı İtalyan gizli servisi mensuplarıyla yeni görüşmeler yaparak geliştirdiğini söyleyen Valeska von Roques, Papa’ya suikastın son derece karmaşık olduğunu belirtirken şöyle konuştu: ‘‘Gerçekten de Ağca’nın basit hukuki bir hata nedeniyle bırakıldığına inanmak kolay değil. Mehmet Ali Ağca’nın 13 Mayıs 1981 yılında Papa II. Jean Paul ‘ e suikastı son derece karmaşık. Biz, önceki Papa’ya birden çok suikastın planlandığını ve bunların gerçekleştirildiğini biliyoruz. Bu suikastların arka planında hep Katolik köktendinciler vardı. Bunlar Polonyalı Papa’yı fazla liberal buluyorlar ve onu komünizm karşısında tavizk? davranmakla suçluyorlardı. İşte Ağca, 1980 yılında ve Zürih’te böyle bir grup tarafından devşirildi. ‘Bulgar tezi’ denilen şey, yani o zamanlar Moskova’nın en iyi hizmetk?rı olan Bulgaristan’ın Ağca’yı görevlendirdiği tezi, tek kelimeyle yanlıştır.’’ Ağca’nın suikast girişiminden tam bir yıl sonra, 13 Mayıs 1982’de, bu kez Juan Fernandez Krohn adlı İspanyol bir Katolik papazın Papa’yı, ziyaret için bulunduğu Portekiz’in Fatima köyünde şişleyerek öldürmeye çalıştığını kaydeden Roques, açıklamalarını şöyle sürdürdü: ‘‘Bu papazın cebinde bir itiraf mektubu bulundu. Burada Krohn, sanki suikast başarıyla sonuçlanmış gibi bir dille şunları yazmıştı: ‘ Karol Wojtyla ‘yı, kiliseyi komünistler karşısında çok tavizk?r gösteren bir Papa’dan kurtarmak için öldürdüm.’ Krohn, TFP denilen köktendinci, gerici Katolik bir gruptandı. Papa 1984 yılında Venezüella ziyaretinde de öldürülecekti. Bu da son anda engellendi.’’ Valeska von Roques GEREKÇELİ KARAR OYBİRLİĞİYLE ALINDI Ağca 2010’da serbest NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Mehmet Ali Ağca’ya gazeteci Abdi İpekçi cinayeti ve 2 ayrı gasp suçundan verilen cezaların birleştirilmesine ilişkin Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2004’te verdiği kararı bozdu. Yargıtay’ın bu kararı, Kartal Başsavcılığı’nın Ağca’nın 18 Ocak 2010’da tahliye edileceğine ilişkin hesaplamasıyla örtüştü. A sanın uygulanması ve önleyici hüküm kurulmasının yerinde olmadığı vurgulandı. KARARIN GEREKÇESİ ABD içi güçlerin parmağı ğca’yı dışarıda bulunduğu 8 gün içinde öldürmeye çalışanlar olduğu yolunda İtalyan basınında çıkan iddialarla ilgili olarak hiçbir somut bilgisi olmadığını, ancak kendisini bu komploya kazanan insanlar hakkında bazı şeyler bilen bir Ağca için, elbette böyle bir tehlikenin mevcut olduğunu vurgulayan Valeska von Roques, ‘‘Papa’yı bile öldürmekten çekinmeyen Katolik köktendinciler için böyle bir bilgi, hayati bir tehlikedir’’ dedi. Alman gazeteci, 1980’lerdeki bu olaylarda, o dönemdeki uluslararası yumuşama sürecini bombalamak ve SSCB’yi ‘‘Kötülükler İmparatorluğu’’ olarak damgalamak isteyen bazı Amerikan çevrelerinin, dolayısıyla Gladio’nun da parmağı olduğunu vurguladı. Valeska von Roques, İtalyan savcılığının dosyalarına da zaten Oral Çelik’in bir sağcı terörist olarak geçtiğini, Papa’ya suikast düzenlenen meydanda bulunduğunu, suikast çerçevesinde ‘‘içeriden bilgileriyle’’ de yıllardır övündüğüne dikkat çekerken, şu görüşleri dile getirdi: ‘‘Oral Çelik bu bilgilerini daha önceleri de paraya dönüştürmek istedi. Elbette böyle bir adamın gerçekleri söyleyeceğinden hareket edilemez. Ancak ilginç bilgilerin ortaya çıkması mümkündür. Kitabında yazacaklarını çok merak ediyorum.’’ A ‘‘Papa’ya Karşı Komplo’’ kitabının yazarı Valeska von Roques, 1981’deki Papa suikastının 4 Mayıs 1998 gecesi Vatikan’da işlenen cinayetlerle bağlantılı olduğunun altını çizdi. Bu karmaşık süreçte, tetikçiliğini Ağca’nın yaptığı ‘‘Türk Gladiosu’’nun da merkezi bir rolü olduğu iddialarının iyi araştırılmasını isteyen Alman gazeteci, bu iddialar hakkında, Oral Çelik’in önemli ipuçları verebileceğini belirtti. OSMAN ÇUTSAY ya’dan gelen ve Papa suikastında SovyetBulgar parmağı olduğu yolundaki son iddiaların eski ve gerçekle hiçbir ilgisi olmadığının ortaya çıktığını hatırlattı. ‘’TÜRK GLADİOSU’’ Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Valeska von Roques, kısa bir süre önce genişletilmiş yeni baskısı yayımlanan ‘‘Mord im Vatikan’’ (Vatikan’da Cinayet) adlı kitabında, 1981’deki Papa suikastının 4 Mayıs 1998 gecesi Vatikan’da işlenen cinayetlerle bağlantılı olduğunun altını çizdi. Bu karmaşık süreçte, tetikçiliğini Mehmet Ali Ağca’nın yaptığı ‘‘Türk Gladiosu’’ nun da merkezi bir rolü olduğu iddialarının iyi araştırılmasını isteyen Alman gazeteci, bu iddialar hakkında, Oral Çelik’in ‘‘içeriden bilgilere sahip bir katılımcı olarak’’ önemli ipuçları verebileceğini belirtti. Mehmet Ali Ağca’nın bir süre dışarıda tutulup tekrar cezaevine alınmasının ba KARAR OYBİRLİĞİYLE BOZULDU F RANKFURT Bir süre önce Papa suikastının arka planını ‘‘şifreleri kırılmış olarak’’ ve kitap halinde 28 Şubat’ta yayımlayacağını söyleyen Oral Çelik’in, etrafındaki çemberin daralması nedeniyle ‘‘bazı merkezlere mesaj verme gereksinimi duymuş olabileceği’’ belirtildi. Mehmet Ali Ağca ‘nın serbest kaldığı günler sonrasında bir gazeteye verdiği demeçte, ‘‘her türlü bilginin kendisinde olduğunun’’ altını çizen Çelik’in, bu iddiasının ciddiye alınması gerektiği vurgulandı. Papa suikastını işleyen ‘‘Verschwörung gegen den Papst’’ (Papa’ya Karşı Komplo) adlı kitabından sonra, Vatikan’da 1998 yılı mayısında işlenen ve üç kişinin ölümüyle sonuçlanan, ancak resmi açıklamada cinnete bağlanan cinayetle ilgili bir kitap yayımlayan Alman gazeteci yazar Valeska von Roques, bu iki olayın da birbirinden bağımsız olmadığına dikkat çekti. Alman gazeteci, İtal Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 8 Kasım 2004’te verilen ve resen temyize tabi olan içtima kararının temyizi tamamlandı. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, söz konusu kararı oybirliğiyle bozdu. Dairenin kararında, Ağca’nın İpekçi cinayetinden aldığı ölüm cezasının 2002’de 4771 sayılı yasa uyarınca Ağca müebbet ağır hapis hakkında cezasına verilen ölüm dönüştürüldüğü, gasp cezasının 3713 suçundan toplam 36 yıl sayılı yasaya ağır hapis göre lehte olan cezasına çarptırıldığı koşullu anımsatıldı. salıverilme Kararda, bu cezaların, hükümleri temyize kodikkate alınarak nu Üsküdar 2. Ağır Ceza çektirilmesi Mahkemekaragerektiğinin si’nin rıyla her biri 9 vurgulandığı ay süreli top18 ayı kaydedildi. lam geceli gündüzlü hücrede çekilmek üzere müebbet ağır hapis olarak çektirilmesine hükmedildiği belirtildi. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, 2004’te 3713, 4616 ve 4771 sayılı yasaların her birinin uygulanması olanağı bulunan olaylarda, ‘‘karma uygulama yasağı’’ dikkate alınarak lehteki yasayı belirleyebilmek için bu yasalarda yer alan infaz hükümleri karşılaştırılarak daha az süreyle özgürlüğün kısıtlanmasını gerektiren yasanın lehe olduğunu kabul ettiği anımsatılan kararda, bu ya Kararda, bu ilkeler ışığında somut olay şöyle değerlendirildi: ‘‘Hükümlünün, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın geçici 1. maddesi gereğince 10 yıl olarak infaz edilecek ölüm cezasının, 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1/A maddesine göre müebbet hapse dönüştürülerek 36 yıl süreli hürriyeti bağlayıcı cezalarının 765 sayılı TCY’nin 73. maddesi uyarınca toplam 18 ay geceli gündüzlü hücrede çektirilmesine karar verilerek karma uygulama yasağı gereği, aynı yasanın tüm hükümleriyle birlikte uygulanarak 1/ Ab maddesinde ifade edilen koşullara göre çektirilmesi, dolayısıyla hükümlünün özgürlüğünün daha uzun süreli kısıtlanması sonucunu doğuracak Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 8 Kasım 2004 tarihli ve içtima kararı yerinde olmadığından bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.’’ 3713 SAYILI YASA Kararda, 1. Ceza Dairesi’nin Ağca’nın tahliyesinin ardından yazılı emir yoluyla yaptığı incelemede, Ağca hakkında verilen ölüm cezasının 3713 sayılı yasaya göre lehte olan koşullu salıverilme hükümleri dikkate alınarak çektirilmesi gerektiğinin vurgulandığı kaydedildi. Hükümlünün ölüm cezasıyla birleştirilmesi olanağı bulunmayan 2 ayrı silahlı gasp suçundan Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 2000 yılında verilen 36 yıl hapis cezasına ilişkin kesinleştiği belirtilen kararda, bu hükmün yeni TCY’nin lehe hükümlerinin uygulanması bağlamında ele alınması gerektiği vurgulandı. Kararda, yeniden kurulacak hükmün kesinleşmesinden sonra, gasp suçlarından verilen cezalar yönünden lehte infaz hükümleri taşıyan Şartla Salıverilme Yasası’na göre işlem yapılması gerektiğine işaret edildi. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, bu gerekçelerle kararı bozdu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle