30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 İSLAMCI GAZETELER, UNAKITAN OLAYINDA BAŞLARINI KUMA GÖMÜYORLAR C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 10 MART 2006 CUMA Korkak davranıyorlar MEHMET FARAÇ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinde yoğunlaşan yolsuzluk tepkilerine karşın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ı benzeri görülmemiş bir dirençle savunurken hükümet destekçisi İslamcı basındaki kimi yazarlar sesini yükseltiyor. Vakit yazarı M. Emin Kazcı, ‘‘Tartışılmaya fazlasıyla müsait halleri olanlar, siyasete atılırken bazı şeylere dikkat edecekler. Gerekirse bazı işlerden de feragat edecekler’’ diyerek Unakıtan’a istifa sinyali gönderiyor. AKP yanlısı Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru da ‘‘Liderin hem tahammüllü olması hem de gözü ileriye dikmeye yarayacak radikallikte bir karar vermesi şart’’ sözleriyle Erdoğan’ın, geleceği için Unakıtan’a dikkat etmesini ima ediyor. İktidarın yanlışlarını körü körüne desteklemeye devam eden İslamcı gazetecilerin çok büyük bölümü, Unakıtan olayında da başlarını kuma gömmeyi tercih ediyor. Laik kesimleri hedef göstermesiyle tepki çeken Vakit gazetesinin yazarlarından M. Emin Kazcı, ‘‘Unakıtan Haberleri’’ başlıklı dünkü yazısında, Erdoğan ve Unakıtan’a yönelik ilginç eleştiriler getiriyor: ‘‘Erdoğan, Unakıtan’la ilgili medyada yer alan haberlerin bir şeylerin karşılığı olduğunu söylüyor. Doğrusu bu bir şeylerin ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak kendisinin ve ailesinin üzerine o kadar gelinmesine rağmen bildiklerini söylememesi şapka çıkarılacak bir sabır örneği olsa gerek... Siyasetin ticaretle karıştığı bu tür işlerde yasal durum ne olursa olsun bir de etik durum vardır. ‘Efendim bir yolsuzluk varsa gösterin’ demek her zaman yetmez... Siz Türk siyasi hayatında, Maliye Bakanlığı döneminde aynı zamanda soyismi de televizyonlarda marka haline gelmiş ve aile boyu girişimcilik haberleri dillerden düşmeyen ikinci bir kişi tanıyor musunuz? Biz bile olayları takip ederken geriliyoruz, ama Kemal Abi maşallah tınmıyor bile. Bazen düşünüyorum da zenginliğin sırrı da burada herhalde.’’ KORU’NUN KORKAKLIĞI Yeni Şafak’ın yazarı Fehmi Koru, ‘‘Hem Tahammül Hem Sefer’’ başlıklı yazısında, hem nalına hem mıhına vururken Kazcı gibi cesaretli davranamıyor. Koru önce Erdoğan’ın parti içindeki aykırı seslere tahammülünü övüyor, ardından da şunları yazıyor: ‘‘Her iktidarın esas sınavı yolsuzluklar ve eş dost kayırma konusunda yaşanır. Bu sebeple de ne kadar dikkat edilirse edilsin, her partiye gözü dışarıda, eli Beytülmal içinde kişiler sızar. Hatta yıllar boyu denenmişler arasında da ‘Biz bu adamı böyle tanımıyorduk’ dedirtecek yanlışlıklara tenezzül edenlere rastlanabilir... AKP iddialı olduğu bir konuda, bugün yeni bir sınavdan daha geçiyor. Liderin hem tahammüllü olması hem de gözü ileriye dikmeye yarayacak radikallikte bir karar vermesi şart!’’ AKP’nin politikalarına sert tepkiler veren Milli Gazete, Milli Görüşçü Unakıtan konusunda utanç verici bir sessizlik sergiliyor. Gazetenin yazarlarından Zeki Ceyhan kaleme aldığı ‘‘Boşa çıkacaklar’’ başlıklı yazıda, hükümetin tüm ekonomik kesimleri çökertmesini şöyle anlatıyor: ‘‘Kapkaç, hırsızlık, gasp, fuhuş ve cinayetler boşuna artmıyor. Can, mal ve namus güvenliğinin giderek yok olduğu bir ortamda insanın başarıdan söz edebilmesi için herhalde AKP’li olması gerek!’’ ‘HOŞGÖRÜ SÜRÜYOR’ Fethullahçı Zaman gazetesinin yazarları ise Unakıtan konusunda ‘‘Diyalog’’a girmiyor, ‘‘Hoşgörü’’yü sürdürüyor! İslamcı basın, adında ‘‘Adalet’’ geçen bir partinin yanlışlarını örtmeye devam ederken hem ‘‘adaletin timsali’’ Hz. Ömer’in kemiklerini sızlatıyor hem de ‘‘Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır’’ hadisini göz ardı ediyor. Misvaklı kalemşorlar siyaset mi inanç mı ikileminde bocalarken takıyye yapıyor. Yolculukların Eşliğinde... liği. Hem Doğu kültürü, hem Avrupa kültürü. Neresinden bakılsa bu gerçek görülüyor. Dileriz, sonunda karar verecek olanlar, İstanbul üstünde birleşirler; ve ‘‘ebedi kent’’e layık bir jest yapılmış olur. Ancak, sözün burasında tanıklıkların değeri altın ağırlığındadır: İstanbul’un İstanbul olduğunu görmüş ve yaşamış olanlardan hâlâ var aramızda; ve o İstanbul’u da, en güzel anlatanlardan biri de, hatırlayacaksınız, Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı? adıyla anılarını yazarak Deniz Kavukçuoğlu oldu. İşte o İstanbul, 1950’lerle, daha doğru olarak 1980’ler ve 1990’larla bitirildi, tüketildi. Keşke İstanbul, doğa, tarih ve kültür olarak kalsaydı. Olmadı!.. İstanbul, başta iç göç, bir planlamanın denetimi altına sokulmak varken, umursanmadı, hatta desteklendi ve bir yağmaya açıldı. Bugün önlenemiyor da. Uzmanların yazdığı gibi, sanayinin yüzde 75’i İstanbul ve çevresinde; İstanbul, ekonomik açıdan Türkiye’nin yarısı. Birkaç milyonluk kent bugün 1214 milyon ve 22 milyona doğru gidiyormuş. Düşünebiliyor musunuz? Ama yağma, İstanbul’la sınırlı değil, bütün ülkede. Son günlerde, örneğin Ege kıyılarından Dalaman’a doğru inen bölgede yapılanlara dikkat etmemiş olabilir misiniz? Söylemeliyiz de, bu dizginsiz yağmanın sahibi, bizzat bugünkü iktidarın kendisidir; ‘‘muhafazakârlık uyutup liberalizmle soyuyor’’. Saygısızlık ve hınç yalnız doğaya karşı değil, Cumhuriyet’in laik ve demokratik miras ve kurumlarına karşı da... Y olculukların eşiğinde yazıyorum... 5 Mart’ta, Strasbourg’dan İstanbul’a; ertesi günü Bursa’ya gidiyorum. 412 Mart günleri TÜYAP Kitap Fuarı’nın. 816 Nisan günleri, yine bir TÜYAP Kitap Fuarı için İzmir’de olacağız. 2028 Mayıs günleri de Konya’da. TÜYAP Kitap Şenliği, yıllar önce İstanbul’da başlamıştı; bu yıl Konya’ya kadar yayılmış olacak. Mevlânâ’nın kentinin hakkı da... Hayallerim gelecek yıllara da uzanıyor. Bir Diyarbakır, Van, Kars derken, Anadolu’nun coğrafyası bu kültür hareketinin içine girecek. TÜYAP Kitap Fuarları, kuru kuruya bir kitap satışı tezgâhlanışı değil; bir fikir ve sanat eylemi de. Binlerce kişiye götürülüyor bu ve onlar da sahip çıkıyorlar. Üstten değil, alttan bir değişme sürecidir bu. Türkiye değişiyor ya, söz konusu değişme ve değiştirmenin mayasında TÜYAP Kitap Fuarlarının payı unutulmamalı! ? Fuarların arasında ve bir yerlere takıldığım fırsatların dışında, İstanbul’a büyük bir zaman ayırmak mümkün olacak. Güncel bir olay, İstanbul’un 2010 yılı ‘‘Avrupa Kültür Başkenti’’ olarak seçilmesi üstüne tartışmalar. Avrupa Birliği, her yıl bir kente dikkatleri çeviriyor ve imkânlarını seferber ediyor. O kentlerin yanı sıra, insanların da bundan yararı var. Tartışmalarda, İstanbul’a büyük bir şans tanınıyor: ‘‘İstanbul, her yönden, Avrupa’da değil dünyada ilk 10’a girer’’ deniyor. Bir yanda, büyüleyen bir doğa güzelliği, bir yanda da zengin bir tarih ve birçok kültüre sahip Maliye Bakanlığı’na ait 4 konutun bulunduğu sitede yüzme havuzu ile lüks spor kompleksi de bulunuyor. Maliye Bakanı’nın konuklarını ağırladığı konutun masraflarını devlet ödüyor Başkentte ‘Unakıtan otel’ İLHAN TAŞCI ANKARA Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oturduğu lojmanın aidatını ödeyen Ankara Defterdarlığı’nın, bakanlığa ait olan ve Unakıtan ailesinin ‘‘kent dışından gelen konuklarınca’’ kullanılan Zirvekent C Blok 19 numaradaki konutun masrafını da ödediği ortaya çıktı. Unakıtan’ın eşi Ahsen Unakıtan’ın ‘‘çöp ve yemek kokuyor’’ dediği 400 bin YTL değerindeki lüks konutlar 4 oda, 1 salondan oluşuyor. Kemal Unakıtan’ın Zirvekent’te bulunan bakanlığa ait B Blok 19 numarada lojman olarak kullandığı konutun yakıt giderlerinin Ankara Defterdarlığı’nca ödendiği anlaşılmıştı. Zirvekent’te Maliye Bakanlığı’na ait toplam 4 konut bulunuyor. Bunlardan birisinde giderlerini cebinden ödeyen Gelir İdaresi Başkanvekili Osman Arıoğlu, bir diğerinde ise SPK Başkanı Doğan Cansızlar oturuyor. AİDATI DEFTERDARLIK ÖDÜYOR Bakanlığa ait C blok 19 numaradaki konut ise yaklaşık 3 yıldır ‘‘boş’’ tutuluyor. Edinilen bilgiye göre, bu konutta daha önce eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş oturuyordu. Savaş’ın boşaltmasının ardından bu konut sürekli olarak kullanılmak üzere hiç kimseye tahsis edilmedi. ‘‘Maliye Bakanlığı’nın misafirhanesi’’ olarak bilinen konut, Unakıtan ailesinin ‘‘birkaç günlüğüne’’ başkente gelen konuklarınca kullanılıyor. Unakıtanlar’ın ‘‘eşidostu’’ tarafından kullanılan bu konutun 265 YTL’lik aidatını da Ankara Defterdarlığı ödüyor. Ödeme dekontları da Ankara Defterdarlığı adına kesiliyor. Unakıtan’ın eşi Ahsen Unakıtan’ın söz konusu konutlar için ‘‘çöp ve yemek’’ kokuyor dediği basına yansıdı.Konutun Unakıtan ailesinin konuklarınca kullanıldığı semt sakinlerince de doğrulanırken, söz konusu dairelerin bulunduğu Zirvekent’te açık ve kapalı yüzme havuzu, spor kompleksi yer alıyor. Emlakçiler ise buradaki bir konutun değerinin 400 bin YTL dolayında olduğunu belirtiyorlar.Yaklaşık 3 yıldır sürekli kullanım amacıyla tahsis edilmeyen konutun daha önceki sakini eski Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ‘‘Lojman olarak epeyce oturdum. Hiçbir şey kokmaz orası. Halen kiradayım ama o ayarda bir yerde oturamıyorum’’ dedi. AKP iktidara gelişinin hemen ardından milletvekili lojmanlarının kullanılmaması konusunda karar almış ve lojmanlar satışa çıkarılmıştı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile Unakıtan dışında lojman kullanan kabine üyesi bulunmuyor. Başbakan Tayyip Erdoğan da, AKP Ankara Milletvekili Faruk Koca’ya ait evde oturuyor. Sarılar Köyü’nde düzenlenen törenle İP’ye katılan yurttaşlara rozetlerini İP Genel Başkanı Doğu Perinçek taktı. Yaklaşık 50 köylünün İP’ye katıldığı törende Perinçek, AB ve ABD ajanlarının maskelerinin düştüğünü söyledi. ESKİ FETHULLAHÇILAR İP’YE KATILDI ‘Gülen, ABD’nin peşini bırak, ülkene geri dön’ OZAN YAYMAN KEMALPAŞA Fethullah Gülen cemaatine uzun yıllar bağlı olduklarını bildiren bir grup, Gülen’in ABD ajanı olduğu gerekçesiyle cemaatle tüm ilişkilerini kestiklerini bildirdi. İzmir’in Kemalpaşa ilçesine bağlı Sarılar Köyü’nde yaşayan yurttaşlar, Gülen’in ABD himayesinden çıkması ve Türkiye’ye gelmesi çağrısında bulunurken topluca İşçi Partisi’ne katıldılar. ‘PARA YARDIMINDA BULUNDUK’ Fethullah Gülen’in İzmir’de Kestanepazarı ve Bornova Camisi’nde vaizlik yaptığı dönemlerde kalabalık kitleler halinde, cuma vaazını dinlemeye gittiklerini bunun yanı sıra cemaate para yardımında bulunduklarını ve bölgede örgütlenme çalışmalarına katıldıklarını bildiren köylüler, Gülen’in ABD ile ilişkisine dikkat çekerek tarikatla tüm bağlarını kopardıklarını açıkladılar. Sarılar Köyü’nde yaşayan ve köylüler arasında söz sahibi olan Avni Ozan, uzun yıllar Gülen cemaatinin bir parçası olduğunu söyleyerek ‘‘Gülen’in İzmir’deki mütevelli heyetindeydim. Ancak kendisinin ABD’ye sığınmasının ardından şüphe duymaya başladım ve gelişmeler şüphelerimi haklı çıkardı. Beş yıl önce cemaatle tüm ilişkimi keserek İşçi Partisi’ne katıldım’’ dedi. Ozan, cemaatten ayrılması sürecinin Gülen’in ABD’ye kaçmasıyla başladığını belirterek şu görüşlere yer verdi: ‘‘Para istediler verdik. İnsan gücü dediler, cuma vaazlarına insan yığdık. Örgütlenme çalışması istediler, bölgedeki tüm köylerde örgütlendik. Ancak ne zaman ABD himayesine girdi onu terk ettik. Yaklaşık beş yıldır hiçbir bağım yok. ABD ajanı olduğundan şüphe ediyoruz. Irak’a karşı yapılan ABD saldırılarının ardından Gülen’in hâlâ ABD’de olması zaten her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Gülen artık buralarda tabanını yitirdi.’’ Ovacık Köyü Muhtarı İbrahim Ozan da, Gülen’in ABD’ye sığınmasına tepki koyanlar arasında. İbrahim Ozan, ‘‘Gülen’i ABD ajanı olarak görüyoruz. Senelerce bizi peşinden sürükledi. Bornova’da camide vaazlar verirken ben taksimle, cuma namazlarına insan taşırdım. Şimdi sömürüldüğümüzü anladık. Kendisine, ülkesine dönmesi ve ABD’nin peşini bırakması çağrısı yapıyoruz’’ diye konuştu. Y ıllar önceydi, Nuh Mete Yüksel adlı bir savcı, bir yazısı nedeniyle Mihri Belli ’yi İstanbul’daki evinden gözaltına aldırmış ve oradan da Ankara’ya getirtmişti. 80 yaşın üzerindeki bir yazarı sırf ifadesini almak için günler süren eziyetli bir muameleden sonra Ankara’ya getirtip sonra da serbest bırakmak, hukuki muameleden çok siyasi bir muameleydi. Mihri Ağabey bunlardan çok daha ağırlarına yaşamı boyunca tanık olmuştu. Acı olan, Türkiye’deki savcıların bir kısmı hâlâ solcularının peşinde koşmak, onlara kötü davranmak, eziyet etmek geleneğini terk etmemişti. O günlerde bu duygularımı ifade eden bir yazı yazdım. 10 yıla yakın bir süre geçti. Ortada Nuh Mete Yüksel diye bir savcı kalmadı. Kimse onu hatırlamıyor bile. Mihri Belli ise 90 yaşında dimdik bir devrimci, bir sosyalist olarak hâlâ toplumun önünde onurlu bir insan olarak yaşamını sürdürüyor. ??? Bütün bu öyküyü anlatmamın sebebi, ilginç bir buluşmayı aktarmak. Belli’nin gözaltına alınmasını eleştiren yazımın ardından İshak Alaton aradı. Mihri Belli’yle tanışmak ve birlikte bir öğle yemeği yemek istediğini söyledi. Ben de Mihri Ağabey’i aradım, daveti aktardım. SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Mihri Belli’nin 90 Yılı... dele edecekti. Mihri Belli’yi ben 1968 yılında tanıdım. O yıl Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okumak amacıyla İstanbul’dan Ankara’ya gelmiş ve Türkiye İşçi Partisi içindeki muhalefete adını veren ‘‘Milli Demokratik Devrim (MDD)’’ ciler içinde yer almıştım. MDD tezinin lideri Mihri Belli’ydi. Sevim ve Mihri Belli’nin Ankara Küçükesat’taki evleri, o yıllarda devrimcilerin gelip gittiği merkezlerden birisi haline gelmişti. Mihri Belli, 1968’de yükselen devrimci hareketin tartışmasız en etkin ismiydi. Hemen bütün temel konularda ona danışıyor, onun fikirlerini almayı çok önemsiyorduk. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Doğu Perinçek gibi o dönemdeki etkili isimlerin hemen hepsi ‘‘Mihri Ağabey’’e danışmaya önem verirlerdi. ??? 19 Mayıs 1969 tarihinde Ankara’da gösteriler yapılmıştı. Bu olaylar sırasında Deniz Gezmiş ve Doğu Perin ‘‘Tabii memnuniyetle, İshak Alaton’u yerli burjuvazinin önemli isimlerinden birisi olarak görüyorum’’ cevabını verdi. Gün ve saat konuşunda anlaştık. Bu ilginç görüşmede bulunmak için İpek (Çalışlar) de bize katıldı. Mihri Ağabey Kadıköy yakasında oturuyordu. Onu Beşiktaş iskelesinden alacaktık. Beşiktaş iskelesinde yarım saat beklediğimiz halde Mihri Ağabey gelmedi. İpek, ‘‘O binip bir taksiye gitmiştir’’ dedi ve biz de Alarko Holding’in merkezine yöneldik. İshak Alaton’un odasına girdiğimizde Belli’nin sesini duyduk. Alaton’la Yahudi İspanyolcasıyla konuşuyordu. Çocukluğu Trakya bölgesinde geçmişti. O yıllarda bu bölgede çok fazla Yahudi yaşıyordu. Mihri Belli ilk yabancı dil deneyinimini de burada edinmişti. Daha sonra dünyanın birçok dilini öğrenecek, dünyanın birçok bölgesinde özgürlük için müca çek de gözaltına alınmışlardı. Mihri Ağabey o akşam, annesinin Ankara Çelikkale Sokağı’ndaki evine o dönemde devrimci hareketin önde gelen 20 ismini davet etmişti. Amacı, bundan sonra sosyalist hareketin geleceğini tartışmaktı. Toplantıya katılan, aklımda kalan bazı isimler şunlardı: Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Gülten Savaşçı (Çayan), Doğu Perinçek, Yusuf Küpeli, Mustafa İlker Gürkan, Gün Zileli, Ömer Özerturgut, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar, Tarık Almaç... O toplantı, belki de MDD’cilerin birlikte yaptığı son toplantı oldu. Deniz, toplantıya girerken ‘‘Mihri Ağabey’i parti kurmaya ikna edelim’’ diyordu. Bu konu gündeme geldi. Çok net hatırlamıyorum, ancak sonuç olarak Mihri Ağabey, böyle bir partinin koşullarının olmadığını ifade etti. Biz de ona kızdık. Hatta daha sonra ortaya çıkan örgütlenmeler ve silahlı çatışmalardan bile Mihri Belli’nin sorumlu olduğunu düşündük. Halbuki o haklıydı. O kadar karmaşık grupların bir parti çatısı altında toplanması mümkün değildi. Mihri Belli’ye, onun sosyalizm konusundaki kararlılığına ve devrimciliğine ilişkin anlatacak o kadar çok şey var ki... Ona nice uzun yıllar diliyorum...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle