30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 MART 2006 CUMA SÖZ ÇİZGİNİN haberler TURHAN SELÇUK AÇI MÜMTAZ SOYSAL POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Müttefik ÜYÜK DEVLETLE ittifak içinde B olmak, her girişimine ortak olmak anlamına gelmez. Ortaklığın sınırlarını da söz konusu ittifakın kuralları çizer. Türkiye’nin ABD ile en önemli ittifakı NATO. Orada da irili ufaklı bütün üye devletlerin oybirliği aranır. Başka bir deyişle, ABD kendi hesapları için yaptırmak istediklerini her üyenin rızasını almadan yaptıramaz. Doğrudur, ABD ile Türkiye’yi birbirine bağlayan başka anlaşmalar, sözleşmeler de vardır. Hatta bunlar o kadar çoktur ki, zaman zaman iki devlet arasında bir ‘‘stratejik ortaklık’’tan söz edenler bile çıkar. Oysa, stratejik ortaklık olabilmesi için iki devlet arasında bütün stratejilerde ortaklık bulunması gerekir. Ama ABD bir ‘‘dünya devleti’’, Türkiye ise, olsa olsa, bir ‘‘bölge devleti’’. Irak savaşı da gösterdi ki büyük devletin hesapları onu bu bölgede silahlı girişime itse bile, o girişim bölge devletinin çıkarlarına ters düşüyorsa, sıkı fıkı yakınlık bile geçersiz kalmaya mahkumdur. MONTREUX SÖZLEŞMESİ’Nİ KURCALAMAK imdi, ABD’deki bazı sivri akıllılaŞ rın Montreux Sözleşmesi’ni kurcalamaya niyetlendikleri anlaşılıyor. Neymiş, Karadeniz’de de varlıklarını hissettirecek ve yeni Rusya hakkında bilgi edineceklermiş. Romanya ve Bulgaristan gibi din değiştirip biraz da Türkiye sayesinde NATO’ya girmiş yeniyetmeler de onlara yardımcı olacakmış. Birer ‘‘kıyı devleti’’ oluşlarından yararlanarak. Kemalist cumhuriyetin Lozan’dan sonra ikinci büyük diplomasi zaferi olan ve ulusal hakları sahiplenişin kesin belirtilerinden biri olan Montreux Sözleşmesi, Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerine Boğazlar’dan geçişte bazı kısıtlamalar getirmişti. Örneğin, onlara ait uçak gemileri, büyük kruvazörler ve denizaltılar hiç geçemez. Ama küçük savaş gemileri ve yardımcı gemiler Karadeniz’deki toplam tonajları 30 bin tonu geçmemek koşuluyla ve bilgi vererek her zaman geçebilir. Dolayısıyla, elektronik bilgi toplama açısından ABD’nin hiç sıkıntısı olmamalı, değil mi? BU DERDİ AÇMAK MÜTTEFİK ABD’YE Mİ DÜŞERDİ? ani, ‘‘Akrep etmez akrabanın akH rabaya ettiğini’’ derler ya, onun gibi: Türkiye’nin başına bir de Montreux derdi açmak müttefik ABD’ye mi düşerdi? O Türkiye ki, yıllardır kimseyi bu kritik sözleşmenin kılına dokundurtmamak için akla karayı seçmiş ve çok tehlikeli gemilerin kılavuzsuz geçmelerini önleyecek değişiklikleri bile yaptırtmaya kalkışmamıştır. Şuna bakın: Sözleşmenin ‘‘imzacısı’’ olmayan ABD, Romanya’nın aracılığıyla, tarafları toplantıya çağırıp değişiklik isteyecekmiş. Metnin ortaya çıkışında Ankara’ya en büyük yardımın Sovyetler’den geldiğini bile bile. Unutmayalım ki, ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’’ denen Rum yönetimi, 1968’de ‘‘Bağımsızlıkla birlikte İngiltere’nin ardılı, yani halefi olarak Montreux’nün imzacısı sayılırız’’ demiş ve Ankara kabul etmişti. Büyük müttefik, Türkiye’nin başına nasıl bir çorap ördüğünü biliyor mu acaba? Büyükanıt Paşa... Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ı yıpratmak isteyen çevrelerin amacı ne olabilir? Atatürkçü, demokrat ve yurtsever bir asker olan Büyükanıt hakkında kamuoyunun kafasını karıştırmak... Her şey belirli bir düzen içinde yapılıyor ve akıllarınca Büyükanıt’ı yıpratıp Genelkurmay Başkanlığı’nı engellemek istiyorlar... Eylemin öncülüğünü Fethullahçı Zaman gazetesi üstlenmişti... Eh, ne de olsa bu konuda uzmandırlar... Daha önceki yıllarda Fethullah Gülen, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi’yi hedef almıştı. Çünkü Çörekçi Paşa, Hava Kuvvetleri’ndeki Fethullahçı subay ve astsubayları tek tek saptamıştı... Bu sırada Ankara’da üç gazeteciyi yanına çağıran Fethullah Gülen, ‘‘Subaylardan duyum aldım, orduda darbe hazırlığı var’’ demişti. Emekli ve ilkokul mezunu bir imam, hangi sıfatla böyle bir açıklama yapma cesaretinde bulunuyordu? Yine o tarihte Eskişehir 1. Hava Kuvveti Komutanlığı lojmanlarında astsubay eşleri kara çarşaf giyiyor, bir binbaşı tarikatta etkin olan astsubayın elini öpüyordu... Ardından Maltepe Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Doğu Silâhçıoğlu’na sıra gelmişti... Bu kez de Fethullahçı Zaman, üstlendiği görevi yerine getirmek için atağa kalktı: ‘‘Komutan, Maltepe Zırhlı Tugay’da cami minarelerini yıktı...’’ Cami minaresi filan yıkılmamıştı... Silâhçıoğlu Paşa, Atatürkçü, demokrat ve yurtsever bir askerdi... Bu yüzden Fethullahçılar ondan rahatsız oluyorlardı... ??? Ellerinde hiçbir kanıt olmadan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Büyükanıt’ı yıpratmak için düğmeye basan din baronunun müritleri, AKP iktidarının şemsiyesi altında değiller mi? Yargıyı etkileyebilen bir siyasi güce sahip Fethullahçıların, amaçlarına ulaşmak için her türlü yola başvurduklarını, medyayı çok iyi yönlendirdiklerini, banka patronlarını bile ‘‘Müritlerimiz paraları çeker’’ diye korkuttuklarını bilenlerden birisiyim... Fethullahçıların siyasi ve ekonomik gücü çok iyi kullandıkları bir gerçek... Bu gücü zaman zaman yargının, polisin, siyasetin ve ekonominin içine sokmayı çok iyi becerirler... Şemdinli olayına gelince... Bu olayın elbet aydınlanması gerekir... Zaten olay yargıdadır... Ancak Şemdinli’deki olayın başaktörü olarak Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ı gösterip nereye varılmak isteniyor? Büyükanıt’ın adı, Van Cumhuriyet Savcısı’nın hazırladığı Şemdinli iddianamesine geçirilip Fethullahçıların ‘‘yıpratma’’ eylemi böylece geçerlilik kazanıyor. Büyükanıt Paşa yargıyı etkilemiş... Nasıl etkilemiş? Büyükanıt, Astsubay Ali Kaya için şöyle demiş: ‘‘Tanırım, iyi çocuktur. Elbet şu aşamada sürmekte olan soruşturmaya saygımız var. Sonucunu bekliyoruz...’’ Van Cumhuriyet Savcısı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ı da tutuklu olarak yargılatmaya çalışmıştı... Birkaç gün sonra Fethullahçı Zaman gazetesi, Jandarma İstihbaratı kaynaklı ‘‘Yücel Aşkın, PKK Sempatizanı’’ başlıklı bir haber yayımladı... Emekli olmuş bir astsubayın komutana yazdığı bir mektuptu bu... İşin rengi ise daha sonra belli oldu. Jandarma astsubayı ‘‘Fethullahçı’’ydı. ??? Orgeneral Büyükanıt’ı yıpratmaya yönelik kampanya düşündürücü... Burada eleştiri filan yok, doğrudan yıpratılma söz konusu... Türkiye’de faili meçhul pek çok olay bugüne dek aydınlatılamadı. Yaşanan olaylar ve pek çok cinayet araştırılmadığı için halk ‘‘Neler oluyor’’ sorusunu sık sık sormaya başladı. Bunları biliyorum... Ancak bir orgeneralin ‘‘Tanırım, iyi çocuktur’’ demesi, yargıyı hiç ama hiç etkilemez. Bir oyun oynanıyor... Oyunun içine, Diyarbakırlı Mehmet Ali Altındağ da girmiş, Sabah gazetesinin haberine göre... Bu kişi gazete ve televizyon patronu. Askeri ve polis ihalelerine girerdi bir dönem... Askersivil kamu kurum ve kuruluşlarından ihale alırdı. Bölgede Hizbullah’a yakın bir kişi olarak tanınırdı. Bir de Fethullahçılara yakın, onların şirketlerinde danışmanlık yapan bazı emekli askerler, Fethullahçıların desteğinde bazı yerlere çomak sokuyor olmasınlar! hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: 0212/ 343 72 69 TÜRK VE FRANSIZ MİMARLIK ÖĞRENCİLERİ BİR ARAYA GELDİ Daha güzel bir İstanbul için BARIŞ MUMYAKMAZ T ürk ve Fransız üniversite öğrencileri, İstanbul’un turizm potansiyeli ve şehir planlaması sorunlarını tartıştı. Sorbonne Üniversitesi’nde ‘‘mimarlık ve şehir planlamacılığı’’ konusunda yüksek lisans yapan değişik branşlardan 11 öğrenci ile Beykent Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğrencileri, ilkini Temmuz 2005’te Kartal’da gerçekleştirdikleri çalıştayın ikincisini Fatih’te gerçekleştiriyor. Genç akademisyenler, İstanbul’un turizm endüstrisinde geri kaldığını ifade ederek, restorasyon ve kentsel dönüşüm projelerinin kâr etmek uğruna şehrin insan ve tarih dokusunu bozmasının kabul edilemeyeceğini belirterek İstanbul’un zengin tarihi ve mimari potansiyelinin yeterince iyi değerlendirilemediğinden şikâyet ettiler. Kentsel dönüşüm projelerinin kâr etmek amacıyla İstanbul’un tarihi ve mimari yapısını bozmaması gerektiğinde birleşen mimar adaylarına göre kentin en büyük sorunu, turizm endüstrisinde geri kalıyor olması. Numan Kama (Beykent Üniversitesi Mimarlık): Tarih zengini İstanbul’da ve özellikle Fatih’te restorasyonlar aralıksız sürmeli. Fatih sakinlerinin çoğu ‘‘AB evlerimizi restore edince elimizden alacak’’ diye endişeleniyor. Restorasyonlar yaşayan insanların yaşam şartlarını iyileştirmeli. Onlara daha iyi bir şey sunulmalı. Elise Dietrich (Sorbonne Üniversitesi Hukuk): Biz yalnızca mimar değiliz. Kentleşme üzerine çalışıyoruz. Sadece binaların onarımı değil, sokakların ambiyansı da çok önemli. Kentsel dönüşüm projeleri Fransa’da da yapılıyor. Ama hiçbir zaman insanların oturdukları yerlerden tasfiye edilmelerini gerektiren hukuki yaptırımlar olmuyor. François KellerHals (Sorbonne Üniversitesi Şehir Planlamacılığı): İstanbul’un turizm açısından en büyük sorunu turistleri yeterince bilgilendirecek birimlere sahip olmaması. İstanbul’a gelen kimse hangi otobüse bineceği, hangi müzeyi göreceği hakkında bir şey öğrenemiyor. Fransa’nın turizme verdiği önem, en küçük kasabasında bile bir turizm ofisi vardır. Sorbonne ve Beykent Üniversitesi’nin mimarlık öğrencileri çalıştayın ikincisini Fatih’te gerçekleştiriyor. Marwa CheikhYoussef (Sorbonne Üniversitesi Mimarlık): İstanbul’a gelen turistlerin Eminönü’ne hapsolmamaları için alternatif turizm siteleri oluşturulmalıdır. Tüm düzenlemeler şehirde yaşayan insanları en az derecede mağdur edecek şekilde yapılmalıdır. Turistik yatırımların tarihi mirasa saygı gösterilerek yapılması gerekir. Evren: Gülen rüşvet gönderdi Fethullah Gülen’in kendisine rüşvet olarak gönderdiği saati almadığını anlatan Evren, “Bir şartla görüşürüm, kravat taksın gelsin. Ben de basını çağıracağım dedim. Ondan sonra kimse bir daha aramadı’’ diye konuştu. Haber Merkezi Muğla Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde, Kanal D televizyonu tarafından düzenlenen programda soruları yanıtlayan 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 12 Eylül’den dolayı hiç pişmanlık duymadığını belirterek ‘‘Eğer yeniden Genelkurmay Başkanı olsam ve o şartlar yaşansa yine müdahaleden çekinmezdim’’ dedi. Görev yaptığı dönemde 2 şeyden pişmanlık duyduğunu anlatan Evren, birinin Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesini anayasaya koyduramaması olduğunu, diğer pişmanlığının ise parlamenterlerin dokunulmazlıklarını kürsü dokunulmazlığıyla sınırlamamak olduğunu söyledi. MAHKEME BERAAT ETTİRDİ Marmaris’e yerleştikten sonra Fethullah Gülen’in çevresinden kendisine görüşme talebi geldiğini anlatan Evren, ‘‘Biz bunu 12 Eylül döneminde mahkemeye verdik. Bir müddet Sıkıyönetim Mahkemesi’ne gitti ve orada beraat etti. Ne yapalım. Mahkeme beraat ettirdi. Onun için görüşme taleplerini kabul etmedim. Bana rüşvet olarak bir saat bile gönderdiler, ama kabul etmedim. En son şunu söyledim, bir şartla görüşürüm, kravat taksın gelsin. Ben de basını çağıracağım dedim. Ondan sonra kimse bir daha aramadı’’ dedi. Bu arada, Evren’i dinlemek isteyen 500 öğrenci, programın yapıldığı salona alınmadı. 78’liler Vakfı Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, Evren’in darbeden pişmanlık duymadığı yönündeki açıklamalarının yargılanmamaktan kaynaklandığını belirtti. İzmir Barosu avukatlarından Noyan Özkan, Evren hakkında Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Özkan, Evren’in Muğla Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, ‘‘O şartlar yaşansa yine müdahaleden çekinmezdim’’ dediğini anımsattı. Özkan başvurusunda, ‘‘Evren, askeri darbeleri övmek suretiyle TCY’nin suçu ve suçluyu alenen övme cezasını düzenleyen 215. maddesini ihlal etmiştir. Soruşturma açılmasını talep ederim’’ görüşlerine yer verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle