30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 İstanbul’da azaltılması için son iki yılda 200 baskının yapıldığı çetelerin faaliyetleri gittikçe artıyor C haberler SÖZDEN YAZIYA GÖRAY ÖZ 10 MART 2006 CUMA Operasyonlar fayda etmiyor ECEVİT KILIÇ Polisin İstanbul’da son iki yılda çetelere yönelik 200 operasyon yapmasına karşın, çetelerin faaliyetleri engellenemiyor. Bu operasyonlarda bilinen çete liderlerinin neredeyse hepsi tutuklanıp cezaevine konuldu. Ancak, hapishaneden dışarıdaki faaliyetleri rahatlıkla yürüten çete liderleri İstanbul’un belli bölgelerini kendi aralarında paylaşmış durumda. Birbirlerinin bölgelerine girdikleri anda da aralarında sokaklara taşan çatışmalar başlıyor. İstanbul polisi, 1 Ocak 2003 ile 2005 yılının sonu arasında 179 çeteye yönelik operasyon düzenledi. Bu tarihten sonra düzenlenen operasyonlarla bu rakam 200’ü buldu. Bu operasyonlarda 3 bin 754 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 949’u tutuklanarak cezaevine konuldu. LİDERLERİ HAPİSTE AMA... 12 Eylül Paşası... taklıkları görmezden gelebilirsiniz. Hem ihtimal dışı bile olsa, ‘‘muhtemel’’ darbelere karşı ucuz kahramanlık yapmak, hem de eski darbeleri magazinin parıltısı içinde güzellemek mümkün olabilir. Paşa ne demiş; ‘‘O günkü koşullar olsa yeniden yaparım’’ demiş. Keh! Keh! Keh! ‘‘Otuz şu kadar kişinin idam hükmünü imzalarken elim titremedi’’ demiş. Hoh! Hoh! Hoh! ??? Sırtını 12 Eylül hükümlerinin sürmesinden mutluluk duyanların desteğine dayamış 12 Eylül paşası konuşuyor. Konuşana değil, konuşturana bakmalı. Meclis’te büyük bir çoğunluğa sahip AKP, neden 12 Eylül yasaklarını anayasadan temizlemiyor? Neden darbecilerin yargılanmasının önündeki engelleri temizlemiyor? Yeni darbelerin önlenmesinin eski darbecilerin yargılanmasından daha iyi bir yolu olabilir mi? Yoksa liberal aydınlarımızın, eski komünistlerimizin tarife sığmaz dayanışmasına mazhar olan AKP, darbelere karşı değil mi? Yoksa başka tür bir darbenin, başka tür bir ‘‘değişimin, dönüşümün’’, gücünü emperyalist Büyük Ortadoğu Projesi’nden alan bir ‘‘sivil darbenin’’ peşinde midir? Hem darbelere karşı olmak hem de 12 Eylül paşalarını yargılamamak nasıl bir şeydir? Eski paşaları koruyup kollamak, yeni paşaları savcılara havale etmek hangi türden bir kurnazlığın belirtisidir? Ülkemizi ‘‘kırk katırkırk satır’’ açmazına sürükleyenlerin derdi ne? Hızla yuvarlandığımız eğimli arazide, duyduklarımız, gördüklerimiz ne türden bir takıyyenin fotoğrafıdır? Sakın bu gidişin işareti ‘‘ılımlı İslam’’, parolası ‘‘şeriat’’ olmasın! [email protected] Tutuklananlar arasında en etkin çete liderleri olan Alaattin Çakıcı, Sedat Peker, Sedat Şahin, Kürşat Yılmaz ve Fırat Delibaş var. Bu isimler hâlâ cezaevinde bulunuyor. Ancak, liderlerinin cezaevinde bulunması çetelerinin faaliyetlerini azaltmadı. Aksine, yıllık cirosu trilyonları bulan otoparklarıyla, araziler, uyuşturucu ve eğlence merkeziyle mafyanın gözde kenti olan İstanbul’da çetelerin karıştığı olay sayısı gittikçe artıyor. Çeteler, kentin belli bölgelerini kendi aralarında paylaşmış durumda. Her bir çete kentin bir bölgesinde hâkimiyet kurmuş durumda. İstanbul polisi, çetelerin bu bölgelerdeki hâkimiyetini kırmak için bu yı lın ilk günlerinden itibaren de operasyonları sürdürdü. Ocak ve şubat aylarında neredeyse her gün operasyon düzenlendi, ancak çetelerin hâkimiyeti bir türlü kırılamıyor. Bazı çetelere belli aralıklarla operasyon düzenleniyor. Ancak, çeteler tutuklanan kişilerin yerine yeni adamlar buluyor. Düzenlenen operasyonlara bakıldığında çetelerin, belediyelerin verdiği ihalelerden eğlence merkezlerinin korunmasına, alacak tahsilinden arazilerin satılmasına kadar her şeyi kontrolü altında tutuyorlar. T Her semtte başka bir çete L iderleri içeride olan ancak İstanbul’daki faaliyetlerini gittikçe arttıran çeteler ve etkin oldukları bölgeler şöyle: ALİ YASAK: Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı’nın ekibinde yer alan Yasak, ‘‘Drej Ali’’ olarak biliniyor. Bucak aşiretinin de adına hareket eden Yasak, Sirkeci’den başlayarak Bakırköy’e kadar olan sahil bölgesini kontrolü altına aldı. Son dönemde bu bölgenin rantı için Diyarbakırlı bir grupla karşı karşıya gelen Yasak’ın Sultanahmet’te 3 çay bahçesi bulunuyor. Çete suçundan tutuklu bulunan Yasak, 2004’te tahliye edildi. Ancak, aynı yıl içerisinde düzenlenen yeni bir operasyonla yeniden tutuklandı. FIRAT DELİBAŞ: Beyoğlu’nu kontrolü altına alan çete, Güneydoğu’dan getirdikleri küçük yaştaki çocuklara kapkaç ve hırsızlık yaptırıyor. Çete üs olarak Çukurcuma ve Tarlabaşı’nı kullanıyor. Taksi durakları, işportacılar, eğlence yerlerinden ve büfelerden haraç toplayan Delibaş, 2003 yılının sonunda düzenlenen operasyonla 100 adamıyla birlikte gözaltına alındı. Delibaş ve diğer önemli isimlerinin cezaevinde bulunmasına karşın hâlâ Taksim’de yaşanan kapkaç olaylarının arkasında bu çete var. KARAGÜMRÜK ÇETESİ: Fatih, Galata, Eminönü ve Balat’ta hâkimiyet kuran çetenin liderliğini Nuri ve Vedat Ergin kardeşler yapıyor. DHKPC’nin taşeron olarak kullanıldığı Sabancı suikastı sanığı Mustafa Duyar’ın da aralarında bulunduğu 5 kişiyi Uşak Cezaevi’nde öldüren çete, bir dönem Alaattin Çakıcı ile karşı karşıya geldi. Karagümrük çetesi ile Alaattin Çakıcı arasında yaşanan çatışmalarda 2 kişi öldü 30’a yakın kişi de yaralandı. ALAATTİN ÇAKICI: Türkiye’deki en etkili çete lideri olan Çakıcı, özellikle ihalelerden pay alıyor. Kendisine pay veren tarafın ihaleyi almasını sağlayan Çakıcı adına İstanbul’da Barış Çakıcı’nın başında bulunduğu çete hareket ediyor. Çete, Şişli, Mecidiyeköy ve Kâğıthane’de faaliyet yürütüyor. SARALLAR: Türkiye’nin mafya kökenli ailelerinden olan Sarallar’ın en etkin olduğu yer Kadıköy. Çetenin liderliğini Burhanettin Saral yapıyor. Ayrıca Ümit Saral ve Yakup Saral kardeşler de çete içinde söz sahibi. Sarallar ile Sedat Şahin çetesi arasında Kadıköy’ün rant paylaşımı nedeniyle yaşanan çatışmalarda 9 kişi öldü. Sarallar, çetenin ikinci ismi Muzaffer Dağdeviren, avukat Atalay Cebesoy ve 6 kişiyi daha öldürdü. Şahin çetesi ise Hüseyin Saral’ı İtalya’da öldürdü. Ümit Saral ile Yakup Saral ise düzenlenen 2 ayrı operasyonla yakalandı. Operasyonlarda, çok sayıda silah ele geçirildi. MURAT YILDIRIM: Polisin, bu yılda düzenlediği en önemli operasyonla Murat Yıldırım ve 14 adamı yakalandı. Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın oğlu olan Murat Yıldırım’ın babasının adını kullanarak işadamlarından haraç topladığı belirlendi. Yıldırım ve 7 adamı tutuklanırken, 7 kişi ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. KÜRŞAT YILMAZ: Maltepe, Pendik ve Kartal’da faaliyet yürüten Yılmaz 27 Mayıs 2005’te düzenlenen operasyonda sevgilisi, manken Tuba Özay’ın evinde yakalandı. Yılmaz, cezaevinde. SEDAT PEKER: Türkiye’nin her tarafında örgütlenmeye çalışan Peker, İstanbul’da özellikle futbolcular ve şarkıcılar arasında etkin. Bostancı’yı merkez olarak seçen Peker, Ekim 2004’te düzenlenen bir dizi operasyonla 50’ye yakın adamıyla birlikte gözaltına alındı. İlk önce serbest bırakılan ancak daha sonra tutuklanan Peker, 10 ayrı suçtan İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Dosyaya göre, Peker, fabrika ve işyerlerini tehdit ve baskıyla sahiplerinden alarak adamlarının üzerine geçiriyor. İşyerlerinde kendi adamlarının üzerine olan payını fahiş bir fiyata diğer ortaklara almaya zorlayan Peker, adam öldürmeye ve yaralamaya azmettirmekle de suçlanıyor. Peker’in adına Bostancı Caddesi’nde Boğaç Kaan Murathan, Maltepe’de İsmail Dalkıran, Bahçelievler’de Ali Metin Polat ve Alibin Kalkan Beykoz’da Osman Sandıkçı, Ümraniye’de Hakan Karakaş faaliyet yürütüyor. ürkiye, birkaç kuşağın düşünsel belleğini yok etmiş, yüz binlerce insanı hapishanelere göndermiş, binlercesini işkencelere uğratmış, yüzlercesini yargısız infazlarda katletmiş, onlarcasını idama mahkum edip asmış bir darbenin liderlerini yargılayamıyor. Darbecilerin anayasaya yerleştirdikleri bir madde onların yargılanmalarını önlüyor. Özetin özeti; 12 Eylül devam ediyor. Darbeden en büyük zararı görmüş kuşağın, belleklerini yitirmemiş ‘‘delikanlıları’’ bir gölge gibi darbecilerin peşindedirler. Yitirmiş olanlar uslu çocuklar gibi paşayı alkışlıyorlar. 12 Eylül’ün magazinleşmiş paşasının konuştuğu salona alınmayan en genç kuşak ise her şeyin farkındadır. Yine de darbeciler ve koruyucuları şimdilik güçlüdürler. Güçlü oldukları, medyanın tutumundan bellidir. Kendilerine uzunca bir süreden beri ‘‘liberal’’ demeyi uygun gören eski solcuların, sayfalarında, ekranlarında yeni darbelere karşı ‘‘kahramanca’’ çarpıştıkları büyük medya, darbenin bir numaralı liderini güzelleme çabasına girişmiş durumdadır. Eski ‘‘solculardan’’, ‘‘neoliberallerden’’ bu güzelleme gayretine karşı pek fazla ses çıkmamaktadır. ??? Neden çıkmıyor? Durumlar karışıktır. Darbenin yargılanması, darbenin arkasındakilerin açıkça ortaya çıkmasına, ‘‘our boys’’ diyenlerin şimdiki herzeleri ile eski herzeleri arasındaki illiyet rabıtasının sırıtmasına yol açabilir. Oysa bugün ABD ile, neoconlarla iyi geçinmekte yarar vardır. Sahte bir demokrasi mücadelesi ile görünüşü kurtarmak mümkündür. AB’ye sırtınızı dayayıp ABD’nin Irak’a, bölgeye ‘‘barış ve demokrasi getirme çabasını’’ alkışlayabilirsiniz. Derin or ÖĞRENCİLERİNDEN TÖREN Günyol unutulmadı İstanbul Haber Servisi Aydınlanmacı yazar, usta çevirmen, öğretmen Vedat Günyol 95. yaşında öğrencileri tarafından anıldı. Vedat Günyol öğrencileri tarafından Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nda düzenlenen etkinlikte, öğrencileri, yazar Vedat Günyol’un alçakgönüllü, çağdaş, laik, Atatürkçü, hümanist bir solcu, sosyalist bir devrimci, usta bir çevirmen ve denemeci özelliklerini anlattılar. Toplantıda, usta yazar Günyol’un yaşamöyküsü özetlenirken Arkadaş, Yeni Ufuklar dergilerini çıkardığı, Hasan Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde dünya klasiklerinin çevirisine emeği geçtiği yaşamının son günlerine kadar Cumhuriyet’te yazılarını sürdürdüğüne dikkat çekildi. Gazetemiz Makale Editörü ve yazarı Sami Karaören Günyol’u şu ifadelerle anlattı: ‘‘Vedat Günyol hepimizin dostu, karakterini, öz yapısını biliyorsunuz. Para pulda gözü olmayan, kendisi için değil başkası için yaşayan ermiş kişiydi.’’ Avukat Celal Ülgen, Günyol’un köktendinciliğe karşı sert yazılar yazdığını belirterek ‘‘Yazılarında bazı düzeltmeler yapmamıza izin verirdi. Yazılarının sertlik dozu günden güne artıyordu’’ dedi. ‘ONU TANIMAKTAN ONUR DUYDUM’ Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Yusuf Çotuksöken, Günyol’u ‘‘İnsan olmayı Vedat Hocam’dan öğrendim desem, abartmış olduğumu düşünmeyin. O her zaman öğrencilerine öğretirken öğrendiğini söylerdi’’ ifadeleriyle anlattı. Vedat Günyol’un manevi oğlu olarak bilinen Hasan Üzey, duygularını şöyle aktardı: ‘‘Vedat Günyol’un mezar taşına yine onun istediği gibi sade birkaç söz yazmak istiyorduk. Sonunda ‘aydınlanmacı, yazar ve öğretmen’ yazmaya karar verdik. Onu tanımış olmaktan her zaman onur ve gurur duydum.’’ Günyol Lakabı ‘Cephane Sedat’ SEDAT ŞAHİN: Çetenin elinde çok sayıda silah bulunması nedeniyle ‘‘Cephane Sedat’’ lakabını alan Şahin, Sarıyer ve Beşiktaş’ta hâkimiyet kurmuş durumda. Peker gibi şarkıcılar arasında da örgütlenen Şahin, İbrahim Tatlıses’e karşı dansöz Asena’yı korumaya almasıyla sık sık magazin basınında yer aldı. Kadıköy’de de etkin olmak isteyen Şahin, bölgeyi kontrolleri altında tutan Sarallar’la karşı karşıya geldi. Sarallar’ın 8 adamını öldürdüğü Şahin, Hüseyin Saral’ı İtalya’da öldürdü. Şahin, 25 Şubat 2005 tarihinde düzenlenen ‘‘Lale Operasyonu’’yla tutuklanarak cezaevine konuldu. Şahin’in Beşiktaş’ta adliyeye yakın bir yeri silah cephaneliği yaptığı ortaya çıktı. Barlar Süt’ün kontrolünde YAKUP SÜT: İkitelli, Esenyurt ve Avcılar’da etkin olan Süt, Sincar grubuyla sokak ortasında girdiği çatışmayla adını duyurdu. 3 kez cezaevinden firar eden ve her defasında yakalanan Süt, Sarıyer’de örgütlenmesine engel olduğu gerekçesiyle Sarıyer Belediye Başkan Yardımcısı Şükrü Dural’a silahlı saldırıya azmettirmek suçundan yargılandı. Kendisi cezaevinde bulunmasına karşın adamları Etiler’de de hâkimiyet kurdu. Süt, buradaki eğlence yerlerini ‘‘koruma’’ adı altında kontrolü altına aldı. Son dönemde bu bölgedeki rantın paylaşımı nedeniyle de Süt ile Sedat Peker’in adamları arasında mücadele yaşanıyor. B uradan ve bu haliyle bir açıklama çıkaramayız. O zaman, tüm kolay yorumların tersine, şunu söylemek durumundayız: Berlin’in Arap dünyasının gözünde bir türlü önlenemeyen yükselişi, Amerikan medyasındaki son skandal haberlerin gerekçesi olamaz. Bir temel bulmak gerekir. Basit bir ‘‘üstyapı’’ kavramıyla, ‘‘üst kat’’ ya da ‘‘çatı’’ türünden bir şeyle, ‘‘prestijle’’ falan örneğin, bu çıkışa bir anlam vermemiz zor. Hatta, olanaksız. New York Times, Washington Post gibi ABD yönetimine son çözümlemede hiç de uzak olmayan gazetelerden başlayarak, medyada, art arda Almanya’nın ‘‘desteklemediğini ve hatta karşı çıktığını ilan ettiği’’ bir işgali, Irak işgalini alttan alta desteklediği yolunda belgeler ortalığa saçıldı. Peki, bu, ABD’nin Ortadoğu halkları nezdinde itibarı hızla düşerken, itibarı aynı hızla yükselen Almanya aleyhine bir komplo mudur? Öyle mi görülmeli? Komplo, eğer bir neden olmaktan çok, hep bir sonuçsa, bu açıklama kesinlikle geçerli değildir. Çünkü, toplumsal gelişmeleri, ‘‘her şeyi bilen bir merkezin marifeti’’ olarak açıklamak, böyle komplo teorileri üretmek, akılcı bir yöntem değildir. Her türden dinciye yakışır bir ortaçağ kolaycılığıdır. Örneğimize dönelim: Amerikan yönetimi, neden bu kadar yakın olduğu YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY Komplo, Bir Sonuçtur... kültürlerden önce sektörler ve paralar çatışması ile yüz yüzeyiz. Eşitsiz gelişme yasası affetmiyor. Bir ölüm kalım savaşı bu. Petrol, 20’nci yüzyılda dünya parası konumuna yükselen ABD Doları demekti. Şimdi, sahnede, Arap dünyasının komşusu ve doğrudan hamisi denecek kadar yakınındaki Avrupa ve onun parası ‘‘Euro’’ (Avro) da var. Petrodolar dönemi yerini petroavro dönemine mi bırakıyor? ABD’nin cari açığı, bu ülkeye her gün 1.52 milyar dolara yakın bir sermayenin giriş yapmasını gerektiriyor. Girmezse, Amerikan sistemi çöker. Dünya sistemi çöker. İş, çok ciddi. Petrol, Amerikan Doları’nın dünya parası olmasını sağlayan yegane mal. Şimdi avro karşılığında satılmaya başlarsa, sistemin çok ağır bir krize girmesi kaçınılmaz. Kavga burada. Yani, Amerikan medyasında Alman gizli servisinin Amerikan işgal güçlerine hizmet verdiğini belgeleyen haberler ya Berlin hükümetini vuran yayınları sıfırlayacak açıklamalar yapmıyor? ‘‘Schröder hükümeti döneminde Irak’ta Berlin’in bize hiçbir katkısı olmamıştır, bu iddialar yanlıştır’’ deseler ve bunu kanıtlasalar ne olur? Demiyorlar. Kanıtlayamıyorlar. Açık büyük demek ki. Biz de bu nedenle, ‘‘temel’’ dediğimiz maddi oluşumu, prestij farklılığı gibi sadece malum medyanın yarattığı sıradan beyinleri doyuracak bir ucuzluğun dışında arıyoruz. Soruyoruz: Bu çatışmalarda ‘‘belirleyici temel’’ nerededir? Bölgedeki petrol başta olmak üzere yeraltı zenginliklerinde mi, yoksa Irak merkezli Arap ve Müslüman dünyasının büyük bir ihracat/yatırım pazarı olmasında mı? Bunlardan ve buralardan böyle bir ‘‘temel gerekçe’’ çıkabilir mi? Çıkmaz. Çıkmaz, çünkü bu büyük huzursuzluğun temelinde aynı ekonomik sistem içindeki iki dünya parasının birbirine çarpmak zorunda kalması yatıyor. Yani yımlanması, Arap dünyasındaki Berlin’in prestiji ile bağlantılı imiş gibi görülüyor, ama bu, sadece bir görüntü. Müslüman dünyada, Irak’ın işgaline karşı ‘‘görünür çekincesi’’ nedeniyle Almanya’nın yükselen prestiji her yeni haberle elbette bir darbe daha alıyor, kabul, fakat bunu nasıl açıklayabiliriz? Bush yönetiminin eski SPDYeşiller hükümetinden intikam almaya kalktığına inanarak mı? Eski hükümette gizli servis koordinatörü olan ve yeni hükümete Dışişleri Bakanı olarak giren FrankWalter Steinmeyer’e yönelik bir çıkışla karşı karşıya olduğumuz düşünülebilir. Ama Washington, neden bu rezil savaşta kendisine destek veren istihbaratçıların ‘‘koordinatörü’’ konumundaki bir eski devlet bakanını yıpratsın? Burada bir açıklama yok. Kör noktadır. Aydınlık pencere ise, galiba şu: Dünya kapitalizmi içindeki iki paranın, dolayısıyla AB ile ABD’nin Ortadoğu’da göğüs göğüse geldiklerini kabul edenler, bütün bu çatışmaların öyle ‘‘prestij yükselmesi’’, ‘‘istihbarat cilveleri’’ falanla köklü bir ilişkisi olmadığını daha kolay görebilirler. Komploculuk, bir ortaçağ rehavetidir; bir neden. Postmodern yeni ortaçağda ise komplo, olayların bütününden çıkarabileceğimiz bir sonuçtur. ‘SUÇ İŞLEMEYE DEVAM EDİYOR’ Evren’e suç duyurusu Haber Merkezi 78’liler Vakfı Girişimi, 78’liler Dayanışma ve Demokrasi, Dayanışma ve Araştırma Derneği üyeleri, siyasi parti ve demokratik kitle örgütleri temsilcileri, 12 Eylül darbesinin başındaki isim Kenan Evren’in suç işlemeye devam ettiğini belirterek İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere çok sayıda ilde Evren’in yargılanması istemiyle suç duyurusunda bulundular. İstanbul’da gerçekleştirilen protestoda, bir TV programında ‘‘İdam cezalarını imzalarken elim titremedi. 12 Eylül darbesini bugün olsa yine yapardım’’ diyen Evren’in ‘‘suç ve suçluyu övdüğü, anayasayı ihlal ettiği’’ belirtildi. 78’liler Vakfı öncülüğünde bir araya gelen grup, ellerinde yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’in resminin bulunduğu ‘‘17 yaşında idam edildi, Kenan Evren pişman değil’’ yazılı dövizlerle, Sultanahmet’teki İstanbul Adliyesi önünde suç duyurusu öncesi basın açıklaması yapıldı. Ankara 78’liler Dayanışma ve Araştırma Derneği üyeleri, İzmir’de de Ege 78’liler Dayanışma ve Demokrasi Derneği üyeleri tarafından suç duyurusunda bulunuldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle