30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 ‘ABD, İran’a saldıramaz’ İran’ın Ankara Büyükelçisi Firuz Devletabadi, ‘Nükleer silah bizim için haram’ diye konuştu ABD, gizli nükleer tesislere sahip olduğunuz yönündeki kanıtları sundu... Bizim gizli bir tesisimiz yok. Ajansın temsilcileri bu konudaki raporlarını yazmışlardır. Eğer Türkiye’ye böyle bir mesaj vermişlerse yalan söylemişler. Hamas’ın Türkiye’ye gelişine İran nasıl bakıyor? Hamas, Filistin’in İslami direniş gücüdür. En büyük direniş örgütüdür ve işgal edilmiş topraklardaki en büyük siyasi örgüttür. Tüm Müslümanların iftihar edeceği bir mücadele vermektedir. Bu ‘Şer’le, İslami iman gücüyle bir faşist rejimin karşısına geçilebileceğini, ona direnilebileceğini ispatlamıştır. Şii İran’ın Sünni Hamas’a yakın olmasını nasıl açıklıyorsunuz? Biz, tüm direniş gruplarına, Hamas’a da her zaman desteğimizi vereceğiz. Tecrübeler onu gösteriyor, eğer Filistin halkı kendi ayağının üstünde durursa ve iman gücüyle çalışırsa siyonist rejimin yenilmesini sağlayacaktır. TÜRKİYE CİNAYETLERE ORTAK OLMADI Türkiye’nin Hamas’ı davet etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bence doğru bir politikaydı, akıllı bir olaydı. Türkiye’ye gelmesi ilk etapta yeterliydi. Başbakan ile görüşmemesi çok da önemli değil. Önemli olan, Türkiye’de kabul görmüş olması. Hatırlıyorum, TBMM 1 Mart tezkeresini reddettiğinde de birçok kişi olumsuz görüş bildiriyordu. Ama bugün herkes o kararın doğru olduğunu konuşuyor. Türkiye’nin, ABD’nin Irak’taki cinayetlerine ortak olmadığını görüyor. Türkiye, Ebu Garib gibi bir cinayetin altına nasıl imza koyardı! Irak’a gelirsek, ABD’nin özellikle Kürtler ile yakın ilişki içinde olması bölgenin bütününe nasıl yansır? ABD’nin Irak’ta şu çok kötü durumda olmasına rağmen PKK’ye hâlâ müdahale etmemesi, Kürtleri kullanmak istediğinin en büyük kanıtıdır. Sonuçta onlar Kürt konusunu, bölgede istikrarsızlık oluşturmak için kullanıyorlar. İran’ın Şahab füzelerini nükleer başlıkla kullanabileceği söyleniyor. Türkiye’nin almayı planladığı hava savunma füzeleri de buna bağlanıyor. Şahab füzeleri, savunma amaçlı tavrıdır. Caydırıcı olarak kullanılmaktadır. Türk askeri uzmanları da bunu herkesten daha iyi bilir. 400 senelik tarihte İran’ın Türkiye’ye karşı hiçbir saldırgan tutumu olmadı. Biz sürekli olarak ABD ve İsrail’in açıklamalarından da anlaşılabileceği gibi saldırı tehditleri ile karşı karşıyayız. NÜKLEER ENERJİ TÜRKİYE’NİN DE HAKKIDIR ABD nükleer santral konusunda Türkiye’yi destekliyor, İran için savaş nedeni sayıyor. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz? Nükleer enerji Türkiye’nin de hakkıdır ve biz de bunu destekliyoruz. ABD’nin çifte standartlı yaklaşımı da bizim görüşümüze göre kabul edilebilir değildir. Ümidimiz ABD’nin Türkiye’de nükleer santral kurulması konusundaki görüşlerine sadık kalmasıdır. Ben merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dan, ABD’lilerin Türkiye’de nükleer santral kurulmasına karşı çıktığını bizzat duydum. Böyle bir tavır değişikliğini aslında iyi bir gelişme olarak düşünmek de gerek. C dünya’dan BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI 10 MART 2006 CUMA AKP’ye Uzanan Yol... için, yılların geçmesi gerekiyordu. Meseleyi bir bütünlük içinde göremezsek tamamını anlamak büsbütün zorlaşır. 1) 1961 Anayasası sonrası Türkiye planlı kalkınma modelini benimsemiş ve başarıyla uygulamaya başlamıştı. 2) ABD, Ankara’nın talebini geri çevirince, kredi ve teknoloji Sovyetler Birliği’nden sağlanarak sanayileşme hamlesi yeniden başlatıldı. Üstelik bu işi beceren de Morrison Süleyman’dı!.. 3) Türkiye, karma ekonomi modeli içinde ilerliyordu. ABD’nin (ve Batı’nın) Türkiye hesaplarının tersi yapılıyordu. Türkiye’nin kargaşa ortamına sokularak yönünün değiştirilmesi hesapları yapıldı. 4) İlk düğmeye 12 Mart 1971’de basıldı. Sağsol, dincilaik çatışmalarından başlayarak ülke iç savaş ortamına sokuldu. Ekonomik kriz yaratıldı. Artık yön değiştirmenin somut adımları atılmalıydı. 5) 24 Ocak kararları ile açık ekonomi, liberal piyasa, liberal dış ticaret esas alındı. 6) 24 Ocak kararlarının uygulanması ‘‘disiplin gerektirirdi.’’ 12 Eylül askeri darbesi, 24 Ocak kararlarının, ‘‘kararlı bir biçimde, aksamadan yürütülmesini sağlayacaktı.’’ Darbeciler işleri, Özal’ı memur tayin ederek güvenceye aldılar. ABD böyle istiyordu. 7) Askerler 1982 Anayasası’nı getirerek 1961 Anayasası’nı rafa kaldırdılar. 1961 Anayasası ile başlatılan sosyal devlet, planlı kalkınma, sanayileşme felsefesi ve uygulaması yerine, işleri 2006’da geldiğimiz noktaya getirecek tüm altyapı hazırlanıyordu. 8) Tam üyelik başvurusu 1989’da reddedilen Ankara, AB’ye tek yanlı bağlanıyordu. Özal 1989’da, ‘‘Nikâh olmasa da kumalığa razıyız’’ dedi. 9) Son operasyonlar ise 28 Şubat 1997 ve 3 Kasım 2002’de gerçekleşti. Eski dosyalarımı yeniden gün ışığına çıkarırken insanlarımızın 1970’li yıllardan itibaren neler söylediklerinin izini sürerek gelişmeleri tespit ettim. 300 dolayında politikacı, işadamı, sendikacı, bürokrat, gazeteci bu kitapta ‘‘yer alıyorlar.’’ Geriye dönüp baktıklarında, kendi oyunculuklarını nasıl bulacaklarını ben de merak ediyorum doğrusu... 20 BAHADIR SELİM DİREK MAHMUT GÜRER Hamas’ın Türkiye’ye çağrılmasının ‘‘doğru’’ olduğunu kaydeden Devletabadi’ye göre, ‘‘ABD, Kürtleri istikrarsızlık unsuru olarak kullanıyor.’’ NKARA TahranWashington hattında yaşanan nükleer kriz gündemdeki yerini korurken İran’ın Ankara Büyükelçisi Firuz Devletabadi, ABD’nin ülkesine yönelik tehdidine ilişkin olarak ‘‘Bize saldırmaz’’ diyor. Devletabadi, Hamas’ın Ankara’ya davet edilmesi konusunda da ‘‘Doğru bir politika uygulandı’’ değerlendirmesini yaptı. Türkiye’nin nükleer santral kurma çabalarına destek veren Devletabadi, ‘‘ABD’nin bugün Türkiye’nin arkasında durduğu, ancak yarın karşısında olmayacağının garantisinin bulunmadığı’’ mesajını verdi. Devletabadi’nin Cumhuriyet’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle: Nükleer krizde son durum nedir? DEVLETABADİ Biz tavrımızı korumaktayız. Ajansın kuralları çerçevesinde zenginleştirme programımıza devam ediyoruz. Solana geçmişte olduğu gibi bunun İran’ın hakkı olduğunu ifade etti. Olayın görüşmelerle sonuçlandırılmasını umuyoruz. Türkiye, İran’ın tutumundan kaygı duyuyoruz yönünde açıklama yaptı... Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması, İran’ın tavrından değil, olayların daha kompleks bir hal almasından duyulan kaygıyı dile getirdi. Biz her türlü güvenceyi vermeye hazırız, veriyoruz da. A fetva değil. Yaklaşık 78 yıl önceden verilen bir fetva. Kitle imha silahları insanlığı tehlikeye atacak bir niteliğe sahip olduğundan, elde edilmesi haram olarak nitelendiriliyor. ABD İRAN’A SALDIRAMAZ Türkiyeİran ilişkilerinde son dönemde bir kopukluk göze çarpıyor... Bunu ikili ilişkilerin yönetilmesindeki bir zaaf olarak değerlendirebiliriz. İlişkilere işlerlik kazandırılması gerekiyor. Bunun sorumlusu büyükelçiler. Ahmedinejad, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi talimatını verdi. Ahmedinejad’ın Türkiye’ye gelişi ile ilgili bir gelişme var mı? Şu andaki gündemimizde kendisinin ziyaretleri bulunmamaktadır. Fakat ben de tüm büyükelçiler gibi devletimin en üstündeki görevlinin ziyarette bulunmasını elbette ki arzu ederim. MGK Genel Sekreteri ABD ziyaretinde İran’ın nükleer programına ilişkin birçok mesaj verdi. ... Bu, Türkiye’nin kendisini ilgilendiren bir konu. Fakat Türkiye’nin İran’ın nükleer programı konusuna bakarsak, bizce Türkiye ile ABD arasındaki tavırlarda birbirleriyle yakınlık olmadığını görürüz. Türkiye barışçıl nükleer faaliyetlerin hak olduğunu ve herkesin kullanabileceğini söylemiştir. NPT’nin mevzuatını, nükleer faaliyetlerin temel taşı olarak görmüştür. Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arındırılmasını istiyor. Türkiye’ye, ABD müdahalesine ilişkin bir telkininiz oldu mu? ABD, İran’a saldıramaz. ABD bunu zaten yapamaz. Dolayısıyla böyle bir konu gündemde değildir. Neden yapamaz? Bu psikolojik savaşın bir unsurudur. Her mesajın akabinde bir saldırı gelmesi beklenemez. Bundan kaygı duymuyoruz ve açıklamaları ciddiye almıyoruz. Aralık 1977’de eski Park Otel’deki panelde Turgut Özal’ın söylediklerinin, birkaç yıl içinde 24 Ocak kararları olarak tarihe geçeceğini kim tahmin edebilirdi ki... Ne Turgut Özal’ın yanında oturan Vehbi Koç ne de üçüncü konuşmacı bendeniz. Üstelik aynı yıl Sakarya Üniversitesi’ne dersler ve konferanslar vermek üzere birkaç haftalığına gittiğimde asistan olarak bana verilen Abdullah Gül’ün, 3 Kasım 2002’den itibaren, Özal’ı aratmayacak bir biçimde, liberal ve dışa açık politikaların mimarı olacağını o günlerde ne ben ne de kendisi rüyamızda bile göremezdik. Çalışma odamda 1970’li yıllardan beri özenle toplanmış bulunan 24 koca klasörün tozlu sayfalarını karıştırırken karşıma neler çıkmadı ki? Amacım AET’den AB’ye TürkiyeAvrupa ilişkilerinin belgelerini ortaya koyacak 34 ciltlik bir çalışmayı tamamlamak. Birinci cilt 19701980 dönemini kapsıyor. İşadamlarından DPT’ye; Dışişleri’nden İstanbul Sanayi Odası’na kadar sendikacılardan siyasilere, profesörlerden gazetecilere 300’e yakın önemli şahsiyetin Avrupa Ekonomik Topluluğu için söyledikleri yer alıyor. Beni kimler nasıl desteklemiş, kimler niçin karşı çıkmış? Kendi ağızlarından gazetelerde çıkan açıklamaları ile hepsini toplamışım. Kesip kesip dosyalara yerleştirmişim. İşte bütün bunları yeniden değerlendirirken 24 Ocak 1980 kararlarının aslında 20 Aralık 1977’de Özal tarafından açıklanışını yeniden yaşadım. Özal’ın gündüz Park Otel’de söylediklerini kendisiyle, akşam yemeğinde Intercontinental Oteli’nin (şimdiki Marmara) Roof’unda tartıştım. Masada Vehbi Koç, EkonomikHukuk Vakfı Başkanı Dr. Ayhan Ünler, Turgut Özal ve ben bulunmaktaydık. Serbest kambiyo rejiminden açık dış ticaret politikasına kadar her şey masadaydı. 24 Ocak kararları 26 ay öncesinde çoktan belirlenmişti bile. Kim hazırlamıştı bunları? 24 OCAK VE 12 EYLÜL BAĞLARI... 24 Ocak’la 12 Eylül darbesi arasındaki bağların kurulabilmesi için, 28 Şubat’la 3 Kasım 2002 sonrası politikalar arasındaki determinizmi yakalamak HEMEN SANRTRAL YAPMAYALIM KİTLE İMHA SİLAHI HARAM Başbakan Erdoğan’a ayetullah sözü verdiğiniz yansıdı basına... Biz öyle bir söz vermedik. Bizim dediğimiz şuydu: İran’daki en büyük dini mercimiz, aynı zamanda devrimimizin dini lideri olan bir kişi olarak Ayetullah Hamaney bir fetva verdiğinde ve nükleer silaha doğru hareket etmenin haram olduğunu bildirdiğinde bu, dünyadaki en önemli güvencelerden biridir. Bu aslında yeni bir CHP nükleerde beklemekten yana TÜREY KÖSE ANKARA Hükümet nükleer santralla ilgili çalışmalarını hızlandırırken CHP Enerji Komisyonu Başkanı, Ankara Milletvekili Eşref Erdem, ‘‘Türkiye nükleer enerji konusundaki gelişmeleri yakından izlemeli. Ancak bugün hemen santral yapılmasına karşıyız’’ dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Onur Öymen, ‘‘Biz nükleer enerjiye kategorik olarak karşı değiliz, hiçbir zaman yapılmasın diyemeyiz. Ama, ‘Hemen yarın kazmayı vuralım’ da demiyoruz’’ görüşünü dile getirdi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bu konudaki sorulara ‘‘Bizim bu konuda bir an önce teknolojik araştırmaları başlatmamız gerek. Nükleer enerji konusuna yabancı bir Türkiye tasavvur edilemez. Türkiye bunu düşünmelidir. Nükleer enerji santralı ihale edelim, 10 milyarı buraya ayıralım demiyorum, ama Türkiye bu konuya ilgi göstermek, ciddi şekilde sahip çıkmak durumundadır’’ yanıtını verdi. ÖNCE ULUSAL KAYNAKLAR CHP Enerji Komisyonu Başkanı, Ankara Milletvekili Eşref Erdem de Türkiye’nin öncelikle kendi ulusal kaynaklarını kullanması gerektiğini söyledi. Nükleer enerjiye temkinli yaklaştıklarını vurgulayan Erdem, şu görüşleri dile getirdi: ‘‘ Biz, şu anda hemen nükleer santrallara karşıyız. Önce ulusal kaynaklar iyi değerlendirilsin. Su kaynaklarımızın sadece yüzde 25’i değerlendiriliyor şu anda. Kömür rezervlerinin yüzde 3335’i değerlendirilmiş.’’ KARŞI DEĞİLİZ AMA... CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Onur Öymen, ‘‘Türkiye’nin stratejik olarak her türlü teknolojik çalışmaya kapalı olmaması gerektiğini’’ söyledi. Öymen ‘‘kategorik olarak nükleer enerjiye karşı olmadıklarını’’ vurgularken sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Öncelikle mevcut kaynaklarımızı da akıllıca kullanmalıyız, yenilenebilir enerji kaynaklarına kapalı olmamalıyız. Nükleer enerji konusundaki gelişmeler de takip edilmeli. ‘Nükleer tesis hiçbir tarihte inşa edilmemeli’ diyemeyiz. İşin çevre boyutuna bakmak gerekir. Çevreye, halk sağlığına hiç zarar gelmemeli. Bu teknolojiyi barışçı amaçlarla kullanmayı öğrenmeliyiz. Biz bu tesisi hemen yapma iddiasında değiliz. Bu aşamada yeşil ışık yakalım, yarın kazmayı vuralım demiyoruz. Türkiye’de daha nükleer santrala gelmeden yapılacak çok iş var, daha zehirli varilleri geldiği yere gönderemediler. Hükümet maalesef beceriksiz. Bu beceriksizlikle nükleer enerjiye geçilmesi çok riskli.’’ Irak, ‘pimi çekilmiş bomba’ BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA ABD’nin, ‘‘terörle mücadele’’ ve ‘‘demokrasi getirme’’ gerekçeleriyle başlattığı işgal, Irak’ı, ‘‘pimi çekilmiş bomba’’ durumuna getirdi. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) hazırladığı rapor, Irak’ın güvenlik profilini çıkardı. Hem güvenlik hem siyasi analizlerin yapıldığı rapor, Irak’ın kanlı bir iç savaşın eşiğinde olduğunu gösterdi. Rapordan başlıklar şöyle: ? Geçici Koalisyon Yönetimi’nin yaptığı hatalar: ABD subayasker ayrımı yapmadan Irak ordusunu ve güvenlik güçlerini lağvetti, Baas partisine üye memurların işlerine son verdi. ‘‘Baas’sızlaştırma’’ politikası, partiye üye bürokratlar, öğretmenler ve doktorları da kapsadı. 750 bin kişi işsiz kaldı. ? Eski rejime bağlı gruplar silah gücünü korudu: Saddam Hüseyin rejiminin destekçisi Sünni aşiretler ve Baas’a bağlı militer organizasyonlar, ellerindeki silah gücünü korudular. ? Sivillere yönelik uygulamalar: ABD birliklerinin yanlış ve sivillere zarar veren uygulamaları öç ve direnme duygusunu körükledi. Raporda direnişçilerin profili ise şöyle çıkarıldı: ? Eski rejim üyeleri: Siyasi amaçlı şiddet gösteren bu gruplar eski Baas, eski ordu ve güvenlik güçleri üyelerinden oluşmaktadır. Amaçları ABD’yi çekilmeye zorlamak, kurulmaya çalışılan yeni rejimi sabote etmek ve iktidarın Şii Araplarla Kürtlere geçmesini engellemek. ? Yerli siyasi gruplar: Siyasal amaçla şiddet uygulayan bir diğer grup ‘‘Baas karşıtı yerli İslamcı unsurlar’’dır. Sünni Arap ve Şii Arap kesimlerinin temsil ettiği bu gruplar, ABD askerlerine ve yeni orduyla polise şiddet uygulamaktadırlar. Amacı ABD uydusu olarak gördükleri rejimi başarısız kılmak ve ABD’yi çekilmeye zorlamaktır. ? Yabancı Arap savaşçılar: Sayıları siyasi nedenlerle abartılan bu grupların bin ile üç bin arasında üyesinin olduğu sanılmaktadır. Direnişin arkasındaki en önemli güç değildirler. Amaçları istikrarsızlık yaratmak, etniksekter çatışmayı körüklemek, iç savaş çıkarmak ve ABD’yi çekilmeye zorlamaktır. Siyasi aktörler, meşru gördükleri yerli direnişten ayırmak için bu grubu terör örgütü olarak nitelemekteler. ? Örgütlü suç çeteleri: Suç çeteleri, savaş öncesi cezaevlerinden salıverilen 40 bin mahkum arasından çıkmıştır. Siyasi amaçlı şiddet eyleminde bulunan gruplara yardım etmektedirler. ‘‘Koalisyon güçlerinin ve yeni hükümetin dolduramadığı güvenlik boşluğunu yerel güçler ve etniksekter cemaatler doldurmakta ve bu durum istikrar bakımından sorunlar yaratmaktadır’’ deniliyor. Silahlı milisordu dengesinin ülke için tehdit oluşturduğu vurgulanan raporda, farklı milis gruplarının sayılarının birbirine eşit olduğuna dikkat çekildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle