Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EKİM CUMA ekonomi MİLYAR YTL’LİK BÜTÇE MECLİS’E SUNULDU AKP HÜKÜMETİNİN ELİ KOLU BAĞLANDI Bütçenin komiseri IMF ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 2007 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı üzerindeki çalışmalar tamamlanarak TBMM’ye sunuldu. Bütçede harcamalar için 204.9 milyar YTL’lik ödenek konulurken, bütçe gelirleri 188.2 milyar YTL olarak tahmin edildi. Hükümetin açık olmayacak iddiasına karşın, bütçe açığı 16.7 milyar YTL olarak öngörüldü. 36.2 milyar YTL olarak tahmin edilen yüzde 6.5’lik faiz dışı fazla hedefi, seçim yılına giren hükümetin bütçedeki harcama kalemlerini düşürmekte zorlanmasına ve bütçenin güçlükle bağlanmasına neden oldu. Maliye Bakanlığı’nın açıklamasına göre, 2006 yılı bütçesinin gerçekleşme tahminlerine oranla, 2007 yılında giderlerin yüzde 16.9, gelirlerin ise yüzde 9.3 oranında artması öngörüldü. 2007 yılı merkezi yönetim bütçesinde, icracı bakanlıklar içinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın 21.4 milyar YTL ödenekle bütçeden en çok pay alan bakanlık olacağı bildirildi. BÜTÇE ZORLUKLA BAĞLANDI 2007 bütçesine ilişkin çalışmalar, ekonomideki kaynak aktarımını düzenlemesi gereken hükümetin, bu konudaki iktidar yetkisini IMF’ye bıraktığını da gözler önüne serdi. Üç yıllık programa göre 187 milyar YTL seviyesinde bağlanması gereken 2007 harcama bütçesi, bürokratik çalışmaların ardından 189 milyar YTL’lik büyüklüğe ulaşmış, bu noktadan sonra bütçede ağırlığını hissettiren hükümet, gelecek yıl yapılacak seçimlerin de etkisiyle toplam harcama kalemini 207 milyar YTL, toplam gelir kalemini ise 184 milyar YTL’ye çıkarmıştı. Ancak IMF, tespit ettiği yüzde 6.5’luk faiz dışı fazla rakamına ulaşılması için, harcama kaleminin azaltılmasını ve açığın düşürülmesini istedi. IMF’nin isteği doğrultusunda, özelleştirmelerden dolayı bütçeye katkıları azalan KİT’lerin ürünlerine zam yapılması ve bazı harcama kalemlerinin yanı sıra yatırımların da kısılması gündeme geldi. Bütçe çalışmalarında 207 milyar YTL’ye çıkan büyüklüğe IMF’nin itiraz ettiği öğrenildi. Bütçede personel giderleri için 43.7 milyar YTL, sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi ödemeleri olarak 10.1 milyar YTL, mal ve hizmet alım giderleri için 15.6 milyar YTL, faiz giderleri için 52.9 milyar YTL, cari transferlere 60.9 milyar YTL, sermaye giderlerine 12.1 milyar YTL, sermaye transferlerine 3.6 milyar YTL, borç verme ödeneklerine 3.7 milyar YTL, yedek ödeneklere 2.3 milyar YTL tutarında ödenek ayrıldı. 2007 yılında vergi iadeleri sonrasında 158.2 milyar YTL tutarında vergi geliri tahsilatı yapılacağı, yeni sosyal güvenlik sistemi için de 31.6 milyar YTL’lik ödenek öngörüldüğü bildirildi. Bütçede tarımsal destekleme ödemeleri için toplam 5.3 milyar YTL, köylerin ve küçük belediyelerin altyapılarının desteklenmesini amaçlayan KÖYDES ve BELDES projeleri için toplam 2.3 milyar YTL ayrılırken, mahalli idare ve fonlara da toplam 17 milyar YTL düzeyinde kaynak transfer edilecek. PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM Yine Banliyö C 9 E Maliye Bakanı Unakıtan, bütçe görüşmeleri için Meclis’e gelirken ‘‘Bu seçim bütçesi değil, popülizm kokan bir bütçe değil. Bu bütçe mali disipline uyan ve yüzde 6.5 faiz dışı fazla hedefini tutturacak bir bütçedir’’ dedi. ‘AB’ye uyum ’de tamam’ yönetim açısından Türkiye’nin “muazzam” ilerleme kaydettiğini, ancak daha yapılacak çok şey olduğunu söyleyerek “Piyasada yeterli derecede hisse senedi olmalı ki insanların iştahını karşılayabilsin. Azınlık hisse sahipliği uygulamasındaki birtakım potansiyel eksiklikler de düzeltilerek iyileşme devam ediyor’’ dedi. Gurria, kamuya açık şirketlerin bütün açıklamalarını daha net yapmalarını öngördüklerini, daha güçlü cezalar konmasını önerdiklerini de söyledi. OECD raporunda ise Türkiye’deki kurumsal yönetişim profilinin, finansalendüstriyel şirket grupları türünde, çoğunlukla aile kontrolünde olan, konsantre ortaklık yapıları şeklinde karakterize edildiği, halka açıklık oranının genellikle düşük, piramit yapıların yaygın ve bazı şirket gruplarında yüksek derecede çapraz pay sahipliğinin olduğu belirtildi. Ekonomi Servisi Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ile SPK (Serbest Piyasa Kurulu) tarafından İstanbul’da ortaklaşa düzenlenen toplantıda, OECD’nin Türkiye’deki kurumsal yönetim uygulamaları hakkında pilot çalışma sonuçları açıklandı. Toplantıda konuşan SPK Başkanı Doğan Cansızlar, kurumsal yönetim ilkeleriyle ilgili yasal zeminin tam olarak oluşturulamadığını ifade ederek bu konuda AB kaynaklarıyla finanse edilen çok geniş kapsamlı bir eşleştirme projesinden söz etti. Cansızlar, “Bu tür çalışmalar yasal altyapının oluşturulması için çok önemli, önümüzdeki bir yıl içinde mevzuatımız tam olarak AB’ye uyumlu hale gelmiş olacak’’ dedi. Toplantıda konuşan OECD Genel Sekreteri Angel Gurria ise kurumsal Tarımda işsizlik artıyor şsizliğin bir önceki döneme göre binde 3 azaldığı TÜİK istatistiklerine göre Türkiye genelinde işsiz sayısı 2 milyon 251 bin kişiye düştü. Yüzde 71’ini erkeklerin oluşturduğu işsizler ordusunun yüzde 55’i lise altı eğitime sahip. İ Ekonomi Servisi Türkiye’de bu yıl temmuz ayında, hazirantemmuzağustos dönemini kapsayan üç aylık hareketli ortalamalara göre işsizlik oranı yüzde 8.8 oldu. Geçen yıl aynı dönemde işsizlik oranı yüzde 9.1 oranında bulunuyordu. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) üçer aylık dönemler itibarıyla her ay açıkladığı Hanehalkı İşgücü Anketi’nin “hazirantemmuzağustos’’ dönemini kapsayan Temmuz 2006 sonuçlarına göre, kentlerde işsizlik oranı 0.8 puanlık azalışla yüzde 11.5 olarak gerçekleşirken, kırsal yerlerde 0.4 puanlık artışla yüzde 5.1 oldu. TÜİK, Türkiye genelinde işsiz sayısının bu yıl temmuz döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 66 bin kişi azalarak 2 milyon 251 bin kişiye düştüğünü açıkladı. Ankete göre, temmuz döneminde Türkiye’de kurumsal olmayan sivil nüfus, geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon kişilik artışla 72 milyon 645 bin kişiye, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus da 868 bin kişi artarak 51 milyon 701 bin kişiye çıktı. Bu yılın temmuz döneminde istihdam edilenlerin sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre 30 bin kişi artarak 23 milyon 257 bin kişiye ulaştı. Bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 836 bin kişi azaldı, buna karşın tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı ise 866 bin kişi arttı. Bu dönemde, istihdam edilenlerin yüzde 29.5’i tarım, yüzde 19’u sanayi, yüzde 6’sı inşaat, yüzde 45.5’i ise hizmetler sektöründe bulunuyor. İşsizlerin 70.9’u erkek nüfustan oluşuyor ve yüzde 55.4’ü lise altı eğitimli durumda bulunuyor. .vet yine banliyö. Güncellik zorluyor... Türk basının “aklı evvel” kalemleri ve çok “ilimsel” basın mensupları geçtiğimiz pazar günü Paris’in “sorunlu” güney banliyölerinden Grigny’nin daha da “sorunlu” semti GrandeBorne’da meydana gelen otobüs yakma olayından sonra “Paris, yeniden yanmaya başladı” diye hemen salı sabahı başlık atarak, “Paris’i yakmaya olan derin hasretlerini” dile getirdiler. Fransa ve cumhuriyetçiliği kimileri için oldu bitti “şeytan icadı”ydı. Dolayısıyla “kaşımak”ta yarar var!!! Kim bilir, belki olayların ardından tam bir yıl geçtiğine göre de, bakarsınız, ötekilere “gazetecilik golü” atıp bir taşla iki “karga” vurmuş olurlar... ??? Özellikle televizyonlardaki yanan araba görüntüleri sayesinde gayet iyi hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz yıl 27 Ekim’de, 2 gencin polisten kaçarken saklandıkları bir trafo merkezinde yüksek gerilime çarpılarak ölmesinin ardından tüm Fransa’yı kapsayan ve yaklaşık 3 hafta süren “banliyö” olayları başlamıştı. 10 bin 300 araba yakılmış, 5 bin 643 kişi gözaltına alınmış, 4 bin 770’i tutuklanmış, çoğunluğu yaşları 18 ila 25 arası toplam 422 genç çeşitli kesin hapis cezalarına çarptırılmıştı. Tutuklanan 18 yaşından küçük 577 çocuktan 118’i yargıç denetiminde özel nezarete alınmışlardı. Başta İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy’nin söylem ve eylemleri olmak üzere çok sayıda anlık ve/veya yapısal neden sayıp dökülmüş, çözüm önerileri “toplama kamplarından eğitim ordusunu iki misline çıkarmaya, devrimden askeri darbeye” uzanan zengin bir yelpaze sergilemişti. Aradan geçen bir yılda hükümet ve söz konusu sorunlu banliyölerin belediye yönetimleri bir dizi önlem ve acil reform kararı aldı. ??? Buna göre: Bütçesi 30 milyar avroluk, 400 hassas mahalleyi kapsayan 2013 yılına kadar izlenecek bir “Kent Yenilenme” projesi uygulanmaya başlandı. Çalışma ve Sosyal İşler bakanlığından yapılan açıklamada, daha önce “İş ve İşçi Bulma Kurumu/ANPE”ye kayıtlı olmayan 128 bin genç yerel birimlerce çağrıldığı, bildirildi. Gençlerin 46 bini bir mesleğe yönlendirildi. 25 bini yakın takibe alındı. 249 okul, “Başarma Arzusu” başlıklı bir proje çerçevesinde kurulan 379 “Eğitimde Başarı” ekibiyle donatıldı. Zor durumdaki mahallelerin sosyal ve ekonomik hayatına yardım amacıyla acilen 100 milyon avroluk ek bir bütçe tahsis edildi. 1800 işletme isim ve kökeni nedeniyle iş bulamayan gençleri istihdam etme sözüyle “Farklılık(a Saygı) Sözleşmesi”ni imzaladılar. Ancak söz konusu yörelerde basın, yerel dernekler ve özellikle sol muhalefete yakın belediye sorumlularından gelen tepkilere bakılacak olursa şimdilik gözle görülür bir değişiklik hissedilmediği ortaya çıkıyor. Örneğin, so runlu semtlerde faaliyet gösteren dernekler, “Hiçbir mali destek görmediklerini, lafı edilen paraların büyük bir ihtimalle ulusal düzeyde tanınmış kuruluşlara gittiğinden”, yakındılar... Ayrıca pazartesi günkü Le Figaro gazetesi kanalıyla kamuya sızan bir Milli İstihbarat raporuna göre “banliyöler” yine kaynamakta. Eski bakanlardan ve 2007’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aday adaylarından, Büyük Paris banliyö kentlerinden Val de Marne milletvekili Dominique StraussKahn, pazar günü yayınlanan bir söyleşisinde “Banliyölerdeki kaynamanın hiçbir zaman durmadığını, her an, bir veya altı ay sonra da yeni patlamaların yaşanabileceğini” ileri sürerek, “Sağ iktidar, ‘şiddet etkeni’ni dolayısıyla ‘güvenlik’ konusunu bir siyasi baskı ve yatırım aracı olarak sürekli gündemde tutmayı yeğliyor. Halbuki 2002’den beri iktidar olan sağ hükümetler gerçekten önleyici ve köklü reformlara hiçbir biçimde yanaşmadılar” dedi. ??? Son olaya gelince: Geçtiğimiz pazar günü güvenlik güçlerinin göçmenlerin yoğun yaşadığı Grigny’nin GrandeBorne mahallesinde bir kahveye baskın yapması üzerine yörenin gençleri tepki gösteriyor. Aynı gün akşam üzeri semtlerinden geçen bir otobüsü durduran 10 kadar genç, birkaç yolcuyu indirip otobüsü ve yoldaki birkaç arabayı ateşe veriyorlar. Bunun üzerine o hatta çalışan otobüs şoförleri pazartesi günü grev düzenliyorlar. Salıdan beri şimdilik “normal”e dönen hayatın nelere gebe olduğu önümüzdeki günler gösterecek. Fakat 12. Paris Üniversitesi öğretim üyelerinden Yerel Gelişme Ekonomisi uzmanı Laurent Davezies’in dediği gibi “Banliyölerin düzenli çürümesi en azından 15 yıl önce başlayan bir süreç. Bir yılda nasıl düzelir, şaşarım. Orta sınıfların tedrici olarak terk ettiği ve ‘mekansal ayrımcılık’ın, çarpık şehircilik politikaları nedeniyle yapısal biçimde yerleştiği bir ortamdan çıkılması çok zor. Öncelikle yerleşim merkezlerinin, istihdam olanakları ve yatırımlarıyla beslenmesi gerekirdi. Nantes ve Montpellier gibi modern belediyeler, yeni kurdukları yerleşim birimlerini yoğun yatırımlı istihdam merkezleri, işyerleriyle güçlendirdiler ve yaşatıyorlar.” Gerçekten Nantes kenti ve “banliyösü” uzun yıllardır Fransa’nın her türlü “hayat kalitesi ve yaşanası kentleri sıralamasında” birinci sırada yer alıyor. Montpellier’de her alanda ön sıralarda çıkıyor. Yoksa kökeni Orta Çağ’a dayanan, Fransızca “Ban” (şehrin sınırları, sürgün hatta hapis noktaları) ve “Lieue” (yer, yöre) kelimelerinden türetilmiş “Banliyö” o çağa yaraşır bir anlam taşımaktan öteye geçemez. Yani “kentten sürülenleri mekanı”. Yoksa ne sorunlu banliyöler ya da banliyölerin sorunları 27 Ekim 2005’te başlamıştı, ne de 27 Ekim 2006’da sona erebilir... ugur.hukum@gmail.com C umhuriyet gazetesinin ekonomi yazarları, bir süredir, AKP dönemindeki borçlanmaya dikkat çekmeye çalışıyorlar. 2002 yılındaki 130.1 milyar dolarlık düzeyinden, 2006 yılında 193.6 milyar dolara ulaşan dış borçlar ile 2002 yılındaki 149.8 milyar YTL’lik düzeyinden 2006 yılında 251.9 milyar YTL’ ye ulaşan iç borçları farklı açılardan değerlendiriyorlar. Öztin Akgüç, bu rakamlarla, halk arasında yayılmaya çalışılan ‘Özelleştirme yapıyoruz, kamu mallarını satıyoruz, ama borç ödüyoruz’ söyleminin gerçek olmadığının ortaya çıktığını belirtirken; Erinç Yeldan, “...AKP iktidarı altında toplam 65.5 milyar dolarlık döviz açığı yaratıldığını, bunun da 63.5 milyar dolarlık dış borç artışı ile karşılandığını, bununla da Türkiye’nin dış dengelerinin inanılmaz derecede bozulduğunu, ..’istihdam yaratmayan’ ve ‘yoksullaştırıcı’ nitelikleri ağır basan büyüme serüveninin ardında ‘sahte İsviçreleşme’ olgusunun yattığına” dikkat çekti. Olayın diğer bir boyutuna da, ANKA Günlük Ekonomi Bülteni’nde yaptığı değerlendirmelerde, Nazif Ekzen değindi. Nazif Ekzen, Hazine’nin net iç borçlanma verilerine dayanarak, devletin bütçe açığının üzerinde borçlandığını, 2005 yılı bütçesi 9.7 milyar YTL açıkla kapanırken Hazine’nin 20.3 milyar YTL net iç borç yaptığını, 2006 yılının ocakağustos döneminde ise bütçe açık vermezken (en azından NOT DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL Türkiye Neden Borçlanıyor? sı, neye hizmet ettiği artık açık olan para politikalarının hizmetinde. Devlet borçlanma politikası, döviz kurlarını yapay olarak düşük kalmasına katkıda bulunarak, düşük kur yüksek faiz politikasına destek oluyor. Dolara yönelerek kurları yükseltme olasılığı olan piyasadaki YTL’yi çekerek “sterilizasyon” sağlıyor. Borçlanma, bütçe açığının finansmanı dışında, piyasadaki YTL’yi yüksek faizle çekerek, para arzındaki genişlemeyi engelleyerek, kurların baskı altında tutulması amacıyla kullanılıyor. Düşük kur yüksek faizden kimlere gelir transfer edildiği belli. Kamu borç faizlerinin de kimlerin sırtına bindiği açık. 2007 bütçesinde faiz ödenekleri yeniden arttı. Borçların geldiği düzey göz önüne alındığında, yüzde 10’luk bir faiz artışı devletin yüzde 6070 faiz oranlarıyla borçlandığı dönemlerden daha fazla faiz yükü doğurabilecek. ??? Devletin bütçe açığından fazla borçlanarak, bunun bir kısmını da dış borç ödemelerinde kullanması, dış borçların ya Maliye’den yapılan açıklamalara göre) Hazine’nin 7.1 milyar YTL “net borçlanma” yaptığını, bunun da, Hazine’ye bütçe açığının en fazla yüzde 5 fazlasıyla borçlanma yetkisi veren Kamu Finansmanının Düzenlenmesi ve Borç Yönetimi Hakkındaki Yasa’ya aykırı olduğunu otaya koydu. ??? Bu değerlendirmeler uygulanmakta olan ekonomi politikalarının üzerindeki örtüyü çeken, gerçekleri tüm açıklığı ile sergileyen değerlendirmeler. Kamu varlıklarının, ulusal çıkar gözetmeden, talan edilerek elden çıkarılmasına karşın, devlet borçlanmasının da artarak sürmesinin anlamı ne? AKP iktidarı döneminde, devlet iç borçlarında, dış borçlardaki değişim ile açıklanamayacak 102.1 milyar YTL’lik bir artış oldu. Devlet bütçesinin hizmet niteliği göz ardı edildiğine, kamu yatırımları neredeyse ortadan kalktığına, yeni bir bütçe gideri de söz konusu olmadığına göre bu borçlar neden artıyor? Devlet bütçesi ve borçlanma politika pısını da değiştirdi. 20022006 döneminde özel kesimin dış borçları yüzde 149.4 oranında artarak toplam dış borç içerisindeki payı da yüzde 57.3’e yükseldi. Böylece Türkiye’nin toplam dış borçları içerisinde kamunun borcu 66.9 milyar dolar olurken, özel sektörün borçları da 110.9 milyar dolara yükseldi. (Merkez Bankası borcu 15.7 milyar dolar.) Bundan sonra döviz kurlarındaki bir hareketlenme riski büyük ölçüde özel sektörü etkileyecek. Uluslararası kuruluşlar ve AB’nin dayatmaları ile olsa da, kamu sektörü yapısal değişikliklerle büyük ölçüde disipline edildi. Özel sektörün kaynak kullanımı konusunda nasıl bir disiplin içerisinde olduğu belli değil. Bu kuruluşların mali yapılarıyla nedense ilgilenilmiyor. Sanki, yeni bir uluslararası dalgalanma /çözülme karşısında kamu, özel sektörü kaderi ile baş başa bırakabilecek. Şimdilik özel sektörün dışarıdan sağladığı kaynaklar, YTL’ye çevrilerek devlete yüksek faizle borç veriliyor. Kamu borçlanması da kur riskinin dengelenmesi amacıyla kullanılıyor. Bedelini de iç borç faizlerindeki artışlarla halk ödüyor. İşte AKP iktidarının borç yönetimi ile yarattığı tablonun görünümü. Bu tablonun dikkatle izlenmesi gerekiyor. Bu tablonun hesabını vermek Meclis’e alınan tabloların hesabını vermek kadar kolay olmayacak. temizel@cumhuriyet.com.tr Yapı Kredi Koray’a Euromoney ödülü Ekonomi Servisi 15 yıldan beri 100 ülkede yapılan araştırmaya dayalı olarak verilen Euromoney Mükemmellik Ödülleri’ni bu yıl Yapı Kredi Koray kazandı. 1969’dan bu yana uluslararası çalışmalarını en etkin şekilde sürdüren; yayınları ve araştırmalara dayalı değerlendirmeleri dünya çapında referans olarak kabul edilen Euromoney Yayın ve Organizasyon Grubu’nun Euromoney dergisinin Türkiye’deki gayrimenkul geliştiricisi “Best Developer in Turkey” ile Türkiye’deki en iyi gayrimenkul yatırım yöneticisi “Best Investment Manager” 2006 yılı ödüllerini Yapı Kredi Koray kazandı. Dünyanın önde gelen aylık ekonomi yayını Euromoney, global bankacılık, finans ve sermaye piyasaları alanında değerlendirme, yorum, yazı ve haberlere yer veriyor.