Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 GÜNCEL C haberlerin devamı KAÇAKÇILIKLA SUÇLANAN MÜSTEŞAR VEKİLİ HAKKINDAKİ SORUŞTURMA ENGELLENİYOR EKİM CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Hoş Geldi Boş Geldi Derken İşte ihbar mektubu İLHAN TAŞCI ANKARA Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’e bağlı gümrüklerdeki kaçakçılık olaylarını ortaya çıkaranlar görevden alınırken ‘‘kaçakçılığa yardımla’’ suçlanan Gümrük Müsteşar Vekili Mehmet Şahin’in yargı kararı olmaksızın Tüzmen’in ‘‘aklamasıyla’’ soruşturulması engelleniyor. Şahin, hakkındaki kaçakçılık raporunun ‘‘Cumhuriyet’te yer almaması yönünde önlem’’ almadığı gerekçesiyle eski Teftiş Kurulu Başkanı Erdener Demirağ’a kınama cezası vererek de bürokraside bir ilke imza attı. Başbakanlık Teftiş Kurulu’na yaptığı ihbarla kaçakçılığın ortaya çıkmasını sağlayan ‘‘Aziz Eren’’ adlı bir yurttaşın 10 Ekim’de Başbakanlık ve Gümrük Teftiş Kurulu’na gönderdiği yeni ihbar mektubunun gümrüklerde yaşananlarda etkili olduğu belirtiliyor. İhbar mektubunda, Şahin ve gümrük bürokratlarının yanı sıra Kürşad Tüzmen’in de parasal çıkar sağladığı iddialarına yer verilirken rakamsal dökümleri de gösterildi. Daha önceki ihbarlarının ‘‘doğru’’ çıkması nedeniyle Eren’in yeni ihbarı da incelenmek üzere, Gümrük Teftiş Kurulu’nca işleme konuldu. Gümrük Teftiş Kurulu Başkanı Demirağ’ın görevden alınmasında bu mektubu işleme koymasının etkili olduğu belirtiliyor. Eren’in daha önce Başbakanlık ve gümrüğe yaptığı 2 ihbar sonucunda, Kaçakçılıkla Mücadele Yasası kapsamında bir soruşturma raporu, iki tane de ek soruşturma raporu düzenlenmişti. Eren’in ihbarının ardından hazırlanan raporlarda Şahin de ‘‘kaçakçılığa yardım’’ ile suçlanmıştı. Müsteşar vekili hakkında ‘‘inceleme’’ yapan Tüzmen, Şahin’in ‘‘suçsuz’’ olduğu sonucuna vararak soruşturulmasına izin vermemişti. Şahin, yargı kararıyla aklanma olanağını da yitirdi. Şahin’in akaryakıt kaçakçılığına yardımla suçlandığına ilişkin rapor hazırlanarak başsavcılığa gönderildiğini ilk kez Cumhuriyet, okurlarına duyurmuştu. Şahin’in hakkındaki bu raporu, başsavcılığa gönderen Demirağ’a konunun ‘‘Cumhuriyet’te yer almaması yönünde tedbir’’ almadığı gerekçesiyle kınama cezası vermesi bir ilk olarak kayıtlara geçmişti. ‘TÜZMEN ENGELLEDİ’ CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Tüzmen’in kaçakçılık olayının sağlıklı sorgulanmasını engellediğine işaret ederek ‘‘Oysa Bakanın yapması gereken Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu devreye sokmasıdır. Kendisi ve atadığı kişilerle ilgili yolsuzluk söylemleri nedeniyle işi ortaya çıkaranları cezalandırarak, onları sindirerek, dosyayı kapatmaya çalışıyor’’ dedi. Tüzmen’in konuyu Başbakanlık Teftiş Kurulu’na aktarmamasının nedenini olayın daha da büyümesini önleme çabası olarak nitelendiren Kılıçdaroğlu, ‘‘Bakanın yaptığı, olayların büyümemesi ve kapatılması için bir hamledir. Bu olay kapanmayacak. Önümüzdeki komisyon görüşmeleri sürecinde bakana bunların hesabı sorulacak. Sayın Başbakan, ‘Yolsuzlukların üzerine gideceğiz, damardan girdik’ diyor. İşte önlerinde somut örnek. Rapora bağlanmış kaçakçılık olayı var, Gümrük Müsteşar Vekili’nin odasında yüz yüze yapılan görüşmeler var. Sayın Başbakan’ın da bu konudaki sessizliğini sürdürmesi gerçekten ilginç’’ diye konuştu. Erdener Demirağ’a Cumhuriyet’in haberlerini engelleyemediği gerekçesiyle ceza verilmesini eleştiren Kılıçdaroğlu, ‘‘Kurul başkanına böyle bir suçlama yöneltilemez. Basını engelleyemedin diye ceza verilmesi, başlı başına bir suçtur’’ diye konuştu. Kıbrıs’ta ‘Fin’iş! R amazan geldi, hoş geldi. Şeker Bayramı boş geldi. Âdet yerini bulsun; bayramı kutlayalım, halkımıza mutluluklar getirmesini dileyelim. Ahmet Muhip Dıranas’ın her bayram anımsadığımız şiirini mırıldanarak: ‘‘Dışarıda bayram / Bayram bize mahrem / Sultanım, biçarem / Doldur içelim’’. Kırgınlıkların, kavgaların geride bırakılmasını öğütlediği söylenen bayramsal kuralı köşe yazılarında, siyaset adamlarının mesajlarında bırakarak gerçeğe dönelim. Bayram iyimserliğini yansıtan kimi gazete haberlerine göz atalım. Hürriyet’in Ankara ekindeki manşet; ‘‘Ankara Valiliği vatandaşların Ramazan Bayramı’nı ‘huzur ve güven içinde’ geçirmesi için çeşitli önlemler aldı’’ diyor ve alışveriş merkezlerinden mezarlıklara kadar önlemler sıralıyor. Anlı şanlı Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin kudretli başkanı Melih Gökçek’in önlemlerine gelince; EGO ve ASKİ ekipleri nöbetçi ekip bulunduracakmış, Gıda ve Çevre Sağlığı ekipleri denetimlerini sürdüreceklermiş. Yani?.. Güncel yaşamda zaten yapılması gereken denetimler halka bayramda bir özellik diye yutturulmaya çalışılıyor. ??? Ankara Valisi her gün Çankaya’daki kenti tepeden gören ikametgâhından makamına hangi yoldan gidiyor ve dönüyor acaba? Atatürk Bulvarı’ndan mı? Olanaksız. Bugün trafiğe açık, ama yarın trafiğe kapatılıp kapatılmayacağı bilinmeyen yollar önceden valiliğe bildirilmiyorsa her sabah insanlarımızın çektiği ıstırabı vali beyefendi de çekiyor demektir. Ankara Valiliği, bayramı halkımızın ‘‘huzur ve güven içinde’’ geçirmesini sağlayacak onca önlem aldığını açıklarken yağmurlu, çamurlu şu günlerde hangi yolun kapalı, hangisinin açık olacağını, örneğin Kızılay’dan Çankaya’ya nasıl gidileceğini gösteren kent haritaları dağıtsaydı çook daha yararlı bir görevi yerine getirmiş olacaktı! Ziyarete giden bir heyetle birlikte Köşk’e çıkan Melih Gökçek’e Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Ankara yollarını altüst eden düzenlemelere neden kış başında giriştiğini sormuş. Gökçek sanki çok ‘‘makul’’ bir açıklamaymış gibi, ‘‘Esenboğa yolunu yaptık, ekipmanlarla araçları orada kullandık. Kent yollarına ancak sıra geldi’’ diye yanıtlamış. Gökçek’in ‘‘makul’’ bulduğu uygulama; Atatürk Bulvarı’nın Meclis hizasından Cinnah’ı da içine alarak Çankaya’ya çıkan bölümünü geçilmez hale getirdi. Her adım delik deşik. Bir başka açıklaması daha var: ‘‘Şimdi sıkıntı çekiyormuş halk, ama yapılanlar sona erdiği zaman rahat edecekmiş!’’ Oysa, yöneticinin başlıca görevi, halka rahatsızlık vermeden görevi başarmak! Gökçek’in, belediyenin bütün olanaklarını seferber ederek Başbakan’a Esenboğa Havaalanı yolunu şu kadar ayda bitireceği vaadini gerçekleştirme uğruna kent insanını trafik sefili yapma hakkı yok. ??? Yeni çıkan bir modelle yalakalık ikiye ayrılıyor. Doğrudan yalakalıklardoğrudan olmayan yollardan yalakalıklar! İşte örnek: Nobel ödülünü alan roman yazarını kutlama ması bir ara sorgulamaya dönüştürülmeye çalışılan Çankaya’nın; Ankara bulvarlarını işkence aracına dönüştüren belediyeye dönük eleştirileri sütunlarda yer almıyor; ama RTE’yi hastanede ziyarete gitmediği üzerine senaryolar düzenleniyor, dolaylı yalakalık örneği eleştiriler yazılıyor. Genelkurmay Başkanı gitmiş, Baykal, Ağar gitmiş; (attığı her adımın sağlam bir gerekçesi olan) Cumhurbaşkanı Sezer gitmeyerek yanlış yapmış! Yazarı da, üstelik meslek yaşamı yanlışlarla dolu, iadei itibar kuralıyla mesleğe avdet eden biri. Vay benim köse sakalım! Y FİNLANDİYA’NIN KIBRIS PLANI ANKARA İÇİN TEHLİKELER İÇERİYOR ‘Fin önerisini kabul etmek siyasi aptallık olur’ AB ELÇİN POYRAZLAR BRÜKSEL AB içinde Türkiye’ye destek veren ülkelerin, Avrupa Birliği Dönem Başkanı Finlandiya’nın Kıbrıs anlaşmazlığına yönelik önerilerine kuşkuyla yaklaştıkları öğrenildi. Finlandiya’nın KKTC’nin izolasyonunu kaldırarak Türkiye’nin limanlarını Güney Kıbrıs’a açmasını sağlayacak formülün Ankara açısından tehlikeler içerdiğini ifade eden kaynaklar, Türkiye’nin bu noktada öneriyi kabul etmesinin “siyasi bir aptallık” olacağı yorumunu getirdiler. kaynakları, Dönem Başkanı Finlandiya’nın Kıbrıs önerisinde yer alan Maraş bölgesi ve Magosa Limanı’na yönelik unsurların Kıbrıs’ta kalıcı bir çözümün parçaları olduğuna, Ankara’nın bu unsurları şimdi kabul etmesinin “elini zayıflatacağına” dikkat çektiler. Kaynaklar Dönem Başkanı Finlandiya’nın Kıbrıs konusundaki anlaşmazlığı aşmak için büyük çaba harcamasına karşın öneride yer alan Maraş bölgesi ve Magosa Limanı’na yönelik unsurların Kıbrıs’ta kalıcı bir çözümün parçaları olduğuna dikkat çektiler. İKİ BAŞLIK ASKIYA ALINABİLİR AB kaynakları, Ankara’nın bu unsurları bugünkü siyasi ortamda kabul etmesi durumunda Türkiye’nin Kıbrıs meselesinde “elinin zayıflayacağı” yönünde görüş bildirdiler. Kaynaklar ayrıca bu konuda Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin tutumlarının kabul edilemez olduğunu da dile getirdiler. Kaynaklar Fin önerisinin başarısızlığa uğraması durumunda Türkiye için en olumlu senaryonun “Gümrük Birliği” ve “malların serbest dolaşımı” adı altındaki iki başlığın askıya alınması olacağını ifade ettiler. Türkiye’nin müzakere sürecindeki tıkanmaya dikkatini çeken kaynaklar, bu durumun sürmesinin Ankara için en olumsuz senaryo olacağı yönünde görüş bildirdiler. ‘Yeşil sermaye’ rafta kaldı TÜREY KÖSE ANKARA TBMM’de yüz binlerce yurttaşın mağduriyetini araştırmak üzere kurulan ‘‘yeşil sermaye’’ komisyonunun raporu rafta kaldı. TBMM ‘‘yeşil sermaye’’ komisyonu geçen yıl mayıs ayında çalışmalarına başladı ve yıl sonunda raporunu hazırladı. Kuruluşu 2.5 yıl süren komisyonun raporu ancak 3 ay sonra genel kurulda görüşüldü ve ardından TBMM arşivinde rafa kaldırıldı. Raporda 78 holding ve buna bağlı şirketlerin, kesin rakam saptanamamakla birlikte tasarruf sahiplerinden 5 milyon Avro dolayında para topladığına ve bu paranın iktisadi olmayan biçimde kullanıldığına dikkat çekilirken ‘‘sonuç ve öneriler’’ bölümünde yapılması gerekenler sıralandı. Yeşil sermaye mağdurlarıyla ilgili bir yasa çıkarılması istenirken toplanan paranın ve ortaklık yapısının belirlenmesi, faaliyeti olmayan şirketlerin tasfiyesi, hukuki sürecin etkinleştirilmesi ile ilgili önerilere yer verildi. Raporda ayrıca, yurttaşları mağdur eden tüm şirket sorumlularının ‘‘nitelikli dolandırıcılık’’ olarak tanımlanabilecek bağlantılar içine girdiklerine ilişkin ciddi şüpheler uyandığı vurgulanarak ilgili cumhuriyet başsavcılıklarınca gereğinin yapılması istendi. ‘BİZE Mİ SORDUNUZ PARANIZI YATIRIRKEN’ Almanya’da bu ay içerisinde bir toplantıya katılan Adalet Bakanı Cemil Çiçek’i yeşil sermaye mağdurları pankart açarak protesto etti. Mağdurlar ‘‘800 bin Türk, 300 milyar dolar dolandırıldı’’ pankartı açarken hükümet bu yurttaşların sorunlarına kayıtsız kalmayı sürdürdü. Yeşil sermaye komisyonunun CHP’li üyelerinden İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, gelişmeleri şöyle değerlendirdi: ‘‘Görülen o ki AKP hükümeti tercihini mağdur yerine onları bu noktaya getirenler lehine koymuştur. Meclis araştırma komisyonlarının işlevsel etkinliğini de bu uygulama ile sorgulamak gerekmek Uyar’ın ‘aranması’ hep sözde kalıyor azetemizin yaklaşık bir yıl önce kırmızı G bültenle arandığını duyurduğu YİMPAŞ Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar, 3 gün önce kalp krizi sonucu yaşamını yitiren ve YİMPAŞ’a desteği bilinen AKP Yozgat Milletvekili İlyas Arslan’ın cenaze töreninde objektiflere yakalandı. Her yerde aranan Uyar, cenaze töreninde Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Abdüllatif Şener, Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış ile yan yana, ön saflarda görüntülendi. Uyar daha önce de aranmasına karşın 14 Ekim 2005’te Meclis’e gelerek İslami holdinglerle ilgili olarak kurulan komisyonda ifade vermişti. ıl 1999... Helsinki... AB zirvesi... 1997 Lüksemburg zirvesinde ‘‘Türkiye görünür gelecekte AB’ye tam üye olamaz’’ kararının çıkmasından sonra Ankara, karşı tavır koydu. ‘‘Bu durumda biz de kurum olarak AB ile ilişkilerimizi keseriz. Tek tek AB ülkeleriyle bağlarımız sürer’’ dedi... Bu anlamda 1999 zirvesi bir dönüm noktası oldu. Dönem başkanı Finlandiya, Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasını istediklerini duyurdu, belgeye bağladı. Bir ek daha yaptı: Kıbrıs ve Ege koşulu! Dönemin Başbakanı Ecevit, buna itiraz etti. ‘‘Olmaz, bu koşullarda biz Helsinki zirvesinde yokuz’’ dedi. Finlandiya Başbakanı Paavo Lipponen, Ecevit’e özetle şu mektubu yazdı: ‘‘Bugün Avrupa Birliği, Türkiye Cumhuriyeti’yle ilişkilerinde yeni bir yola girmiştir. Türkiye’ye diğer adaylarla aynı koşullarla aday devlet statüsünü oybirliğiyle sunma kararı aldığımızı size bildirmekten büyük memnuniyet duymaktayım. Avrupa Konseyi’nde bu mektuba ek taslağı müzakere ettiğimizde, herhangi bir itirazla karşılaşmadan taslağın 12. maddesinde Kopenhag kriterlerinden farklı yeni bir kriter sunmamaktayız... Ortaklığa giriş bugünkü konsey kararları temel alınarak düzenlenecektir. Dördüncü paragraftaki 2004 tarihi Lahey Adalet Divanı yoluyla anlaşmazlıkların çözümü için son tarih değildir...’’ ??? Yukarıdaki mektup özetle iki şey söylüyor: 1 Türkiye’den Kopenhag kriterleri dışında yeni bir istemde bulunmayacağız. 2 Kıbrıs ve Ege sorunlarının çözümü Türkiye’nin AB’ye girişinde önkoşul değildir. Bu mektup o günlerde tartışıldı. Bugünkü sorunların temeli olabileceği söylendi. Bunlar ayrı konu. Ancak 1999’da Kıbrıs’ın önkoşul olmayacağını söyleyen Finlandiya bugün AB’nin dönem başkanı. Aynı Finlandiya bugün Türkiye’ye Kıbrıs’la ilgili bir ‘‘çözüm belgesi’’ dayatıyor. Finlandiya’nın hazırlığının tümüyle arkasında olduğunu söyleyen AB de Türkiye’ye demokratik bir seçenek sunuyor: ‘‘Kıbrıs konusu mutlaka çözülmeli. Elimizde elle tutulur tek belge Finlandiya önerisidir...’’ Finlandiya’nın önerisi 3 temel istemden oluşuyor: 1 Maraş’ı Rumlara verin. 2 Magosa Limanı’nı AB’ye verin. 3 Türkiye, tüm liman ve havaalanlarını Rumlara açsın. Bunların karşılığında KKTC, izolasyondan kurtarılacak. Bu, izolasyondan kurtarıp KKTC’nin ‘finişini’ hazırlamak demek. Tam ‘Fin’işi! ??? Kasım ayının ilk haftasında Fin önerileri daha yoğun tartışılacak. 89 Kasım’da Türkiye ile ilgili ilerleme raporunun açıklanması bekleniyor. Eğer Türkiye ve KKTC, Fin işini kabul ederse rapor Türkiye için daha ‘‘güzel’’ olacak. Etmezse raporda beklenti yer alacak. AKP hükümetiyle Talat hareketi ilk defa derin bir ayrılık içine giriyor. Hükümet, Fin önerileri ilk sızdığında ‘‘kabul edilemez’’ dedi. Bir süre sonra ‘‘müzakere edilebilir’’ buldu. Ardından da ‘‘bazı değişikliklerle olabilir’’ görüşünü benimsedi. KKTC’de ise daha farklı bir hava esiyor. Fin işine bakan yok. Talat ve ekibi ‘‘Ercan Havaalanı’nın yer almadığı bir belge çözüm olamaz’’ diyor; KKTC’nin Türkiye’nin AB sürecine malzeme yapılmamasını istiyor. Fin önerileri bizde ilk, ‘fin’girdemeyi çağrıştırmıştı. AKP’nin başlattığı satranç sürerse ‘fin’ sözcüğünün önüne ek gerekebilir: Defin! ankcum?cumhuriyet.com.tr tedir. Bu komisyonda 8 AKP’li, 4 CHP’li üye görev almıştır. Sonuçta hazırlanan raporda yapılması gerekenleri sıralayan öneriler ortaya konulmuştur. Ayrıca biz CHP’li üyeler karşı oy yazımız ile kendi ek değerlendirmelerimizi de rapora dahil ettik. Ancak aradan geçen süre zarfında herhangi bir kanuni düzenleme yapılması yönünde bir eğilim kendini göstermemektedir.’’ Bu komisyon öncesinde finansal sistemi araştıran bir komisyonun kurulduğunu, ancak onun raporunun genel kurulda görüşülmediğini vurgulayan Tamaylıgil, şu görüşleri dile getirdi: ‘‘O rapor dahilinde de bu konunun altı çizilmiştir. Ayrıca yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarını inceleyen komisyon raporu da bu konuyu dile getirmiştir. Tüm bu uyarılar ve tespitlerle beraber AKP’nin Acil Eylem Pla nı’nda da bu konu ile ilgili hedefler belirlenmiştir. Peki hükümet bu konuda ne yapmış veya yapabilmiştir? Koskocaman bir hiç. ‘Bize mi sordunuz paranızı yatırırken’ demektedirler. En son Adalet Bakanı Cemil Çiçek bu konuda çözüm bulmak imkânının olmadığını dile getirmektedir. Ne tesadüftür ki aynı bakanımız, bu holdinglerin bazı açılışlarında yer almıştır.’’ 80’e yakın şirketle ilgili olarak incelemeler yapıldığını aktaran Tamaylıgil sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘İbadet yeri olan kutsal mekânlar bu kişilerin para toplama merkezleri olarak kullanılmıştır. Ama görünen odur ki çoğunlukla bu kaynak rantabl kullanılmamıştır. Kanunlara uymamak tercih başlığı olmuştur. Yapılan işlemler Sermaye Piyasası Kanunu’na aykırılıklar içerdiği gibi, nerdeyse yılın her günü pa ra topladıklarından finansal işlemler açısından da kanuni uygunsuzluklar içermektedir.’’ “HESAP SORULMALIDIR” Öncelikle SPK Kanunu’nda değişiklikler yapılması gerektiğini kaydeden Tamaylıgil, ‘‘Bu konu ile ilgili olarak SPK’nin 3 yıl önce hazırlayıp bakanlığa sunduğu ve halen bekletilen bir taslak bulunmaktadır. Onun daha da iyileştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca Ticaret ve Ceza kanunları ile ilgili olarak yapılması gereken düzenlemeler bulunmaktadır. Kanuna aykırı işlem yapmış olanlardan hesap sorulmalıdır’’ dedi. Tamaylıgil, ‘‘Kamu alacağı için ‘Hortumcu Yasası’ çıkaran Meclis yüz binlerce vatandaşımızı hortumlayanlardan da hesap sormanın yolunu açmalıdır’’ sözleriyle de iktidarı hedef aldı. Öncelik Türk öğrencilerin Baştarafı 1.Sayfa’da pık yapılaşma kesinlikle yok. Belli ki arazi rantı hastalığı buraya henüz bulaşmamış. Yeni yapılara estetik açıdan diyecek yok. Birkaç yeni otel hizmete girmeye hazır. Anlaşılan Nahçıvan yöneticileri turizme özen gösteriyorlar. Buradaki son duraklardan birisi Nahçıvan Üniversitesi. 300’e yakın öğrencisi var. Büyük bölümü Türkiye’den. Türkiyeli öğrenci almaya büyük özen gösteriyorlar. Burada dikkatimi çeken en önemli nokta, Nahçıvan’ın yöneticilerinin neredeyse tamamının genç oluşları. Yaş ortalamaları 40’ın biraz üzerinde. Yönetim aydın, bilgili, projeksiyonu geniş gençlerin elindeyse, o ülkenin geleceği de inancıma göre aydınlık ve çağdaş olacaktır.