16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yolunda olduğu anlaşılan Çin, şimdi de 600 MW’lık bir Prototip Hızlı Reaktör(CPFR) inşasına başlamıştır. Aynı yöndeki çaba ve çalışmaların Hindistan’da da sürdürüldüğü bilinmektedir. Esasen dünyanın bu en kalabalık iki ülkesinin önümüzdeki 50 yılda 200 adet nükleer santral inşa edecekleri ve elektrik üretimlerinin büyük bir kısmını hidrolik ve kömüre dayanan kaynakların yanı sıra nükleer enerjiye dayandıracakları ve bu şekilde petrole olan bağımlılıktan bir ölçüde kurtulmayı amaçladıkları görülmektedir. Dünyanın ikinci büyük kömür rezervlerine sahip olan Çin, kömürün aynı zamanda dünyanın en büyük tüketicisi ve üreticisidir. Son yıllarda bu önemli kaynağını elektrik üretiminde giderek daha çok değerlendirmek üzere özellikle maden sahalarında termoelektrik santralleri kurmaya başlamıştır. Çin 2004 yılında kullandığı petrolün yüzde 40’ını ithal etmiş ve bunun da yüzde 60’ı Ortadoğu’dan gelmiştir (www.iea.org/textbase/hppdf/free/2005/findings.pdf ). Bu bağlamda İran’ın bu ithalatta yüzde 14 hissesinin olması da, Çin’in İranABD ilişkilerinde, genelde ve ağırlıklı olarak BM’de İran’dan yana tavır koymasını gündeme getirmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre Çin’in yıllık petrol gereksinimi artan fiyatlara karşın 2003’te yüzde 11 ve 2004’te yüzde 15 artmıştır. Bu tüketim Çin’i dünyada en hızlı tüketim hızına sahip ülke haline getirmiştir. Bu nedenle Çin’in dünya siyasetinde ve BM’de hemen her durumda enerji satın aldığı ülkelere yakın ve onları destekleyici bir politika izlemesini beklemek son derece doğal olacaktır. Nitekim bu olgu Çin’in Afrika ülkeleriyle giderek artan ilişkilerinde de bu ülkelerin dünya kamuoyunca kınanan bütün antidemokratik uygulamalarına karşın sürmektedir. ve özellikle sülfürdioksit ve azotdioksit gazlarıyla atmosferi kirletmeyecek ısınma ve elektrik enerjisi üreten santraller kurması gerekmektedir. Çin’in dünya kamuoyunu giderek ilgilendirecek bu hassas konuda yalnız ABD değil komşusu ve bir başka önemli ticaret ortağı olan Japonya’yı da göz önüne alması gerekir. Çin’in temiz enerji olarak kabul edilen nükleer enerjiye ağırlık vermesinin altında bu hususun yattığı da söylenebilir. Hiç şüphesiz büyük ve halen artmakta olan nüfusunun gereksinimlerini karşılayacak ve dünyanın birinci büyük ekonomisi olmaya aday böyle bir ülkenin, sanayinin kanı olan enerji konusunda da etkinlik sağlaması gerekir. Ancak unutulmaması gerekir ki, Çin’in milli gelirine yapılan her 1 dolarlık katkı için dünya ortalamasının üç misli fazla oranda enerji tüketilmektedir. Bu göreceli pahalılık iş gücünün ucuz olduğu Çin’de enerjinin dezavantajlı yönünü ortaya koymaktadır ve uzun vadede Çin ekonomisini tehdit etmektedir. Ayrıca Çin’in her bölgesinde aynı rahatlıkla enerjiye ulaşılamaması ve enerji kaynaklarının ithalata ve dolayısıyla dış etkilere, krizlere açık Çin’deki nükleer enerji santralları C S TRATEJİ 7 olması yine enerji konusunda Çin’in hali hazırda var olan sorunlarının başında gelmektedir. Çin’in 2025’lerde petrolünün yüzde 75’ini ithal edecek olması ise krizlere karşı hassasiyetinin bir diğer göstergesidir. Bu bağlamda; Dünya pazarlarında ortaya çıkabilecek sıkıntıların Çin ekonomisi üzerinde olası etkileri, Ortadoğu’da ortaya çıkabilecek savaşların Çin’e petrol ulaştırılmasını engelleyebileceği, Rusya ile gelecekte, Sibirya’da giderek artan Çin nüfusu nedeniyle ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar nedeniyle Sibirya ve Orta Asya’dan Çin’e inşası beklenen petrol ve doğalgaz boru hatlarının çalışmama olasılığı, Afrika’dan kaynak temini konusunda arayışlar içinde olan Çin’in, aynı arayışları dünyanın her yerinde sürdüren ABD’yi karşısında bulması, Tayvan ile ilgili oluşabilecek bir sorunda, ABD ve Japonya donanmalarıyla Çin’in özellikle Ortadoğu’dan petrol ithalini sağlayan deniz ulaştırmasını engelleme olasılığı ortaya çıkabilecek krizlerin çeşitliliği açısından önemlidir. Çin, petrol ve doğalgaz ithalindeki riskleri dağıtmak ve tedarik güvenliğini sağlamak amacıyla dünyanın her yerinde çeşitli stratejik girişimlerde bulunmaktadır. Bu bağlamda, Mısır, Nijerya, Sudan, Angola gibi Afrika ülkelerinde, petrol ve doğalgaz arama ve rafinaj konularında bir dizi anlaşma yapmıştır. Yine Güney Amerika’da, Venezuella ve Peru ile petrol arama, çıkarma gibi konularda faaliyet gösterebilmek için müşterek şirketler kurmuştur. Ayrıca, Endonezya’da, Malaka Boğazı’ndaki petrol yataklarının yüzde 40’ına yakın kısmına ortak olduğu gibi, Papua Yeni Gine ve Tayvan’da da denizde petrol arama ve çıkarma hakları elde etmiştir. Çin’in tedarik konusunda en önemli bir başka stratejisi ise komşu ülkelerle bir dizi gaz ve petrol boru hatları anlaşmalarını gerçekleştirme çabalarıdır. Bu stratejisinin bir başka avantajı da, bu boru hatlarından doğan müşterek çıkarlar nedeniyle bu ülkelerle arasında çıkabilecek siyasal ve askeri anlaşmazlıkların asgari düzeye indirilecek olmasıdır. Geleceğin Çin’inin bugünkünden çok farklı olacağı ve bu farkı da enerji unsuruyla yaratacağı bir gerçektir. Çin’in büyük bir bölümünde yaşayan halkın bugünün ABD veya Avrupa’sında yaşayanlardan daha da zenginleşebileceği ve enerji gereksinimlerinin bugünkünün çok üstünde olacağı gerçeği de önemlidir. Bu nedenle, ülke çapında özellikle bir yandan bu zengin bölgeleri tatmin edecek politikalar üretmesi gereken Çin yöneticilerinin, geri kalmış ve gelecekte de göreceli olarak geri kalacağı açık olan öteki bölgelerdeki halkın tüketim alışkanlıklarını destekleyecek enerji politikaları üretmesi gerekir. Aksi takdirde, bölüşümden doğan sorunlar ve dengesizlikler nedeniyle ortaya çıkabilecek gerginlikler, sistemi bir çöküntü ve iç savaşa ve dolayısıyla parçalanmaya götürebilir. Ayrıca dünya ekonomisinde gerçekleşebilecek marjinal veya köklü değişikliklerin, enerjide ciddi biçimde ithalata, ekonominin işlemesinde de aynı şekilde ihracata bağımlı olan dünyanın bu en büyük nüfuslu ülkesinin kırılgan ekonomik yapısını başka ülkelere oranla çok daha hızlı bir şekilde etkilemesi beklenebilir. Bu noktada asıl önemli olan husus, dünya ekonomisindeki küçük çalkantıların, Çin’de kasırgaya dönüşmemesi ve bu kasırganın da bütün dünyayı vuracak bir düzeye erişmemesidir. ÇİN’İN STRATEJİSİ Çin, artan sanayi üretimi ve kalkınma hızıyla yakın bir gelecekte dünyanın atmosferini en çok kirleten ülke haline gelecektir. Bugün atmosferi kirletmede öncü durumunda olan ABD, bu eğiliminde devam etmekte ve çevre korumasıyla ilgili Kyoto Protokolü’nü imzalamamakta direnmekteyse de aynı ABD, gelecekte sanayisiyle kendisini geride bırakacak olan Çin’e ticaret ambargoları koymak için çevre kirliliği konularını öne sürerek iyi bir bahane sahibi olacaktır. Bu nedenle gelecekte Çin’in böyle sıkıntılarla karşı karşıya kalmamak için daha temiz enerjilere yönelmesi Ucuz Çin tekstil ürünleri... Elektrik üretiminin önemli bölümünü kömür ve hidrolik kaynaklarıyla gerçekleştiren Çin, bütün alanlara ciddi yatırımlar yapıyor. Yeni barajlar ve nükleer santrallar inşa ediyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle