17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dilek FİLİZFİDANOĞLU TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Arş. Masası [email protected] Türkiye’de yaşanan deneyimlerin ortaya koyduğu gerçek… C S TRATEJİ 15 "Yeterli alt yapıya sahip olmayan azgelişmiş ülkelerin özelleştirmeden herhangi bir yarar sağlamaları mümkün değildir. Bu unsurların yeterince gelişmemiş olduğu toplumlarda ‘piyasa ekonomisi’ kısa sürede bir ‘soygun düzenine’ dönüşmektedir" şeklindeki sözleri, özelleştirme uygulamalarının ülke yararına olabilmesi için önce alt yapının sağlamlaştırılması gerektiğini gösteriyor. 85’li yıllardan bugüne kadar özelleştirmelerden elde edilen gelir toplam 25 milyar 778 milyon doları bulmuş durumda. Bunun yaklaşık 18 milyar 159 milyon doları blok satış yöntemiyle yani tek bir alıcıya satışla elde edildi. Geride bıraktığımız 21 yıllık sürede elde edilen toplam gelirin 16 milyar 316 milyon dolarlık kısmı yani yüzde 60’ından fazlası 20052006 yıllarında gerçekleşti. 2006 yılındaki özelleştirmeler arasında özellikle ERDEMİR ve TÜPRAŞ’ın satışı uzun zaman gündemdeki yerini korudu. Her ikisi de blok satış yöntemiyle yapılan özelleştirmelerden, Oyak tarafından alınan ERDEMİR’in satış bedeli 2 milyar 770 milyon dolar, KoçShell Ortak Girişim Grubu’na satılan TÜPRAŞ’ın satış bedeli ise 4 milyar 140 milyon dolardı. Bunlara yine blok satış yöntemiyle özelleştirilen Başak Sigorta A.Ş. ve Başak Emeklilik A.Ş’nin satış bedeli olan 268 milyon dolar eklendiğinde 2006 yılında blok satış yöntemiyle elde edilen toplam özelleştirme gelirinin 7 milyar 178 milyon doları bulduğu görülüyor. Bu rakama tesis ve varlık satışı/devri yöntemiyle elde edilen yaklaşık 626 milyon dolar, halka arz yöntemiyle elde edilen 208 milyon dolar ve İMKB’de satış yoluyla elde edilen 82 milyon dolar da eklendiği zaman, 2006 yılında özelleştirmeden elde edilen toplam gelir 8 milyar 93 milyon dolara ulaştı. Ayrıca ihalesi Tüpraş tamamlanmış ancak onay ve sözleşmesi imza aşamasında olan projeler var ki bunların toplam bedeli de yaklaşık 1 milyar 486 milyon dolardır. İhale ilanında olan projelere baktığımızda ise ilk göze çarpan Elektrik Dağıtım özelleştirmesidir. İlk etapta Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş., Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş. ve İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım A.Ş’nin özelleştirilmesi gündemde. 19 Özelleştirme işsizliği getiriyor ULAŞILAMAYAN HEDEFLER Türkiye’de son dönemde yoğunlaşan özelleştirme yaklaşımı, birçok olumsuzluğu bünyesinde barındırıyor. Hiçbir hedef gerçekleşmezken, yan etkilerinden biri de işsizliğin artmasıyla kendini gösteriyor. ÖZELLEŞTİRMEDEKİ AKSAKLIKLAR Şimdiye kadar yapılan özelleştirme uygulamalarıyla ilgili olarak yapılan bazı araştırmalarda, özelleştirilen her KİT’de karlılık ve verimlilik göstergelerinin artmadığı, bazılarında olumlu gelişmeler yaşanırken bazılarında mevcut durumun daha kötüye gittiği saptandı. Ayrıca özelleştirilen bazı kurumların aslında zarar eden değil Türkiye açısından stratejik öneme sahip kuruluşlar olması ve Türkiye’nin geleceği açısından olumsuzluklarla dolu bir özelleştirme politikası izlenmesi düşündürücüdür. Özellikle özelleştirilen kurumların kimisinin kapatılması kimisinin ise zarar etmesi de göstermektedir ki, yapılan özeleştirmeler ekonomik yönden kurtuluş değil tam tersine Türkiye’nin sanayileşmesi açısından risk unsuru taşıyor. Yok pahasına satılan kurumların zarar ediyor gerekçesiyle kapatılması, milli servetimizin heba edilmesi anlamına geliyor. Örneğin Et Balık Kurumu (EBK), 1980’li yıllarda et ve et mamulleri üretiminde yüzde 60 gibi oldukça önemli bir oranda pazar payına sahipken, 19951999 yılları arasında arsa bedellerinin bile altında fiyatlarla özel sektöre devredildi. Özelleştirildikten sonra 9 kombinanın hemen kapatıldığı biliniyor. Ayrıca özelleştirme öncesi 14,000 ton olan üretim 1,300 tona düşerken, borçlar kamuya kaldı, kurulu oldukları alanlar da arsaya dönüştürülerek satıldı. Peki, ne değişti diye sorarsak et ithalatının ve fiyatlarının artışı ile hayvancılığın aldığı darbenin yanında, elbette ki milli servet heba oldu. Şimdilerde ise özelleştirmenin başarısızlığı anlaşıldığı gibi kurumun yeniden devlet yönetimine alınması gündemde. Bu plansız özelleştirmeler sonucu elde edilen ÖZÜM DEĞİL gelirler ve Hükümetin IMF ile imzaladığı ve 20052008 kuruluşlardan yıllarını kapsayan standby anlaşmasında alınan temettüler özelleştirmeye öncelik verildiği açıklandı, 2005 yılı Özelleştirme ortasından 2009 yılı ortalarına kadar 21 kamu Fonu’nda işletmesinin özelleştirileceği ve 30 Haziran 2009 toplanıyor. tarihine kadar 29.000 işçinin işsiz kalacağı Maliye Özelleştirme Bakanı’nın 14 Nisan 2005’de Wolfensohn’a yazdığı işlemleri 5662 sayılı mektupta belirtildi. Bugüne kadar her gerçekleştirilirken konuda olduğu gibi özelleştirmeler konusunda da AB, sadece gelir elde edilmiyor, bunun yanı sıra bir takım Dünya Bankası ve IMF’ye pek çok ödün verildi ancak giderler de söz konusu oluyor. İlan, reklam, tazminat yine de istenilen noktaya henüz gelinemedi. Geniş gibi harcamalar Özelleştirme İdaresi Başkanlığı kitlelere çözüm yoluymuş gibi gösterilen (ÖİB) tarafından yapılıyor. ÖİB’nin 2004 yılına ait özelleştirmelerin aslında çözüm olmadığı verilerine göre 9 milyar 504 milyon YTL özelleştirme ortaya çıkarken, verimli kuruluşlardan geliri sağlanmışken, 9 milyar 235 YTL kaynak uzun vadede fayda sağlanabileceği fikri kullanımı mevcuttur. Bu veriler 2006 yılı bitmesine daha ağır basıyor. rağmen hala güncellenmiyor. Bu da kullanılan kaynaklar elde edilen gelirlerden daha fazla olduğu için mi bu Mersin Limanı veriler kamuoyuna duyurulmuyor sorusunu akıllara getiriyor. BM’nin 19921996 dönemindeki genel sekreteri Butros Gali’nin, UNESCO tarafından sansürlenerek yayımlanan bir konuşmasında Sağlam bir altyapıdan yoksun olarak gerçekleştirilen özelleştirmelerin ekonomiyi canlandırmak, verimliliği artırmak, mal kalitesi ve çeşitliliğini artırmak, KİT’lerin hazineye olan mali yükünü azaltmak, çalışanların verimini artırmak, yabancı yatırımcılara fırsat tanıyarak uluslararası bağları kuvvetlendirmek ve devlete gelir sağlamak gibi birçok amacı bulunuyor. Ancak bu özelleştirmelerle, yabancı yatırımcılara fırsat tanınmasının dışında hedeflerin ne kadarına ulaşıldığı tartışma konusudur. Özellikle çalışanlar açısından bakıldığında çalışanların hakları kısıtlanıyor ve sözleşmeli personel çalıştırılarak işten çıkarmalar kolaylaştırılıyor. Bütün bunlara rağmen artan işsizlikle birlikte ekonomik dengesizlik, göçler, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik gibi haklara ulaşmada sıkıntılar ve kamu hizmetlerinden yararlanılamaması gibi bir dizi olumsuz sonuç getiren özelleştirme hareketlerini yabancı sermaye çektiği gerekçesiyle destekleyenler de bulunuyor. Ancak özelleştirme sonucunda artan işsizliğin Türkiye’nin en büyük makro ekonomik sorunlarından biri olduğu unutulmamalı. Türkiye’de 1990’lı yıllardan beri işsizlik oranının giderek artmasında özelleştirmelerin payı oldukça fazladır. Özelleşen her kamu kuruluşunda öncelikle personel azaltma yoluna gidiliyor. Özelleştirmeler sonucunda birçok kuruluşun kapanması, zaten var olan istihdam sorununu giderek artırmış durumda. Özel sektörün daha iyi işleteceği iddiasıyla satılan kamu kurumlarının birçoğunun arazisi için satın alındığı daha sonra ortaya çıktı. Ç
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle