01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 alkın büyük çoğunluH ğu, özellikle de Nusayriler, Hafız Esad’ın ruhunun hala Suriye’de olduğuna ve hala ülkeyi Hafız Esad’ın yönettiğine inanıyorlar. ABD’nin olası bir müdehalesinden korkmadıklarını ifade eden Suriyeliler kendilerini Beşşar değil hala Hafız Esad’ın ruhunun koruyacağını vurguluyorlar. luk olmalarına rağmen Hafız Esad döneminde azınlık muamelesi gören Sünni Arap’lardan geliyor. Baba Esad’ın baskıcı rejimi, Beşşar Esad’la birlikte yavaş yavaş yerini daha rahat bir ortama bırakmış onlar için. Ülkenin "first lady"si Esma Esad’ın da Sünni bir Arap olmasının bu yumuşamada büyük payı var. Hatta Nusayri olan Beşşar Esad’ın, babasının Sünni’lere yıllarca kitlesel katliamlara varan büyük baskılar uygulamasına rağmen Sünni bir Arap olan Esma Esad ile evlenmesi bu çeşit karma evliliklerin de önünü açmış. Son 56 yıldır Suriye’de SünniNusayri evliliklerinde gözle görülür bir artış olmuş. Olayı sosyolojik boyutta incelersek, uzun yıllar boyunca keskin mezhep ayrılıkları üzerine kurulmuş olan katı siyasal ve toplumsal yapı, giderek daha hoşgörülü ve yumuşak bir görünüm ve içerik kazanmaya başlamış. İşte Halep işte arşın… uram buram tarih kokan 4000 yıllık Halep’te, 4 buçuk milyona yaklaşan nüfusu ile 18 milyonluk Suriye’nin dörtte biri yaşıyor. Resmi başkent Şam olmasına rağmen, ticaretin kalbi Halep’te atıyor. Suriyeliler, ülke ekonomisinin lokomotifi olarak nitelendirilen Halep’e "Suriye’nin İstanbul’u" diyorlar. Yerli, yabancı bir çok fabrikanın bulunduğu şehirde en büyük sorun ise, şehrin bir çığ gibi büyüyen nüfusu kaldıramaması. Özellikle büyük bir keşmekeş olan trafik içinden çıkılmaz bir sorun halini almış. Halep’te12 binden fazla ticari taksi var bunlar resmi olarak kayıtlı olanlar. Kayıt dışı olarak çalışan yaklaşık 1500 taksi olduğu söyleniyor. Trafikten sonra Halep’in ve aynı zamanda tüm Suriye’nin en önemli sorunu kuşkusuz ki işsizlik. Ülkede okuma oranı oldukça yüksek. Ülkenin en köklü iki üniversitesinden biri olan Halep Üniversitesi’nde görüşme fırsatı bulduğum öğrenciler ve akademisyenlerin de en büyük şikayeti bu. Giderek artan genç ve çoğu master ve doktoralı üniversite mezununa istihdam sağlanamıyor. Bu nedenle konuştuğum öğrencilerin bir çoğu başta Kanada olmak üzere yurt dışına gitme planları yapıyor. Hepsi ağız birliği yapmışçasına "Başka çaremiz yok, bir şekilde gitmek zorundayız" diyorlar. Hiç beklemedikleri bir şekilde "Peki ya sonra?" diyorum, "geri dönüş yapacak mısınız?". Yine hiç tereddüt etmeden "Hayır." diyorlar, "Giden bir daha dönmez, hem niye dönelim ki?". Oldukça şaşırıyorum önce bu sözler karşısında ama ilerleyen zamanlarda anlıyorum sebebini ve üzülüyorum, ülkelerini benim bildiğim kadar, bir yabancının bildiği kadar bile bilmiyorlar. Daha da acısı ilgilenmiyorlar bile. Üstelik zengin, fakir herkesin evinde bir, hatta bir kaç tane uydu anteni var. Dünyayı izleyebiliyorlar, hatta kendi ülkeleri dışındaki tüm dünyayı izliyorlar. Ama nedense Suriye ile ilgilenmiyorlar. Değişim rüzgarları ile birlikte internet kullanımı da serbestleşmiş ve yaygınlaşmış durumda. Halep’te hemen hemen her sokakta, hatta sokak aralarında bile internet kafeler var. Evlerde de yavaş yavaş internet kullanılmaya başlanmış. Ellerinin altındaki imkanlara rağmen bu ilgisizlikleri ve sonucundaki bilgisizlikleri önceleri beni şaşırtsa da ilerleyen zamanlarda öğrendiklerimle birleştirince normal gelmeye başladı. Suriye ziyaretimin büyük bölümünü geçirdiğim Halep’te gözlemleyebildiğim bir diğer konu da halkın kendi tarihine karşı duyduğu ilgisizlik. Kentin tam ortasında inşa edilmiş olan ve 3000 yıldan fazla bir geçmişe sahip olduğu söylenen tek kelimeyle muhteşem olan Halep Kalesi’ne hiç gitmemiş olan, nerede olduğunu hatta o koskoca, o ihtişamlı yapının kale olduğundan bihaber olan Suriyelilerle karşılaştım. Bu ve buna benzer muhtelif olayları ardı sıra yaşayınca da kafamdaki "Neden bu ilgisizlik, neden bu bilgisizlik" sorusu kendi kendine cevaplanmış oldu. Ortadoğu zihniyetinin dayanılmaz hafifliği uriye ve Lübnan’ı kapsayan kısa Ortadoğu gezim sırasında edindiğim deneyimler ışığında "Ortadoğu zihniyeti" olarak genelleyebileceğim bir toplumsal kültür, bir toplumsal düşünce ve yaşayış tarzı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Günde sadece 4 saat çalışan, gündüzleri uyuyan, istisnasız her gece sabahlara kadar yiyip, içip eğlenen, sokaklarda dolaşan, parası olsun olmasın sınırsız bir şekilde alışveriş yapan, kılık kıyafetlerinden, evlerine, arabalarına kadar rahatsız edici bir abartıya kaçan ve tüm bunların yanında yaşadıkları ülke ile ilgili hiçbir fikri olmayan bir toplum. Yıllarca Baas’ın baskısı altında yaşamış olan ve yalnızca bilmeleri gerekeni bilmelerine izin ve imkan verilen insanlar, deyim yerindeyse "androidler" olarak yetiştirilen bir toplum. Ancak, bu durum dünü anlatıyor. Bugün artık sistem eskisi kadar katı değil, izin ve imkanların sınırları oldukça genişlemiş durumda ama toplumun genetik şifrelerine kodlanmış olan sözünü ettiğim "Ortadoğu zihniyeti" zihniyet devrimini engelliyor. Ne kadar doğru ne kadar yalan bilinmez ama halkın büyük çoğunluğu, özellikle de Nusayriler, Hafız Esad’ın ruhunun hala Suriye’de olduğuna ve hala ülkeyi Hafız Esad’ın yönettiğine inanıyorlar. Yine Halep’te üniversite öğrencileri ve bir grup akademisyen ile yaptığım görüşmelerden birinde soruyorum "ABD Suriye’yi tehdit ediyor, baskı yapıyor. Irak’tan sonra sıra sizde mi? Ne dersiniz, ABD Suriye’yi vuracak mı?". Gelen cevaplar farklı cümlelerle de olsa anlam olarak aynı "ABD’den korkmuyoruz. Esad bizi korur." Refleks olarak hemen soruyorum "Hangi Esad?" Beni yazarken bile dehşete düşüren cevap geliyor yine hep bir ağızdan "Hafız Esad" diyorlar. Artık hayatta olmayan birinden medet ummalarına mı şaşırayım, bilgisizliklerine mi, rahatlıklarına mı karar veremiyorum. Kararsızlık ve şaşkınlık içerisinde bulanan zihnimde kesin olarak beliren şey ise bunun Ortadoğu’ya has olan bir zihniyetin ürünü olduğu. C S TRATEJİ Avrasyacılık ve Rusya’nın Avrasya politikaları Yrd. Doç. Kılıçbeyli Dr. Elif Hatun ÇÜ İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğr. Üyesi . Petro ile Rusya’da geliştirmek istediği Batıcılık anlayışının görsel anlamda ilk örneği St. Petersburg kentidir. Başkentin çağının Avrupa mimarisi ile yeni bir kent yaratması Büyük Petro’ya yetmemiş; aynı zamanda bu Avrupa kentine uygun sosyal yaşam ve kentleşme anlayışını da Batılılaştırmak istemişti. Büyük Petro’ya göre, stratejik oyunda tüm parçaların tamamlanması için Rus iç ve dış politikalarının Batı’ya uygun veya Batı tarzında yeniden oluşturulması şarttı; ve Batı’ya karşı üstünlük bu şekilde kazanılmış olacaktı. Rus halkının kendi kültürünü de koruyarak Batı kültüründen olumlu deneyimleri ve örnekleri alarak Çarlık tarafından eğitimde, sosyal yaşantıda, devlet yönetim sisteminde kullanımı, uluslararası ticarette yeni çalışmaları başlatmıştır. Batıcılık’ın kavramsal olarak yerleştirilmesi ve benimsenmesi için de başta Fransız feylesoflar, tarihçiler, filologlar, kompozitörler, farklı dallardan sanatçılar Kışlık Saray’a ve Yazlık Saray’a davet edilerek çalışmaların Rusçalaştırılması şeklinde başlatılmıştır. 1. Petro’yu izleyen diğer Çar ve Çariçeler benzer yöntemleri izleyerek Rusya’nın Batı ile çok yönlü diyalogunun gelişmesi yolunda gayret göstermişlerdir . 2. Katerina döneminde ise Rusya ile Avrupa sentezi denenmiş; Voltaire’in Çarlık Saray’ında yaptığı çalışmalarla ‘Asyalı Avrupa’ yaratma fikri ortaya çıkmıştır. Daha önce yapılan çalışmalara yeni bir Asyalı kimlik olarak tanımlanan Rus kültürü’ne ge R 1 usya’nın Çar 1. Petro dönemi ile başlayan Avrupalılaşma hevesi, SSCB döneminde de devam etti. 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki Hruşçov yönetiminde ders kitaplarına ilk kez Avrasya tanımı koyulurken, bu ideolojik yaklaşımdan çok sosyokültürel değerine yer veriyordu. S B 7 Eylül Putin Çin milli savunma bakanıyla lişmiş Batı kültür ve sanatı enjekte edilerek ‘Yüksek KültürVerhovni Kultur’ yaratılmak istenmiştir. Bu gelişme çalışmaları sınıfsal bir ayrıcalığı korumuştur. Yaratılmak istenen ‘yeni Rus’ kimliği, Çarlık Rusya’sındaki burjuva sınıfına yönelikti. Dekabristlere kadar bu durum değişmedi. Ancak Dekabrist hareketle birlikte yeni ideolojileri oluşturma ve gerçekleştirebilme çabaları başladı. Ve artık sınıfsal ayrıcalıkların ortadan kaldırılması Rus aydınlar ve sosyal sınıf tarafından ortak fikir haline gelmişti. Çarlık Rusya’sında Avrasyacılık üzerine fikir elit kesimde söz edilmekle beraber herhangi bir önemli bir çalışma bulunmamaktadır. Şubat 1917 Devrimi ile yıkılan Rus Çarlığında geçici bir burjuva hükümeti kurulmuştu. Ekim Devrimi’ne kadar iç politik dinamiklerden çok dış dünya olayları etkindir. 1. Dünya Savaşı devam etmekte ve uluslararası anlaşmalar söz konusu olmaktadır. 1920 yılından başlayarak Sofya’da, sonra Prag’da yayınlanan dergilerle Avrasyacılık Entelektüalizm’inin (Entelektüalizma Yevrazitva) temeli oluşturulmuştur. Bu çalışmalar daha sonra Paris’te ve Berlin’de yine aynı entelektüel grup tarafından hazırlanmış kitaplar, derlemeler ve almanaklar şeklindeki yayınlarla devam etmiştir. Bu ekolün esas görüşleri 1926 yılında Paris’te N. Trubetskoy’un derlediği ‘ Avrasyacılık: Sistematik Tanımlama Denemesi (Yevrazistva: Opıt Sistematiçes ?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle