01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BD’nin olası bir Suriye A ya da İran operasyonuna karşı herhangi bir planı olmayan Ankara’nın ABD politikalarını uygulamak zorunda kalmaması için biran önce çeşitli politikalar hazırlaması gerekiyor. Önümüzdeki süreçte AB perspektifinin, Türkiye’nin yaşamsal çıkarları zemininde, kalıcı ödünler talep etmesi ve ülkemizin sınır güvenliğinin AB standartlarıyla biçimlendirilme hazırlıkları, ulusallığını yitirmiş bir güvenlik anlayışının ülkemize dayatılmasını hızlandırabilir. başlıklarında değerlendirmektedir.6 Bu zemin, ABD’nin emperyal egemenliğini, kendi ulusal çıkarları çerçevesinde meşrulaştırmakta, kendince haklılık payı kazandırmaktadır. 1949’da SSCB’nin nükleer denemelerini dış tehdit olarak algılayan ABD, 1950’deki NSC 68 doktrininde risk minimize stratejisini "ABD’nin çıkarlarının var olduğu her yerde korunması" olarak nitelendirmiştir7. Bu noktada SSCB’nin nükleer kapasitesinin nötralize edilmesi ve konvansiyonel güçlerin yayılması stratejik olarak tasarlanmış ve ulusal güvenlik konusu olarak kabul edilmiştir. ABD’nin 1950’li yıllarda başkanlığını yapan, İkinci Dünya Savaşı’nın ABD’li generallerinden Eisenhower, "uluslararası konular ulusal açıdan gözden çıkarılırsa, sonu izolasyonalizm (tecrit) olur" demiştir. Yani ABD, günümüzdeki deyimiyle küresel güvenliği, ulusal güvenliği olarak görmekte, kabul etmektedir. Günümüzde ABD’nin ulusal güvenlik anlayışı ve Türkiye’ye yansımaları ABD 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında NSS02 adında, 17 Eylül 2002’de resmileşen ‘Ulusal Güvenlik Stratejisi’ni hazırlamıştır. Adı geçen stratejide 4 ana başlık oluşturulmuştur: 1Önleyici Savaş 2Askeri müdahale ve öncecilik 3Yeni karşılıklılık 4Demokrasiyi Yayma. Bu ana başlıklar, Türkiye’nin ulusal güvenlik belgesinde yerleştirilmesi tasarlandğı savlanan asimetrik tehdit kavramıyla doğrudan bağlantılıdır. ABD’nin ulusal güvenlik anlayışında, 11 Eylül 2001 sonrası, konvansiyonel ve nükleer tehdidin yanısıra, kitle imha silahları ve söz konusu silahları kullanan, devlet dışı aktörler yani terör örgütleri, yine ABD’nin bakış açısıyla ‘haydut devletler’ ya da ‘başarısız devletler’öncelikli tehdit haline gelmişlerdir. Öyle ki, 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından toplanan NATO Olağanüstü Zirvesi’nde, terör öncelikli tehdit algılaması kapsamına girmiştir. Yani, ABD, ulusal güvenliğini, başarıyla NATO zemininde, dost ve müttefikleri çerçevesinde küreselleştirmiştir. 2002’deki Afganistan işgali bu tehdide dayandırılmış, uluslararası kamuoyunda kabul görmüştür. ABD, Eylül 2002 Ulusal Güvenlik Stratejisi kapsamında, uluslararası hukukta yer almayan ‘önleyici savaş’kavramını, Afganistan ve Irak işgali dahil, uluslararası pek çok operasyonda ulusal güvenliği açısından meşrulaştırıcı bir araç olarak kullanmaktadır. Bu kapsamda, askeri müdahalelerin önü açılmakta, her tür terörist saldırıya ya da yine uluslararası hukuk dahilinde yer almayan haydut devlet ya da başarısız devletler olarak nitelenen devletlerin saldırı ve etkinliklerine karşı derhal karşılık verilmekte, tüm bu askeri operasyonlar sonunda ‘demokrasiyi yayma’ hedeflenmektedir!!! Son madde, Duverger’nin imparatorluk nitelemesindeki, ‘ideoloji yayma’ ya da Lewis’in ‘değerlerin teşvik edilmesi’nitelendirmelerine koşut bir içeriğe sahiptir. Bu noktada, Kitle İmha Silahları’nın (KİS)’in araçsal bir önemi vardır. Haziran 2005’te bir günlük gazetede, "Dehşet trenleri gerçek olmasın" başlıklı haberde8, ABD Dışişleri Bakanı Condolezza Rice imzasıyla, bir senaryo yayınlanmıştı. Bu senaryoya göre, Prag’da yasal bir alıcısına gidiyor gibi gözüken trenle ilgili, istihbarat servisleri ve dışişleri bakanlıkları kuşkulanıyor. Tren, Polonya’dan Çek Cumhuriyeti’ne doğru yol alıyor. İlgili trende, kimyasal silahların oluşumuyla ilgili materyaller var. Aslında senaryonun C S TRATEJİ ri çerçevesinde, KİS’in geliştirilmesine karşı, "diplomasi, silah kontrolü, tehdit azaltma desteği ve ihracat denetiminin arttırılması" gelmektedir. PSI’nın kurucu ülkeleri arasında ülkemizin de bulunduğu 17 devlet sayılmaktadır. Bu devletler, ABD, Kanada, Danimarka, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Rusya, İspanya, Türkiye, İngiltere, Avustralya, Japonya ve Singapur’dur. 17 ülkenin 10’unun aynı zamanda AB üyesi olması, AB’nin NATO ittifakı içinde ABD’yle sürdürdüğü işbirliğini, yeni inisiyatiflere de taşıdığını göstermektedir. Türkiye hem NATO üyesi, hem ABD müttefiki, hem de AB’ye tam üye olmak için resmen adaylık statüsünü sürdüren bir ülkedir. PSI üzerinden devam edersek, ABD PSI kapsamında, Panama, Liberya ve Marshall Adaları’yla, KİS hammaddelerinin ulaşım yolları çerçevesinde nakliye anlaşmaları imzalamıştır. ABD’nin benzer anlaşmaları, 24 ülkeyle yapmayı planladığı, özellikle Akdeniz, Arap Denizi ve Batı Pasifik’te adı geçen hammaddelerin dolaşımını, denizden engellemeyi planladığı, ifade edilmektedir. Bu bağlamda, PSI’nın içinde yer alan ülkeler açısından dört konu başlığında özetlenmesi mümkündür: 1 İç Hukuk 2 Sınır Güvenliği 3 Nakliye Anlaşmaları 4 Engelleme Tatbikatları. İlginç olan nokta, KİS hammaddeleriyle ilgili engellemenin, uluslararası hukukta yer almayan sıfatlara göre, 15 bayrağını taşıyorsa, o ülkenin de sorumlu olacağı belirtilmektedir. İlginç olan, bu günlerde ABD’ye muhalefetiyle anılan Fransa’nın geçen yıl PSI kapsamında Japonya’da düzenlenen ‘Team Samurai 2004’ tatbikatında, ABD ve Avustralya’la birlikte görev almasıdır10. Bolton’a göre, KİS tehdidiyle ilgili tanımlar yetersiz, artık eyleme geçme zamanı gelmiştir. Japonya, bu zeminde ‘kilit ortak’ olarak görülmektedir. Rusya ve Singapur da kilit üyeler olarak anılmaktadır. ABD Savunma Bakanlığı’nın 31 Mayıs 2005 tarihli açıklamasında, şu anda üye sayısı 60 olan PSI’nın en yeni üye ülkeleri arasında, Arjantin, Irak ve Gürcistan sayılmaktadır11. PSI’nın Irak ve Gürcistan gibi iki komşumuzu da kapsaması, ABD stratejilerinin Güney Kafkasya ve Ortadoğu denklemleri açısından kayda değer bir gelişmedir. Burada önemli olan konulardan biri, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yorumuyla, PSI’nın bir etkinlik olduğu, organizasyon olmadığı, var olan antlaşma ve anlaşmalardan kaynaklandığı belirtilmektedir12. Adı geçen silahların kullanılmasının yanısıra, geliştirilmesi kuşkusu dahi, önleyici savaş kavramının uygulanması açısından, ABD için yeterli bir gerekçedir. Yani kehanet gibi ezoterik yaklaşımlar, yeni muhafazakar akımın yapısı gereği makbuldür. Ancak insanlık açısından felakettir. Bu arada, ABD’nin imparatorluk savı New Orleans’da sulara gömülmüştür. Türkiye’nin ulusal güvenliği ABD’yle çatışıyor lusal gazetelerimizde nedense, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde askeri kesim ve hükümet arasında, irtica ve bölücülük kapsamındaki görüş farklılıkları yansıtılmaktadır. Bu savların doğruluk derecesini bilmek, yasal açıdan mümkün değildir. Türkiye, 1950’li yıllarda NATO doktinleri çerçevesinde komünizmi öncelikli tehdit algılaması içine almıştır. Bu algılama Soğuk Savaş’ın bitimin ardından, 19841999 arası süren, genelkurmay eski başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu’nun deyimiyle ‘düşük yoğunluklu savaş’ ortamında 1992’de ‘bölücülük’ olarak kabul edilmiştir. 28 Şubat 1997’de ‘irtica’ ‘bölücülük’le birlikte öncelikli tehdit algılaması çerçevesinde değerlendirilmiştir. 2005’te ‘asimetrik tehdit’kapsamında, terör, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı, KİS’in yayılması gibi, ‘küresel tehditler’in Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne gireceği iddia edilmektedir. Genelkurmay Başkanlığımızın bünyesinde, NATO konseptleri dahilinde kurulan ‘mükemmeliyet merkezi’nin görevi ‘terörle mücadele’dir. ABD kendisine yönelen asimetrik tehdit anlayışını (yani düzenli orduların karşı karşıya gelmediği, karargah ve cephanelik düzeni olmayan merkezsiz, simetrisi olmayan tehdit) anlayışını, küreselleştirerek, müttefiklerine kabul ettirmektedir. Türkiye, Güney Kafkasya, Ortadoğu ve Orta Asya kavşaklarında, ABD’nin U kendi içinde pek çok çelişkiler bulunmakta; kuşku ve gerçeklik aynı zeminde değerlendirilmektedir. Aynı haberde, bu senaryodan hareketle, Proliferation Security Initiative (PSI) yani Kitle İmha Silahlarının Geliştirilmesini Önleme İnisiyatifi’nin tanıtımı yapılıyor. Herhalde ‘psikolojik savaş’dedikleri budur. ABD Kongre Araştırma Servisi’nin raporuna göre9 , PSI Kitle İmha Silahları (KİS)’in geliştirilmesi ve yayılmasını engellemek amacıyla, 31 Mayıs 2003 tarihinde 16 ulusun işbirliğiyle ABD başkanı Bush tarafından Polonya’nın Krakow kentinde, dünya kamuoyuna duyuruldu. PIS’ın ana stratejile yani haydut devletlere karşı kullanılacağı vurgulanmaktadır. Teröristler de bu parantez içinde yer almaktadır. PSI’nın öngörülen yetkileri kapsamında, "potansiyel tehdit görülen, kişi, kuruluş ya da devletlerin, mal varlıklarını dondurma, mallarına el koyma ve kolaylıkları zorlaştırma operasyonları"ndan söz edilmektedir. PSI’daki geniş işbirliği’nin sadece istihbarat ve askeri birimler arasında değil, aynı zamanda hukuki zorlamayla da pekiştileceği öne sürülmektedir. Bu noktada Hürriyet’te de yer alan, Malezya’dan Libya’ya giden Alman bandıralı BBC China gemisiyle ilgili kuşkular ortaya konulmakta, artık gemi hangi ülkenin ?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle