Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Tarım Gıda Hayvancılık 47 / 8 Temmuz 2008 rman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) verilerine göre 2007 yılında ülkemizde 2829 orman yangını çıkmış ve 117 bin dönüm orman ekosistemi çeşitli düzeylerde zarar görmüştür. Başka bir söyleyişle de, 2007 yılında, AKP yönetiminde geçen 20032006 döneminin yıllık ortalama orman yangını sayısı yüzde 48, bu yangınlarda zarar gören orman ekosistemi genişliği ise yüzde 110 oranında artmıştır. Yalnızca bu sayısal gerçekleşmelere bakıp, OGM’nin 2007 yılında, orman yangınlarının önlenmesi ve söndürülmesine yönelik çalışmalarında başarısız olduğu öne sürülebilir mi? Sürülebilir de sürülemez de: Öne sürülürsün ya da sürülmesin, bu türden yüzeysel yargıların, sözgelimi ilgili bakan ve üst düzey yöneticilerin yangın sayıları ve/veya zarar gören orman genişliğindeki yıllık azalmalar karşısında övünmeleri gibi bir aymazlıktan öte anlamı olmaz. Çünkü, bu değişmeler, iklim koşulları başta olmak üzere yangın çıkan ormanların yapısal özellikleri ve konumları, yangının nedenleri vb kısa dönemde denetim altına alınamayacak, doğal etmenlerdeki olumsuz değişmelerden de kaynaklanmış olabilir. Söz konusu değişmelerin nedenleri, ancak gerektiğince uzun dönemli ve çok boyutlu dinamik çözümlemeler yapılabildiğinde anlamlı biçimde açıklanabilir. Peki, ülkemizde, böyle çözümlemeler yapılıyor mu? Hayır, uzun dönemlisi bir yana, kısa dönemli çözümlemeler bile yapılmıyor; yangın sayısı ve yanan alan genişliğindeki “olağandışı” sayılabilecek artışların bile nedenleri gerektiğince çözümlenmiyor. Oysa, böylesi bir çabaya girilse, her yangın bir deney olarak sorgulanıp nedenleri ve söndürme çalışmalarının etkenlik düzeyleri irdelense yaşamsal önemde dersler çıkarılabilecek; bu derslerden hareketle de çok daha etkili önlemler geliştirilebilecek. Ne yazık ki, ormancılığımızda bu yalın işlemleri düzenli olarak yerine getirebilecek bir yapılanma yok; ne orman fakültelerinde ne ormancılık araştırma kuruluşlarında ne de OGM Orman Koruma ve Yangınla Mücadele Dairesi Başkanlığı’nda bu doğrultuda çalışmaları gerektiğince yapabilecek yeterince donanımlı birimler, yeterli nitelik ve nicelikte uzman ve araştırmacılar var. Olmadığı için de, yangın sayısı ve zarar gören orman alanı genişliğindeki söz konusu artışlar, sözgelimi, “Orman Genel Müdürlüğü Faaliyet Raporu 2007”nda değini konusu bile yapılmamıştır. Dolayısıyla, “Orman Genel Müdürlüğü 2008 Eylem Planı”nda da bu yoksunlukların giderilmesine yönelik bir tek önleme yer verilmemiş; öteden beri yapılagelen çalışmaların yinelenmesiyle yetinilmiştir. Öncelikli koşul: Gerektiğince araştırma ve geliştirme... Bilindiği gibi, ülkemizde orman ekosistemlerinin yapısal özellikleri hem dikey hem de yatay olarak son derece değişkendir ve yaklaşık olarak yüzde 60’ı orman yangınları çıkma olasılığının en yüksek olduğu bölgelerde bulunmaktadır. Dahası, bu bölgelerdeki sıcaklık ve kuraklıkların küresel ısınmaya koşut olarak giderek artacağı öne sürülmektedir Üstelik, ormanhalk ilişkileri, bu bölgelerde görece olarak daha yoğundur. Ek olarak; yaklaşık 45 milyon dönüm orman ekosistemi, yanıcı madde birikiminin, dolayısıyla yangın çıkma olasılığının en yüksek düzeyde olduğu 3040 yaşlarına ulaşmıştır. Öte yandan, yine bilindiği gibi, orman ekosistemleri ile küresel ısınma arasında iki yönlü bir ilişki vardır: i) Orman ekosistemlerinin küresel ısınmaya yol açan sera gazlarını tutabilmesi, bu ilişkinin ülkemizde de üzerinde görece olarak daha fazla durulan bir yönüdür. Ne var ki, ülkemizde, hangi yapısal özelliklere sahip orman ekosistemlerinin bu işlevi görece olarak daha iyi görebildiği henüz belirlenmemiştir. Belirlenmediği için de, yeni orman yetiştirme çalışmaları sırasında bu işlevi daha iyi görebilecek orman yapılarının oluşturulabilmesi tümüyle rastlantısaldır. ii) Küresel ısınmanın yol açabileceği sıcaklık ve kuraklık artışlarından zarar görebilecek ekosistemlerden birisi de O Yücel ÇAĞLAR Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Üyesi “Orman yangınlarıyla savaşım” cephesinde değişen bir şek yok ormanlardır. Ancak, ülkemizin farklı bölgeler bir yana aynı bölgede bile farklı yapısal özelliklere sahip orman ekosistemlerinin bu süreçten ne yönde ve ne denli etkilenebileceği bilinmemektedir. Bu durum, küresel ısınmanın etkilerinden bir yandan olumsuz yönde daha az etkilenebilecek ya da hiç etkilenmeyebilecek bir yandan da yararlanabilecek orman yapılarının oluşturulmasını olanaksızlaştırmaktadır. Ayrıca, söz konusu belirsizlik, var olan orman ekosistemlerinin küresel ısınmanın, başta yangınlar için uygun iklim koşullarını yaratması olmak üzere gündeme getirebileceği ekolojik değişikliklere karşı gerçekçi önlemlerin geliştirilebilmesini tümüyle rastlantılara bırakmaktadır. Açıktır ki, bu koşullarda, araştırma ve geliştirme etkinliklerinin önemi daha da artmaktadır. Oysa, Bilim teknoloji Yüksek Kurulu’nun 2005 yılında aldığı karar uyarınca 2006 yılında hazırlanan Türkiye Kamu Çevre ve layında görevlinin yanarak öldüğü yüzlercesinin de yaralanıp sakat kaldığı orman yangını önleme ve özellikle de söndürme çalışmaları sırasında yabana atılamayacak boyutlarda kaynak kullanılmaktadır. Çok daha da önemlisi, söz konusu çalışmalar orman ekosistemleri üzerinde çeşitli olumsuz etkilerde bulunulabilmektedir. Bu nedenledir ki, 20042023 dönemini kapsayacak biçimde hazırlanan Türkiye Ulusal Ormancılık Programı’nda, 20042009 döneminde gerçekleştirilmek üzere “Orman yangınları ile mücadelede halen gerçekleştirilen çalışmalarda ve tedbirlerde maliyet etkenliğinin geliştirilmesi ihtiyaç ve olanaklarının belirlenmesi amacıyla bir araştırmageliştirme...” eylemine de yer verilmiştir. Ancak, bu “eylem” doğrultusunda da bugüne değin herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Temel strateji yangın söndürmek değil, yangınları önlemek olmalıdır ! Ne söylenirse söylensin, ne önerilirse önerilsin duymazlıktan gelip, deyiş yerindeyse “bildiğini okumak”, AKP’yle birlikte kamu yönetiminde giderek kalıcılaşan davranış biçimlerinden birisi oldu. “Orman Genel Müdürlüğü 2008 Eylem Planı”nda yer verilen “eylemlere” bakılırsa, bu tutum, orman yangınlarıyla savaşım alanında da geçerli. Çünkü, anılan belgede, orman yangınlarıyla savaşım çalışmalarında temel strateji, 2008 yılında da, yangınların olabildiğince daha az zararla söndürülmesi için gerekli yönelik araçgereçlerin satın alınması ve/veya kiralanmasına, tesis yatırımlarının yapılmasına yöneliktir. Oysa, ülkemizde, çıkan orman yangını sayısı artma eğilimindedir. Bu nedenle, ülkemizde orman yangınlarıyla savaşımda temel stratejinin yangın çıkma olasılığının en aza indirilmesi olmalıdır. Ancak, böylesi bir stratejinin gerektirdiği çalışmalar; i) çok boyutludur; sözgelimi, yangınlara karşı görece olarak daha dirençli orman yapılarının oluşturulmasını, kısa dönemli götürüsü getirisinden her zaman yüksek orman bakım çalışmalarına ağırlık verilmesini, ormanhalk ilişkilerinin gerektiğince düzenlenmesini, bu amaçlarla kullanılacak bilgilerin üretilmesini gerektirir; ii) teknoloji yoğun değildir, dolayısıyla söndürme teknolojileri, araç ve gereç üreticilerine sağlayabileceği pazar olanakları kısıtlıdır; iii) gösterişsizdir, gözden ırakta gerçekleştirilir ve kısa dönemde sonuç vermez, dolayısıyla, ilgili bakan ve üst düzey yöneticilerinin, deyiş yerindeyse “hava atmalarına” olanak vermez vb. Bu nedenlerle olsa gerek; AKP döneminde de orman yangınlarıyla savaşım cephesinde yeni bir yaklaşım yok ! *** Bu koşullarda 2008 yılında da yanan ormanlar yandığı, yangın söndürme çalışmalarından yapılan harcamalar yapıldığı, söndürme çalışmaları sırasında orman ekosistemlerine verilen zararlar verildiğiyle kalacak; dolayısıyla, ilgili bakan ve üst düzey yöneticilerden yol açtıkları ya da önleyemedikleri kamusal zararların hesabı yine sorulamayacak. Sorulmasın mı ? AKP yönetiminde geçen 20032006 döneminin yıllık ortalama orman yangını sayısı yüzde 48, bu yangınlarda zarar gören orman ekosistemi genişliği ise yüzde 110 oranında arttı Ormancılık Araştırma Programı’ndaki yedi “Araştırma Alanı”ndan birisi olan “Orman Koruma” kapsamında 17 “Araştırma Projesi”ne ve bunların arasında da yalnızca “Ulusal Yangın Tehlike Oranları Sistemi”nin oluşturulması ile “Orman Ekosistemleri ile İklim Elemanları Arasındaki İlişkiler” konulu iki projeye yer verilmiştir. Buna karşılık, “Orman Genel Müdürlüğü Faaliyet Raporu 2007”nda belirtildiğine göre OGM ile KTÜ Orman Fakültesi’nin birlikte yürüttükleri “Yangın Davranış Modelleri Projesi” dışında kamu ormancılık araştırma kuruluşlarının 2007 ve 2008 yılı çalışma programlarında bu konularda herhangi bir araştırma projesine yer verilmemiştir. Nelere mal olduğu da bilinmiyor ... Ülkemizde bu sorunun yanıtının da verilebilmesi olası değildir. Çünkü, orman yangınlarının hemen hemen hiç sorgulanmayan bir başka boyutu da yangın önleme ve söndürme çalışmalarının, deyiş yerindeyse nelere mal olduğudur. Çünkü, hem kamuoyunda hem de OGM’de öteden beri geçerli olan; “ Orman yangını çıkmasın da, söndürülsün de; bu, nasıl sağlanırsa sağlansın!” yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, günümüzde de değişmemiştir. Oysa, ülkemizde, bugüne değin yüz do 29