Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kara Pamuk Muzaffer İZGÜ lçibaşı kıştan gezmiş evleri bir bir, dağıtmış avansları. Ühüü, ne tartışmalar olmuş avanslar dağıtılırken, ne yalvarmalar, ne önünü kesmeler elçibaşının, ne ayakkabısını saklamalar... ‘‘Anan baban hayrına, on lira daha ver hele, gurban olayım... Görüyorsun durumu, aha od ocak yok, ekmek yok, aş yok. Nolur babam on lira daha...’’ Delikanlı yapışmış elçibaşının ceketinin ucundan, ana yakalamış gömleğin ucundan; baba kapıya dikilmiş ki, bir arslan... Ama umutsuz bir arslan, yanakları çökmüş, omzu düşmüş bir arslan. Elçibaşının ayakkabısını saklamış gelinlik kız. Üç lira, beş lira daha fazla avans verir mi o eli titrek adam... Eeee ağa demiş ki, ‘‘Kelle başı şu bilesin elçibaşı, hanebaşı şu... Bundan gerisini kendi hesabına yazarsın, bilmiş ol...’’ Komşuda nasıl beklenir elçibaşı, yürekler küt küt, içlerinde bir umut yüzlerce yarım gülücük... Avansı alır almaz kasaba, yarım kilo et ki, çoluk çocuk üç aydır ağızlarına lokma et koymamışlar. Doldur tencereye patatesleri, at içine etleri, patates aşı ki, en birinci yemek, üstelik yanında reyhanlı bulgur pilavı da var. Avanslar alındı, sözler kesildi, şu haneden şu kadar baş, bu haneden bu kadar baş... Ne zaman ki? Duyulur hele. Elçibaşının şaşı Omar’ı gezer evleri bir bir. ‘‘Haaa, yarın ha, sabah erkenden ha, Börekçi Hoca’nın orada...’’ Börekçi Hoca’nın ora Karalar Mahallesi’nin ortası. Bir yol geçer ki, kışın fil çıkmaz çamurdan, yazın göz gözü görmez tozdan. İşte orada bekler Austin, ağanın Austin’i. Koca kamyon kaplar yolun her yanını. Kaplarsa kaplasın, varsın öteki at arabaları, atlar, eşekler, kumcular yolu dolanıversinler, Yortan’dan çıksınlar. O gece evlerin horozları ötmez erkenden. Niye ötsün ki, girmişler kapalı bir kutunun içine. onlar da pamuk toplamaya gidecekler. Hayır, onların ayrı görevleri var, akrepleri toplayacaklar, yılanların ardın E dan koşacaklar, bötü börcüyü yalayıp yutacaklar, üstelik kunnayacaklar, bebelerin yiyeceği olacaklar... Ama yine de bir iki inatçı horoz var, ötüyor da ötüyor... Güneş Seyhan’ın bulanık sularından çıkıp saçlarını göstermemiş. Bir serinlik bir dinginlik var Adana’nın üzerinde. Yorgan gibi örtmüş sabahın alaca karanlığı kenti. Daha güneş doğmadan çıkacak pamuk toplayıcıları kentten. Dikilmiş duruyor Austin’in yanında şaşı Omar, elinde sarı bir kağıt, buruşuk. Hangi aile Austin’e yaklaşırsa, ‘‘Hey hele adını da hele lan... Haaaa, siz altı baş değil mi?’’ ‘‘Altı baş...’’ ‘‘Geçin, çıkın hele kamyona...’’ Altı baş avansı alıp da, beş baş geldin miydi, ühüüü gün doğdu şaşı Omar’a. Şaşı Omar o anda büyür büyür elçibaşı olur, yok elçibaşı ne ki, ağa olur, bir çalım atar, bir çıkışır, bir bağırır, ağanın da ötesine geçer, yere zınk diye vurur, ‘‘Tarlada görüşürüz’’ der. Beş kişi o sokaktan çıkan, altı kişi öteki sokaktan, yedi kişi bir anda bitiverir kamyonun ardında. Çocuklar uykusuz, ana babalar yeni bir düşün peşinde. En mutluları yeni yetmeler, eğer aynı kamyonun içinde yoluna öldüğü varsa, ağzı bir karış açıktır. Pamuk tarlaları, yatmak için kurulan haymalar, akşamın bir vaktinde eller yanık yanık, eller kesik kesik o yorgunlukla bir göz göze gelme yok mu, o yeter işte. Pamuğu görünce tarlaya girmişsin, güneş batmış gitmiş, pamuğu artık seçemeyince tarladan çıkmışsın, ne ki, o bir bakış yeter bütün yorgunluğun çıkması için... ‘‘Şaşı Omar, dolmuş bu kamyon...’’ ‘‘Höt höt höt, çöken deve yer bulur...Atın hele pırtılarınızı kamyonun üstüne. Sonra da bir bir çıkın üzerine...’’ Evet, çöken deve yer bulur, et ete, soluk soluğa, kaynaşa kaynaşa... Şaşı Omar bağırır: ‘‘Tamam mıyık lan?’’ Kimseden ses çıkmaz. Şaşı Omar kadim şoförüdür ağanın. Açar kapısını Austin’in bir çalımla, bağırır muavini Deve Mahmut’a: ‘‘Çevir lan kolçağı Maamut...’’ Mahmut iri ki, tam muavin, güçlü ki öyle işte, kriko yerine girsin kamyonun altına. Kocaman elleriyle kolçağı kavrar, iki çevirişte Austin motoru ötmeye başlar. Papazın Bahçesi’nin yanı, Sugediği, Seyhan sağda, kent solda, kıvrılır girer Austin Taşköprü’ye... Taşköprü ki, ne ırgatlar görmüş, hastalar, yaşlılar, çocuklar görmüş... Ah şu boğaz olmasa. İşte Taşköprü’nün bekçi kulübesi, işte Karşıyaka... Şafak sökmüş... Kızıllık İncirlik’in üzerine düşmüş. Bir yol ki artık, dümdüz... Toz toz toz... Burunlar ellerle tutulmuş, bezlerle kapatılmış, gözler yumulmuş ama toz senden güçlü. Bir kez şöyle hıh diye soluk alıyorsun ya, milyonlarcası ağzının ucunda bekliyor... Sonra bir türkü... Kapkara gözlü bir gelinin ağzından... ‘‘Elif’’ mi, yoksa ‘‘Ezo Gelin’’ mi? Kömür karası gözlerde güneşin ilk ışıkları... Tarlalar ve sabah uykusuna yatmış kara pamuklar... Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri, tarım reformundan yana G AZİANTEP Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri (GAİB) Başkanlar Kurulu Başkanı Abdülkadir Çıkmaz, hükümetin bir an evvel çok ciddi bir tarım reformu yapması gerektiğini söyledi. Çıkmaz, bölge ekonomisinde önemli yeri olan Antep fıstığının satışında problemler yaşandığını belirterek, 1980’li yıllarda 30 milyon dolar olan fıstık ihracatının bazı sezonlarda 10 milyon dolara kadar düştüğüne dikkat çekti. Rekabet gücünü artırmak için son teknolojileri kullanmak gerektiğini vurgulayan Çıkmaz, Ga ziantep’te fıstık üretimi yapanların teknoloji yatırımlarının çok az olduğunu, en az 250300 bin dolarlık makine yatırımı yapmak gerektiğini kaydetti. Türkiye’nin dünya fıstık üretiminde ABD ve İran’dan sonra üçüncü sırada geldiğini, ihracatta da aynı sırada olduğunu dile getiren Çıkmaz, Amerika’nın yeni teknolojiye verdiği önem, ekim alanlarını çoğaltması ve verimi yükseltmesi sayesinde fıstıkta ithalatçı ülke konumundan ihracatçı konumuna geldiğine dikkat çekti. Tarımda verimin çok düşük olduğunu, Avrupa ve diğer ülkelerde dekara 700800 kilo buğday alınırken Türkiye’de 150250 kilo alındığını belirten Çıkmaz, ‘‘Türkiye’de verimi artırıcı tedbirlerin alınması lazım. Bunun için de hükümet bir an evvel çok ciddi bir tarım reformuna gitmeli. Çok köklü bir tarım reformu şart’’ şeklinde konuştu. Güneydoğu İhracatçı Birlikleri’nin 5 aylık ihracat rakamlarının çok iyi olduğunu, şu anda 700 milyon doları geçtiklerini ifade eden Çıkmaz, ‘‘Yüzde 42’lik artışımız var. Türkiye ortalamasının çok çok üstünde. İhracatımızda artış devam ediyor. 2005 sonunda herhalde 22.5 milyar doları bulacağız’’ dedi. 9