Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hatay’da henüz ruhsatlı bir mezbaha yok Bedi ESKİOCAK (Hatay Veteriner Hekimler Odası Başkanı) Hayvan besleme zorlaşınca... limizin hayvancılıkla ilgili sorunları aslında ülkemizin temel sorunlarından ayrılmasa da farklı olan yanları elbette vardır. Hem hayvancılık sektörü hem de çevre ve halk sağlığı adına mutlak surette giderilmesi gereken en önemli sorun; İlimiz sınırları içinde ruhsatlı bir mezbaha olmamasıdır. Avrupa Birliğine girme çabası içinde olduğumuz bir süreçte İlimiz dahilinde ruhsatlı bir mezbaha olmaması, halk sağlığı açısından bizleri son derece kaygılandırmaktadır. Türkiye’de 1 milyon kişiden fazla nüfusun yaşadığı sayılı illerden biri olan Hatay’da böyle bir sorunun olması ne yazık ki çok acıdır. Sen Piyer Kilisesinin bulunması nedeniyle Katoliklerin Haç merkezi olması, dünyanın en büyük 2. Arkeoloji müzesine sahip olması, denizi, limanı ve sınır kent olmasıyla da sayısız turisti bölgeye çektiği düşünülürse turizme nasıl bir balta vurulduğu da anlaşılmış olur. Bu ihtiyacı gidermek için sokak aralarında veya kasap dükkanlarının önünde kesilen hayvanlar için "kaçak kesim" değimi kullanılmaktadır. İlimiz dahilindeki tüm (ruhsatsız) mezbahalarda yapılan kesimler yasal açıdan birer kaçak kesimdir. Nedeni gayet açık; ilimiz dahilinde henüz ruhsatlı bir mezbaha yoktur. Ruhsatlı bir mezbaha halk sağlığı açısından olduğu kadar, ülke ve yöre hayvancılığının geliştirilmesi bakımından da çok önemlidir. İlimizin "ruhsatsız mezbahalarında" kesilen ve mühürlenen bir etin en yakın il olan Adana’da bile satışı mümkün değildir. Bu durum kırmızı et ticaretinde ne yazık ki Hatay’ı geri bırakmaktadır. 2004 yılında 190 kg ve üstü karkas ağırlığına sahip danaların sahiplerine kg başına 1.000.000 TL (gerçi daha sonra bu rakam 500.000 TL ’ye düşürüldü ama) destekleme verildi. Bu desteklemeden faydalanabilmenin koşulu, hayvanları ruhsatlı bir mezbahada kestirmekti. Dolayısıyla ilimiz mezbahalarında kesilen hiçbir hayvan için yetiştiricilerimiz destekleme alamamıştır. Bu durum ilimiz hayvancılığı adına kan kaybı anlamına gelmektedir. Demek ki hayvancılığın gelişmesi ve halk sağlığının korunması ilimize acilen ruhsatlı bir mezbaha kurulması ile mümkün olabilecektir. İlimizin diğer önemli sorunu ise son derece ilkel görüntülere sahne olan ve yine ruhsatsız canlı hayvan pazarıdır. Hatay’da Perşembe günleri, şehir merkezine 5 dakika mesafede kurulan ruhsatsız canlı hayvan pazarı tam bir facia. Kontrollerin yapılacağı girişçıkış noktaları yok. Yetiştirici, tüccar veya mal almayasatmaya gelen insanların ihtiyaçlarını giderecekleri hiç bir tesis hiç bir yapı (lokanta, WC, İdare binası, vb.) mevcut değildir. Yazın toz içinde, kışın çamur içinde hem insanlar hem de hayvanlar eziyet görmekteler. Bırakın hayvan refahını insanların refahı bile düşünülmemiş. Ayrıca şehir merkezine yakınlığından dolayı, canlı hayvan pazarının yarattığı çevre kirliliği azımsanmayacak kadar büyüktür. Hayvan pazarının en kısa zamanda şehir dışına taşınması, idare binaları ve sosyal tesisleri tamamlanarak hizmete sunulması yerel yönetimlerin çevre ve halk sağlığına verdiği önemin bir göstergesi olacaktır. Bu iki sorunun çözümünde asıl sorumlu olan Belediyelerde Veteriner Hekim istihdamı yasal bir zorunluluk olmasına rağmen, ne yazık ki belediye başkanlarımız veteriner hekim kadrolarını, veteriner hekime ödeyecekleri maaşı belediyeye yük olarak görmekteler. Halbuki bir belediyenin veteriner hekim istihdam etmesi, halkı zoonoz hastalıklardan korumak ve gıda kontrol ve güvenliğini sağlamak gibi çok önemli bir görevi yerine getirmesi anlamına gelmek İ tedir. Diğer sorun ise aslında ülkenin temel sorunu; 24 Şubat 2005 tarih ve 25737 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, 2005/8503 sayılı Hayvancılığın desteklenmesi hakkındaki bakanlar kurulu kararındaki Suni Tohumlama desteği ile ilgili uygulama, içerdiği ağır şartlar nedeniyle bütün Veteriner hekimler tarafından tepki ile karşılanmıştır. Suni tohumlama desteği ile ilgili olarak ortaya konan şartlar yüklenicilerin (Serbest Veteriner Hekimler) durumlarını iyileştirecek yerde, destekleme öncesi durumlarını mumla aratacak şartlar içermektedir. Örneğin Suni tohumlama uygulayıcısı Veteriner hekimler için öngörülen bölge sınırlaması hem pratikte uygulaması çok zor hem de hiç adil olmayan bir zorlama niteliği taşımaktadır. Aynı bölgede 10 yıldır hizmet veren 5 veteriner hekimin dördüne "siz bu bölgeden çekilin, sizler bu bölgede tohumlama yapamazsınız" denmesi hem veteriner hekimlerin emeğine hem de yetiştiricilerin hekim tercihine saygısızlıktır. Genelgede mükerrer tohumlamaların maliyetine çözüm düşünülmemiştir. Soy kütüğüne ve önsoy kütüğüne kayıtlı olan hayvanlar için öngörülen desteklemelerin farklı olması ayrıca kalkınmada öncelikli olan ve olmayan illerde verilecek desteklemelerin farklı olması bu desteklemenin adil olmayan, zayıf yönleri olarak göze batmaktadır. Bu amaçla veteriner hekime destek verecekleri yerde suni tohumlamadan doğan her buzağı için yetiştiriciye verilen desteklemeler en az üç katına çıkarılmalıdır. Destekleme ile ilgili icmallerin İl Tarım Müdürlüklerinden alınarak 35 yıl önce kurulmuş yetiştirici birliklerine devredilmesi, 163 yıldır ülke hayvancılığına hizmet eden Serbest veteriner hekimlerin, bu birliklerin taşeronluğunu yapmaya zorlanması anlamına gelmektedir. Bu uygulama ile bir Serbest veteriner hekim 1520 yıllık müşterisi olan birlik yöneticisi bir yetiştirici tarafından para cezasına çarptırılabilecek ve hatta sözleşmesi feshedilecek. Bakanlık bürokratlarımızın bir yetiştiriciyi, bir hekimi bilimsel anlamda yargılayabilecek bir otorite olarak görmeleri mesleğimiz adına çok üzücü bir durumdur. Günü kurtarma adına, saha şartları araştırılmadan yapılan projeler ve popülist bir politika ile verilen göstermelik desteklemeler ülke hayvancılığımızın sorunlarına çare olamaz. Köylü ineğini satmaya başladı M. Orhan ÖZBABA (Mersin Veteriner Hekimler Odası Başkanı) Çukurova’da hayvancılık hızlı bir düşüş içinde. ürkiyemizin her yerinde olduğu gibi, son zamanlarda Çukurova bölgemizde de sayı ve verimlilik yönünden hayvancılığımız, hızlı bir düşme sürecine girmiştir. Sadece Mersin ilini baz aldığımızda dahi tablo açıkça görülmektedir.1995 yılında büyükbaş hayvan sayımız 125.000 iken, 2005 yılında bu sayı 73.000 e düşmüştür. Yine küçükbaş hayvan sayımız 1.000.000 baş iken, bu gün bu sayı 637 binlerdedir.Üreticiler bu durumu, yaptıkları işten para kazanmadıkları ve kazanmayacakları işi yapmalarının bir mantığı olmadığı için hayvancılığı bıraktıklarını söyleyerek açıklıyorlar. Her hükümet döneminde, tarım ve hayvancılığa önem verileceği çiftçimizi yalnız bırakmayacaklarını söyleyen idareciler, anlaşılmaz bir şekilde hayvancılığımızı bitirme üzerine projeler geliştirip uygulamaya koyuyorlar. Bunların başında ve birkaç hükümettir süren, Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kanalıyla uygulamaya konan ve köylerde kurulan kooperatiflere damızlık düve verme projeleri gelir. Damızlık, özelliklere haiz olması gereken bu düveler, yurdun çeşitli yörelerinden rast gele toplanır ve sertifikalar düzenlenir köylüye de damızlık diye verilir. Oysa bu hayvanların çoğu değil damızlık, ırk özelliklerini taşımadıkları için bedelleri ödenerek kesime gönderilecek kadar kalitesiz hayvanlardır.Ama ne hikmetse damızlık oluyor, köylümüzün umut kapısı oluyor, doğum yapınca da koca bir hayal kırıklığı yaşanıyor.35 kilo süt, çelimsiz melez bir yavru.Böyle mi kalkınacak ülke hayvancılığı bilinmez. Bunun vebalini nasıl ödeyecekler onu da bilmiyoruz. Hayvancılığımızı perişan eden bu projelerin uygulamadan bir an önce kaldırılması insanlara rant kapısı olmaması gerekir. Diğer bir konuda, AB uyum yasaları çerçevesinde süt üreticileri ve satıcılarına getirilen yasaklar hayvan beslemeyi imkansız hale getirmiştir. Mezbahanelere gidildiğinde inek ve dişi hayvan kesiminin ne kadar arttığı görülmektedir. 250300 bin TL ye düşen süt fiyatları ile hayvan beslemenin zorlaştığını gören köylü elindeki ineklerini satmaya ve kesime göndermeye başladı. Burada, yasa ve yönetmelikler çıkarken öncelikle alt yapının hazırlanması ve işi bilen insanlarla konunun konuşulup, doğru hareket etmenin sağlanması gerektiği ortaya çıkıyor. Yoksa, yaptık oldu mantığı maalesef kaos doğuracaktır.Şu anda da süt üreticileri örgütlenene kadar ciddi sıkıntı çekecekler. İyi olan bir gelişme ise süt birlikleri,damızlık sığır yetiştirici birlikleri kurulmaya başlanmış, hızla örgütleşmeye gidilmektedir.Burada sorun, bu süreç tamamlanana kadar halkın perişanlığıdır. Ayrıca sadece Mersin’de yine 260 civarında tarımsal kalkınma kooperatifi kurulmuş ve yükümlülüklerini yerine getirmediklerinden dolayı feshedilmişlerdir, buna da bir çözüm getirilmesi acilen gereklidir. Üretim yapmayan toplumlar dışarıya bağımlı olacaklardır.Arabaya binmeden, televizyon seyretmeden yaşayabiliriz ancak aç kalamayız. Hayvancılığımızın desteklenmesi ama hiçbir siyasi çıkar gözetmeksizin adilce desteklenmesi gerekir. T 14