Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Çukurova çukura itildi Çetin YİĞENOĞLU DANA 21. yüzyılın başında çukura düşmüş bir ova, Çukurova… Neoliberal tuzaklar sonucu düştüğü çukurdan bir türlü çıkamayan Çukurova’yı anlatmak demek, bir bakıma bir ülkeyi anlatmak demektir. Çukurova ülke içinde bir ülkedir. Ne demografik yapısına akıl sır erer, ne coğrafik… ne ticaretine, ne sanayine… Koskoca bir ülkedir Çukurova… Bir bölgenin ‘ülke’ sayılabilmesi için kaç kilometrekare olması gerekir ki? Tarihiyle, kültürüyle, değişken, karmaşık, analizi bile çok zor kaç ülke var yeryüzünde? Kaç ülke var sayısız kez yok edilmiş? Yok edilmiş, ama her kezinde küllerinden yeni bir varsıllık yaratabilmiş? Çukurova’yı anlatmak, bir bakıma Adana’yı da anlatmak demektir. Adana ya da Çukurova... Çukurova’sız Adana, Adana’sız Çukurova düşünülemez bile... 4 bin yıl önce Hititler de böyle düşünmüş olmalılar ki Çukurova’ya "Adanova" demişler. Çukurova’nın başkenti, uygarlıklar kavşağı Adana, daha yakın zamana dek sosyal ve kültürel açıdan çağdaş Türkiye’nin dördüncü, varsıllıkta birinci kentiydi... 21. yüzyılın başında ise gözden düştü, yıldızı söndü, işler tersine döndü. Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) da 22. sıraya düştü, yoksul, geri kalmış kentler arasında anılmaya başlandı. Türkiye’nin içinde bocaladığı bunalımların kökten etkisi bir yana, Adana’nın 2000’li yılların sonunda çökmesinin ibret verici öznel nedenleri de var... Adana’daki ekonomik, sosyal ve kültürel alanda meydana gelen çöküşün nedenlerini kavrayabilmek için biraz geriye, çok değil, iki yüz yıl öncesinden bu yana, liberal dalgaların damgasını vurduğu dönemlere bir göz atmak gerekiyor... Şöyle bir bakıldığında bile üç liberal dalganın Adana’yı derinden etkilediği hemen dikkati çekiyor… Adana’da ilk liberal dalganın kökleri 16. yüzyıla uzanıyor. "Osmanlı maliyesi dara düşünce" gerekçesi gündeme getirilene dek Anadolu’da, dolayısıyla Çukurova’da miri toprak sistemine göre çiftçilik yapan reaya görece mutluydu. Devlet, tarımsal üretimi destekliyor, tohum, gübre, hayvan, hayvanlar için koşum takımları veriyordu. Toprak çok ucuz bir bedelle (örneğin, gelirin yüzde beşialtısı) kiralanıyordu üreticilere. Bunun bilincindeki üreticiler aldıklarının karşılığını, devlete borçlarını barışta vergi olarak, savaşta ise at gereksinimini karşıladıkları ordunun saflarında cepheye giderek ödüyorlardı. Bu "dirlik", ilk liberal dalga diye tanımlanacak "ayanlık" sistemine dek sürdü. Önce "iltizam" denilen verginin toplama işi "mültezim"lere verilerek vergi sistemi özelleştirildi. Bu yapılanma "ordunun özelleştirilmesi"ne (ayanların paralı askerleri) dek sürdü. Osmanlı, devlet eliyle bu süreçte yarattı derebeylerini. Böylece, birçok alanda devletin taşeronluğunu üstlenen ayanlara (Osmanlı yuppileri) işbirlikçileri bürokratların da yardımıyla devlet para ve asker dahil her konuda muhtaç duruma düştü. Böylece, kimilerince "Hanedan’a karşı demokratik zafer" sayılan "senedi ittifak"la yolunu arayan "batılılaşma ve sanayileşme" çabaları, özlemleri "liberalleşme" adına Osmanlı’nın 19. yüzyılda kronikleşmiş yanlış politikaları sonucu "kapitülasyonlar"ın kıskacında önce örselendi, sonra bütünüyle kadük edildi. Savaşlarla, toplumsal çalkantılarla, bir imparatorluğun yıkılarak yerine çağdaş bir ulusdevletin kurulması gibi büyük tarihsel olaylarla geçen yüz otuz yılın ardından, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelen ikinci libe A “O güzelim tekstil fabrikaları, bir Çukobirlik, bir ÇEAŞ acaba niçin yok edildi?” diye sormak gerekiyor. ral dalgayla Adana’nın yıldızı yakın tarihte görülmemiş biçimde parladı. "Her mahallede bir milyonerin yaratılacağı", "Türkiye’nin küçük Amerika olacağı" söylemleri, ülkede ekonomik açıdan olumlu anlamda, belki de en çok Adana’yı etkiledi. Tarım birden ön plana çıkınca tarıma dayalı sanayi ekonominin lokomotifi oldu. Önce, makineli tarımda büyük gelişmeler gözlendi. Çukurova "Marshall yardımı"yla gelen, ancak yedek parçası olmadığı için arızalanınca tarlada çürümeye terk edilen Ferguson marka traktörlerin mezarlığına dönse de ekonominin yıldızı Çukurova’da, Adana’da parladı. Bu dönemde, atıl hidrolik enerji kaynağını değerlendirmek, sulu tarımı geliştirmek amacıyla Seyhan barajının yapımı konusunda hiç zaman yitirilmedi. Böylece, bir yandan tarımda sıçrama sağlanırken bölgede kurulacak sanayinin gereksindiği enerji de bölgenin öz kaynaklarından üretilmeye başlandı. ÇEAŞ (Çukurova Elektrik A.Ş.) kuruldu. Marabasıyla, ağasıyla, fabrikatörüyle varsıl Adana’nın halkı, ülkenin birçok yöresindeki yurttaşlara oranla daha mutlu ve de umutluydu. Maraba, bir ekmeğin sıcaklığına sığınırken traktör römorkundan düşürdüğünde dönüp almaya tenezzül etmediği bir harar pamuk bedeline pavyon kapatan hacıağaların da keyfine diyecek yoktu. Çukurova yeniden bir çekim merkezi olmuştu... Bir umut kapısıydı yine... Bir ekmek peşindeki işsizi, ekmeğini büyütme derdindeki işçisi, tatlı hayat peşinde bedenlerini tüketen kaşları rastıklı hayat kadınlarıyla tıpkı kabadayılar gibi giyinerek kimliğini gizlemeye çalışan muhabbet tellalları, adına Çukurova denilen bal çanağının sinekleriydiler. Her gün yeni ve büyük bir fabrika kuruluyordu. Gönüllü işçi göçleriyle de demografik yapısı tayflanıyordu Adana’nın. Dünyanın gözü bir kez daha Çukurova’ya dönünce tarihinde hiç görülmedik bir Adana ve Adanalılık karizması oluştu birkaç yıl içinde. 1950’lerde parlayan "Güney Yıldızı"nın görkemli dönemi otuz yıl kadar sürdü. 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları’yla temeli atılan, 12 Eylül’le gelişen neoliberalist süreç, Adana için sonun başlangıcı oldu. Sonradan görme ağaları (1950’lerin türedi zenginleri) "komprador burjuva"lığa soyunup Çukurova’daki derebeyliklerini tasfiye ederek verimli toprakların rant birikimini, sanayi sermayesi olarak Marmara’ya transfer ettiler. Ancak, üçüncü liberal dalga hiç iyi gelmedi Adana’ya... Önce tarım çöktü. Türkiye tarımı önce Adana’da çökertildi. Küresel ideoloji Türkiye tarımına karşı düzenlediği operasyonu Adana’dan başlattı. Hani, Adana tarım kenti olmaktan çıktı, dense doğru dedirtecek noktaya geldi. Ekonominin lokomotifi tarım çökünce her şey alt üst oldu. Türkiye, 1980 öncesinde tarımda kendi kendine yeten birkaç ülkeden biri, Çukurova ise bu yapılanmada Türkiye’nin gözdesiydi. 1980’den sonra bırakınız modern tarım ürünlerini (kivi, ananas, vb) buğday gibi antik tarım ürünleri de dış alım yoluyla sağlanır duruma düşüldü. Ulusal tarım bir yandan devlet desteğinden yoksun ve korumasız bırakılırken üreticilik serbest pa 4