Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Bodur ceviz’ diye bir şey yok Yrd. Doç. Dr. Mehmet SÜTYEMEZ (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi) Çukurova'nın kaderi pamuk ipliğine bağlı... İbrahim YETKİN (Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı) T ürkçemizde "kaderi pamuk ipliğine bağlı olmak" diye bir deyim var. Son derece kırılgan, belirsiz koşullar içinde yaşamayı ifade ediyor. Çukurovalı üreticilerin kaderi hem bu anlamda, hem de kelimenin gerçek anlamıyla "pamuk ipliğine bağlı"! Çukurova, Toroslar’ın eteğinde oluşmuş üç büyük alüvyon ovasından biri. Pamuk, kaderini değiştirene kadar bataklıklarla kaplı, sıtma yüzünden insanların kaçtığı bir yer... Ama sonra, 19. yüzyılın en büyük pamuk üreticisi Amerika Birleşik Devletlerinde, pamuk üretilen Güney eyaletlerinin başlattığı isyanla yıllar süren bir iç savaş çıkıyor. O günlerde dünya tekstil merkezi İngiltere, bu savaş nedeniyle hammadde kıtlığına düşünce pamuk yetiştirilecek yerler aramaya başlıyor. Bulunan yerlerden biri de Çukurova oluyor. kaybetmesinden mi kaynaklanmıştır? Hayır. 1980'li yıllarda 3 milyon ton civarında pamuk üreten Çin, 2000'li yıllara gelindiğinde üretimini 5.7 milyon tona çıkarmıştır. Dünyanın ekonomik olarak en gelişmiş ülkesi ABD'de pamuk üretimi 19802000 yılları arasında 2.5 milyon tondan 3.5 milyon tona yükselmiştir. Komşumuz Yunanistan'da ise 1966 yılında 80 bin ton olan pamuk üretimi 2000 yılında 400 bin tona tırmanmıştır. Buna şaşmamak gerekir; çünkü 2001 yılında Türkiye'de pamuğun libresine 5 cent destek verilirken, Çin'de 20, ABD'de 12, Yunanistan'da ise 58 cent destek verilmektedir. *** 2002 yılında tablo daha da kötüleşir. Türkiye'nin verdiği destek 3 cente düşerken, ABD'nin verdiği destek 24 cente, Yunanistan'ın verdiği destek 59 cente çıkar. Tüm pamuk üreticisine aktarılan kaynak açısından bakıldığında ise Yunanistan'ın nüfusuna yakın insanı pamuktan beslenen Türkiye pamuk üreticisine toplam 59 milyon dolar aktarırken, Yunanistan 537 milyon dolar aktarır. Bu yanlış politikalar sonucu, önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin pamuk ithalatı 700 bin tona ulaşacaktır. *** Çukurova öylesine pamukla özdeşleşiyor ki, bölgenin edebiyatımıza armağan ettiği iki ünlü yazarın eserlerinden (Yaşar Kemal ve Orhan Kemal), ülkenin en büyük sanayicilerinin ürünlerine (Sabancı ailesi) kadar her şeye damgasını vuruyor. Çukurova pamuğu yaratıyor, pamuk da Çukurova'yı... *** Çukurova'nın talihi yalnız pamukta dönmemiştir. Pamuktan umudu kesen, buğday, mısır, narenciye ve soyaya yönelmiş, ancak mısırda üretim sezonu açılırken ithal mısıra kapıların açılması, soyanın bir türlü hak ettiği desteği alamaması, ithal tohumlardan kaynaklanan hastalıkların ürünleri sarması, Çukurova çiftçisine ard arda darbeler vurmuştur. Çukurova çiftçisi bu darbeleri yerken Çukurova'da nasibine düşeni almıştır. Ovanın en verimli topraklarının günden güne betonlaşması, Türkiye'nin en eski sulama sisteminin hala ovanın ancak yarısını sulayabilmesi, kimyasal ilaçların yarattığı kirlilik, tüm bunlar "ak altın" diyarını "kara talih" diyarına dönüştürmüştür. *** 1980 yılı Türkiye için bir dönüm noktası oluyor. Bağımlılık, baskı, karanlık yoğunlaşıyor. Tarım sektörü, bu ortamda dünyanın devlerinin istekleri doğrultusunda kaderine terk edilmeye başlanıyor. Pamuk da, bu süreçten nasibini alıyor. Geçmişte Türkiye'de pamuk üretimini teşvik eden İngiltere, 1975 yılına gelindiğinde artık Türkiye çıkışlı pamuk ipliğine kota uygulamaya başlıyor. Türkiye, 1980 yılında 350 milyon dolarlık pamuk ihraç etmişti. 1987 yılına gelindiğinde ise bu rakam 26 bin dolara kadar düşüyor. O yıl, Türkiye ilk kez pamuk ithal etmeye başlıyor. *** 2000'li yıllara gelindiğinde, bir zamanlar dünyanın en büyük pamuk ihracatçılarından olan Türkiye, dünyanın en büyük üçüncü pamuk ithalatçısı ülke haline gelmiştir. Çukurova'da ise artık ne uçsuz bucaksız pamuk tarlaları kalmıştır, ne de romanlara, filmlere konu olan pamuk işçileri... *** Şu anlattığımız kısa öykü de gösteriyor ki, Çukurova'nın, Çukorovalının, pamuğun, narenciyenin, soyanın, mısırın kaderi, Türkiye'nin kaderi ile birleşmiştir. Türkiye gelişip güçlendikçe Çukurova da gelişip güçleniyor. Ülke bağımsız olursa çiftçi güçleniyor; çiftçinin güçlenmesi tüccarı, sanayiciyi güçlendiriyor. Çukurova'nın "makus talihini" yenmesi, Türkiye'nin makus talihini yenmesi ile mümkün olacaktır. *** Bu durum, pamuğun ekonomik ve stratejik önemini odern meyveciliğin temel hedefi hiç şüphesiz birim alandan azami kaliteli ve bol ürün elde etmektir. Bu amaçla tüm dünyada oluğu gibi ülkemizde de bu yönde bir çok araştırma ve çalışma yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Bu amaca yönelik olarak Dünya meyveciliğinde yıllar önce geliştirilen bodur anaçlar en yaygın olarak elma yetiştiriciliğinde kullanılmaktadır. Yani uzun yıllardır tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en yoğun biçimde bodur anaç (M9, M106 gibi) elma yetiştiriciliğinde kullanılmaktadır. Son yıllarda kiraz yetiştiriciliğinde de bodur anaç (Gisela, MaXma gibi anaçlar) kullanılmaya başlanmıştır. Bu anaçlar üzerine aşılı kiraz yetiştiriciliği son yıllarda ülkemizde hızla yaygınlaşmaktadır. Hiç şüphesiz bu anaçlar kiraz yetiştiriciliğimize olumlu yönde bir çok katkı sağlayacağı beklenmektedir. Ayrıca bazı meyve türlerinde (armut, şeftali gibi) de bazı anaçların bodurlaştırıcı etkisinden faydalanılmaktadır. Ancak şu an halihazırda ceviz yetiştiriciliğinde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bodurlaştırıcı etkiye sahip yani bodur anaç, ya da bodur ceviz çeşidi bilinmemektedir, kullanılmamaktadır. Net ifadeyle ceviz yetiştiriciliğinde ne bodur anaç bulunmaktadır nede bodur ceviz çeşidi bulunmaktadır. Şu ana kadar Dünya ve Ülkemiz literatüründe ve kaynaklarında bodur ceviz diye bir olay yoktur henüz bodur anaçlı ceviz ya da bodur ceviz çeşidi ıslah edilmemiştir. Ülkemiz de yoğun bir şekilde, bodur ceviz ya da salkım ceviz (şu an Topak ve Maraş 12 ceviz çeşitleri dışında salkım ceviz bilinmemektedir) gibi çok değişik ceviz çeşitlerinin olduğu ya da bu iddiayla ceviz çeşitlerinin pazarlandığı bilgileri ortalıkta dolaşmaktadır. Yok böyle bir şey, cevizde şu an bodurlaştırıcı etkiye sahip anaç ya da çeşit yoktur bu yüzden ceviz bahçesi tesis edecek yetiştiricilerimizin ya da yetiştirici adaylarının bahçe tesis ederken bu konuda dikkatli davranmaları kendi menfaatlerine olacaktır. Sonuç olarak modern meyvecilikte olduğu gibi ceviz yetiştiriciliğinde de bahçe tesis ederken dikkat edilecek en önemli husus; güvenilir, standart, ismine doğru, kaliteli ve verimli çeşitle aşılı fidan seçimidir. Ancak bu şekilde en rantabl bir üretim yapılıp en ekonomik gelir elde edilebilir. Ülkemiz ve dünya ceviz yetiştiriciliğinde söz sahibi ülkelerin hiç birinde şu an "BODUR CEVİZ" diye bir olgu yoktur. Ceviz yetiştiren ya da yetiştireceklerin; bodur ceviz diye adlandırılan bir çeşidin olmadığını, bilmeleri ve ayrıca diktikleri ceviz ağaçları üzerinde ona göre beklenti içinde olmaları gerekmektedir. M 20