Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pamuk ekim alanları azaldı, verim yükseldi Prof. Dr. Oktay GENÇER (Çukurova Üniversitesi) P amuk, yarattığı istihdam, başta tekstil sektörü olmak üzere desteklediği sanayi kolları ile Türkiye’nin stratejik öneme sahip ürünlerinin başında gelmektedir. Günümüzde, Çizelge 1’den de izlenebildiği gibi pamuk ekim alanı yönünden Türkiye, dünyada yedinci; birim alandan elde edilen lif pamuk verimi yönünden dördüncü; pamuk üretim miktarı yönünden altıncı; pamuk tüketimi yönünden beşinci; pamuk ithalatı yönünden dördüncü ülke konumunda olup dünyanın en önemli pamuk üretici ve tüketici ülkelerinden birisidir. Türkiye’de pamuk üretimi, genelde, Ege, Antalya, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde yoğunlaşmıştır. Çukurova bölgesi, coğrafi konumu, iklim özellikleri, toprak yapısı ve su zenginliği nedenleri ile Türkiye’nin, pamuk tarımına en uygun bölgesidir. Bu alt yapısı ile Çukurova bölgesi, 1980’li yıllara kadar ülkenin, toplam pamuk üretim alanlarının ve üretiminin yarısından fazlasını oluşturmuştur. 1980’li yıllardan sonra üretim masraflarının artması yanında Çukurova bölgesinde üretilen pamuğun aleyhine bir yapılanma içinde olan yürürlükteki pamuk standardizasyon sistemi ve buna bağlı olarak Çukurova pamuğunun düşük fiyatla satılması, pamuğun diğer ürünlere olan rekabet gücünü düşürmüş; Çukurova bölgesinde pamuk tarımına yönelik ekim alanlarının hızlı bir şekilde azalmasına neden olmuştur. Çukurova bölgesinde, 1960’lı yıllardan sonra pamuk ekim alanlarının sürekli bir düşüş gösterdiği (400.000 hektardan 130.000 hektara); GAP bölgesinde, özellikle 80’li yıllardan, 2000’li yıllara kadar hızlı bir artış trendi (80.000 hektardan 330.000 hektara) içinde olduğu; Ege bölgesinde, yıllara göre 200.000260.000 hektar arasında değişim gösterdiği; Antalya bölgesinde ise, yine, özellikle 90’lı yıllardan sonra sürekli bir azalış (30.000 hektardan 8.000 hektara) eğilimi içinde olduğu dikkati çekmektedir. Çukurova bölgesindeki pamuk ekim alanlarının azalmasına karşın pamuk üretiminde bir azalışın olmadığı; hatta ekim alanlarının azalmaya başladığı 1960’lı yıllardan sonra pamuk üretiminin bir artış trendi içine girdiği dikkati çekmektedir. Çukurova bölgesinde, 1960’lı yıllarda 400.000 hektardan fazla olan pamuk alanının, sürekli bir düşüş eğilimi içinde olup 130.000 hektara kadar azaldığı da izlenebilmektedir. Ancak, buna karşın, lif pamuk üretim miktarının, bazı yıllar dışında (19981999), sürekli bir artış eğilimi içinde olduğu; 1960’lı yıllarda 150.000 ton kadar olan lif pamuk üretiminin, 1970’li yıllardan sonra 200.000 tonların üzerine çıktığı dikkati çekmektedir. Bu du rum, Çukurova bölgesinde, pamuk ekim alanlarının azalmasına karşın birim alandan elde edilen pamuk veriminin artmasından, başka bir deyişle, Çukurova’da pamuk tarımının daha bilinçli ve güncel bilgi ışığı altında yapılmasından kaynaklanmıştır. Şekil 2’den de kolayca izlenebildiği gibi Çukurova’da pamuk lif verimi 1960’lı yıllarda hektara 400 kg kadar iken günümüzde hektara 1.400 kg’lara kadar ulaşmıştır. Bu durum, bize, Çukurova bölgesinde pamuk ekim alanının azalmasına karşın verimin, dolayısıyla pamuk üretiminin yükseldiğini göstermekte; Çukurova’nın, Türkiye’nin pamuk üretimine en uygun bölgesi olduğu savını güçlendirmekte; Çukurova’ya pamuk tarımı yönünden daha büyük destek verilmesi ve özen gösterilmesi görüşünü kuvvetlendirmektedir. Çukurova bölgesinde pamuk tarımı yönünden bu olumlu yapılanma yanında pamuk tarımını olumsuz yönde etkileyebilen birçok sorun bulunmaktadır. Bu sorunların çözümlenebilmesi ancak pamuk tarımındaki üretim masraflarının azaltılması; çeşit, tohumluk ve üretim tekniği konularındaki yetersizlik ve yanlışların düzeltilmesi; hasat, çırçırlama ve özellikle yabancı madde sorununun çözümlenmesi; Türkiye pamuk standardizasyon sistemindeki eksikliklerin giderilmesi; pamukların gerçek değerine göre bir standardizasyon sistemi içinde değerlendirilmesinin; başka bir deyişle pamuğun gerçek değeri ile pazarlanabilmesinin sağlanması; tarım, tekstil ve konfeksiyon sanayi arasında, resmi ve özel sektör bazında, iyi bir işbirliği oluşturulması; konu ile ilgili iletişim ve eğitim çalışmalarının güncel ve sürekli bir yapılanma içinde oluşturulması ile olasıdır. Çukurova’da pamuk ekim alanı azaldı, üretim düşmedi. Binlerce endemik tür tehdit altında ZMİR (A.A) Ekolojik Tarım Organizasyon (ETO) Derneği Başkanı Doç. Dr. Ahmet Altındişli, Genetiği Değiştirmiş Organizmalar’ın (GDO) insan, hayvan sağlığı, biyolojik çeşitlilik, çevre ve doğadaki sosyo ekonomik yapıyı bozması açısından büyük risk oluşturduğunu bildirdi. Doç. Altındişli, biyoteknolojik yöntemlerle kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilmiş bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara, genel olarak GDO ya da kısaca ‘‘transgenik’’ denildiğini belirtti. Modern biyoteknolojinin en geniş kullanım alanını tarım ve hayvancılıkta bulduğunu kaydeden Altındişli, yüksek kalitede ve fazla miktarda ürün elde edebilmek için, geleneksel kültür çeşitlerinin veya bunların yabani akrabalarının genetik yapılarının değiştirildiğini anlattı. Bu ürünlerle yapılan tarım çok yeni olduğu için, bunların uzun vadede ortaya çıkarabileceği riskleri önceden kestirmenin çok zor olduğu İ nu öne süren Altındişli, şöyle dedi: ‘‘Genetik mühendisliğiyle üretilen organizmaların yaratacağı tüm bu olası zararları yanında, üzerinde önemle durmamız gereken en kritik noktalardan biri, oluşacak potansiyel genetik kirlilik ve yerel değerlere saygı göstermeyen tavrıyla biyolojik çeşitlilik için tehdit oluşturmasıdır. Türkiye, 9 bin civarında tohumlu bitki türüyle dünyada bulunduğu iklim kuşağında oldukça zengin floraya sahip ülkelerdendir. Bir ülkenin bitki ve hayvan türleri açısından sahip olduğu zenginlik, o ülkenin yer altı kaynakları kadar önemlidir ve gelecek nesillere bırakacağı en önemli mirasıdır.’’ Altındişli, Türkiye de 10 bin 754 tür endemik, alt tür ve varyetelerinden 2 bin 698’inin tehdit altında olduğunu iddia ederken, ‘‘neredeyse tüm yüzölçümünün koruma alanı olduğu bir ülkede, bu doğal alanların gelecek nesillere tüm tehditlerden korunmuş olarak bırakılması gerekmektedir’’ dedi. 10